Devlet yönetiminde diplomasiden anayasal kuruluşlara kadar birçok saygın makamda görev yapan, 30 yılı üst düzey görevlerde olmak üzere 48 yıllık fiili çalışma hayatının ardından yaş haddinden emekliliğe hazırlanan Nail Atalay, “Bu ülkenin en önemli kuruluşları olan Sayıştay ve Ombudsman’a devlet gerekli ilgiyi göstermiyor, çünkü hiçbiri denetlenmekten hoşlanmaz” diyerek devlet yetkililerine ve halka önemli mesajlar verdi.
New-York Temsilciliği’ni en zorlu yıllarda oluşturan ve burada 10 yıl süreyle görev yaptıktan sonra, Sayıştay ve ardından da Ombudsman gibi toplumun saygın iki anayasal kuruluşuna başkanlık yapan, üstelik her 3 görevinde de ‘ilk’lere imza atan Nail Atalay, bu görevleri yanında 1995 seçimlerinde cumhurbaşkanlığına adaylığıyla da gündeme gelen bir isim.
Nisan sonunda 65 yaştan zorunlu emekliliğe çıkacak olan Nail Atalay, aslında ikinci kez emekliye çıkmış olacak. Sayıştay Başkanlığı’ndan emekli olduktan sonra Cumhurbaşkanı Denktaş’ın ısrarlı girişimleriyle anayasal bir organ olarak kurulan Ombudsman’a ilk başkan olarak atanması üzerine emekliliği dondurulan Nail Atalay, şimdi 65 yaşla birlikte zorunlu emekliliğe hazırlanıyor. Fakat buna rağmen “verilen hizmeti yapmaya hazırım” diyerek hala çalışma azmini yitirmemiş bir devlet adamı.
Nail Atalay’la emekliliğinin arifesinde yaşamına, çalıştığı alanlara, uluslararası ilişkilerine, BM’deki günlerine tanıklık eden resimlerle, belgelerle, teşekkürlerle süslü Ombudsman’daki makamında 3 saatlik bir görüşme yaptık. Çocukluğundan, gençliğinden başlayarak devlet hizmetine başladığı günlere ve bugünlere kadar yaşamının kısa bir özetini yapan Atalay, kimi zaman gururla, kimi zaman hüzünle yaşamını özetledi. Ve zor çalışma hayatından, “hayatımın en onurlu yılları” dediği New-York’taki günlerine, Hindistan’daki otel hapsinden Sayıştay ve Ombudsman’a, cumhurbaşkanlığı adaylığından Cumhurbaşkanı Denktaş ve Başbakan Eroğlu ile ilişkilerine kadar hayatındaki satır başlarını konuştuk. Anılarının özetini yaptı, çünkü emekliliğinde hatıralarını yazmaya hazırlanıyor. Hatta gönüllü bir daktiloya-yazıcıya ihtiyacı olduğunu da bu vesileyle “ilan” ederek.
ÖĞRETMENLİK DE YAPTI
Nail Atalay 7 Nisan 1937 Larnaka-Tatlısu doğumlu. Yani bu röportajın yapıldığı günlerde tam 65 yaşında. Lise mezuniyetinin ardından Öğretmen Koleji’ni tamamlayıp öğretmenlik yapar, ardından Ankara ÖDTÜ’de Kamu Yönetimi okur. Fulbright bursu ile Amerika’da Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler alanında master yapar. 1971’de Ada’ya dönünce dönemin Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş’ın Siyaset ve Dışilişkiler Dairesi Müdürü olur ve bu görevini eylül 1974’e kadar sürdürür.
Atalay 1974 eylülünde ise New-York’ta daimi temsilcilik görevine atanır. Üstelik bir gece, aniden. Denktaş gece saat 9’da makamına çağırır. Yanında Büyükelçi Asaf İnhan, Kolordu Komutanı Nurettin Ersin Paşa da var. “Yarın Kırnı’dan kalkacak bir helikopterle Türkiye’ye, oradan da New-York’a gideceksin” der. Atalay “eşim, evim var” der, gidiş bir gün ertelenir. Ve gidiş o gidiş. New-York’a gider, temsilciliği açar ve tam 10.5 yıl orada kalır. Bu aynı zamanda Türk tarafının resmi anlamda yurt dışındaki ilk temsilciliği olur. Yani Atalay bir “ilk”e imza atar.
Kıbrıs Türkü’nün geçirdiği birçok aşamayı, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını hep New-York’ta, dünyanın merkezinde yaşar.
DEVLET DENETİMİNDE 17 YIL
Nail Atalay yasayla görev süresinin sınırlanması ve oradaki görevinin zorunlu olarak sona ermesi üzerine, New-York’tan ayrılmadan, 2 yıldan beri boş bulunan Sayıştay Başkanlığı münhaline başvurur. Başvurusu uygun bulunur ve devletin mali denetiminden sorumlu bu kuruluşun başına atanır. Bu atamadan sonra da görevini Özer Koray’a devredene kadar 4 ay New-York’ta kalır ve Nisan 1985’te Sayıştay Başkanı olarak adaya döner.
“Sayıştay başkanlığı da benim için ilk. Çünkü başkanlık 2 yıldan beri boştu ve bu daireyi yeni baştan ben kurdum” diyen Atalay, 1997’ye kadar yaklaşık 12 yıl devletin mali denetçiliğini yapan bu anayasal kuruluşun başkanlığını yapar. 1997’de emekliye ayrılır. Ancak aynı günlerde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın ısrarlarıyla “idari denetim organı” olarak kurulan Ombudsman’a atanır. Ombudsman’ın ilk başkanı olur. Bu anayasal organın kuruluşunu gerçekleştirir, yani bir “ilk”e daha imza atar.
ONURLA VE KIRGINLIKLARLA HALA TAZE
Nail Atalay’ın sohbet süresince, hem onurla, hem hüzünle ve kırgınlıklarla en fazla üzerinde durduğu görev dönemi New-York Temsilciliği oldu.
“Her üç makamı da ben kurdum, ben geliştirdim, en iyisi için elimden geleni yaptım. Üçü de evladım gibi. Ama beni en fazla etkileyen temsilcilik. Çünkü New-York’ta dünyayla birliktesiniz, dünyanın merkezindesiniz, BM’de çalışıyorsunuz. Yani dünyanın en iyileri ile biraradasınız.”
New-York’tan birçok anıyla dönen, hala ilişkilerini sürdüren, tanınmış diplomatlarla, BM genel sekreterleriyle anılarını gururla paylaşan Nail Atalay, eski genel sekreterlerden Perez de Cuellar’ın, adına imzalanmış fotoğrafını hala odasının en güzel yerinde koruyor.
BELLAPAİS’I TANITAN KİTAP
Yurt dışında temsiliyetlerin, gazeteciden yazara kadar herkesin bireysel ilişkilerinin, lobiciliğin önemini vurgularken de, kişisel ilişkileriyle ülkeye yaptığı kazanımlardan gururla söz eder Nail Atalay.
Kişisel ilişkileriyle Ada’ya gelmesini sağladığı dostu yazar Prof. Dr. Pierre Oberling’in “The Road To Bellapais” isimli kitabın 30-40 bin adet baskısıyla dünyanın tüm kütüphanelerinde yer almasını hayatının en değerli hizmetlerinden biri sayıyor.
DENKTAŞ’IN VARLIĞI RAHATLATIRDI
New-York’ta özellikle Kıbrıs’la ilgili gelişmelerin yaşandığı dönemlerde ise birçok zorluk yaşamış Nail Atalay. Türkiye Cumhuriyeti büyükelçilerinin yardımlarıyla, kişisel ilişkileriyle aşmış birçok zorluğu. Ama hayatının her döneminde izi bulunan Cumhurbaşkanı Denktaş’ın varlığı, desteği her zaman ona en büyük güç olmuş…
“O’nun New-York’ta bulunduğu dönemlerde rahatlardım” diyerek her sözünde hissedilen Denktaş sempatisini ilginç bir ifadeyle özetler…”Fiili ağırlığı vücudu ile ters orantılı. Bulunduğu muhiti rahatlatır. Mevkisi ne olursa olsun herkesle en iyi ilişkiyi kurmayı her zaman başarır. Notlarını da kendi yazardı. O’nun New-York’ta olduğu dönemler en rahat olduğum zamanlardı.”
DENKTAŞ PANAYIRDA BULUNUR…
Ve o günlerden, Denktaş’ı da, diplomasiyi de ifade eden bir anı…
BM Genel Sekreteri Kurt Weldheim, Temsilci Nail Atalay’ı arar ve acil olarak Denktaş’ı bulmasını ister. Atalay Denktaş’ı arar ama, “Bulamadın de, biraz zaman kazanayım” yanıtını alır. Yapacak birşey yok, Nail Atalay “Bulamadım” der. Ancak kısa süre sonra Weldheim kızgın bir şekilde Atalay’ı makamına çağırır ve “Denktaş’ı nasıl bulamadın, ben bile buldum, Mağusa’da panayırda dolaşıyormuş” der. Weldheim Denktaş’ın yerini Mağusa bölgesinde görev yapan Avusturya kontenjanından öğrenmiştir.
HİNDİSTAN’DA HAPİS KALDI
Temsilcilik günlerinden ilginç bir anı daha…
New-York Temsilcisi Nail Atalay, Şubat 1981’de Yeni Delhi’de yapılan Bağlantısız Ülkeler Dışişleri Bakanları toplantısına katılmak için Hindistan’a gider. Kıbrıs konusunda lobi faaliyetlerinde bulunmak için harekete geçer. Ancak Rum delegasyonu bu durumdan rahatsız olur ve Hindistan İçişleri Bakanlığı’na şikâyette bulunur. İçişleri Bakanlığı’nın yazılı emri bir yüzbaşı tarafından Atalay’a kaldığı otelde tebliğ edilir. Nail Atalay’ın çalışma odasında çerçevelenmiş bir şekilde hala duran bu tebliğe göre, bir hafta süreyle otelden ayrılamayacak, basın açıklaması yapamayacak, dışişleri bakanları toplantsının yapıldığı yere gidemeyecek ve toplantı aleyhine de faaliyette bulunamayacak. Yani bir hafta süreyle otel hapsine mahkûm edilir ve bu yazılı emre uymazsa dava edileceği bildirilir.
Bu tebliğ üzerine Atalay Avusturya, Tanzanya, Guyana dışişleri bakanları ve TC Hindistan Büyükelçisi ile gece yemeğinı otele alır ve hep birlikte otelde yemek yerler. Ertesi gün yemekteki dostlarının girişimleriyle otel hapsi kalkar, faaliyetlerini sürdürür ama stres ve gerginlikten mide ülseri olur.
KRİPTO ANKARA TARAFINDAN DENKTAŞ’TAN GİZLİ TUTULUR
Nail Atalay bu anısını anlatırken, hapislikten daha derin iz bırakan, “çok içerledim” dediği bir başka olayın daha altını çizdi. Hindistan’daki gelişmeler üzerine Ankara üzerinden Ada’ya “kripto” (diplomatik-gizli mesaj) gönderir, ancak bu mesaj Cumhurbaşkanı Denktaş’tan gizli tutulur.
“Telefonda da söyleyemezdim ve Denktaş olayı ancak bir ay sonra öğrendi” diyen Aatalay, bundan sonraki gelişmeleri de şöyle özetledi…”Denktaş olayı duyunca pür ateş oldu. En ağır şekilde girişimde bulunmamı ve protesto etmemi istedi. Ancak bazı makamların talepleri üzerine sadece sözlü girişimde bulundum…”
Nail Atalay, Hindistan’ın bu ayıbını bir yıl sonraki toplantıda “diplomatik vize” vererek gidermeye çalıştığını da ekledi.
AYAKLARIM ALTINDA KARPUZ KABUKLARI
New-York’tan dönüş şekli de belli ki onu çok etkilemiş, hala kırgınlıkla anlatıyor, üstelik “ayaklarımın altına karpuz kabukları koydular” diyerek.
Son yıllarında Ada’ya zorunlu dönüşünü sağlamak için yasa yapılmasını ve yurt dışı görevlere sınır getirilmesini hala hazmedemiyor Nail Atalay…
“Ben 1982’den itibaren gelmek istedim, Denktaş ve Ankara bırakmadı. Ama sonra Bakanlar Kurulu ve Meclis beni geri çekmek için yasa yaptı, süre koydu. Yasayla beni dönmeye mecbur ettiler. Uluslararası temsilciliklerde süre koymak ayıp bir şey. İstersen geri çekersin, ama bu yasaya sınırlama olarak konmaz. Ve o gün bugündür bu tür görevler 5 yılla sınırlı. Bu çok yanlış.”
Nail Atalay’dan rahatsız olan kimdi, kimlerdi, sorun neydi?
Atalay bu sorulara “Bazıları, bugün hala ilişkim olan insanlar” diyerek ipuçları verdi ama netlik kazandırmadı ve “Gerisini hatıratımdan okursunuz” diyerek detaya girmedi. “Birileri ayaklarımın altına karpuz kabukları koymaktaydı, ama ben bunlara hiç basmadım” diyerek o döneme ilişkin dikkat çekici ifadeler kullanmaktan da kaçınmadı.
DENETLENMEKTEN HOŞLANMAZLAR
12 yıl süren Sayıştay Başkanlığı ve 5 yıllık Ombudsman deneyimi…Biri devletin mali, diğeri idari denetim organı olan bu iki anayasal kuruluşta çalıştığı dönemlerden ne gibi izler kaldı… Denetlediği devlet ve hükümet yetkilileriyle ilişkileri nasıl, siyasi baskı gördü mü…
“Sayıştay ve Ombudsman bu devletin en önemli iki organı ama devlet gerekli ilgiyi göstermiyor. Çünkü denetlenmekten hiçbiri hoşlanmaz” diyerek uyarıcı mesajlar veren Nail Atalay, bu iki kuruluşun en temel sıkıntılarını şöyle özetledi:
KIYAMET KOPAR
“Rapor hazırlar gönderirsiniz, değerlendirilmez. Meclis aylarca, hatta yıllarca Sayıştay raporlarını gündemine almaz. Raporlar görüşülürken de gerekli ilginin, hassasiyetin gösterildiğine şahit olmadım. İki kuruluşun da yaptırım gücü yok. Gerçi dünyanın birçok yerinde bu tür kuruluşların yaptırım gücü yok ama raporları dikkate alınmasın kıyamet kopar.”
Anayasal kuruluşların siyasilerin üstünde yer aldığını, ancak bu kuruluşların verdikleri görüşler dikkate alınmadığı sürece işlevlerini yeterince yerine getirme imkânları olmadığını vurgulayan Nail Atalay, “Bu iki kuruluşun geçmişte de, bugün de görevlerini layıkıyla yapamadıklarına inanıyorum. Çok daha iyi olabilirdi. İnşallah bundan sonra olur” diyerek temennisini ifade etti.
MİLLETVEKİLİ DAHA FORSLU… DENKTAŞ ‘ABİ’ GİBİ
Nail Atalay, sisteme bu eleştirileri yaparken “Politikacı, milletvekili bu anayasal kuruluşlardan daha forslu… Zaten vatandaş da önce oralarda torpil arar, sonra buralara gelir…” ifadesini de kullandı.
Ombudsman Nail Atalay ile siyasilerle ilişkilerini de konuştuk…
“Benim herkesle aram iyi. Bazılarıyla daha iyi, bazılarıyla mesafeli, ama genelde ilişkilerim iyi oldu” diyor ama Cumhurbaşkanı Denktaş yine ayrı bir yere oturuyor.
“Abi gibi” dediği Denktaş’la ilişkileri hep sıcak olmuş, ama kırgınlıklar da yaşamışlar. “İlk günden beni elimden tuttu, o yetiştirdi, hep destek oldu. Benim hatalarım oldu, o hatalar yaptı ama birbirimizi affetmesini bildik. Affedici yapısını, hoşgörüsünü başka siyaside kolay kolay göremezsiniz.”
EROĞLU İLE RESMİ
Ya Başbakan Eroğlu…
“Sayın Eroğlu ile ilişkilerim de hep iyi oldu ama resmi düzeyde kaldı. Denktaş’a kıyasla daha mesafeli. Hukukumuz daha az.”
Ancak Nail Atalay görev süresince Başbakan Eroğlu’ndan hiç siyasi baskı görmediğini, hiçbir taleple karşılaşmadığını da ekledi.
”DENKTAŞ’A BOZULDUM”
Nail Atalay’ın Sayıştay Başkanlığı sürerken 1995 yılında cumhurbaşkanlığına adaylığı da hayatının dönüm noktalarından biri.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın yeniden aday olmayacağını açıklaması üzerine 1994 sonunda cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini açıklayan, daha sonra Denktaş’ın bu kararından vazgeçmesiyle adaylıktan vazgeçen Nail Atalay, o günleri de şöyle özetledi:
“Denktaş’ın aday olmayacağına inanmıştım. Basın açıklamaları yanında ben de görüştüm ve bana da aday olmayacağını söyledi. Ankara’da ve burada bazı liderlerle temaslarım oldu ve aday olabileceğimi söyledim. Sonra Denktaş’ın tutumuna çok bozuldum. Daha önceden aday olacağını söylemiş olsaydı, en azından benimle görüşmesinde söyleseydi memnun kalırdım. Ama bozulmama rağmen kopukluğumuz hiç olmadı.”
Ancak Nail Atalay, cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmesinin tek nedeninin, Denktaş’ın kararından vazgeçmesi olmadığını da, “Bazı partilerin desteği olsaydı yine de aday olacaktım. Temaslarım oldu ve her partinin kendi adayını çıkaracağını öğrenince vazgeçtim” diyerek ilk kez açıklamış oldu.
KKTC’NİN SENATOSU’NDA ARTIK…
Ombudsman Nail Atalay, çalışma odasını, fotoğraflarını, belgelerini, özel eşyalarını toplamış, kendini emekliliğe hazırlamış durumda. Amerika’da kardiyolog olarak çalışan, orada yerleşen tek oğlu Hasan dışında çocuğu olmayan Nail Atalay, eşi Mürüvet’le birlikte yeni hayatına hazırlanıyor. Kendini psikolojik olarak hazırlamış durumda, bir şikâyeti yok… Anılarını yazmak, arkadaşlarıyla tavla oynamak, bahçeye daha çok zaman ayırmak yeni hedefleri… Ve tabii ki emeklilerin mekanı, yarım asırdan beri üyesi olduğu “KKTC’nin senatosu” Kardeş Ocağı’ndaki dostlarıyla daha çok zaman geçirmek…
(TAK/ Nisan 2002)