“Dernek adaktı”
Tanıyanı, seveni çok. Medyatikliğinden değil; topluma, sağlığa ve özelde kanser hastalığına, hastalarına katkılarından dolayı. Hiçbir çıkar beklemeden, alışkanlıkların aksine gönüllü olarak çalışıp “ben çektim başkaları çekmesin” diyen sıcak ve kocaman yürekli bir insan.
Adı Kanser Hastalarına Yardım Derneği ile özdeşleşen, gece-gündüz demeden kanser hastaları ile yakınlarının yardımına koşan, arkasında bir gönüllü ordusu yaratan Raziye Kocaismail, aslında bir kanser hastası. Yaklaşık 10 yıl önce (1992) kanser hastalığına yakalanmış, üstelik 9 aylık zorlu tedavi sürecinin ardından İngiliz doktorlar tarafından “tedavin sonuç vermedi, git hayatını istediğin gibi yaşa” denilerek ümitsizlikle evine gönderilen bir hasta.
Raziye Kocaismail bugün 53 yaşında (1999), “her nşeyim” dediği 3 erkek çocuk ve 2 torun sahibi. Hayatından bir şikayeti yok, sevgi dolu ve herşeye rağmen mutlu bir kadın. “Herşeye rağmen”, çünkü ancak “yaşayan bilir” türünden büyük acılar çekmiş, babasını genç yaşta kanserden kaybetmiş, 42. doğum gününde kanser olduğunu öğrenmiş ve son 10 yıldan beri kanser hastası olarak kanser hastalarıyla iç içe birçok acılar tatmış. “Ben çektim onlar çekmesin” diyerek kendini kanser hastalarına adayan ve bunu inatla sürdürerek ancak devletin yapabileceği inanılmaz projelere gönüllü arkadaşlarıyla birlikte imza atan bir kadın.
Raziye Kocaismail ile tüm bu özellikleri nedeniyle bir röportaj yaptık. Gönüllülüğünün, enerjisinin sırlarını, kanser hastalarının yaşadıkları psikolojik travmaları ve derneğin faaliyetlerini konuştuk.
40 YAŞLARINDA DİPLOMA ALDI
Raziye Kocaismail, 1949 Akıncılar doğumlu. 3 kardeşin en büyüğü. Kardeşleri, annesi ve babasıyla mutlu bir çocukluk geçirmiş…
“Huzurlu bir ortamımız vardı. O günkü şartlarda, köy hayatında çocuklarına kitap okuyan bir anne-babaya sahiptim. Şarkılı, türkülü, keyifli bir ortamda yaşadım. Mini etekten hoşlanan, bakımlı kadını seven bir babaya sahiptim. Sevgi dolu bir ortamda yetiştim…”
O günkü olumsuz şartlar, ulaşım sorunları nedeniyle aile karşı çıkar ve Raziye liseyi bırakır. Ta ki yıllar sonra, 40’lı yaşlarda işe girmek için diploma gerekinceye kadar…Evliliği de genç yaşta olur. 1968 yılında daha 18’indeyken öğretmen Nejat’la evlenir, çocukları olur. 3 erkek çocuk. Hüseyin, Korman ve Veli.
KANSERLE İLK TANIŞIKLIK
Her şey yolunda giderken felek bir bir çarpmaya başlar ve yaşamındaki ilk ağır darbeyi yer. 1969 yılında babası hastalanır. 42 yaşındaki baba tedavi için İngiltere’ye gönderilir ve bir daha geri dönmez. Ölümünden yıllar sonra babanın kan kanserinden öldüğünü öğrenirler. Bu ağır darbenin ardından araştırmaya başlar ve aslında akrabalar içinde birçok kanser vakası olduğunu görür.
BABASIYLA AYNI YAŞTA…
Aradan yıllar geçer, memesindeki kitlenin gittikçe büyümesi, çirkinleşmesi üzerine “estetik olarak keyfi kaçar” ve doktora gider. Biopsi yaparlar ve kanser olduğu ortaya çıkar. Tarih 23 Kasım 1991, yani doğum günü. 42. yaş gününü kutladığı gün, çok sağlıklı olduğuna inandığı bir dönemde, babasıyla aynı yaşta kanser olduğunu öğrenir. Felek bir kez daha vurmuştur ve yaşamı altüst olur. Genç bir kadın, çocukları bakıma muhtaç, biri askerde, biri ortaokulda…
“Kanser iki göğsümde de o kadar yayılmış ki acilen yurt dışına gitmem ve hemen göğsümdeki kanserli bölgelerin alınması gerekiyordu. Tüm sevdiklerimi, bakıma muhtaç çocuklarımı geride bırakarak tek başıma Londra’ya uçtum. Üstelik bu yolculuk babamınki gibi tek gidiş olabilirdi…”
Londra yolculuğu hesaplaşmayla geçer, isyan eder, “neden ben” der.
Londra’da yaşadıkları da roman gibi dedikleri türden.
3 AMELİYATTAN DA SONUÇ ALINMAZ
“Devlet burada tedavi olur diyerek yardımda bulunmadığı için kendi imkanlarımla, ailenin yardımıyla gittim. Herkes katkıda bulundu, elindekini ortaya koydu ve biopsinin ertesi günü Londra’ya uçtum. Maddi sorunlar nedeniyle yanımda biri yoktu, ama orda kardeşim, akrabalarım vardı. Etrafımda sevgi yumağı oluşturdular, büyük destek verdiler. Ve çok uzun, çok yıpratıcı, çok masraflı bir tedavi gördüm.”
Doktorlar pek yaşam şansı vermezler. 11 ayda ard arda 3 ameliyat olur. Yanında götürdüğü 3 bin 500 sterlin sadece ameliyat odasına yeter. Maddi yönden sıfırlanır, köydeki işi de kendi yokluğunda devam edemez. Sonuçta bir öğretmen maaşı ve ailenin yardımıyla tedavi sürdürülmeye çalışılır.
“Çok ağır bir tedavi. Bunu ancak yaşayan bilebilir. Depresyon geçirdim, isyan ettim. Yanında sevdiklerini gördüğüm hastaları kıskandım, çok mutsuz günler yaşadım. Hastane içinde kaybolduğum, bir köşede uyuyakaldığım günler oldu.”
Tedavi uzadıkça ve ameliyatlardan sonuç alınmayınca yavaş yavaş inancını yitirmeye başlar, ümidini keser. Para sorunu da artınca son ameliyatı yapmamaya karar verir. Nasılsa yaşamdan ümidini kesmiştir.
“Tedaviyi bıraktım, yemeyi-içmeyi kestim. Dayımın evinde odaya kapandım, kendimi izole ettim. Kemoterapi’den sonra zorunlu olan su içmeyi kestim, derimde çatlamalar başladı.”
Bu arada herkes ısrar eder, maddi sorunun aşılması için de Londra’da yardım balosu düzenlenmesi için herkes seferber olur. Ama Raziye Kocaismail, o ümitsizlik içinde baloyu da “aşağılama” olarak algılar ve karşı çıkar. “Sanki fakirler için tepsiyle para toplamak gibi birşey” diyerek.
OĞLUNUN SANA İHTİYACI VAR
Ve Kıbrıs’tan oğlunun öğretmeninin bir telefonu kararını değiştirmede büyük etki yapar. “Tedaviyi bırakırken herhalde mantıklı bir nedenin vardır, oğlunun sana ihtiyacı var” diyen öğretmen O’nu can damarından vurur ve tedaviyi kabul eder. Ameliyat için gerekli 6 bin 500 sterlinin toplanması için balo düzenlenmesine de razı olur. 22 Mart 1992’de bir balo düzenlenir ve büyük bir dayanışmayla ameliyat için gerekli para toplanır. Hayatının dönüm noktalarından biri daha.
Ameliyat yapılır, ancak o da başarılı olmaz. İngiliz doktorlar, “Tedavi olamadın, artık yapacak birşey yok. Ülkene git, arzu ettiğin gibi yaşa, mutlu ol” diyerek, 7 tane de morfin vererek ümitsizce onu Kıbrıs’a gönderirler.
Yıl 1992, eylül ayı. Aradan 10 yıl geçti. Ama o günden bugüne de hiçbir tedavi olmadan, hiçbir sorun yaşamadan, ama hep moralle, sevgiyle ayakta durur ve doktorları yanıltır.
BALO DERNEĞİN İLK KIVILCIMI
Ada’ya döner dönmez “ben çektim başkaları çekmesin” diyerek hemen bir örgüt kurmaya girişir. Çevresine, ailesine, doktorlara bu fikrini söyler, önce başarılı olacağına kimse inanmaz…
“Bana moral olması için, hasta bir insanı mutlu etmek için ses çıkarmadılar, ama başlangıçta kimse başarılı olacağıma inanmadı. Oysa bu dernek benim adağımdı, bunu mutlaka yapmak zorundaydım. Hasta yatağımda adadım. Ölümden döndüm, sınırı gördüm ve varolacaktım. Ama artık mutfakta, çocuklarla değil, bu alanda bir şeyler yaparak varolacaktım.”
İşe hastaları tanımak amacıyla, her pazartesi Lefkoşa Devlet Hastanesi Önkoloji Merkezi’ne gitmekle başlar. Bisküvi, kola dağıtarak amacını ifade etmeye çalışır. Ama işi kolay değildir, doktorlar yanında hasta yakınlarından da tepki görür.
“Doktorlar yanında, kanser hastası olduğumu duyunca hasta yakınları da beni uzak tutmaya çalıştılar. Çünkü çoğunluğu hastadan hastalığını gizliyordu, bu hastalık tabuydu. Hastalar ne tedavisi gördüklerini bilmiyorlardı. Benim de amacım insanları üzmek değil, yardım etmekti. Bu nedenle bu hassasiyeti anlayışla karşıladım ama yılmadım. Bıkmadan, usanmadan aylarca orada oturdum. Bu arada sorgulamaya başladım, tedevinin yetersiz olduğunu gördüm. Sistemi tanıdım. Yurt dışıyla kıyaslayarak eksik uzman ve cihazlar olduğunu gördüm. Hastanın moral ve sevgiye ihtiyacı olduğunu izledim.”
Ve 26 Mayıs’ta, yani babasının ölüm yıldönümünde yaşamında büyük önem taşıyan, adıyla simgeleşen Kanser Hastalarına Yardım Derneği kurulur. İlk iş olarak bilet, cep harçlığı vererek hastaları yurt dışına göndermeye başlar. Ve yavaş yavaş insanların, örgütlerin katkılarıyla dernek hızla büyür.
HER OLUMSUZDAN BİR HAYIR
Bu arada, tamamen bir tesadüf sonucu işe başlaması, Akıncılar köyünden olmanın avantajıyla Rumca bilgisiyle BRT’ye girmesi hem kendi yaşamında, hem de derneği yaşatmasında büyük rol oynar.
“Benim Ada’ya dönmemin hemen ardından eşim hastalanır ve hastanaye yatır. Ben de onun yanında refakatçi olarak kalıyordum. Yan odada da annesine refakat eden bir bayanla sürekli gece televizyon izliyoruz. Ancak ses çıkmaması için televizyonu kısık sesle izliyoruz. Bir gece Rum televizyonunda film izlerken yanımdaki arkadaşa filmi tercüme etmeye başladım. ‘Sesi kısık, nerden bliyorsun’ dedi. ‘Alt yazılardan okuyorum’ dedim. ‘Sen Rumca biliyor musun’ diye sorunca ‘evet’ yanıtını verdim. O da ‘gel BRT’de işe başla’ dedi ve BRT’de Rumca haber okumaya başladım.”
Ancak bu işe girmek için lise diplomasına ihtiyaç vardır ve 40’lı yaşlarda liseyi dıştan bitirir.
DERNEK HASTANIN ELİ AYAĞI
Büyük uğraş ve zorluklarla kurulan Kanser Hastalarına Yardım Derneği, bugün kanser hastalarının eli ayağı, devletin de en büyük yardımcısı konumunda.
Neredeyse her gün bir kişinin kansere yakalandığı KKTC’de 2 bin 500 civarındaki hastanın yaklaşık yarısı dernekle direkt bağlantılı. Bazıları da telefonla, aileleri vasıtasıyla yakından izleniyor.
Dernek için çalışan tamamen gönüllü 80 kişi var. Bunlar Ada’nın tüm bölgelerinde menfaat beklemeden derneğe katkı yapan insanlar. Dernek yönetimi ise, kanser hastalığıyla hiçbir bağlantısı olmayan kişilerden oluşuyor.
Hastalara çok masraflı olan kanser hastalığının tedavisi için büyük katkılar sağlayan dernek bu işin altından nasıl kalkıyor…
Raziye Kocaismail’e göre, en büyük gelir kaynağı, başlangıçta herkesin yan gözle baktığı, girmekten çekindiği derneğin satış mağazaları. Vatandaş katkıları yanında Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve BM Barış Gücü’nün de desteğiyle hızla gelişen ve artan bu satış yerleri, bugün herkesin uğrak yeri niteliğinde. Ada’daki butiklerle Londra’da yaşayan vatandaşların da büyük katkı sağladıkları bu satış yerleri, köylere kadar uzanarak bugün hem maddi gelir bakımından, hem de dayanışma duygularını geliştirmesiyle derneğin bel kemiği işlevini görüyor.
ADA GÖNÜL VERDİ
Bunun yanında bağış kutuları, maaşlarından gönüllü kesinti yaptıran çalışanlar, etkinliklerden elde edilen gelirler de önemli girdi sağlıyor derneğe…
“Tüm ada bu derneğe gönül verdi. İşyerinde maaşından dernek için para kestiren insanlar var. Örneğin TAK, BRT bunların başında geliyor. Her ay toplu olarak gelen bu paralar bize büyük katkı.
Bağış kutularımız da büyük güç veriyor. Bu kutulara 20 milyon TL atan gizli kahramanlar var. Bu bağış kutularından elde ettiğiniz gelir küçünsenecek gibi değil. Örneğin Metropol ve Ercan’daki bağış kutularından her ay 5 hastanın uçak biletlerini karşılıyoruz.”
GÜNDE 2 MİLYARLIK GİDER
Günde ortalama 2 milyarlık gideri olan derneğin hastalara yaptığı katkılar da özetle şöyle…
İhtiyacı olan hastalara gıda yardımı yapılıyor, KTHY’nin de indirim olanağı sağlamasıyla yurt dışına tedaviye gideceklere refakatçisiyle birlikte uçak bileti veriliyor, ayrıca ilaç ve tetkik faturaları karşılanıyor.
Hepsinden önemlisi, “devlet yapamıyorsa cezayı hasta çekmesin” düşüncesiyle, hastanenin ilgili servisinde derneğin maaşlı 2 hemşiresi, psikoloğu, teknisyeni, sekreteri var. Bu personel sürekli mesaide kalarak dernek adına hastalara yardımcı oluyor.
Lefkoşa Devlet Hastanesi Önkoloji Servisi’ni de örgütlerin, kurum ve kuruluşların yardımlarıyla dernek yaptırmış. Derneğin gurur kaynağı olan bu servis, iç donanımı, çalışma şekliyle de dernek tarafından organize edilmiş.
Tedavi gören hastalara sütyen, peruk yardımı da derneğin görev saydığı katkılar arasında.
20 bin sterlinlik finansman katkısıyla Sağlık Bakanlığı ile işbirliği halinde ada genelinde kanser taraması yapılması da derneğin geleceğe bıraktığı en büyük projeler arasında.
Ocak ayından itibaren sürekli görev yapmak üzere 2 önkoloğun Ada’ya geleceğinin kesinleşmesinden sonra derneğin şimdi tek bir hedefi kalmış. 60 civarındaki kanserli çocuk için de ayrı bir onkoloji servisi.
Raziye Kocaismail’in deyişiyle, “derneğe gelen her kuruş kanser hastasına geri döndü, hastalar için harcandı ve bu da vatandaşın, devletin, örgütlerin ilgisinin devamını sağladı, güven verdi. Kimi kullanılmış elbisesini bağışladı, kimi bağış kutusuna bir milyon attı ama sahiplendi. Derneğin başarısı burda…”
TABU OLMAKTAN ÇIKTI
Hastalarla bire bir ilgilenmeye çalıştığını anlatan ve bir kanser hastası olarak daha etkili olduğunu söyleyen Raziye Kocaismail, “Hastayı öğrendiğim anda mutlaka görüşürüm. Bu benim görevimdir. İnsanlar ölüm duygusuna kapıldığı anda ona moral vermek çok önemli Bu özellikle kendi gibi bir hasta tarafından yapılınca daha inandırıcı oluyor. Çünkü onun ne çektiğini bildiğini biliyor” diye konuştu.
Derneğin en büyük başarısının da kanserin tabu olmaktan çıkarılması olduğunu övünçle ekleyerek…
“Kanser büyük oranda tabu olmaktan çıktı. Hiçbirşey 10 yıl öncesi gibi değil. İnsanlar konuşmaya, anlatmaya, dinlemeye başladılar. Bu hastanın bilinçlenmesinde çok önemli. Çünkü kanser korkulmaması, mücadele edilmesi gereken bir hastalık …”
SINIRI GÖRDÜM…
Peki bu gönüllülük, bu kadar fedakarlık niye…
“Sınırı gördüm. Çok acı çektim, çok ölüm gördüm. Hayatın değerini çok iyi biliyorum. Bu nedenle maddiyatın benim için hiç önemi yok, hiçbirşey gözümde yok. Yeter ki insanlar, çocuklarım, ailem mutlu olsun. Hastalanan, vefat eden her insan beni mahveder, öldürür. Kendimi derneğe verdim, yardım ettiğim her hasta benim için mutluluk kaynağı. Kendim için hiç korkmuyorum. Gece yattığımda ‘ben kanserliyim’ diye düşünmeye vaktim yok. İnsanlara çok verdim, çok aldım, çok sevdim ve sevildim. Çocuklarımı büyüttüm, torun gördüm, şimdi onları büyütüyorum. Artık ölsem de gam yemem… Birilerinin, insanların sizin sayenizde mutlu olduğunu görmek, düşünmek kadar huzur veren birşey hayatta olamaz.”
80 YAŞINDA DA OLSA ÜNİVERSİTE
Raziye Kocaismail o kadar kanser vakası görmüş ki özellikle çocuklarıyla ilgili korkusu büyük…”Yaptıklarıma karşılık tanrının beni korkularımdan, evlat acısından uzak tutacağına inanıyorum” sözlerinde anlam buluyor bu korku.
Hedef ve özlemlerini de şu sözlerle dile getirdi:
“Yoruldum, yıprandım, dinlenmek isterim. Yemek pişirmeyi, evimde misafir ağırlamayı özledim. Ama daha yapacağımız işler var. Çocuk önkoloji servisi de yapılırsa hedefler tamamlanır. O zaman dernek işlevini tamamlar. Zaten başlangıçta 10 yıllık bir hedef koymuştuk.”
Bireysel hedefi ise “80 yaşında dahi olsa” üniversite okumak.
(TAK/ Ağustos 1999)