MÜCAHİTLERİ SİVİL KIYAFETLE KORUMAYA ALDI… SAVAŞIN KAHRAMANLARINDAN

AYTEN BERKALP

Kıbrıs Türkünün tarihine adını yazdırmış kadınlarımızdan biri… O aslında anestezi uzmanı bir  hekim. Sağlığa, özellikle 1974 sonrası sağlık sisteminin kurulmasına çok büyük hizmet verenlerden biri… Sporda da isim yapmış, voleyboldan kürek sporuna kadar birçok alanda şampiyonluklara imza atmış, Kıbrıs yanında Türkiye’de de spor tarihine adını yazdırmış. Hatta Fenerbahçe bayan voleybol-basketbol takımının kurulmasına öncülük etmiş, Kıbrıs’ta Doğan Türk Birliği’ne başkanlık ederek bir ilke imza atmış… Ama tüm bunların ötesinde Kıbrıs Türkü onu 1963 çatışmalarının ardından 1974 savaşındaki kahramanlıkları, Güney’de esir kalan Kıbrıs Türküne yardımlarıyla tanıdı…Dr. Ayten Berkalp, birçok Kıbrıslının yaşamında derin izler bırakan kadınlarımızdan, bizim insanlarımızdan…

Ayten Berkalp’le spordan sağlığa, sancaktarlıktan müsteşarlık dönemine kadar renkli, hareketli, bir o kadar da acılar ve travmalarla dolu yaşamını konuştuk. Röportajımız 6 saatten fazla  sürdü ama bu süre Berkalp’ın hayatını özetlemeye yetmedi. 72 yaşına rağmen enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen Ayten Berkalp, röportajda anlatamadıklarını, ayrıntıları, TMT yemini nedeniyle detaya giremediği konuları da “bir gün mutlaka” dediği kitabına bıraktı…

Renkli ve enerjik yaşam yolculuğunda, 1963-64 ve 1974 çatışmalarında hekim ve TMT yeminli mücahide olarak birçok travmatik olaya tanıklık eden Berkalp’in anıları, Kıbrıs Türkü’nün yaşam öyküsü aslında…Ayvasıl şehitleri ve Şehit Pilot Cengiz Topel’in otopsisi, Lefkoşa Genel Hastanesi’nde Türk hasta ve sağlık personeliyle birlikte esaret ve bizzat Makarios tarafından kurtarılma öyküsü, 1974 savaşında şehitleri hastane bahçesine gömmesi ve mücahitleri sivil kıyafetlerle hastane personeli gibi korumaya alması…Bunlar Berkalp’ın unutulmaz anılarından sadece bazıları…

FOTO 1

KALABALIK BİR AİLEDEN…POLİS KIZI

Ayten Berkalp, o zamanki adıyla Ayten  Salih 1934 Mağusa doğumlu. İlkokula Mağusa’da başlar ama polis babanın tayiniyle birlikte  Limasol’da tamamlar. 4’ü kız, 3’ü erkek toplam 7 kardeş ama bugün hayatta sadece bir kardeşi var. Yine herkesin yakından tanıdığı spor adamı, futbolcu, antrenör, emekli beden eğitimi öğretmeni Üner Berkalp.

Biri eski milletvekili ve Girne belediye başkanlarından Ziya Rızkı’nın eşi toplam 3 kızkardeşini, 2 erkek kardeşini kaybetti.   Babasını 61 yaşında, annesin de 71’inde…

RENKLİ BİR ÇOCUK… BAŞARILARLA DOLU EĞİTİM HAYATI

Ayten Salih (Berkalp), 4 yaşında okumaya başlar, elinden kitap düşmez. Hatta evde kardeşleriyle birlikte yüksek sesle kitap okumalarını hala keyifle anlatır.

İlkokulu Limasol’da tamamlamasının ardından lise eğitimi için Lefkoşa’ya gider, yurtta kalır. Çünkü Limasol’da kızlar için orta eğitim imkanı yok. Lefkoşa’da Victorya kız okulunun  orta bölümüne birincilikle girer ve birinci olarak bitirir.

Bu arada son derece aktif bir öğrencidir. Daha o zamanlardan konuşmayı, anlatmayı çok sever. Şarkı söyler, dans eder, müsamerelere katılır, sahneye çıkar. Aynı zamanda sporcudur da.

Ablaları, kardeşleri de son derece aktiftir. Kadının adının olmadığı, sosyalleşemediği 1940’lı yıllarda sahneye çıkarlar, etkinliklere katılırlar. Ve üstelik babanın da desteğiyle.

FOTO 2

TIP İÇİN LİSEYİ İSTANBUL’DA OKUR

Orta eğitimin ardından liseye gidecek ancak hedefi tıp olduğu için Türkçe okuması gerekir. Oysa Victorya lisesinde eğitim ingilizcedir. Ve tıpa girmek  için liseyi İstanbul Çamlıca lisesinde okur. Üstelik orta sondan başlayarak. Lisenin de 4 yıl olması nedeniyle eğitimini 5 yılda tamamlar. Çamlıca hayatı 1949’da başlar, 1954’e kadar devam eder. Ve lise diplomasını dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın elinden alır.

Lise eğitimi için İstanbul’a giderken ablası da onunla birlikte gider. Diğer ablanın eşi, enişte Ziya Rızkı da baba gibi. Yerleşmelerine yardımcı olur. Orda ev açarlar ve ondan sonra üniversite eğitimi için İstanbul’a giden kardeşler için de mekan vardır.

Ve 1954’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girer.

SPOR HAYATI… FENERBAHÇE KULÜBÜ, DTB BAŞKANI

Voleybola ilkokulda, dönemin öğretmenlerinden, daha sonra hayatları birçok dönemde kesişen Dr. Burhan Nalbantoğlu sayesinde başlar, Kıbrıs’ta Victorya Kız Lisesi’nde devam eder. İstanbul’da zirveye ulaşır. Kıbrıs’tan giden yabancı bir öğrencidir ama spordaki başarısı yanında girişkenliği, liderlik vasıflarıyla lise birde takım kaptanı olur.

Üniversitenin ilk yılında Fenerbahçe bayan voleybol takımının kurulmasına öncülük eder. Bayanlar için şort giymenin, sahaya çıkmanın imkansız gibi göründüğü koşullarda bir grup arkadaşıyla çığır açarlar ve tarihe geçerler. Takımda şortu zorunlu hale getirirler. Antrenman eşortmanla yapılır ama maçlara şortla çıkılır. Bu takım daha sonra Ayten’in kaptanlığında şampiyon olur. Ve Ayten Salih (Berkalp) 1958 yılında Cumhuriyet gazetesi tarafından “yılın bayan sporcusu” seçilir.

Voleybol ve basketbol yanında sporun diğer branşlarını da dener. Atletizmin birçok dalında çalışır, yine Fenerbahçe’de bayanlar kürek takımı kurulmasına öncülük eder. Tıp eğitimini sürdürürken antrönörlük-hakemlik de yapar. Yapmadığı birşey kaldı mı peki…”Kayak ve at sporlarını çok sevmeme karşın maalesef bunları yapamadım” diyor Ayten Berkalp…

Kıbrıs’a dönünce spor faaliyetlerini sürdürmeye çalışır, antrönörlük kursları açar ama çok sürmez. Sporu sürdüremez. Ancak 1970’de Limasol’da Doğan Türk Birliği’nin başkanlığına seçilir ve bir ilke daha imza atar.

FOTO 4

MESLEĞE SAVAŞ KOŞULLARINDA BAŞLAR

Ayten Berkalp, 1960’da Lefkoşa Genel Hastanesi’nde doktorluk görevine başlar, daha uzman değildir. 1962’de Limasol’a tayin olur. 1963 Ocak ayında Lefkoşa’ya gelir, anestezi asistanı olur. Ve çatışmaların başladığı 21 Aralık’ta bu hastanede Türk hemşire, hastabakıcı ve hastalarla birlikte esir olur.

EOKA’cılar hastaneyi ele geçirir.  Hatta başhekimin damadı Nikos Sampson da hastanededir. Başhemşire Türkan Aziz’le birlikte hastaları, hastabakıcı ve hemşireleri korumak için büyük uğraş verirler…”İnanılmaz günlerdi, çok çabaladık, bazılarını kurtardık, ama maalesef tümünü kurtarmayı başaramadık” diyor Ayten Berkalp…

EOKA’cılar Lefkoşa Genel Hastanesi’nde Veli Hüseyin ile Menteş Zorba’yı kurşuna dizerler. Hastanede yatan 82 Türk hastadan 10’unun cesetleri de daha sonra teslim edilir. 20 kişi de kayıptır. Gerek ölüm olaylarını, gerekse kayıpları hekim kimliğinden arınmadan yorumluyor Ayten Berkalp…

“’Kanlarını çektiler, bu yüzden öldüler’ şeklinde yaygın söylem var. Ben gözümle görmediğim için bunu söyleyemem. Ama emin olduğum bir gerçek var. Oradaki hastalardan ölümcül olan yoktu. Örneğin kana ihtiyacı olan bir genç ve yanında refakatçi olan 79 yaşındaki babasının cesetleri verildi. O insanlar ölümcül değildi, ihmalden veya zamanında müdahale edilmemesinden öldüler. Tahminim gence kan vermedikleri için, yaşlı adamdan da kan aldıkları için öldü… Çünkü 60 yaşın üstündeki insanlardan kan alınmaz…”

Ama Rumlarla iyi anıları da var o günlerden…”Şefika hemşireye silah çektiler. Elinden tutup ameliyathaneye çektim hemşireyi, EOKA’cılar arkamızdan silahla geldi. Şefika hamile. Bu arada genç bir Rum doktor girdi içeri, elinden tutup ‘kal’ dedim. Ve o genç Rum doktor ‘doktor hanımı öldürmek için önce beni öldürmeniz gerek’ dedi ve kurtulduk…”

EOKA mensubu bir kadın, hatta Yorgacis’i kaçıran bir kadının, “hastanede hasta öldürülmez” diye “yoldaşlarına” itiraz etmesi de bir başka hatırladığı örnek… Bu kadın “bir istekleri olup olmadığını” sorunca  ekmek, su, sigara ve valyum isterler. Ve getirir de…

FOTO 5.jpg

AYTEN VE HASTANEDEKİ TÜRKLERİ MAKARİOS KURTARIR

Dr. Ayten Berkalp ve arkadaşları,  hastane yönetiminden izin alarak telefonla Dr. Küçük’ü arar, ölüler olduğunu, esir durumda olduklarını anlatırlar. Kızılhaç’tan gelen ekibe de durum hakkında bilgi verirler. Ve bu arada Türk jetleri alçaktan uçuş yapar.

Tüm bu gelişmelerin ardından bir sürpriz olur. Hastanede aç, susuz, kışın ortasında terliklerle geçen 2 esaret gününün ardından hastanenin beklenmeyen bir konuğu vardır. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios….

Makarios, 24 Aralık’ta 30 polisle birlikte hastaneye gelir. Amacı EOKA’cıların tutsağı Türkler’i kurtarmaktır,  ama ölümlere tanıklık eden Ayten Berkalp ve diğer Türkler Makarios’a güvenmezler. İngiliz

Yüksek Komiseri’ni aratırlar, tanıklık için. Ve bu telefon görüşmesinin ardından Makarios’la gitmeye razı olurlar. Ayten Berkalp Makarios’un yanına oturur, arkadan başka bir arabada da diğer personel. Rum polisler eşliğinde Makarios’un sarayına giderler. Bir gece sarayda kalırlar. 25 Aralık’ta İngiliz gazeteciler eşliğinde Türk bölgesine geçerler, Cumhurbaşkanı Muavinliği’ne giderler.

KUMSAL VAHŞETİNE TANIK OLUR

Türk tarafına geçer geçmez İngiliz gazetecilerle birlikte Dereboyu’nda nereye gittiğini bilmediği bir yere götürülür Dr. Ayten Berkalp. Ve eve girince şok olur. Bir gün önce öldürülen ve tarihe “Kumsal katliamı” olarak geçen bir anne ve 3 çocuğun banyodaki cesetlerine tanık olur. “Hayatımda ilk kez bağıra bağıra o gün ağladım” diyor Ayten Berkalp…

GÖÇEBE HEKİMLER… AYVASIL, CENGİZ TOPEL

Lefkoşa’nın ardından bölge bölge çatışmalar başlar. Ve Ayten Berkalp arkadaşlarıyla birlikte bu bölgelerde gezici ekip olarak görev yapar. Dr. Yüksel Dana, Dr.Naim Adiloğlu ve diğer arkadaşlarıyla birlikte ocak 1964’de Baf’a giderler. Baf’ın köylerini dolaşırlar, bazan araçlarla, bazan BM helikopteri veya cip aracıyla. Göçebe gibi gezerler. 3-4 hekim bir odada kaldıkları yerler olur. Şiddetli çatışmaların yaşandığı Boğaz’da da uzun süre görev yapar. Çatışmaların yaşandığı 1960’lı yıllarda Geçitkale, Akıncılar, Lefke ve Erenköy’de hekimlik yapar, Türk yöneticilerin organizasyonuyla doktorlar arasında kurulan rotasyonla görev verilen her yere gider. Riskli, tehlikeli görevlerdi bunlar. Onlarca barikatlardan geçerek giderler. İlaçlarda silah arandığı, şurupların tadına bakılarak kontrol edildiği, insan hayatının her an riskte olduğu günler…

Ayten Berkalp, bu arada Ayvasıl şehitleri ve Erenköy’de şehit düşen Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in otopsilerinde bulunma şansızlığını da yaşar. “Hala tüylerim diken diken olur” diyor o günleri anlatırken…

FOTO 6

İNGİLTERE’DE UZMANLIK EĞİTİMİ

Hekimlik görevine çatışmaların içinde başlayan Ayten Berkalp, uzmanlık sınavına girme imkanını uzun süre bulmaz. Ancak bir şans belki, 1967 yılında ünlü bir İngiliz anestezi uzmanı Kıbrıs’ta konferans verir ve bu konferans sırasında çok soru soran bayan hekim ilgisini çeker. Çok soru sorma, girişkenlik burda da işine yarar Ayten Berkalp’in  ve uzmanlık eğitimi için İngiltere’den teklif gelir.

İzin alarak İngiltere’ye gider, Cardiff’de 6 ay ihtisas yapar. 1.5 yıllık eğitimi 6 ayda tamamlar, çünkü yaklaşık 4 yıllık pratiği vardır. 1968 başında anestezi uzmanı olur, Westminister Hastanesi’nde de 6 ay süreyle çalışır. Orda iş teklifi de vardır ama söz verdiği için Kıbrıs’a geri döner.

Uzman olarak Kıbrıs’a dönüşünün ardından tayini Limasol hastanesine çıkar. Toplumsal çatışmaların ardından 1964’de kurulan Limasol Türk Genel Hastanesi’nde.  1969-1971 arası uzman anestezist olarak çalışır, 1971’de başhekim olur.

YİNE SAVAŞ… HEM HEKİM, HEM TMT ÜYESİ

1974 savaşı başladığında Ayten Berkalp başhekim olarak görev başında. Ama aynı zamanda TMT’nin yeminli üyelerinden. Ve işte bu iki kimlik onu savaşla birlikte esir düşen Limasol yanında, Larnaka’dan Baf’a kadar esaret yaşayan Kıbrıs Türkünün kahramanı yapar…

“Sadece hekim olarak değil, sosyal görevlerimiz de vardı. Kaçamayan erkeklerin hemen hemen tamamı esirdi, esir kampında tutuluyordu. Onlarla irtibat, bölgedeki TC vatandaşlarıyla ilişkiler, Türk bölgesine kaçırılmaları… Ve Güney’de kalan on bini aşkın Türk. Sağlık sorunları, parçalanmış aileler, katliamlar, kaçışları organize etmek gibi bugün film gibi gelen birçok görevimiz vardı…”

Bölgedeki diğer hekimler, hastane personeli, milletvekilleriyle birlikte izin alarak düzenli olarak Limasol esir kampına giderler, yaklaşık 2 bin esiri muayene ve tedavi ederler, yiyecek servisi kurarlar. Hastane merkez olur, ihtiyaçlılar buraya toplanmaya başlar.

İngiliz üslerine geçen milletvekili ve TMT’de görevli Ziya Rızkı da burada Türkler’in kaçışını, üslere sığınan binlerce Türk’ün yaşamını organize etmeye başlar.

SANCAKTAR RÜTBESİ DE ALIR

Ayten Berkalp TMT’nin yeminli üyelerinden. İstihbarat eğitimi de almış,  1963’lerden itibaren çeşitli görevler üstlenmiş. Ropörtaj sırasında teşekkür, terhis ve liyakat belgesini gururla gösteriyor ama ne zaman yemin etti, nasıl üye oldu gibi sorulara birçok üye gibi hala yanıt vermiyor…”1974 sonrası belgeler bulundu, deşifre oldum ama yine de konuşmak doğru olmaz, konuşmamak için yemin ettim” diyerek…

Barış Harekatı’nın hemen ardından ağustos ayında Ayten Berkalp’e Limasol Sancaktarlığı görevi verilir. Artık işi daha da zordur. Hasta geçirmek için Kuzey’e geldiği bir gün bu görev verilir, hatta yazılı belge de vermek isterler. Ancak “bu görev şeref, bu görevin gereklerini yerine getirecem ama Güney’de işgal atındayız” diyerek yazılı belge almayı reddeder.

Sancaktar Ayten Berkalp. Limasol Türk Hastanesi’nin Başhemşiresi Cemaliye Hocaoğlu da yardımcısı olarak yemin eder ve riskli bir dönem başlar. Hekim olarak hasta taşıyacak, esirlere yiyecek götürecek gibi gerekçelerle beyaz önlüklerle çeşitli görevler yaparlar. İstihbarat, katliam ve tecavüzlerin tesbiti, kaçırılması gerekenlerin bir yolu bulunarak kuzeye geçirilmesi v.s. gibi tehlikeli görevler.

ÖLÜLER HASTANE BAHÇESİNE GÖMÜLÜR

Bu dönemde de birçok travmatik olaya tanıklık eder, hatta başrol oynar. Hastanede öldürülen birçok Türk’ü hastane bahçesine gömdürür. Sonradan bu mezarların yeri ve kimlere ait olduğunun belli olması için çıkardığı krokiyi hala yanında taşır.

Yaklaşık 140 mücahidi hastanede görevli süsüyle kurtarırlar. Normalde 14 hemşiresi olan hastanenin kayıtlı hemşire sayısı sivil giyimli mücahitlerle 150’yi geçer!

BAF’TAKİ TÜRK KOMUTAN “HASTA” OLARAK KURTARILIR

Bu arada Limasol’da sancaktar olarak görev yapan Türkiyeli komutan savaşın başladığı ilk günlerde İngiliz üslerinden kaçmasına karşın, Baf sancaktarı ve muavini kaçamaz. “Bafta bir amcam ve yeğenim var. Büyük amcam merak eder” gibi şifreli bir telefon gelir Kuzey’den. Mesaj hemen anlaşılır. Başhemşire Cemaliye Hocaoğlu, yanına Mukaddes hemşireyi de alır ve ağlayarak, ailelerini görecekleri gerekçesiyle Baf’a gitmek için izin alırlar. Komutanın sağ olduğunu öğrenip geri dönerler. Rumlar da Türkiyeli komutanı arıyorlar, bu nedenle hiçbir risk göze alınamaz ama komutanın mutlaka kaçırılması gerekiyor, emir böyle…

Hastane doktorlarından Halim Hocaoğlu bölgedeki hastalara hizmet için izinli olarak Baf’a gönderilir. Haftanın 3 günü gidip gelir. Bu arada yaralıları da taşır. Ve bu “yaralılar”dan biri de komutandır. Türkiyeli Komutan Dr. Hocaoğlu tarafından sözde tedavi amacıyla İngiliz üslerine götürülür. Ertesi gün de aynı yöntemle yardımcısı…

“Üsler’e girdikten sonra Ziya Rızkı teslim aldı komutanı ve İngiliz üs komutanından İngiltere’ye gönderilmesini istedi. Onlar da korkuyorlarlar zaten, kabul ettiler. Bu arada bize telefon açtılar, Cemaliye ile birlikte üslere gittik. O adamın o gün beni kucaklamasını hayatım boyunca unutamam…”

Ve İngiltere üzerinden Kuzey’e döner Baf sancaktarı Türkiyeli komutan.

TAŞKENT KATLİAMI… 90 PAKET İSİMLERİ BELİRLEDİ

Ve bir diğer travma, Taşkent katliamı…

“Mutluyaka muhtarından bir mektup aldım. ‘Taşkent’te katliam oldu, katliamın tek şahidi bize sığındı’ diye… BM’yi aradım, ‘daha önce de benzer ihbarlar oldu, doğru çıkmadı, inanmayın’ dediler. Kızılhaç’ı aradım, genç bir görevli geldi. ‘Falan yere git, Dr. Ayten gönderdi de, oradaki adamı al ve üslere götür’ dedim. Ben gidersem olmaz… Genç görevli Kızılhaç bayrağını çekti ve Suat Hüseyin’i aldı…”

Suat Hüseyin’in kurtulması katliamın duyurulmasına yol açar. Bu arada Ayten Berkalp’e katliamların, tecavüzlerin tespiti için görev verilir. Taşkent’e gider, katliam yerini bulur. Katliamla ilgili tespit yapar, Kuzey’e bildirir ve Türk yönetimi de BM’ye.

Katliamda ölenlerin tespiti için de ilginç bir yol dener. Taşkentli ve Terazili kadınlara “kayıp olan her yakınınız için bir paket yapıp gönderin” der. Yaklaşık 90 kişi adına paket gelir. Bu paketleri Limasol kampına gönderir ve böylece alınmayan paketlerin kayıp olduğu belirlenir. Bu şekilde tespit ettiği listeyi Türk tarafına iletir.

BİR YILLIK ESARET

1974 savaşında Güney’de yaşayan Türkler’in bir kısmı dağlardan, bir kısmı arabalarla, bagajlarda veya gizli yollardan kuzeye geçer, bir kısmı üslere sığınarak Türkiye üzerinden dönüş yapar. Ama bu arada çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan birçok Kıbrıslı Türk de Güney’de mahsur kalır. Ailelerinden uzak, gelecekleri de belirsiz… Tıpkı Kuzey’de kalan Rumlar gibi…

Ayten Berkalp ve arkadaşları Güney’de kadınları örgütleyerek barikatlara doğru yürüyüş yaparlar. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı bu yürüyüş yapıldığında tarih 20 Nisan 1975’i gösteriyordu. Temmuz sonunda da Viyana’da Nüfus Mübadelesi Anlaşması’nın imzalanmasıyla Türkler Kuzey’e, Rumlar da Güney’e geçer. Artık esaret dönemi biter, ancak bundan sonra da Kuzey’de yeni bir organizasyon, yönetim kurulması gerekiyordu. Ve Dr. Ayten Berkalp bu süreçte de etkin bir şekilde yer alır.

SAĞLIKTA MÜDÜR, MÜSTEŞAR

Ayten Berkalp Güney Kıbrıs’taki görevini tamamlamasının ardından temmuz 1975’de Kuzey’e geçer. Artık birçok Kıbrıs Türkü gibi o da yeni bir hayat, yeni bir düzen kuracak… Mağusa’da kısa bir süre doktorluk yaptıktan sonra Sağlık Bakanlığı’nda müdür muavini olarak göreve başlar. Dönemin bakanı Niyazi Manyera’dır.

O günler Kıbrıs Türkü’nün eğitimden sağlığa, ekonomiden yerleşime kadar her alanda yeni bir yapı kurduğu günler. Sağlık Bakanlığı da sağlık hizmetlerini organize etmeye çalışır. Ayten Berkalp müdür muavini ama etkin görev alır. Adayı dolaşarak sağlık hizmetlerinin reorganizasyonunu başlatırlar. “Çok iyi bir yönetici. Ondan çok şey öğrendim, yazı yazmayı, yasa yapmayı ondan öğrendim” diye andığı dönemin sağlık müsteşarı Hukukçu Ümit Özdil ile birlikte.

1978’den itibaren müdürlüğü ve müsteşarlığı vekaleten yürüten Berkalp, Özel Tahsin’in sağlık bakanlığı döneminde 1982’de müsteşar olarak atanır.

30 YILDA 13 BAKAN

Hekim, başhekim, müdür, müsteşar olarak sağlığa yaklaşık 30 yıl hizmet veren Berkalp, bu sürede toplam 13 bakanla çalışır. Dr. Niyazi Manyera, Dr. Burhan Nalbantoğlu, Oktay Feridun, İrsen Küçük, Özel Tahsin, Vedat Çelik, Mustafa Çağatay, Dr. Mustafa Erbilen, Dr. Ertuğrul Hasipoğlu ilk anda hatırlayabildikleri.

Ve 1991 yılında emekliye ayrılır. “Daha 4 yılım vardı ama çıktım. Kendi kararımla ayrıldım. Yorulmuş ve usanmıştım” diyor emeklilik nedenini anlatırken…

Bu arada bazan devlet ve uluslararası kuruluşların finansmanı, bazan kendi imkanlarıyla sürekli yurt dışında eğitimlere katılır. Özellikle hastane ve sağlık idareciliği konusunda kendini eğitir. İsviçre, İsveç, Helsinki, Lüksemburg, Polonya, İtalya, Macaristan, İngiltere ve hatırlayamadığı birçok ülkede eğitimlere katılır. “Tüm bu ülkelerin sağlık sistemlerini inceledim ve çok yararını gördüm” diyor bugün.

Temel sağlık hizmetlerinin kurulmasında, laboratuarın açılmasında, thalassaemia merkezinin kuruluşunda, Lefkoşa Devlet Hastanesi’nin tamamlanarak açılmasında aktif görev alır. Spastikler için merkez açılmasını ve thalassaemia konusundaki çalışmayı sağlık sisteminin en önemli başarılarından biri olarak sayıyor hala. Ancak kanserle ilgili projeyi tamamlayamamanın acısını da çekiyor….

İKİ  DEFA DENEDİ AMA…

Ablasının eşi Ziya Rızkı ailenin ilk siyasi kişisi. 1970’de milletvekili seçilir. Ayten de politikayla ilgilidir aslında. Ancak mesleki eğitim için yurt dışına gideceği günlerdi ve mesleki gelişim nedeniyle şartları uygun bulmaz.

1980’li yıllarda müsteşarlık döneminde de bir ara ilgi duyar, milletvekilliğine aday olmak ister ancak dönemin başbakanı “müsteşarları milletvekili yapmam” diyerek karşı çıkar.

1991’de emekli olmasıyla birlikte Demokrat Parti’nin kuruluşunda görev alır. 1993’te bu kez Demokrat Parti’den aday çıkar ama kazanamaz.

“İki kez denedim, birinde aday bile gösterilmedim, diğerinde parti içi engellemeler yüzünden kaybettim. Yasaların çıkarılmasında katkım olur düşüncesiyle aday olmak istedim ama olmadı. Fakat bu iki deneme siyasetin gerçek yüzünü görmeme yardımcı oldu” diye de ekliyor Ayten Berkalp.

KAMU HİZMETİ KOMİSYONU’NDA  İLK KADIN ÜYE

1995’e kadar Demokrat Parti’de çalışır. Aynı yıl dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan bir telefon alır. “Kamu Hizmeti Komisyonu için deneyimli bir bayan arıyoruz, fazla bir seçeneğim de yok” diyen Cumhurbaşkanı’nı reddetmez, yeni bir göreve başlar. Böylece Kamu Hizmeti Komisyonu’nda ilk kadın üye olarak bir ilke daha imza atar.

Komisyon üyesiyken çift maaşı yasaklayan yasanın çıkmasıyla birçok üye bu görevden ayrılır ama Berkalp yasanın ardından 3 yıl daha çalışır gönüllü olarak. Ve 2004 kasım ayında ayrılır.

Şimdilerde de reform çalışmaları yapan CTP’li sağlık bakanlığına gönüllü hizmet veriyor. Özellikle yeni yasal çalışmalara…

NEDEN EVLENMEDİ…”KOPENHAG KRALİÇESİ” YERİNE

Ayten Berkalp hiç evlenmedi ama kocaman bir ailesi var. “Evlenmedim ama çocuk hasreti hiç çekmedim. Kardeşlerimin çocuklarına, torunlarına bakıyorum. Onlarla yakından ilgileniyorum. Onlar benim çocuklarım, biz kocaman bir aileyiz” diyor. Ve hatta ablasının kızının rahatsızlığı nedeniyle bu aralar zamanının büyük bölümünü İstanbul’da geçirdiğini de anlatıyor…

Peki evlenmemesinin nedeni var mı…”Neden yok, belki fırsat bulmadım, vaktim olmadı veya uygununu bulmadım. Birçok insan çıktı karşıma, erkek arkadaşlarım oldu,  ama belki benim istediklerim beni istemedi. Türkiye’ye, Avrupa’ya götürmek isteyenler oldu. Kuzey Avrupalılar esmer tenli olduğum için çok ilgi gösterdi. Bir tanesi ‘Kopenhag’ın kraliçesi ol’ dedi, ben ‘Kıbrıs’ın dilencisi olurum’ dedim… Kısmet değilmiş…”

GÖNÜLLÜ HİZMETE DEVAM

Ayten Berkalp hala enerjik ve girişken yapısıyla birikimlerinden toplumu yararlandırmaya devam ediyor. Reform çalışmalarını sürdüren Sağlık Bakanlığı’na özellikle yasal çalışmalarda gönüllü hizmet veriyor. Ailesinin, çocuklarının, torunlarının sorunlarıyla, sağlık ve eğitimleriyle yakından ilgileniyor. Okumayı, sporu aralıksız sürdürüyor… Ve hala “sıkılmaya bile vakti yok”.

Son sözü de hekimlere, bürokratlara, gençlere ve toplumun geneline ders niteliğinde…

“Bugünlere çok zor şartlardan geçerek geldik, çok büyük emekler harcandı, canlar verildi. Bunların değerini bilelim. Yaptığımız işi en iyi olacak şekilde yapalım, özveriden kaçınmayalım. Topluma, insana hizmet ulvi görevler ve insanı insan yapan değerler. Ve eğitime çok önem verelim. Herşeyin başı eğitim. Ama sadece okulda ders görerek değil, hayatı tanıyarak, pratik yaparak, dünyayı görüp ufkumuzu genişleterek kendimizi, çocuklarımızı eğitelim…”

(TAK/ Mayıs 2006)

Bir Cevap Yazın