“Her şeyim var, hatta karavanım da. Evimde, işimde sorun yok. Gelirim iyi. Yine eksik bir şeyler var” dedi marketteki adam. Tanışmıyoruz, en azından ben onu tanımıyorum. Öğretmen. Tanışık gibi davranıp çokbilmiş edasıyla akıl vermeye çalışınca da “Sen sıkılmıyor musun” diye sorma cesareti buldu. “Ben kendimden bile sıkılıyorum” deyince, rahatladı sanırım…
Restoranda selamdan öte tanışıklığım olmayan 25 yaşlarındaki genç, “Merhaba, nasılsınız” diye sorunca; gelenekselleşmiş sıradan yanıtımla “Çok iyiyim” dedim. Ciddi ciddi hayretler içinde kaldı. “Ben huzur bulmak için günde bir avuç hap içiyorum” diyerek ifade etti hayretini.
25 yaşında, hayatın baharında, sağlıklı, çoğunlukla evi-arabası olan, ana-baba koruması altında, sabah akşam gezmelerde, yedikleri-içtikleri-mutluluklarıyla sosyal medyada boy gösteren bir genç neden mutsuz, huzursuz!
“Her şeyim var” diyerek huzur bulamadığını söyleyen 35 yaşlarındaki öğretmen neden sıkılsın!
Herkes herkesten, her şeyden bıkmış, bir tatminsizlik gidiyor… Değersizleşmiş çok şey… Kıbrıs sorunundan, siyasetten, televizyon programlarından, sendikalardan, hatta sosyal medyadan bıkkınlık belirten azımsanmayacak sayıda insan… İşsiz, parasız, evsiz, sağlık sorunu yaşayan insanın sıkılması anlaşılır da; bıkma, tahammülsüzlük, tatminsizlik halleri genellikle her şeye veya çok şeye sahip olanlarda…
“Sorun tam da burada” dedi akıl danıştığım psikiyatrist dostum. “Sorunun kaynağı her şeye sahip olmada belki. İnsanların uğraş verecek, emek harcayacak nedenleri yok…”
“Sürekli tüketiyoruz, yerine bir şey koymuyoruz” dedi öteki; 70’li-80’li yaş kuşağının huzur hallerini örnek gösterdi. “Bir ayağı çukurda ama zeytin ağacı eker, beklentisi olmadığı için de huzurlu…”
Ama galiba en ilgincini kitapçı, deniz tutkunu arkadaşım söyledi…
“Mentalite sorunumuz var… Orta Asyalı kalmışız ama kendimizi dünyanın merkezi sanıyoruz… Kendi kendimizle didişiyoruz, kimse kimseyi beğenmiyor, katmadan ‘hep bana’ diye beklenti içindeyiz… Taş taş üstüne koymuyoruz… Sanki yol, kaldırım, okul, sağlık, eğitim sorunu sadece bizde! Nereye gitseniz bu sorunların çoğunun, hatta beterinin yaşandığını görürsünüz… Tek kurtuluş doğada, denizde, toprakta. Denizle tanışsın artık Kıbrıslı…”
Kime danıştıysam farklı bir şey söyledi ama galiba ortak nokta iyi olmadığımız. Toplumun ruh sağlığı iyi değil. Çöküş hali, boşluk, tükenmişlik, değersizleşme, ruhsuzluk sokaklara bile hâkim artık…
Kıbrıs sorununa bağlayanlar çok bu durumu. “Sorun çözümlense sıkışmışlık halinden kurtulacağız” diyenler mesela… Kimine göre de kötü yönetim, adaletsizlik, sistemsizlik… Bunlarsa eğer; kolay… Ama bunlara sığınmışsak işimiz daha zor gibi görünüyor.
Veya belki sorun, bu çağda artık insanlığın sorunu…
NOT: “Ada İnsan Pazarı Oluyor” adıyla geçtiğimiz hafta bu köşede yayımlanan yazıya bir dizi tepki geldi. Belli ki orada aktardığımız iki örneğe benzer olay çok. Bazıları irdelenmeye muhtaç, çoğunluğu adli olaylar… Ama en azından o yazıda aktardığımız girişimcinin devam niteliğindeki notunu aktarmak zorundayım: “Markette ortalarda kalan, acıdığım için iş verdiğim Vietnamlı kadın aniden yok oldu. Gece yattık, sabah kalktığımızda yoktu. Nereye gittiğini bilmiyoruz, aradık bulamadık, ama yurt dışına çıkış yapmamış… Uğraşlarım, devlete yaptığımız ödemeler yanımıza kaldı…”
(Gazete360/ Ekim 2016)