“Herkes sıkıntıdan patlıyor” dedik ya son yazıda, “çok meşgul olduğunu, hiç de sıkılmadığını” anlatan bir dizi tepki aldım, tam da beklediğim gibi. Oysa rutin gündemden sıkıntıları, kendi sıkılmalarımı dağıtmaktı biraz da amacım.
Pazar sabah yürüyüşünü yaptığım yakın dostum da yazıyı fazla genelleştirilmiş bulanlardan. Konunun toplumun ruh sağlığına kadar genelleştirilmesini abartılı olarak niteleyenlerden. Sıkılmadığını, sıkılmaya vakti olmadığını anlatanlardan…
Gerçekten de hiç boş vakti yok. Hem anne-babası, hem çocuklarıyla meşgul olan bir nesilden çünkü. Toplumun geleneksel hale gelmiş insan figürü.
Yaşlı anne-babanın bakım sorunları, sağlık durumları, parasal ilişkiler, bakıcı bulamama/kabul etmeme problemleri. Türkmen bakıcılarla boğuşan, bakımevini “geleneksel kültürüne” uygun bulmayan, kim nasıl bakacak problemleri arasında savrulan, çoğu zaman aile ilişkileri de bu vesilelerle dumura uğrayan bir nesil.
Diğer yanda, hangi yaşa gelirse gelsin “çocuk” olarak kalan çocuklar. Evlense de çocuk, çocuk doğursa da çocuk. Onların arabalarını/evlerini temin etme, düğünlerini en konforlu şekilde icra, “ev”lendikten sonra evin ihtiyaçları, kredi kartlarını karşılama, elektrik/su faturaları… Doğal olarak torunun bakımı, idamesi, okul masraflarına yardım. Devlet okullarını yetersiz bulan “çocuk”ların minik evlatlarını ana sınıftan özel okullara gönderebilmesi için finansman desteği…
Özel okula devam eden, her gün anneanne tarafından okuldan alınan 4 yaşındaki torunla ilgili sohbet, daha uzun yürüyüş yapmamıza vesile oldu. “Büyümüş de küçülmüş” minik kızın yeteneklerini konuştuk. Okulda öğrendikleriyle İngilizce konuşmaya başladığını, yüzme kursuna ve jimnastiğe gittiğini…
Küçük prensesin doğum günü nedeniyle yaşanan hediye problemini de birlikte çözmeye çalıştık. Acaba ne alınırsa mutlu olabilir sorusuna yanıt aradık. “Sen bisiklet, ben Barbie Bebek alayım” dedim; “odalar tıka basa dolu, yüzüne bakmaz öyle hediyelerin” diyerek güldü. Sonuçta bankada hesap açmada karar kıldı. Artık miktarı ne kadarsa…
Fazla efor harcamadan mı, mutlu etmek için alınabilecek hediye bulamamaktan mı bilinmez; nefes nefese kaldık yürüyüşün sonunda.
“Her şeye sahip olup hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen nesiller yetiştiriyoruz… Taş atıp kolu yorulmadan, işaret diliyle yaşayan uzaylı nesiller. Sıkılmaktan başka seçenek kalmıyor” diye eklemeye nefesim yetmedi.
(Gazete360/ Ekim 2016)