Yargıda 40 yıllık birikimle ve bu alanda en yüksek kariyerden, Yüksek Mahkeme Başkanlığı’ndan yaş haddinden emekliye ayrılan Salih Dayıoğlu, “Tek güvencemiz yargı. Politikacıyı, doktorunuzu ve mühendisinizi değiştirebilirsiniz ama yargıcı değiştiremezsiniz. Bu ülkede adalet 32 yargıcın elinde” diyerek gerek yargının temsilcilerine, gerekse politikacılara ve halka önemli mesajlar verdi.
“Saf rakı” benzetmesi yaparak bağımsız yargıyla gurur duyduğunu anlatan Dayıoğlu, “KKTC’de çek-senet mafyası yoksa bunun nedeni halkın yargıya güvenidir” dedi ve en küçük ‘ima’nın, dedikodu veya söylentinin bile yargıya güveni sarsabileceğine dikkat çekti.
Yargıda 40 yıllık deneyimin ardından yaş haddinden emekliye ayrılan Salih Dayıoğlu’nun yeni mekanı artık, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın deyimiyle “KKTC’nin senatosu” Kardeş Ocağı
ESARETİ DE YAŞADI
1937 Lefke doğumlu Salih Dayıoğlu’nun yargıdaki serüveni, 3 yıllık avukatlık döneminin ardından Anayasa Mahkemesi Raportörü olarak 1962 yılında başladı. 1963 olaylarından sonra Anayasa Mahkemesi’nin lağvedilmesiyle Lefke Kaza Mahkemesi yargıcı oldu. Bunu Lefkoşa, Limasol, Baf kaza mahkemelerinde yargıçlık ve mahkeme başkanlığı izledi.
Barış Harekatı’yla birlikte birçok Kıbrıs Türkü gibi esareti de yaşayan Salih Dayıoğlu, Limasol’da 92 günlük unutulmaz esaret döneminin ardından Lefkoşa, Girne, Güzelyurt ve Lefke’de görevini sürdürdü. 1976 başında Yüksek Mahkeme Yargıcı oldu ve 15 yıllık deneyimin ardından 1991’de Yüksek Mahkeme Başkanı olarak atandı. 12 yıllık bu görevi süresince aynı zamanda Anayasa Mahkemesi ile Yüksek Seçim Kurulu’na da başkanlık etti… Ve geçtiğimiz günlerde yerini Yüksek Mahkeme yargıçlarından Celal Karabacak’a devrederek 40 yıllık onurlu meslek yaşamına zorunlu noktayı koydu, yaş haddinden emekliye ayrıldı.
İKİNCİ ADRES
“Meslekte deneyimlerle, yaşamla yoğrulmuş, acı ve tatlı günlerle dopdolu bir 40 yıl geçirdim. Emekliliğimi de aynı şekilde dopdolu yaşayacağım” diyen Dayıoğlu, yoğun bir temponun ardından bundan sonraki günlerini nasıl geçireceğini şöyle özetledi:
“Benim ikinci adresim Kardeş Ocağı. Orası bir ‘senato’, çok değerli insanlardan oluşan, sohbet edebileceğim, kendimi ifade edebileceğim bir yer. Bundan sonra daha çok zaman ayırarak orada daha rahat zaman geçireceğim.”
Eşini yıllar önce kaybeden, biri kız biri erkek iki çocuğu da Ankara’ya yerleşen Dayıoğlu, “Kendimi boşlukta hissetmiyorum. Yaşamı, dostlarla birlikte olmayı, doğayı çok seviyorum” diyerek özellikle hostes ve kuşkonmaz toplamayı çok özlediğini de ekledi.
KKTC’DE YARGIÇ OLMAK KADAR ZOR MESLEK YOK
KKTC yargı sistemini ve deneyimlerini aktarırken, özellikle yargının bağımsızlığı üzerinde duran Dayıoğlu, yargının temsilcilerine, siyasilere, vatandaşa ve basına önemli mesajlar verdi.
İnsanın neredeyse her 5 kişiden birine selam verdiği homojen bir yapıya sahip KKTC’de etki altında kalmadan yargıçlık yapmanın en zor mesleklerden biri olduğunu, buna rağmen sistemin kendini etkilerden koruduğunu anlatan Dayıoğlu, “istisnalar kaideyi bozmaz” diyerek şunları söyledi:
“KKTC’de yargı gerçekten tatminkâr düzeydedir. İftihar ediyorum. Gerçekten bağımsız, etki altında kalmayan bir yargı sistemimiz vardır. Bu bir sistem ve gelenektir, gelen bu sisteme giriyor. Yargı sistemimiz müdahale kabul etmiyor. Yargıç karar verirken yasalarla ve vicdanıyla baş başadır. Bir karar için başka yargıçla konuşabilir, danışabilir ama kimse yargıcı etki altında bırakamaz. Ben Yüksek Mahkeme Başkanı olarak ilk kez görev yapacak yargıca dahi etkide bulunamam. Şu kararı öyle al veya bu kararı niye böyle verdin diye soramam. Yargıç sadece yasalarla değil, anayasayla da güvence altında. Bu sistem bizim onur kaynağımızdır ve hep böyle kalmalıdır.”
DAVA AÇIP KAYBEDEN YARGIÇLAR VAR
İsim vermeden, yargıda üst düzeylerde görev yapan bazı yargıçların mahkemelerde açtıkları davaları kaybetmelerini yargı bağımsızlığına çarpıcı örnek olarak gösteren Dayıoğlu, “Yargı tek güvencemiz. Politikacıyı, doktorunuzu, mühendisinizi değiştirebilirsiniz ama hakimi değiştiremezsiniz. Bugün KKTC’de adalet 32 yargıcın elinde. Adalete ve yargıçlara güvenmeye devam edelim. En küçük ima, dedikodu dahi zarar verir ve dünyada örnekleri çoktur, bir kez yıpranmaya başladı mı nerde duracak belli olamaz…” diye konuştu.
İYİ AMA MESAFELİ DİYALOG
Yargı ile yasama-yürütme organları ve diğer makamlar arasında mesafeli ama sağlıklı bir diyalog olduğunu anlatan Dayıoğlu, Yüksek Mahkeme Başkanlığı yaptığı sürede Cumhurbaşkanı Denktaş, Meclis ve hükümetlerle ilişkisinden hayli memnun. “İyi, sağlıklı ve mesafeli bir diyaloğumuz oldu” diyen Dayıoğlu, muhalefetle iyi ilişkiler içinde olmasını da artı bir şans olarak niteledi.
ÇEK-SENET MAFYASI YOKSA
Seçimlerin de 1976’dan beri yargının denetimi altında yapıldığını ve aradan geçen 25 yılda birçok seçim olmasına karşın ciddi sayılabilecek hiçbir itham olmadığını belirten Dayıoğlu, bunu da yargının bağımsızlığına gösterge olarak niteledi.
Halkın yargı istemine güvenini de “Çek-senet mafyası yoksa bunun nedeni yargıya güvendir” sözleriyle özetleyen Dayıoğlu, “Halkın adalete olan inancı sarsılmamalı. Bir sarsılırsa nerde duracağı belli olmaz. Herkesin güveneceği en salim liman adalet limanıdır” dedi.
YARGIÇ HUKUK YAPAR
“Yargıç mahkeme salonunda Allah’tır” sözünün anımsatılması üzerine de Dayıoğlu, ”Yok, o kadar da değil” diyerek şunları söyledi:
“Yargıç salonda disiplin kurmak, salona hâkim olmak durumunda. Yargıç yasaları uygular, ama yorum da yapar. Yani yasaları uygulamakla kalmaz, hukuk da yaratır, hakkaniyete uygun karar verir. Adil karar için bu şart. Ve bu durum bizde büyük ölçüde uygulanır. Yargıç da insandır, hata yapabilir ama bu minimum düzeydedir ve hata olduğuna inanılan kararlar istinafa götürülebilir.”
HAPİS CEZASI VERİRKEN YÜZÜNE BAKAMAZDIM
40 yıllık meslek kariyerinin yaklaşık 30 yılında mahkeme salonlarında insanların kaderlerini belirleyen Salih Dayıoğlu’nun unutamadığı anıları da var…
“Hapis verdiğimde karşımdakinin yüzüne bakmazdım. Beraat verdiğimde ise gözünün içine bakardım” diyen Dayıoğlu, 1974 yılında 92 günlük esareti paylaştığı oda arkadaşının daha sonra karşısına suçlu olarak çıkmasını hala unutamamış…
“Savaş sonrasıydı. Ganimetler çok yaygınlaşmıştı ve ibret cezaları gerekirdi. Görevimi yaptım, ceza verdim ama çok üzüldüm, kolay değil…” diyen Dayıoğlu’nun yaşam kurtaran anıları da var…
“17-18 yaşlarında temiz yüzlü bir genç hırsızlıktan karşıma geldi. O sıralarda Amerikalı ünlü bir yargıcın anılarını okuyordum. Sanığa sorumluluk yüklemeden bahsediyordu. Ben de o gence bunu yaptım ve yüzüne bakarak ‘ne ceza vereyim, sen söyle’ diye sordum. ‘Bu seferlik bağışla, bir daha yapmam’ dedi, ben de öyle yaptım. Ve çok şükür pişman olmadım, değdi. Çünkü bir daha suç işlemedi ve yeniden karşıma çıktığında düğün davetiyesini getirmek için gelmişti…”
Bu tutumun her zaman aynı sonucu vermeyeceğine de dikkat çeken Dayıoğlu’na göre, “Verdiğiniz kararın psikolojik etkisi olaydan olaya değişir. Kader kurbanlarına hapis cezası verirken üzülürsünüz, ama 54 bıçak darbesiyle adam öldüreni ömür boyu hapse yollarken etkilenmezsiniz.”
GECİKEN ADALET
Yargıya yönelik özeleştiride bulunurken de, kararların gerektiği hızda çıkmamasının, adalette gecikmeler olmasının mağduriyetlere neden olduğunu vurgulayan Dayıoğlu, bunun sistemle ilgili bir dizi sorundan kaynaklandığını anlattı ve giderilmesi gerektiğini söyledi.
Özellikle TL’deki değer kaybıyla birlikte tarafların adaletteki gecikmeden dolayı büyük mağduriyetler yaşadıklarını anlatan Dayıoğlu, bu noktada ekonomik krizle birlikte son 2 yılda suç oranının yüzde yüz arttığına da yeniden dikkat çekti.
Artan suçlarla birlikte yargıda işlerin çoğaldığını ve bunların da gecikmede rol oynadığını belirten Dayıoğlu, Cezaevi’nin ihtiyacı karşılayamaz duruma geldiğini de söyledi.
HACİZLERE YASAL DÜZENLEME
Ekonomik krizle birlikte hacizlerin “bunaltıcı” hale geldiğini vurgulayan Dayıoğlu, “Alacaklı alamıyor, vereceği olan veremiyor. Bu tam bir kısır döngü. Kazanan taraf yok. 150 milyonluk çamaşır makinesinin 15 milyona satıldığı hacizler var. İki taraf da zararlı” diyerek yasal düzenleme gerektiğine dikkat çekti.
“Yasal düzenlemeyle borçluya nefes alma fırsatı verilebilir, ödeme kolaylıkları getirilebilir” diyen Dayıoğlu, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da zaman zaman bu konuda çağrı yaptığını anımsatarak ilgilileri toplumda derin yara açan hacizlere karşı önlem almaya çağırdı.
(TAK/ Şubat 2002)