“AMANSIZ” DEĞİL…

KANSER HASTALARI, RÜZGARA KARŞI YÜRÜYENLER KONUŞTU

Dünyayla birlikte Kıbrıs Türk toplumunda da ölümlere neden olan hastalıkların ilk sıralarında yer alan kanser hastalığı, çeşitli nedenlerle artış göstermesine rağmen gelişen teknoloji ve bilinçlenme süreciyle tedavilerde de olumlu sonuçlar veriyor. Halk arasında yaygın ifadeyle “amansız” nitelemesine karşın türüne göre kanseri yenen birçok insan yaşama yeniden tutunurken, erken teşhis yanında moral ve doğru tedavinin önemine de vurgu yapıyor.

Teşhisi, uzun ve acılı tedavi süreci, psikolojik etkileri, maddi boyutuyla hastaların ve hasta yakınlarının yaşamında derin izler bırakan kanser hastalığı, küçük ve dar yapısı nedeniyle Kıbrıs Türk toplumunda bireysel olmanın ötesinde toplumsal bir sorun… Neredeyse her birey, bir yakını, bir akrabası, bir arkadaşıyla tanışmış kanserle… Buna rağmen hekimden ilaca kadar hastalığın tedavisinde önemli sorunlar devam ediyor. Ülkede sürekli görev yapan onkolog doktor olmaması, ışın tedavisi uygulanmaması bunların başlıcaları…

FOTO 1

TABULARA RAĞMEN… HASTALIĞI YAŞAYANLAR ANLATTI

Tüm sıkıntılarına rağmen aile ve yakınlarının da desteğiyle hayata yeniden sarılan, kanseri yenen hastalarla konuştuk bu yıl kanser haftasında… Kanserle ilgili tabulara rağmen görüntülerini, isimlerini saklamadan kanserle savaştan nasıl galip çıktıklarını, ıstıraplarını, mali kayıplarını kendi ağızlarından dinledik… 10 yaşında kan kanseri olmanın, çocukluğu yaşayamamanın, maskeyle dolaşmanın ne demek olduğunu… Kadınlığın, Cinselliğin simgesi göğüs aldırmanın bir kadına neler yaşattığını, travmaları, “yaşamayan bilemez” ifadelerinde anlam bulan acıları… Ve bu hastalığı yaşadıktan sonra kendini aşmanın, tecrübenin, olgunlaşmanın verdiği bilinçle yaşama daha da sıkı tutunmanın önemini anlattılar.

Kanser Hastalarına Yardım Derneği’nin, Dernek Başkanı Raziye Kocaismail’in öneri ve katkılarıyla biri lösemi diğerleri meme kanseri 4 ayrı hastayla konuştuk. Farklılıkları da var ama ortak yanları çok. Tümü kanserin zor evrelerini, acılı dönemleri aşmış. Bazılarının hayatından tamamen çıkmış, bir kısmı ilaç tedavisi aşamasında. Acıları, ıstırapları, ekonomik kayıpları da ortak özellikler… Ve en önemlisi moral veren güçlü kişilikleri, dirençleri, pozitif enerjileri…

LÖSEMİYLE 10 YAŞINDA TANIŞTI

Lösemiyle (kan kanseri) 10 yaşında tanışan Gökhan Gökberk bugün 23 yaşında. Çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını layıkıyla yaşamasına engel olan, ona ve ailesine büyük acılar, isyanlar yaşatan kanseri aşmış. Yüzünden hiç eksilmeyen gülücükleri, parlayan gözleriyle sadece kendine değil etrafına da umut saçıyor.

“10 yaşındaydım. İlkokul 5. sınıfta… Ayaklarım ağrımaya başladı. Doktor doktor gezdik. Ama ağrılar devam etti. Yürüyemeyecek duruma geldim. Sonra burun kanamaları, vücudun belli yerlerinde morarmalar oldu. Doktor doktor gezerken yanlış tedaviler uygulayanlar da oldu. Sonra bir doktor şüphelendi, kemik iliği alındı ve teşhis kondu. Lösemiye yakalanmıştım…”

Ancak ailesi hastalığının ne olduğunu söylemez Gökhan’a ve bu durum aylar süren tedavi sürecinin sonuna kadar devam eder. Anne-baba ve diğer aile bireyleri acılarını içlerine atar, Gökhan’ın ifadesiyle karşısında tek bir gün gözyaşı bile dökmezler.

“Hastalığıma teşhis konunca beni hemen Ankara Hacettepe’ye götürdüler. Orada tedavi başladı. Kemoterapi, radyoterapi. Çok acı çektim, isyan ettim. Bağırdığım, kaçtığım çok oldu. Ama kaçtığımda da gidebileceğim tek yer hastanenin diğer katlarıydı, özellikle çocuk servisi… Belime salınan iğnelerin acısını hala hissederim. Dayanılmaz acılar çekerken şarkı söyletirlerdi bana, çünkü bayıltarak yapamazlardı tedaviyi. ‘Ah yandım ben Allahım’ şarkısı hala kulaklarımda.”

FOTO 3

5 AY ANKARA’DA…TOPLAM 4 YILLIK TEDAVİ

Hacettepe’de kesintisiz 4 ay tedavi görür. Ardından bir ay da SSK tesislerinde kalarak tedavisi dıştan sürdürülür, radyoterapi alır… Ve 5 ayın sonunda adaya döner. Bu sürede ailesi de hep yanındadır.

“Kıbrıs’a dönünce tedavim burada devam etti. Ama o zaman burada şimdiki gibi çocuklar için ayrı onkoloji servisi, doktor veya hemşire yoktu. Kudret Abi (Kudret Çağlar) henüz gelmemişti. Normal çocuk servisinde 3.5 yıl Türkiye ile irtibatlı tedavim sürdü. Bu arada 2 ayda bir de kontrol için Türkiye’ye gidip geldim.”

Toplam 4 yıllık tedavi sonunda hastalığı yener Gökhan. Bunun ardından 5 yıllık risk dönemini de atlatır ve tamamen “temizlenir”.

OKULDA ALAY EDERLERDİ MASKEMLE, SAÇSIZ HALİMLE

Bu arada çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını yaşıtları gibi yaşayamaz. Eğitimi aksar. Ailenin de iş hayatında aksamalar olur. Anne emekliye çıkar, baba işyerini kapatmak zorunda kalır…

“Hasta olduğumda ilkokul 5’teydim. İlkokul 5’i tekrarlamak zorunda kaldım. Ardından o zamanlar öğrenci sayısı az olduğu için Atleks Sanverler Ortaokulu’na gittim. Liseyi de LTL’de okudum. Lise yıllarında hastalığı atlattığım için daha rahattı. Ama ilkokul ve ortaokulda tedavim sürerdi. Her hafta ağrılı tedaviler. Okula maskeyle giderdim, saçlarım dökülmüştü. Psikolojimi çok fena bozuyordu bu durum. Arkadaşlarım alay ederdi, bazıları da acıyarak bakardı. ‘Bulaşıcı mı’ diye soran hocalar vardı. Bunlar insanı çok bozuyor. Okula gitmek istemediğim zamanlar çok oldu. Ama direndim ve bütünlemeye kalmadan mezun oldum…”

ESAS ACIYI ANA-BABA YAŞADI

Lisenin ardından Yakın Doğu Üniversitesi’nde 2 yıl bilgisayar programcılığı okuyan, ardından BRT’de çalışmaya başlayan Gökhan Gökberk, kanseri yenmenin gururunu yaşıyor. “Ben başardım, kanseri yendim” diyen Gökhan, ailesine, anne-babasına, ama en fazla da annesine minnettar… “Ben fiziki acı çektim, isyan ettim ama galiba en fazla acıyı da ailem, annem-babam, özellikle de annem çekti. Hala ağlamadan konuşamaz. Ama hastalığım süresince karşımda gözyaşı dökmedi. Evde bana kardeşimden farklı hiç davranmadılar. Sanırım ben fiziki acı çektim ama, esas acıyı onlar yaşadı…”

FOTO 4

2 GÖĞSÜMÜ ALDI…AMA O BENİ DEĞİL BEN ONU YENDİM

Cemaliye Enginol ise iki göğsünü de kansere vermesine rağmen hayata tutunanlardan. “Çok acı çektim, çok üzüldüm ama direndim. O beni değil ben onu yendim” diyenlerden.

“Kontrollere 1996’da başladım. Küçük bir belirti çıktı ama sürekli aynı dururdu. Bir gün ağrı hissedince -ağrısız olur derler ama benimki ağrılı geldi- mamografi çekildi. Kanser olduğum ortaya çıktı. Ama söylemedi doktor veya fark etmedi… Ve kist ameliyatı yapıldı. ‘Ameliyat olacam da olacam’… Küçültme de istedim. 7-8 saat sürdü ameliyat. Kist alındı, göğüslerim küçültüldü ama sızılar bitmedi, kanamalar vs… Ölümden dönmüşüm meğer…”

Estetik için küçülttüğü göğsünde kanser olduğunu, daha ameliyattan 25 gün sonra öğrenir biyopsi raporuyla. Koltuk altına da yayılmıştı artık kanser.

Estetik için göğüslerini küçültmenin sevincini yaşayamadan bu kez İstanbul’da ameliyat edilir. Kanserli göğsü alınır, hemen ardından KKTC’de kemoterapi, Güney Kıbrıs’ta ışın alır.

Ancak acıları bu kadarla bitmez. 2 yıl sonra diğer göğsünde de belirir kanser ve kendi tercihiyle ikinci göğsü de alınır.

“Doktor benim tercihime bıraktı ikinci göğsümün alınmasını. Hastalığa karşı korunma kaygısıyla o aşamada göğsünüzü düşünmezsiniz. Vücuduma yayılacak kaygısıyla ikinci göğsümün de alınmasına razı oldum. Zaten tek göğüs ağırlık yapıyordu…”

GENETİK YANINDA ÜZÜNTÜ ÖNEMLİ ETKEN

Bu günlerde kontroller ve ilaç tedavisiyle yaşamını sürdüren, kendi ifadesiyle ağrılı ve acılı zor dönemleri geçiren Cemaliye Enginol, kanserin genetik yanında üzüntü ve sıkıntıyla da bağlantılı olduğuna inananlardan.

“Yaşlı anne-babam Girne’deki dükkanlarında sopalı saldırıya uğradı. Yaralandılar, çok acı çektiler. Dükkanı kapattılar. Kısa süre sonra da dünya iyisi bu iki insanı kaybettik” diyen Enginol, bu süreçte yaşadıklarının hastalığı tetikleyici olduğuna inanıyor.

Hastalığı, ağır tedavi dönemini, acıları aşmasını, göğüsleri olmadan psikolojik sorun yaşamamasını başta eşi olmak üzere çocuğu ve diğer yakınlarının ilgisine bağlıyor 54 yaşındaki Enginol…

“İlk öğrendiğim andan bugüne kadar eşim hep yanımda oldu. Benden fazla acı çekti. Her aşamayı birlikte yaşadık. Ailemiz, çevre çok destek verdi. Kanser tedavisi çok acılı, zor ve uzun bir süreç. Kemoterapinin insana yaşattığı acıları çekmeyen bilemez. Göğsünüz alınıyor, kadın olarak göğüssüz kalıyorsunuz. Saçlarınız, kaşlarınız  dökülür, vücudunuzda tüy kalmaz. Acılara ek olarak bunlar da psikolojik olarak insanı etkiliyor, bozulursunuz. Bu nedenle sevdiklerinizin, ailenizin, çevrenin desteği çok önemli…”

28 YAŞINDA TANIŞTI…PROTEZLE YAŞAMAYI ÖĞRENDİ

Sosyal Sigortalar Dairesi’nde halen çalışmaya devam eden 2 çocuk annesi 38 yaşındaki Pembe Aksu da 10 yıl önce, daha 28 yaşındayken tanıştı meme kanseriyle.

Yüzüyle, yaydığı enerjiyle doğrularcasına “moral kurtarıyor sizi” diyor… Ve kanser türüne göre, özellikle çok yaygın olan meme kanserinde erken teşhis, moral ve doğru doktorla hastalığın yenilebileceğine inananlardan…

“Bir göğsümde başladı kanser, sonra lenflere yayıldı. Göğsümü aldılar, ameliyatla protez göğüs takıldı. Kemoterapi döneminde saçlarım döküldü, perukla işe gittim” diyen Aksu, tüm bunlara karşın psikolojik sorun yaşamamasını doğru doktor bulmasına ve en başta eşi ile aile ve yakınlarının desteğine bağlıyor.

“İlaç deposuna dönüyorsunuz bu hastalıkta. 5 yıldır iğne yapılır bana, dün iğnem bitti ve kendimi boşlukta hissettim” diyecek kadar kanserle barışık. “Yaşam şekliniz olur” diyerek anlattı kabullenme sürecini…

Kanser hastaları için KKTC’de yeterli tedavi olmamasına, onkolog doktor eksikliğine, ışın tedavisi uygulanmamasına, ilaç ve sutyen gibi özel kullanım malzemelerini bulmada yaşanan sıkıntılara da vurgu yaptı Pembe Aksu…

“Zaten hastalık ağır, acılı. Hepsinden önemlisi uzun süreli. Tekrar tekrar ameliyatlar. Psikolojiniz darmadağın. Ve elinizin altında, kendi ülkenizde sürekli bir doktorunuz yok. Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında gidip geliyorsunuz. Kemoterapi için sabah İstanbul’a gidip akşam döndüğüm oldu. Tüm bunları yaşarken mali olarak da sarsılırsınız. Devlet yanında ailenin, arkadaşların, Kanser Hastalarına Yardım Derneği’nin desteği olmasa altından kalkamazdık.”

HIZLA KOŞARKEN KANSER DURDURDU

Sevgi Alibaba da meme kanseri. 2001’de, daha 43 yaşındayken tanışmış kanserle ve bu hastalıkla hayatı değişenlerden. Kanserle yaşamayı, aşmayı öğrenenlerden. Ve hastalığın ıstırapları yanında fırsatlar da yarattığına inananlardan…

“Merkez Bankası’nda çalışıyordum. Ailem var, 3 kızım var. 43 yaşındayım, hayatımın en verimli dönemi. İşte mükemmel, evde mükemmel, her şeyde titiz, her şey yolunda gitsin gayretindeyim. Yani hızla, durmadan koştuğum zamanlar. Ve bir anda durdurdu beni kanser.

Göğsünde ilk belirtilerin başlamasıyla aslında o güne kadar kendine hiç bakmadığını, vücudunu dinlemediğini de fark eder. 13 yıldan sonra ilk kez kadın doğum doktoruna gider ve biyopsi, mamografi derken kanser teşhisi konur. Ameliyatla önce göğsü alınır, bunu başka ameliyatlar izler… Ve bilindik tedavi süreci başlar. Hayatı bir anda tamamen değişir.

İLK AŞAMA ÇOK ZOR

“O hızlı yaşam içinde ne olduğumu anlamadan kanserle tanıştım. Bir anda ne yapacağınızı şaşırırsınız. Her şey allak bullak. Hele göğsüm alınınca, kemoterapi başlayınca yıkıldım. Çok zor geldi, çok ağrılı. İşin psikolojik yanı da var. Ne kadar ‘bilinçliyim’ derseniz deyin, ağrı kadar göğsünüzün olmaması, saçlarınızın dökülmesi de etkiler sizi. Karşılaştığınızda insanlar yüzünüze değil, olmayan göğsünüze bakar. Bu ilk aşama çok zor.”

Hastalığın etkisiyle, ağrılar nedeniyle Merkez Bankası’ndaki işini fazla sürdüremez ve ayrılır. Bu arada ailenin hayatı maddi olarak da etkilenir. Biri Amerika’da 2’si yurt dışında okuyan kızları, üniversite kapısına dayanan küçük kızı. Tümü etkilenir.  “Amerika’daki kızıma 1.5 yıl hastalığımı söylemedim, etkilenmemesi için. Küçük kızımın üniversite eğitimi 2 yıl gecikti. Kanser uzun süren bir hastalık. Yıllar alıyor. Acılı, ıstıraplı olması yanında çok da masraflı. İş kaybınız da var, çalışamıyorsunuz. Madden ve manen tahammül sınırlarınızı zorluyor. Her şeyi, aileyi, çocukların eğitimini etkileyebiliyor.”

İLGİ, SEVGİ GÜÇ KAYNAĞI… EKSİK OLDUĞUNUZ HİSSETTİRİLİNCE YIKILIRSINIZ

Hastalığın yarattığı psikoloji nedeniyle eşin, ailenin, arkadaşların, çevrenin ilgi ve desteğinin büyük önem taşıdığına Sevgi Alibaba da vurgu yaptı diğer hastalar gibi…

“İlgi, destek size güç ve moral verir. Ne kadar bilinçli olursanız olun ilgiye, desteğe, yardıma ihtiyacınız var. Birilerinin ‘bırak bulaşığı ben yıkayım” demesi size güç katar. Bazen insanlar ‘acaba rahatsız olur mu, insanlarla karşılaşmak ister mi’ kaygısıyla kanser hastalarını ziyaretten kaçınırlar. Tam aksi; ziyaretler, ilgi, sevildiğiniz duygusunu verir, moral olur. Ailemin ve kızlarımın ilgisinden, iş arkadaşlarımın ziyaretlerinden, desteğinden çok mutlu oldum, destek buldum. Bazı durumlarda, bazı insanlar tarafından ise  ‘eksik’ olduğunuz hissettirilince, o zaman da yıkılırsınız!”

Annelik psikolojisiyle direnç kazandığını ve hala devam eden izlerine, ağrılarına rağmen hastalığı savaşarak aştığını anlatırken de “el işlerinden hiç anlamayan ben, makrome (kalın iplikle elde örgü) öğrendim. İşledim, kullandım ve hatta satarak para kazandım. İşe yaradığınızı hissetmek önemli bir duygu” diye vurgu yaptı.

RÜZGARA KARŞI YÜRÜRKEN…

Hastalık süresince kendini dinleme, keşfetme olanağı yakaladığını, “rüzgara karşı yürürken” hayatı yeniden tanımladığını da şu sözlerle anlattı Sevgi Alibaba:

“Kanserle tanışana kadar hep koşarak yaşadım. Hep acelem vardı. Her şeyin mükemmel olmasını isterdim. ‘En iyi anne, en iyi banka memuru, en iyi eş olacam’ derken kendimi hep ihmal ettim. Şimdi yaşam anlayışım değişti. Her şeyin mükemmel olması gerekmiyor. Bahçeyi mükemmel bir şekilde düzenlerken, onu seyretmek de gerekir. Ben bahçemi seyretmeye ancak kanser olduktan sonra zaman bulabildim! Şimdi bahçeyi seyrederek kitap okuyorum. Evde toz almak yerine tek başıma konsere gidiyorum.”

KENDİNİZİ, VÜCUDUNUZU DİNLEYİN

“Eskiden konuşmazdım, içime atardım. Kanserden sonra dilim de açıldı” diye espri yaparak herkese mesaj vermekten de kaçınmadı:

“Kanser bugün bende, yarın başkasında. Piyangonun kime çıkacağı, neden çıkacağı belli değil. Diğer hastalıklardan farklı, çünkü uzun süreli, ağrılı, uğraştıran, mali boyutu ağır bir hastalık. Aynı zamanda fırsatlar da yaratıyor. Her geçen gün daha iyi koşullarda, gelişen teknolojiyle türüne göre tedavi de mümkün.

Genetik yanında yaşam şeklinin, üzüntü ve sıkıntının, mükemmeliyetçi olmanın hastalıklara davetiye çıkardığını unutmadan yaşayın. Önceliklerinizi doğru belirleyin. Koşarak yaşamayın, keyiflerinize zaman ayırın. Sıkıntı ve üzüntülerinizi içinize atmayın, anlatın, konuşun. Kendinize zaman ayırın. Ve vücudunuzu dinleyin.”

(TAK/ Nisan 2009)

Bir Cevap Yazın