DÜNYA BANKASI’NIN 300 SAYFALIK KKTC RAPORU…

“EĞİTİM KALİTESİ ENDİŞE KAYNAĞI… KENDİ KENDİNİ FİNANSE EDEN BÜYÜK BELEDİYELER OLMALI”

Dünya Bankası uzmanları tarafından KKTC için hazırlanan rapor, bütçeden sosyal güvenlik sistemine, bankacılık sektöründen tarıma, eğitimden yerel yönetimlere kadar birçok alanda çarpıcı tespit, değerlendirme ve öneri içeriyor. “Ekonomide istikrarlı gelişme ve AB’a uyum” hedefiyle hazırlanan rapor, AB üyeleri ve Güney Kıbrıs’la kıyaslamalı verilerden oluşuyor.

Dünya Bankası uzmanlarının KKTC’de ilgili birimlerde yaptıkları detaylı çalışma sonucu hazırladıkları rapor, başta kamu açığı, devletin uyguladığı sübvansiyon sistemi ve sosyal güvenlik olmak üzere birçok alanda reformun kaçınılmaz olduğuna vurgu yaptı. Bu konularda yaşanan ciddi sorunların ciddi bir reform sürecine tabi tutulmaması halinde kalkınmada istikrarın sağlanamayacağına ve şu anki refah düzeyinin gelecekte sürdürülebilir olmayacağına dikkat çekilen raporda,  Güney Kıbrıs ve AB üyeleriyle kıyaslamalı önerilerde bulunuldu.

Sağlık ve enerji dışında hemen hemen tüm sektörlerin incelemeye alındığı raporda, uzun tespitlerin ardından “eğitim kalitesinin endişe kaynağı” olduğu belirtildi ve ilk ile orta öğretim için “eğitim günü AB ülkelerinden yüzde 20 daha az, öğretmenin iş yükü hafif, ücretler cömert” şeklinde tespitlere yer verildi. Üniversiteler konusunda ise, üniversitelileşme oranındaki yükseklik, “öğrenci alınırken gerekli titizliğin gösterilmemesine” bağlandı.

Raporda geniş bir bölümü kapsayan sosyal güvenlik sistemi konusunda da, “emeklilik harcamalarının çok yüksek olduğu” ve “işgücünün sadece yüzde 42’sinin emeklilik kapsamında olduğu” gibi tespitlerle ülkede bugünkü sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olmadığı belirtildi.

Kayıt dışı ekonominin standartların çok üzerinde olduğu ve kamu görevlileri dışındaki kesimlerin gelirleri oranında vergi vermedikleri belirtilen raporda, vergi sistemindeki adaletsizliğe de dikkat çekildi ve gelir vergisi oranlarının çok yüksek olduğuna işaret edildi.

UNDP tarafından yönetilen AB finansmanlı “Gelecek İçin Ortaklık” programı çerçevesinde hazırlanan “Kıbrıs’ın Kuzey Kesiminde Ekonomik Büyümenin Sürdürülebilirliği ve Kaynakları” adlı raporda, tarım sektörü ile yerel yönetimlerin sorun ve avantajları ile reforma gerek duyulan konular da ayrı bölümler halinde irdelendi.

NASIL HAZIRLANDI… UZMANLAR MESAİ YAPTI

Değerlendirme raporuyla birlikte yaklaşık 300 sayfalık rapor, Başbakanlık AB Koordinasyon Merkezi koordinasyonuyla ilgili birimler ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği halinde hazırlandı. Bunun için Dünya Bankası’nın her alanla ilgili uzmanları geçtiğimiz yıl KKTC’ye gelerek ilgili birimlerde mesai yaptı. Örneğin kamu maliyesiyle ilgili uzman Maliye, sosyal güvenlikle ilgili olan Çalışma Bakanlığı’nda… Uzmanlar ilgili birimlerde yetkililerle, konuyla ilgili sivil toplum örgütleriyle de işbirliği halinde tespitler yaptılar ve bu rakamları Güney Kıbrıs ile AB üyeleri, özellikle de ekonomileri gelişmemiş AB’ın yeni üyeleriyle kıyaslayarak rapor haline getirdiler.

Haziran ayında KKTC’ye teslim edilen rapor, referans belgesi olarak ilgili birimlere dağıtıldı. Raporu “genelde objektif” olarak niteleyen yetkililer, “Bu rapor dünya bankasının bir reçetesi değil,  bir değerlendirme raporu. Özellikle kıyaslamalı bilgilerle çalışmalara ışık tutacak yabancı uzman görüşü” değerlendirmesinde bulundular.

İlgili birimlerin temsilcileri ve uzmanlar, rapordaki tespitlerin birçoğunun aslında bugüne kadar KKTC’de yapılan tespitlerle genelde örtüştüğüne ve hükümet programları dahil öngörüleri doğruladığına dikkat çektiler. Raporun dünyayı izleyen uzmanlar tarafından hazırlandığına ve kıyaslamalı verilerden oluştuğına işaret eden uzmanlar, buna rağmen rapordaki önerilerin ülke gerçekleriyle birlikte değerlendirilmesinin önemine de vurgu yaptılar.

POTANSİYEL İMKANLAR

Kıbrıs’ın bölünmüş bir ülke olarak AB’a girdiği ve Kuzey Kıbrıs’ın üyeliğin faydalarından yararlanamadığı vurgulanan raporun “amaç ve özet” bölümünde, başta izolasyon olmak üzere ekonominin gelişmesinin önündeki engellere dikkat çekildi.

Temel amacı ise, “adanın yeniden birleşmesini kolaylaştıracak ve AB ile entegrasyonu destekleyecek şekilde Kıbrıs’ın kuzey kesiminin ekonomik kalkınması için strateji konusunda bilgi sunmak” olarak özetlendi.

Kıbrıs Türk ekonomisinin nispeten zengin olduğu ve ekonomik kalkınma için büyük miktarda öz kaynağa sahip olduğu belirtilen raporda, özellikle potansiyel imkanlar üzerinde duruldu.

Bu bölümde KKTC’nin “gereğinden düşük düzeyde kullanılan ve yeniden yönlendirmeyle  büyük fayda sağlayabilecek önemli miktarda mali, insan sermayesi ve kurumsal varlıklara sahip olduğuna” dikkat çekildi.

AVANTAJLAR, ARTILAR… “YARGI, EĞİTİM DÜZEYİ, YOLSUZLUK AZ…”

İzolasyonlara rağmen Kıbrıs Türk toplumun önemli gelişme sağladığı, işleyen kurumlar oluşturduğu ve nüfusunu eğittiği vurgulanan raporda, yaşam standardının yüksek olduğuna işaret edildi. Satın alma paritesine göre kişi başına milli gelirin Güney Kıbrıs’ın yüzde 67’sine denk geldiği ifade edilen raporda, istikrarlı büyüme olması halinde 2020 yılında gelirde dengelenme olabileceği öngörüsüne yer verildi.

Avantajlar sıralanırken, toplumun büyük bir insan sermayesine, yani eğitimli ve vasıflı iş gücüne sahip olduğu, toplumun eğitime büyük yatırım yaptığı, kanunlara saygı duyan bir kültürün hakim olduğu ve kamu sektöründe yaygın yolsuzluğun bulunmadığı vurgulandı.

Yargı sisteminin yavaş işlemesine karşın etkiye (nüfuza) açık olmaması da avantajlar arasında sıralandı.

İZOLASYON VE MÜLKİYET… EN ÖNEMLİ SINIRLAR

Raporun en ilginç saptamalarından biri, ekonomik kalkınmayı sınırlayan faktörlerle ilgili… En önemli sınırlamaları “ihracatta yaşanan sorunlar ve mülkiyet” olarak özetleyen rapor, ihracat sınırlamalarıyla ilgili bölümde Yeşil Hat Tüzüğü’nün yetersizliklerine vurgu yaptı.

Yeşil Hat Tüzüğü’nün çok az miktarda ve sınırlı malların ihracına imkan sağladığı belirtilen raporda, tüzüğün öngördüğü şartlar ve yaşanan güçlükler nedeniyle 3. ülkelere ihracat imkanı sağlamadığına dikkat çekildi.

Raporda konuyla ilgili olarak,“Yeşil Hat düzenlemeleri, Kıbrıs’ın kuzey kesimine mal, hizmet ve emeğin giriş çıkışı üzerindeki kısıtlamaların bazılarını kaldırmada faydalı oldu ama bunların başarısı sadece kısmi oldu. Sonuçların Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik kalkınması için daha iyi mi yoksa daha kötü bir durum mu yarattığı ise tartışılır durumdadır” ifadesine yer verildi.

KAMU HARCAMALARI OLAĞAN DIŞI

Rapora göre KKTC’de ekonomik reformun önceliklerinden birincisi bütçe açığının azaltılması ve kamu borcunun yönetilmesi… Raporun ağırlıklı kısmını oluşturan bu bölümde bir dizi tespit, değerlendirme ve öneriye yer verildi.

“Ekonomik kalkınma için ortak vizyon olmadığı ve bütçe uygulamalarında sıkı politika uygulanmadığı” belirtilen raporda, buna neden olarak “Türkiye’nin cömert finansmanı” gösterildi.

Bu “politikanın”, bazı “ekonomik aktörlere” büyük transferler yapılmasına, kamu istihdamının büyümesine ve kamu çalışanları için yüksek ücret ile yan haklara yol açtığı belirtilen raporda, kamu açığının nedenleriyle ilgili ayrıntılı analizlere yer verildi.

Kamu harcamalarının AB-9 (AB’ın yeni 9 üyesi) ülkelerinin ortalaması ve Güney Kıbrıs’a nazaran olağan dışı yüksek olduğu belirtilen raporda, farkı yaratanın ise cari bütçe olduğuna dikkat çekildi. Kuzey Kıbrıs’ta kamu ücretlerine Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’nın yüzde 15’inin harcandığı ifade edilen raporda, bu rakamın AB-9’da yüzde 9 olduğu kaydedildi.

KKTC’de kamu sektörünün öneminin vurgulandığı raporda, merkezi idarenin harcamalarının toplamının GSYİH’nın yüzde 60’ına denk olduğuna işaret edildi. Bu rakamın AB ortalamasının çok üzerinde olduğu belirtilirken, belediyeler ile kamu işletmelerinin harcamalarının (transferler..) da dahil edilmesi halinde yüzde 60’tan çok daha yüksek olduğu yorumuna yer verildi.

Rapora göre kamu sektörü işgücününü 1/6’sını istihdam ediyor. Kamu harcamaları GSYİH’nın 2/3’ünü buluyor.

Kamu sektörünün toplam istihdam içindeki payının zaman içinde azalmasına ve 1980 yılında yüzde 30 iken 2003 yılında yüzde 19’a düşmesine karşın, bu rakamın standartlara göre yüksek olduğu ve özelikle ücretler ile yan haklar nedeniyle özel sketörün gelişmesine engel oluşturduğu belirtildi.

Kamu harcamalarında en önemli unsuru transferlerin oluşturduğu vurgulanan raporda, çoğunluğu emekli maaşlarından oluşan transferlerin GSYİH’nın yüzde 29’u oranında olduğu kaydedildi.

GELİR VERGİSİ ÇOK YÜKSEK

Kuzey Kıbrıs’ta dünya standartlarının çok üstünde kayıt dışı ekonomi olduğu ve gelir vergisi oranının çok yüksek olduğu da raporda yer alan dikkat çekici tespitler arasında…

Bu bölümde, “Sosyal vergilerin neti, GSYİH’nın yaklaşık yüzde 32’si civarında. Bu rakam AB’ın yeni üyesi 9 ülke için yüzde 18-22. İdarenin oldukça büyük bir kayıt dışı sektörün var olduğuna inandığını göz önüne alırsak, böylesine yüksek vergi, kayıtlı sektörden ağır vergiler alındığının göstergesidir. Bu da faaliyetlerin kayıt dışında kalması için kuvvetli teşvikler sağlamaktadır” ifadesine yer verildi.

Esas gelir kaynağını oluşturan KDV’nin AB normlarına uyumlaştırılması gerektiği de belirtilen raporda, ithalat üzerinden yüzde 15, yerel ürünler üzerinden yüzde 5 vergi oranının müktesebata uygun olmadığı belirtildi ve bu oranların uyumlaştırılması önerildi.

KDV’yle ilgili çok sayıda oran bulunması da raporda eleştirilen bir diğer unsur ve bu konuda da yeniden düzenleme öneriliyor.

Kişisel gelir vergisinin ise KDV’den sonra ikinci büyük gelir kaynağı olduğu belirtilen raporda, bu konuda da bazı saptamalar yer aldı.

Buna göre, kişisel gelir vergisi oranları çok yüksek… 2004 yılında bu oranın yüzde 40 olduğu belirtilen ve gelir vergisinin devlet memurları tarafından ödendiği vurgulanan raporda, yüzde 10 oranındaki kurumlar vergisinin ise düşük olduğu kaydedildi.

Raporda, kamu borçları ve vergi borçlarına sık sık af getirilmesinin sakıncaları da vurgulandı ve bu durumun “borçların ödenmemesi” gibi ahlaki tehlikeler yaratabileceği uyarısında bulunuldu.

DEVLET FİYAT BELİRLEMEMELİ

Devletin uyguladığı genel sübvansiyon sistemi de rapora göre ekonomik reform gerektiren temel sorunlardan… Bu konuda “genel sübvansiyonları özel ulaştırma sübvansiyonları ile değiştirme” önerisine yer verilen raporda, bazı kamu işletmelerinin özelleştirilmesi ve özel sektör ile fiziksel alt yapının geliştirilmesi gibi önerilerde bulunuldu.

AB ortalamasıyla kıyaslamalı olarak, Kuzey Kıbrıs’ta tahıllar ve süt ürünleri için yüksek, hayvan ürünleri için düşük fiyat desteği verildiği belirtilen raporda, yumurta üretimine verilen desteğin ise daha da yüksek olduğu ifade edildi.

Raporda, TÜK, Cypfruvex ve SÜTEK ise, “tarım politikasının başlıca uygulayıcıları” olarak nitelendi.

Tahıl fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesinin ve TÜK’ün tahıl pazarlaması üzerindeki kontrolünün kaldırılması önerilen raporda, çiftçi ve arazi kayıt sistemi oluşturulması gerektiği de belirtildi. SÜTEK ve Cypfruvex’in de üretici birliklerine devredilmesi veya üretici pazarlama faaliyetlerine dönüştürülerek rekabetçi ortamın yaratılması gerektiği kaydedildi.

Konuyla ilgili detaylı ve kıyaslamalı verilere yer verilen raporda, üretim sektörlerinde kamunun yer almasının yatırım ortamını olumsuz etkileyen bir dizi sorun yarattığı belirtildi. Kamu işletmelerinin özel sektörün iş imkanlarını sınırladığı kaydedilen raporda, “özel bir firmanın, zararı merkezi bütçe tarafından karşılandığı için ana fikri karlılık olmayan ve fiyatları maliyetin altında belirleyen bir kamu firmasıyla rekabet etmesi zordur” ifadesine yer verildi.

TRANSFERLER VE EMEKLİLİK SİSTEMİ EN BÜYÜK “YUTUCULAR”

Toplam emeklilik katkı gelirlerinin GSYİH’nın yüzde 4’ü oranında olduğu, buna karşılık emeklilik harcamalarının GSYİH’nın yüzde 12-15’ini oluşturduğu belirtilen raporda, yüzde 8’lik açığın ise bütçeden karşılandığı belirtildi.

Raporda, artan emekli sayısının az sayıda çalışan tarafından desteklendiği belirtilerek, sistemde reformun kaçınılmaz olduğuna işaret edildi.

KKTC’deki emeklilik sisteminin işgücünün sadece yüzde 42’sini kapsadığı, AB üyesi 9 ülkede ise bu oranın yüzde 68 olduğu belirtilen raporda, transferler ve kamu ücretleriyle birlikte emeklilik sistemi “en büyük yutucular” olarak nitelendi.

MEVDUAT ÇOK… TC BANKALARI KREDİ VERMİYOR

Mali sektörün nüfus ve küçük ekonomiye göre “şaşırtıcı şekilde çok boyutlu” olduğu belirtilen raporda, ticari bankalar ve kooperatifler yanında sigorta fonları ve döviz büroları bu kapsamda ele alındı.

Özellikle ticari bankaları inceleyen rapor, bankacılık sisteminde varlık ve mevduatların oldukça yüksek olduğuna dikkat çekti. 2004 verileriyle ticari bankalarda 3 milyar dolarlık mevduat bulunduğu belirtilen raporda, mevduatın yüzde 32’sinin TC bankalarının şubelerinde, yüzde 53’ünün ise Kıbrıs Türk bankalarında olduğu kaydedildi. TC banka şubelerinin mevduatın yüzde 32’sini tutmalarına karşın tüm kredilerin sadece yüzde 4’ünü verdikleri belirtilerek, bu durum “ilginç” olarak nitelendi.

Bankacılık sektörünün krizin ardından yeniden yapılanma dönemini sürdürdüğü vurgulanan raporda, 2004 verilerine göre sektörün 17’si özel yerli banka, 6’sı yabancı banka şubesi ve 1’i kamu bankası olmak üzere 24 bankadan oluştuğu belirtildi. Bankaların genelde karlı olduğu da belirtilen raporda, sektördeki varlıkların yüzde 26’sına sahip ve kredilerin de yüzde 35’ini veren banka olarak Kooperatif Merkez Bankası “özel bankaların en büyüğü” olarak nitelendi.

Bankaların, “ehil personele sahip” Merkez Bankası tarafından sistemli olarak denetlendiği kaydedilen raporda, tek devlet bankası olarak gösterilen Kalkınma Bankası’nın ise Merkez Bankası’na bağlı olmadığı ve denetiminin yetersiz olduğu görüşüne yer verildi.

EĞİTİM KALİTESİ ENDİŞE VERİCİ… ÖĞRETMENİN YÜKÜ AZ, ÜCRETİ CÖMERT

Raporda, eğitim sektöründe reform da öncelikli öneriler arasında yer alıyor. Orta öğretim ve üniversitelerde kalitenin yükseltilmesi, mesleki ve teknik öğretim programlarının ise geliştirilmesi  gerektiğine dikkat çekildi.

Kıbrıs Türk toplumunun eğitime büyük önem verdiği ve brüt okullaşma oranının yüzde 95 olduğu belirtilen raporda, buna karşın “eğitim kalitesi ve miktarının endişe kaynağı olduğu” ifadesine yer verildi.

Rapora göre bu tespite varılmasının en önemli nedeni, öğretim süresi… AB ülkeleriyle kıyaslamalı olarak, Kıbrıslı Türk öğrencilerin 8 yıllık zorunlu eğitimi bitirdiklerinde (ilk ve ortaokul) AB ülkelerinden ortalama yüzde 20 daha az süre eğitim aldıkları kaydedilen raporda, OECD ortalaması 186 gün olmasına karşın Kuzey Kıbrıs’ta öğrencilerin yılda 155 gün eğitim gördükleri ifade edildi. Buna, okul günü uzunluğu da eklendiğinde, eğitim süresinin KKTC’de daha da düştüğüne de ek vurgu yapıldı.

Orta öğretim kurumlarında eğitim kalitesinin okula göre değişkenlik gösterdiği belirtilen raporda, öğretmenlerin iş yükünün ise Güney Kıbrıs ve OECD ülkelerine göre çok az, buna karşın maaşların “cömert” olduğu belirtildi.

Rapora göre, yıllık net öğretim süresi OECD ülkelerinde ortalama 701 saat, Güney Kıbrıs’ta 840 saat, buna karşın KKTC’de 415 saat…

Buna karşın öğretmen maaşlarının ortalama gelire göre aşırı yüksek olduğu belirtilen raporda, “Kıbrıslı Türk öğretmenlerin mesleğinin orta yıllarındaki maaşları kişi başına GSYİH’nın 3.6 katıdır. Bu rakam OECD ülkelerinde ortalama 1.3’tür. Türkiye Cumhuriyeti öğretmenleriyle kıyaslandığında ise Kıbrıslı Türk öğretmenler saat başına 69 dolar kazanırken, Türkiyeli öğretmenler saat başına sadece 15 dolar kazanıyor…” ifadelerine yer verildi

Eğitim kalitesiyle ilgili olarak raporda dikkat çekilen bir başka unsur da, üniversitelileşme oranı… Rapora göre KKTC’de lise mezunlarının yüzde 72’si üniversitelere gidiyor. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 59… KKTC’de üniversitelileşme oranının yüksekliğini “kabul standartlarının yeterince sıkı olmamasına” bağlayan rapor, “çok sayıda yetersiz genç elenip, teknik eğitim gibi eğitim kanallarına gönderilmesi gerektiği halde üniversitelere devam etmektedir” tespitinde bulundu.

Gençlerin üniversiteleri tercih nedeni ise, “kamuda iyi maaşla ve güvenli bir şekilde çalışma” arzusuna bağlandı.

Üniversitelerle ilgili bölümde siyasi durum nedeniyle KKTC üniversitelerinin, AB ülkeleri dahil 40’tan fazla ülke tarafından imzalanan Bologna Deglarasyonu’na dahil olmadığına da işaret edildi ve bu durumun ileride daha az yabancı öğrenci gelmesine neden olacağı konusunda uyarıda bulunuldu.

Üniversitelerde bilimsel araştırmalara az önem verilmesinin de kalite sorunu yarattığı belirtildi.

Raporun eğitimle ilgili bölümünde, ana-babaların çocuklarının eğitimine “kendilerini adadıkları”, öğretmenliğin “popüler bir meslek”, orta öğretimin “emek piyasasından kopuk” olduğu gibi tespitlere de yer verildi.

TURİZM… KAPSAMLI PLAN GEREKİR

Turizm sektörü raporda ayrıntılı olarak ele alınmamasına karşın, “temel sektörlerden biri” olarak kısa bir değerlendirmeye tabi tutuldu.

Rapora göre sektörün büyümesinin önündeki temel sorunlar, “doğrudan uçuşların olmaması ve bunun etkisiyle seyahat süresinin uzaması”; diğeri ise “mülkiyet sorunu nedeniyle yatırım riskinin bulunması…”

Otellerin genelde kapasitelerinin yüzde 40’ı oranında çalıştığı, kalitenin ise değişken olduğu belirtilen raporda, doğal ve tarihi güzelliklerin de tam olarak geliştirilemediği ve önemli ölçüde iyileştirmeye muhtaç olduğuna işaret edildi.

Turizmin ekonomik büyümede önemli bir sürükleyici faktör olabileceği belirtilen raporda, ancak sektörün kalkınmasında dikkatli davranılması ve hedef turist ile hedef turiste yönelik stratejinin doğru belirlenmesi önerisine yer verildi. Bu bölümde, “turizm sektörünün gelişmesi, bölük-pörçük yaklaşımlardan çok hem kamu, hem de özel paydaşların katıldığı kapsamlı bir plan gerektirmektedir” denildi.

BELEDİYELER KÜÇÜK

Kamu maliyesinde oynadıkları önemli rol çerçevesinde yerel yönetimleri-belediyeleri de incelemeye alan rapor, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında belediyelerin oldukça küçük olduğuna  vurgu yaptı. Kamu maliyesinden belediyelere büyük transferler yapıldığı belirtilen raporda, kendi kendini finanse eden büyük belediyelerin gerekliliği vurgulandı.

Belediyeler tarafından toplanan Emlak Vergisi’yle ilgili olarak da raporda, “Öylesine düşük ki toplamanın maliyeti, getirdiği gelirden yüksek” ifadesine yer verildi.

SENDİKALAR DEVLETİ ELE GEÇİRDİ

KKTC’de mülkiyet sorununu, “ekonominin gelişmesinde ve yatırımların artmasında önemli bir sınırlama” olarak nitelemesine karşın, çözümle birlikte giderilebileceğini belirterek ayrıca incelemeyen Dünya Bankası uzmanları, tüm başlıklar dışında ilginç bazı ifadeler ile tespitlere de yer verdiler…

Bunlardan bazıları…

“Kuzey Kıbrıs’ta kamu harcamaları çok çok yüksek. Oysa bir hükümetin rolü kamu malı olan hizmetlerin (örneğin ilk ve orta öğretim, temel sağlık, temel altyapı ve savunma) sağlanmasını finanse etmek ve yoksullara bakmaktır… Ve kamu mallarının sağlanması verimli bir şekilde yapılmalıdır, çünkü bunları finanse etmek için kullanılan kaynaklar da kamu parasıdır ve özel çıkarlardan ziyade herkesin menfaati için kullanılmalıdır. Özel sektör çalışanlarına göre oldukça yüksek ücretler alan kamu memurları tarafından hizmetlerin sağlanması, dar fakat güçlü çıkar grupları tarafından kamu parasının israfı ve rant alınması anlamına gelmektedir…”

“Sendikalar ve üretici birlikler dahil çeşitli çıkar grupları tarafından devletin ele geçirilmesi, yani sayıca küçük bir grubun haksız nüfuz ve dolayısıyla toplumun refahı aleyhine çıkar sağlaması…”

REFORM ŞART… AMA REFORM FEDAKARLIK GEREKTİRİR

Çözüm konusundaki belirsizliğe karşın Kuzey Kıbrıs’ın “stratejik bir seçenekle” karşı karşıya olduğu vurgulanan raporda, AB müktesebatı resmen uygulanmamasına karşın, kurumların ve politikaların AB’la uyumlu hale getirilebileceği belirtildi. Bu yolun seçilmesi halinde birçok konuda reformun kaçınılmaz olduğu vurgulanan raporda, bunun kısa vadede önemli fedakarlık gerektirdiğine işaret edildi.

Reform yapılmaması halinde uzun vadede refahın tehlikeye gireceği belirtilen raporda, bugünkü durumun devamı halinde Türkiye’ye ekonomik bağımlılığın süreceği ve Güney’le aradaki farkın daha da büyüyeceği tespitine yer verildi.

Raporun sonuç bölümünde Dünya Bankası uzmanlarının önerileri şu ifadelerle özetlendi:

“Kuzey Kıbrıs müktesebatın kilit özelliklerini tek taraflı olarak benimsemeyi düşünmelidir. Çünkü geleceğinde adanın yeniden birleşmesi ve AB’a entegrasyon vardır. Bu strateji kurumları modernize etmeye, düzenlemeleri güncelleştirmeye ve özel sektör için ortamı iyileştirmeye yardımcı olacaktır…”

Yabancı uzmanların reformlarla ilgili en büyük güçlüğe dikkat çektikleri şu satırlar ise ibret niteliğinde:

“En büyük zorluk, bazıları ekonomik olarak güçlü olan çeşitli paydaşları Kıbrıs Türk toplumunun orta ve uzun vadeli refahı için kendi özel çıkarlarını feda etmeye ikna etmektir…”

(TAK/ Ekim 2006)

Bir Cevap Yazın