AYLA HAŞMET…  KONSERVATUAR MEZUNU İLK KIBRISLI TÜRK TİYATRO SANATÇISI

AYLA HAŞMET İLE ÖEL (5)

Kadının adının olmadığı 1950’li yıllarda, daha 10 yaşlarındayken başladı sahne hayatı. Radyo oyunlarıyla, şiirlerle… Üstelik muhafazakar bir aileye rağmen, dönemin saygın isimlerinin teşvik ve desteğiyle. Ortaokulun ardından konservatuar eğitimiyle taçlandırdı oyunculuğunu, “ilk konservatuar mezunu tiyatro sanatçısı” olarak tarihe geçti. “İlk Sahne” ile başlayan ve “Devlet Tiyatrosu” ile devam eden toplumsal tiyatronun harcını koyanlar arasında yer aldı. Ama tam da temeller atılmışken 1976’da, daha 36 yaşındayken emekliye ayrıldı, köşesine çekildi. “Politikasızlığa, ilgisizliğe” kızarak; küserek… Biraz da meslekte “iddialı” olmamasından…Ve o gün bugündür anne/nene görevi dışında bir kez konuk oldu sahnelere, tiyatroyu ve meslektaşlarını uzaktan izledi. Ama mezun olduğu Ankara Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan sürpriz bir telefonla bu yıl aldığı “50. Yıl Plaketi” ile yeniden onurlandı, gururlandı. Ve 50 yıldır arşivinde sakladığı gazete küpürlerini, resimleri tozlu raflardan çıkardı. O zamanki adıyla Ayla Haşmet, şimdilerde Ayla Haşmetli…
“MODERN AYNALI”

Bugünün eğlence ve alışveriş merkezi, trafiğiyle ünlü Dereboyu diye bilinen bölgenin ağıl/çiftliklerle dolu olduğu yılları anımsıyor. Bu bölgede 1942’de doğdu, hala aynı bölgede ata yadigarı evde yaşıyor. Öğretmen kızı Ece ve damadı Dr. Faiz Sucuoğlu ile birlikte… Oğlu Haşmet Merter de öğretmen. Çocukların ardından torunları da büyütmüş, şimdilerde 70 yaşında bilgisayar öğreniyor, manzum şiirler yazıyor. Kendi ifadesiyle “Modern Aynalı”…
AYLA HAŞMET İLE ÖEL (6)

Mesleği tiyatro, sahne sanatı; koptum dese de kopmak mümkün mü?
“Evet koptum. Aradan 35 yıl geçmiş yaklaşık. Sesim de çıkmaz zaten artık. Arada Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun bir oyununa konuk olmuştum ama artık zor. Fakat tiyatroyu yakından izliyorum, arkadaşlarımla görüşüyorum, çabalarını/azimlerini takdir ediyorum. Çok başarılı işler yapıyorlar…”
KIRGINLIK, KÜSKÜNLÜK… VE İDDİALI OLMAK
Konservatuardan hocaları (Yıldız Kenter…) bile hala sahnedeyken, tiyatrodan bu kadar erken kopuş neden?
“Bıktım, bezdim ve küskün ayrıldım. İlgisizliğe, politikasızlığa kızdım; tiyatroya veya arkadaşlarıma, tiyatroculara değil. Ve bugün bakıyorum, benim emekliliğimin üzerinden onca yıl geçmiş, aynı sorunlar, aynı politikasızlık, aynı ilgisizlik devam ediyor. Onca emekle kurulan, bünyesinde onca değerli sanatçı barındıran Devlet Tiyatrosu’nun binası yok. Bu nasıl olur, anlamak zor…”
“Kızgınlık, küskünlük anlaşılır şeyler ama galiba iddialı da değildiniz meslekte” diye sorunca, karşı çıkmıyor…
“Evet, iddialı olmadım hiç. Hep muhafazakar bir insan oldum. Birçok meslek gibi bu meslek de hırs ve rekabet ister. Bu da benim işim değil…”
AYLA HAŞMET İLE ÖEL (2)

ŞULE ÖRFİ VE HAKKI SÜHA REHBER OLDU
Bu kadar iddialı olmayan bir kişilik nasıl oldu da kendine güvenin, bireyselliğin ön planda olduğu bir sahne sanatına yöneldi…
“Babam çiftçiydi, muhafazakar bir adam sayılırdı ama baskı yapmazdı. 10 yaşlarındayken komşumuz Şule Örfi’nin (Süha) evine giderdim. Hakkı Süha’nın eşi, o dönemlerde yeni kurulan Kıbrıs Radyo Yayın Korperasyonu’nda çalışırlardı. Radyonun herşey olduğu, başka eğlence olmayan zamanlar. Radyo yayınları, çocuk oyunları çok izlenir, dinlenirdi… Şule Örfi’ye evinde şiir okurken beni beğendi, radyoya çocuk programlarına götürmeye başladı. Babamı da o ve Hakkı Süha ikna etti. Gidiş o gidiş. Bu programlardan harçlığımı da kazanırdım…”
Böylece radyoyla, mikrofonla, seyirciyle tanışır. “Çekingen bir çocuktum üstelik” diyor… Zamanla arkası gelir. Ortaokulu şimdilerin Atatürk Meslek Lisesi, dönemin Atatürk Enstitüsü’nde okur. Hatta burada çekingenliğine rağmen yine teşviklerle manken olarak sahneye de çıkar. Ortaokulun ardından daha 15 – 16 yaşındayken konservatuar yolu açılır…
“Konservatuarda okumamı da Hakkı Süha önerdi. Türkiye ile irtibatları vardı radyodan dolayı. Önerdi ve babamı da o ikna etti. Konsolosluk da burs verirdi; onun için de yardımcı oldular, yol gösterdiler. Ve ortaokuldan sonra gittim Ankara’ya, 16 yaşında.”
KIBRISLI ŞİVESİ SINIFTA BIRAKTI
Konservatuara giriş de kolay olmadı. 11 kişilik kontenjan için 100 civarında başvuru yapılır. Sınavı yapanlar da Yıldız Kenter, Cüneyt Gökçer gibi isimler. Sınavı geçip girer ama bu kez başka zorluklar yaşar. Hem çok genç, hem aileden uzak, hem çekingen, hem de Kıbrıslı…
“Çekingendim, diğer arkadaşlar gibi girişken değildim. Kıbrıslılar genellikle öyle zaten. Ama en fazla diksiyonum sorun oldu. Hazırlıkta sınıfta kaldım Diksiyon dersinden. Konservatuarda sanat derslerinden bütünleme hakkı yoktu. Bu durumda okuldan atılacaktım…”
Sınıfta kalınca yine birileri yol gösterir, dönemin Türkiye Eğitim Bakanı Tevfik İleri’ye başvurur. “Tiyatroyu Türkiye’de değil, Kıbrıs’ta yapacağım. Diksiyon sorun olmamalı” diyerek bir hak daha ister. Bir süre sonra hazırlıkta kalanlara bütünleme hakkı verilir. Sadece O’na değil tabi, herkese. Ve böylece okula devam eder.
1961’de mezun olup Kıbrıs’a döner. Konservatuar mezunu İlk Kıbrıslı Türk Tiyatro Sanatçısı’dır artık. Dönem itibarıyla radyodan başka görev yapabilecek yer yok, ama orada da kadro yok. Maarif Dairesi’ne başvurur, öğretmen olur. Öğretmen Koleji’nde diksiyon dersleri verir, farklı bölgelerde öğretmenlik yapar. Radyo ve yeni kurulan televizyonda da part – time görev alır.
AYLA HAŞMET İLE ÖEL (1)

ZORLUKLA AMA AZİM VE DİSİPLİNLE
Bu arada, O’nun hemen ardından Üner Ulutuğ, Hilmi Özen, Biler Demircioğlu konservatuarı bitirir. Kıbrıs Türk tiyatrosunun ilk nüveleri de bu dönemde atılır. “İlk Sahne”yi kurarlar; amatörlerin, gönüllülerin de katılımıyla. Maarif Dairesi, Atatürk İlkokulu’nda yer tahsis ederek destek verir. Kostümleri, dekorları kendileri hazırlar ve o günün koşullarında toplumsal bilinci canlı tutacak milli oyunlar sahnelerler. “Duvarların Ötesi”, 9 aylık karnıyla sahneye çıktığı “Ocak” en unutulmazıdır onun için. Üner Ulutuğ, Hilmi Özen, Kemal Tunç ile sahneye çıktığı günler hala unutulmaz anılar onun için. 1963 olaylarıyla öğretmenlik hayatı da aksayınca tiyatro ve radyo arasında gidip gelir.
“İnanılmaz zorluklar vardı, imkansızlık çoktu. Bugünkü imkanlardan eser yoktu ama çok heyecanla, çok keyifle çalışıyorduk, sahneye çıkıyorduk. Oyunlarımız 8 dendi mi tam 8’de başlar, kapılar kapanır, oyun salonuna çocuk alınmazdı. Bugün bile bu kadar olanak içinde bu kadar disiplin yok…”
1965’de Kıbrıs Türk Tiyatrosu kurulur, sonra adı Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu olur…. Ayla Haşmet kadrolu sanatçı olur, rejisör olarak görev yapar. Bu dönemde açılan kurslardan birçok önemli isim yetişir; Erol Refikoğlu, Işın Cem, Doğan Erçağ ve niceleri…

HAYATIN HER ANI İÇİN…
Mesleki olarak kariyer imkanı varken 1976’da, daha 36 yaşındayken emekli olmaktan pişman mı?

“Hayır” diyor, “Kendi kararımdı ayrılmak”. Mesleki eğitimden ise hiç pişman olmamış. “Diksiyondan sahnede duruşa kadar konservatuarda aldığımız eğitimin insana ömür boyu faydası var. Sesinizi kullanmaktan elinizi ayağınızı kontrole, oturup kalkmadan duruşa kadar yaşam boyu faydasını görürsünüz” diyor, birçok tiyatro sanatçısını da örnek göstererek…

AYLA HAŞMET İLE ÖEL (7)

HAŞMET Mİ, HAŞMETLİ Mİ
Sahneye çıktığı günlerdeki soyadıyla bugünkü arasındaki farklılık neden peki…
Baba adı “Haşmet” soyadı ile başlamış sahne hayatı. Ardından “İlk Sahne” günlerinde, o dönemdeki çalışmalara amatör olarak katılan Cemaat Meclisi çalışanlarından Mesut Merter ile evlenir 1965’de. 2 de çocuğu olur. 1980’li yılların sonunda eşinin Mersin Konsolosluğu görevi nedeniyle bir süre yurt dışında kalır. Ancak buradaki görev yıllarında boşanırlar. Ve tekrar baba soyadını almada sorun çıkınca benzer bir soyadı alır, “Haşmetli” olur.

  1. YIL İLK GÜNLERE TAŞIDI“
    “Unuttum, bıraktım” derken beklenmedik bir anda Ankara Devlet Konservatuarı’ndan gelen telefonla bugünlerde yeniden mesleğini, konservatuar günlerini yaşıyor Ayla Haşmetli. “Hiç beklemiyordum, hatta acaba espri mi yapıyorlar diye telefonu kontrol ettim” diyen Haşmetli, 3 yıl eğitim gördüğü konservatuardan bu yıl “50. Yıl” anısına aldığı plaketi onurla evinin başköşesine yerleştirmiş. Plaket O’nu yeniden 50 yıl öncesine taşımayı da başarmış üstelik. Mezuniyetiyle birlikte kendisiyle yapılmış ilk röportajın yer aldığı 1961 tarihli NACAK gazetesi, o günlere ait fotoğraflar, “İlk Sahne” yılları da tozlu raflardan/albümlerden çıkmış…(TAK/ Temmuz 2011)
  2. AYLA HAŞMET İLE ÖEL (9)

Bir Cevap Yazın