Köy kadın kurslarında el sanatları/yemek dersleri verirken baharat konusundaki eksikliği, çeşit noksanlığını farketti. Çocuklara gelecek kurma kaygısı da eklenince, bahçedeki yardımcı evde baharat üretimine girişti. Çok çeşit yaptı, ambalajladı, etiket yapıştırdı ve bakkalları, marketleri gezerek pazarlamaya başladı. Zorlandı ama çeşidin ve iyi ambalajın da avantajıyla piyasaya girmeyi başardı. Hızla büyüdü, önce kent içinde dükkan açtı, ardından Balıkesir’de kendi fabrikasını… Şimdilerde baharata kuş yemi, kuruyemiş de ekleyerek 22 çalışan ve 12 araçla sektörün ilk sıralarına yerleşti.
El sanatlarına yatkındı hep
Gönyeli’nin köklü ailelerinden, Öksüzoğluları’nın bireyi. 1966 doğumlu. Baba Ahmet, önce Öksüz, soyadı kanunuyla Öksüzoğluları soyadını almış; diğerleri gibi geniş bir aile Gönyeli’de. 2’si kız 4 kardeş. Abla Gözde Büyükgüneş, erkek kardeşler Mehmet ve Rüstem Öksüzoğluları. Havva 3 numara. Bir kardeşi, en küçüğü 1981’de trafik kazasından kalma bir sorun nedeniyle kaybetmişler…
Gönyeli İlkokulu ve Bayraktar Ortaokulu’nun ardından el sanatlarına yatkınlığı nedeniyle Lefkoşa Kız Meslek Lisesi’nde okumuş liseyi. Çiçek, gelin başı, nakış, dikişte yetenekliymiş hep. Anne Fikriye de iyi bir terziymiş zaten, çocuklarının kıyafetlerini hep o dikmiş.
Yemeğe tat veren baharattır
Kız Meslek Lisesi’nin ardından ders vermeye başlar 1992’de. El sanatları, ev ekonomisi dersleri. Yaklaşık 11 yıl ders vermiş köy kadın kurslarında. Ta ki kendi işini kurana kadar…
“Yemek, pasta-börek de yapardık köy kadın kurslarında. Aradığımız baharatları bulamazdık. Oysa yemeğe, yiyeceğe tat veren baharattır” diyor.
Ortak arkadaşları aracılığıyla tanışarak 1995’te evlendiği Uçak Mühendisi, DAÜ öğretim üyelerinden Çetin Mazharoğlu’nun da desteğiyle kısa bir piyasa araştırmasının ardından baharat işine girmeye karar verirler. Gündüz iş, gece baharat üretimi. “Çocuklara bir gelecek kurma” gailesi de etkili olur kendi işlerini kurmada. Nitekim bugün DAÜ’den emekli eşi, 26 yaşındaki kızı Sevda ile birlikte çalışıyorlar.
Yardımcı evden Balıkesir’de fabrikaya
Baharat işine evin bahçesinde, yardımcı evde başladı eşiyle birlikte. Sermayesiz. Gündüz işte, gece baharat üretiminde. Toptan öğütülmüş malzeme aldı, paketledi ve bakkalları/marketleri gezerek tanıtmaya başladı. Raflarda yer edinmek için uğraştı. “Sandığım kadar kolay olmadı; pazarlama, kendini/yaptığın işi tanıtma, ikna etme zor iş” diyor…
Ancak o güne kadar boru tipi naylon küçük poşetlerde satılan baharatı kavanoza koyup etiketlemenin, daha kullanışlı ve hijyen hale getirmenin, çok çeşit sunmanın da avantajıyla piyasaya girmeyi başarır. Hatta “Boyumuzu aştık” diyor.
Kötü komşu ev sahibi yaptı
Talep arttıkça ürün çeşitlendi ve ya o, ya akademisyen eşinin işten ayrılıp tam mesai kendi işlerine odaklanması kaçınılmaz oldu. İlkini tercih ettiler. Havva Mazharoğlu işinden ayrıldı, yardımcı ev yetersiz kalınca bir dükkan kiralayıp atölyeyi taşıdı. Ancak bir süre sonra bölgede komşuların şikayetleri artınca taşınmaya karar verirler. “Kötü komşu ev sahibi yapar” misali…
Kullanmayacağını yapma
Sanayi Bölgesi’nde yer arayışına girdi ancak maliyeti karşılayamadı. Kent dışında, merkeze yakın, makul fiyatta bir arazi arayışına girdi; Balıkesir’de karar kıldı. Bir dizi bürokratik uğraşın ardından Kalkınma Bankası’nda alınan krediyle Baharyolu Co. Ltd’in temelleri atıldı. 2001’de başladı inşaat, 2004’de tamamlandı.
“Alıp kullanmayacağın şeyi yapma. Katkısız, saf, temiz” prensibiyle taş değirmenle üretime başladı. Hammadeyi aldı, öğüterek baharat yapmaya başladı. Biberden bahara, naneden ada çayına, anasondan ardıca, çörekotundan çemene, kakuleden aspire kadar
60’a yakın çeşit… Molehiya ihracatı
İş büyüdükçe üretim/ticaret/ithalat yelpazesi genişledi. Baharyolu, baharatla sınırlı kalmadı; kuş yemi ve kuruyemiş de eklendi. Hatta ihracata bile başladı. Geçtiğimiz yıl iki konteyner kurutulmuş molehiyayı İngiltere’ye ihraç etti. İç piyasa yanında ihraç ürünü de oldu molehiya Baharyolu için.
Golyandro, nane, adaçayı, badem neden ithal…
Röportaj boyunca ürettiği baharatların hammadesinin çoğunun Türkiye ve Uzakdoğu’dan ithal edildiğini anlatınca, “nane, ada çayı, golyandro, ardıç neden ithal edilsin; bu topraklar bu bitkilerden yana çok zengin” diye sorduk… “Girdiler pahalı, burada üretilen fonlara rağmen ithalden pahalı. İşçilik pahalı, su yok… Ayrıca üreten yok” yanıtını aldık.
Hatta badem dahil kuruyemiş de ithal geliyor, burada paketleniyor. “Çünkü yerli badem Amerikan bademinden pahalı” diyor…
Molehiya ayıklayacak insan da bulamadılar köyde
Molehiya ihracında da benzer sıkıntılar yaşadıklarını anlattı. Bir yandan ticaret, ihracat imkanı olmadığından yakınırken; diğer yandan üretim yapacak insan bulmadaki sıkıntıları…
“Geçtiğimiz yıl İngiltere’ye kurutulmuş molehiya ihracatı için bir firmayla bağlantı kurduk. İki konteyner ihracat için sipariş verildi. Molehiya bulmada, ayıklamada, ayıklatmada sorunlar yaşadık. Köyde olmamıza rağmen ayıklamak için insan bulamadık, evlere verdik, bu kez de verdiğimiz ürünün karşılığını alamadık… Ve sonuçta üreticiden kurutulmuş aldık, paketledik ve ihraç ettik…”
Küfe taşıyoruz… İnsanlar çalışmak istemiyor
Ülkedeki ekonomik sıkıntılara ve işsizliğe rağmen üretimden pazarlamaya nitelikli ve sürekli çalışan bulmakta sıkıntılar yaşadıklarını anlatırken de, ülkenin kültürel, sosyal, ekonomik yapısına göndermeler yaptı…
“Dağıtıcı gece mesaj atar, hastayım der, ertesi gün işe gelmez. O gün o malın dağıtılması gerekir, aksi halde müşteri kaybedersiniz. Mecbur, iş başa düşer… Münhalle işçi istihdam edersiniz, münhal pazarlamacı olmasına rağmen ‘ben ofiste oturayım’ der… Baba, ‘1600 TL maaş mı, evde otursun ben o parayı veririm’ diyerek oğlunun maaşına itiraz eder… Sırtımızda küfe taşıyoruz, elimiz taşın altında. Yaklaşık 20 yıl oldu bu işi kuralı, halâ ofiste oturma imkanım, patronluk lüksüm olmadı…”
Lisede okuyan oğlu Mustafa ile birlikte 4 ortaklı şirketin bankalarla ilişkileri ve siparişler, şimdilerde emekli eşi Çetin Mazharoğlu’na ait. 26 yalındaki kızı Sevda, kapıdan girer girmez karşılaştığınız ilk çalışan.
Kapasite var ama aşamıyoruz
“Yakında oğlu da işbaşı yapar mı, lisenin ardından” diye sorunca, yanıtı ülkenin özeti gibi…
“Bu işi onlar için kurduk, gelecekleri olsun diye. Kızım şirkette. Ama oğlum belki farklı bir alana yönelir. Hızlı gelişmemize rağmen problem çok. Girdiler, ülkedeki sorunlar, bürokrasi, haksız rekabet var… Politika oluşturulsa, haksız rekabet önlense ticaret değil üretim yapmak isterim. İthalat değil, ihracat yapabilirim. Kapasitemiz, imkanımız, bilgimiz var ama sorunları aşamıyoruz. Oysa benim iş yapmam demek istihdam demektir, üreticinin desteklenmesi demektir, çocuğumun geleceğiyle birlikte ülkenin geleceği demektir…”
(Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri kitabı/ Mart 2015)