NURSEL EKİCİ: “BİR ÖDÜL MOTİVASYON OLDU, HAYATA BAĞLADI”

Atalardan kalma 4 dönüm alanı parça parça satın alma yoluyla 40 dönüme çıkardılar. Dağı, taşı elleriyle işlediler, gübre taşıdılar, ektiler. Kimse inanmadı ama yılmadı karı-koca ve ülkenin bir ucunda, Yeşilırmak’ta adanın en gözde yerini yarattılar. Kocası Erson hocanın hayaliydi bu çiftlik, insanüstü gayretle 11 yılda tamamladılar. Ve açılışa bir ay kala Erson hoca (Ekici)  hayatını kaybedince Nursel Ekici işe sahip çıktı, çocuklarının da desteğiyle dünya literatürüne giren bir cennet yarattı, eşinin adını yaşattı.

Belgesel niteliğinde

Son 3-4 yıldan beri yerli-yabancı turistlerin uğrak yeri, okullardan özel gruplara herkes için laboratuar niteliğiyle KKTC’nin bir ucundaki Yeşilırmak’a yaşam veren Erson Hoca’nın Çiftliği, belgesellere, kitaplara konu olacak bir hikayeye sahip. Tepeler üzerinde, ormanlık ve kayalardan oluşan bir alanın vahaya dönüşmesinin öyküsü aslında bu…

Dalga geçtiler, hayaline yürümesini engelleyemediler

İlkokul öğretmeni, bölgenin saygın isimlerinden Erson Ekici’nin hayaliymiş hep bir çiftlik kurmak. Toptancılıktan müteahhitliğe kadar her işi yapan köy insanı, toprak tutkunu Erson Hoca,  aileden kalma 4 dönümlük alanı işlemeyle başlar. Dağlık, ormanlık alan. Hayalleri, ufku geniş adam;   parça parça satın alarak 40 dönüme kadar büyütür araziyi. Gece gündüz traktör üzerinde düzeltir, toprak taşır. Eşinin ve çocuklarının da yardımıyla. “Kimse inanmadı, hatta dalga geçti insanlar” diyor Nursel Ekici. Ama yılmamışlar… Ve her aşamada yer almanın, işe hakim olmanın önemini yıllar sonra eşini kaybedince anlamış.

NURSEL EKİNCİ-ERSON HOCA (1)

O da toprak tutkunu, baba gibi

Eşiyle birlikte dağları, taşları vahaya dönüştüren; sonrasında işi sırtlayan Nursel (Ekici) toprak insanı. Gücünü doğadan alanlardan. Trodos yakınlarındaki 300 nüfuslu dağ köyü Vroişa/Yağmuralan’da 1961’de doğmuş, 1963’de toplumsal çatışmalarla birlikte anne-babası ve 3 erkek kardeşiyle birlikte  göç etmiş. Ailesi emekle/toprakla yaşamış hep.

Vroişa’dan göç edenler bölgedeki Süleymaniye, Günebakan ve Yeşilırmak’a yerleştirilmişler. Nursel ve ailesi Yeşilırmak’a yerleştirilenler arasında yer almış. TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) komutanının talimatıyla boş evlere yerleştirilmişler; samanlar çıkarılmış, göçmenler yerleşmiş.

TMT’nin silah deposu

Sonradan Işıkgün soyadını alan baba Arif Aziz, TMT’nin kurucularından. Ankara’ya eğitime giden ilk ekipte yer alan etkili isimlerden. Hatta TMT’nin eğitimleri onun bölgesinde, Vroişa’da yapılırmış bölgenin konumu nedeniyle. Silahlar da avlunun altında gömülüymüş. Kamyonuyla taşırmış baba silahları. “Avlu yıkanmazdı hiç o silahlar nedeniyle” diye anlatıyor Nursel Ekici.

NURSEL EKİNCİ-ERSON HOCA (4).jpg

Köy kurdular… Yeniden göçmen oldular

Yeşilırmak’ta göçmen hayatı, başkalarına ait evlerde konaklama zor gelince baba çam keserek 2 odalı baraka yağmış, şömineli. 2 yıl kaldıkları bu evi hala gözleri parlayarak anlatıyor. “Küçücük ama çok güzeldi” diyor…

Bölgede göçmenler için prefabrik ve kerpiç evler yapılınca oraya taşınmışlar. Okul da yapılmış bu bölgeye ve  ayrı bir köy olmuş, adını  da Yörükköy koymuş dönemin TMT komutanı. 11 yıl da orada  kalmışlar.

İlkokulu Yörükköy’de okumuş Nursel. Ortaokulu Yeşilırmak’ta, ardından Lefke’de.

1974 savaşıyla yeniden göçmen olunca bu kez Yedidalga’ya yerleştirilmişler. Lise eğitimini de Lefkoşa’da yatılı olarak Kız Meslek Lisesi’nde okumuş.

“Oturmaya alışık değiliz”

Baba üniversiteye göndermeyince iş aramaya başlamış ama bu arada evlenip art arda çocukları doğunca iş ertelenmiş. 1980’de, 19 yaşındayken evlenmiş Erson Ekici ile. Yedidalga’ya yerleşmişler. Bir yıl sonra kızı Yeşer, 1983’de oğlu Arif, 1985’de ikinci kız İsmet doğmuş.

Önceleri sebze-meyve toptancılığı yapan, kayınpedere müteahhitlik işlerinde yardımcı olan Erson Ekici, 1985’de ilkokul öğretmeni olunca Erson Hoca olarak anılmaya başlamış. Güzelyurt’ta, Elye’de (Doğancı), Yedidalga’da, Gemikonağı’nda öğretmenlik yapmış. Bölgenin saygın isimlerinden…

Nursel Ekici de eşinin sebze-meyve toptancılığı işini yürütmüş bir süre, o öğretmen olunca.  Ama çocuklar büyüyünce boşlukta hissetmiş kendini. “Oturmaya alışık değiliz biz” diyor.

İlk kapsamlı işini 1990’da yapmış. Eşine ait Yeşilırmak’taki tarlaya çilek ekmiş, bin kök.  Hatta yardımcı kadın da almış. “Ama tam hasat zamanı dolu vurdu, moralim bozuldu” diyor.

1998’de de büyük bir yangın çıkmış, Pirgo’dan Bağlıköy’e geniş bir alan kül olmuş.

Atalardan kalma toprağı işleme o günlerde gündemlerine girmiş, bir hayali gerçekleştirme yolunda…

 

NURSEL EKİNCİ-ERSON HOCA (7).jpg

11 yıllık emek

“Hep söylerdi, hayaliydi, çiftlik kuracaktı. Dededen kalma 4 dönüm bir toprağı vardı burada… Düzeltmeye başladı dağları, tepeleri. Çıkmaya bile zorlanırdık, dağın başı…”

Önce 14, ardından 18-19, 10, 8.5 daha derken satın alma yoluyla 4 dönümlük toprağı 40 dönüme kadar çıkarır Erson Hoca.

Araziyi düzeltmeye 2000’de başlarlar. Sürdüler, gübre taşıdılar. 2004’e gelindiğinde ağaçlandırma başlar. Ancak ne elektrik, ne su var… Vadiye kuyu kazarlar. Elektrik için de ö dönemlerde başlayan UNDP projelerinden yararlanırlar ve 7 panelli elektrik üretim sistem  ile rüzgar türbini  kurarak 2 KW  üretmeye başlarlar… Sonradan TC Yardım Heyeti ve Çukurova Yatırım Ajansı’ndan aldıkları katkılarla elektrik panellerini artırırlar, akü kurarlar. Binaları yaparlar, yolları açarlar…

Ve çiftlik 11 yıllık emekle 2011’de hazır hale gelir.  “Aslında bitmemişti, halâ bitmedi ama hizmete hazır hale geldi” diyor Nursel Ekici.

Organik tarım ve eko-bio sertifikası aldı, 4 papatyaya ulaştı

O yıllar UNDP ve AB destek projelerinin başladığı döneme rastgeldi, projelerden yararlanırlar, mali destek alırlar. Eğitimlere katılırlar. 2004’de organik sertifika eğitimine karı koca birlikte katılmasına rağmen Erson Hoca öğretmen olduğu için sertifikayı sadece Nursel Ekici alır. UNDP’nin organik sertifikasını alan ilk 6 üreticiden biri olur.

Organik tarım yanında eko-bio (üretim ve turizm) sertifikasına sahip çiftliğin papatya (yıldız) sayısı da 4. Bisiklet ve yürüyüş yolları, organik pamuktan yastık-çarşafın tamamlanmasıyla 5 olacak, daha fazlası da yok zaten.

Böylece her tür üretime başlarlar; bölgede yetişebilecek her şey… Sebze, çilek, şeftali, kiraz, portakal, üzüm… Tavuk, yumurta… Reçel, macun, börek, çörek…

Yerinde satış ve hizmet için de organize olurlar. Hedef kendi kendine yeten, doğaya ve çevreye duyarlı  bir mekan.  Atıklardan gübre yaptılar, binaları taş ve ahşaptan dizayn ettiler. Atık suları geri kazanım için sistem kurdular.

 

NURSEL EKİNCİ-ERSON HOCA (5).jpg

Hep çalıştı, hep çalıştı… Açılışa bir ay kala…

Bu kadar işi nasıl başardılar diye soruyoruz…

“Hep çalıştık, kendimize hiç zaman ayırmadık. Borç aldık, yaptık, ödedik, gene aldık… Çocuklarımız da yardımcı oldu. İşten korkmadık hiç. Çok kararlı, inatçı, becerikli, çalışkan insandı Erson. Mükemmeldi…”

Peçeteler, tabaklar, perdeler gibi son hazırlıkların tamamlanmasıyla 2011 Nisan’da açılış yapmak için hazırlanırken, 57 yaşındaki Erson Ekici mart ayında hastalanır ve 10 gün içinde hayatını kaybeder… 11 yılda kurduğu çiftliğin açılışına bir ay kala…

“Şubat ayında budama yapmıştık. İkimiz de üşüttük. Ben atlattım, o atlatamadı…  Zatürre olmuştu. İyi bakım görsün diye devlete değil özel hastaneye gittik. Ve yanlış tedaviden hayatını kaybetti…”

Travma… Hayatına ve tesise ödül dopingi

Eşinin ölümüyle birlikte büyük travma yaşayan Nursel Ekici’ye, tam da o günlere rastlayan, bu kitaba konu olan İşkadınları Derneği’nin ödülü motivasyon olur, belki de tesisi kurtarır…

“Bir gün bir telefon geldi, İşkadınları Derneği Yönetim Kurulu ziyaretime gelecek. Onları burada ağırladım, sohbet ettik. Sonradan ödül vereceklerini söylediler… O ödül törenini hiç unutmadım. Ağlayarak çıktım, ağlayarak konuştum, bütün salon ağladı. Ödülü O’nun adına aldım…”

Hep birlikte omuz…

Kızları, damatları, oğlu ve gelininin de sahip çıkmasıyla tesisi yaşatmaya girişirler. “Kurulurken her aşamada işin içindeydik. Ben de, çocuklar da. Hiçbir şeye yabancı değildik. Onun gibi yapamazdık ama her birimiz bir ucundan tutabilirdik. Öyle de yaptık… Çünkü hayalini yaşatmamız gerekirdi. Bu kadar emek, çaba boşa gidemezdi. Hep birlikte omuz verdik, başardık… Proje tamamlanmamıştı, halâ tamamlanmadı ama amacına ulaştı… Her taşta, her ağaçta izi var. Nereye baksam onu görüyorum. Aşağıda bir yerde traktör sürer ve gelecek gibi hep…”

NURSEL EKİNCİ-ERSON HOCA (2)

Minibüsle insan taşıyacaktı…

Daha ne eklenebilir ki buraya…

“Çamlar içinde bungalov, havuz yapacaktık… Minibüs alacaktık, insan taşıyacaktık buraya” diyor yarım kalan proje, eşinin hayalleri için.

Minibüsle insan taşımaya zamanı yetmedi Erson Hoca’nın ancak kendi adını taşıyan çiftliğe şimdilerde minibüslerle, otobüslerle turlar, okullar, köyler taşınıyor. Yerli, yabancı turistin vazgeçilme uğrak yeri.

Unutulmuş tatların, doğal hayatın mekanı

Gemikonağı’nda anne Besime ve babasıyla birlikte yaşamını sürdüren Nursel Ekici, haftanın 6 günü sabah 7’de iş başı yapıyor. Yanında çalışanlar var, hele hafta sonları… Ama en büyük yardımcıları 2’si öğretmen, biri ODTÜ’de 3 çocuğu, damatları, gelini.

Kirazdan şeftaliye, çilekten narenciyeye her tür meyve, sebze, Kıbrıs yemekleri, tatlılar, macunlar, börekler, reçel, limonata, pekmez, zivaniya… Yumurta, tavuk… Üretilebilecek her şeyin üretilip satıldığı, kahvaltı ve yemek servisinin verildiği, 5 odasıyla yatılı hizmet de alınabilen bir çiftlik… Hatta dürbünle muflonları izleme de mümkün…

(Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri kitabından / Mart 2015)

 

 

 

Bir Cevap Yazın