“Gece yarısı apartmanın 4. katındaki dairemizin kapısı çalındı. Yeni taşındığımız için tereddüt ettik ama genç bir kadın olduğunu görünce açtık. Açar açmaz ‘help me’ diye hıçkırarak yerlere kapandı. 18-20 yaşlarında. Korku içinde. Neredeyse elimizi ayağımızı öpecek onu kurtarmamız için. Durumu perişan, aşırı makyaj ağlamaktan yüzüne akmış. Berbat haldeydi. Zar zor anlatabildi derdini… Yoldan almışlar onu ve kız arkadaşını; üst kattaki daireye getirmiş 3 genç. Uyuşturucu partisi başlayınca korkarak kaçmış, arkasından takip ederler korkusuyla ışık ve ses gelen bizim dairenin kapısını çalmış… Taksi çağırdık ve gönderdik, güvenliği haberdar ettik, ne oldu bilmiyorum. Sanırım üst kattakiler uyuşturucudan uyuştuğu için peşine düşmediler; yoksa daha trajik durumlar yaşayabilirdik evimizde otururken…”
Girne’de bir apartmanda oturan, yeni evli bir çift olayın kahramanı…
Aşağıdaki de, küçük işletme sahibi genç kadın işletmecinin anlattıkları…
“Telefonum çaldı. Bir marketçi arkadaştı arayan ve işçi istihdamı için münhalimizin olup olmadığını sordu.
Şaşırdım doğal olarak ve sordum ‘neden’ diye. Malum; son yıllarda çalışmak üzere üçüncü ülkelerden adaya gelen birçok kişi var. Onlardan bir tanesi de çalışmak için gelmiş, getirtilmiş. Çalışacağı eve gittiği zaman ise İngilizce bilmiyor diye istenmemiş. İki gün kalmış orada. Sonra geri iade etmişler. Arkadaşları sahip çıkmış ve yeni bir çalışma yeri bulununcaya kadar bir kaç gün bir arkadaşında, bir kaç gün diğer arkadaşında kalmaya başlamış. Geri dönse de olmaz, çünkü yaklaşık bir yıllık maaşlarına denk gelecek kadar borçlandırılarak getirtiliyorlarmış…
Biraz duruma üzüldüğümden, biraz hikâyeyi merak ettiğimden, biraz da biz yardımcı olabilir miyiz düşüncesiyle markete gittim. Tanıştık ve geceyi bizim yanımızda geçirmesi için genç kadını aldım. Yol boyu hiç konuşmadı.
Konuşamazdı da zaten. Ortak bildiğimiz lisan yok. Sadece bir kaç kelime. Pasaportunu görmek istediğimi söylediğim zaman ise yanında olmadığını, arkadaşında olduğunu söyledi. Arkadaşını aradık, o da bir başka memleketlisi ama az çok dilimizi konuşuyor. ‘Önce dene bakalım beğenecek misin, maaşında anlaşalım, sonra gel pasaportu al’ dedi. Marketten aldık ya kızı; mal alır gibi! Ama pes etmedim, ‘pasaport yoksa iş yok’ dedim ve pasaportu aldım. Meğer çalışma izni çıkartılmamış, ülkeye öz izinle girmiş, girişte verilen süre dolmuş ve artık cezada…”
Her iki olayda da isimler geçiyor, bilinen isimler, makamlar; kimler, kimler… Ama amaç isimleri deşifre değil, ülkenin hızla sürüklendiği vahim duruma dikkat çekmek… İnsan pazarlayanlara, devlet görevlileri eliyle yapılan yasa dışı uygulamalara, Ercan’dan çıkış yaptı derken bir kapıdan sokup öteki kapıdan çıkarmalara… Yaşananlar, “bunlar benim ülkemde, bu güvenli adada mı oluyor” dedirten cinsten.
Dünyanın her yerinde işçi, çalışan sıkıntısı var ve hemen hemen her yerde ucuz işgücü yabancılar; ağır işler genellikle onlara kalıyor. KKTC’de de “modernleşme” ile birlikte kaçınılmaz süreç. İnşaatlardan turizme, Arasta’daki dükkândan Dereboyu’ndaki cafe’ye, marketten bahçe işlerine artık her yerde işaret diliyle anlaşmaya çalışan yabancılar var. Çocuk ve yaşlı bakımı ise neredeyse sektör olmuş. Hatta yabancılar arasında bölüşüm bile yapılmış. Türkmenler ev işleri ve yaşlı bakımında, Filipinliler çocuk bakımında vs.
İzinler, cezalar, kurallar nedeniyle bu insanları çalıştıranlar da şikâyetçi. Hem yüksek maliyet, hem katı kurallar nedeniyle…
Hızla değişen yaşam içinde hayat pratiğimize giren yabancı işçiler konusu, ülke insan pazarına dönüşmeden ciddiyetle ele alınmalı. Hem o insanları koruyacak, hem çeşitli alanlardaki iş gücü ihtiyacını kollayacak şekilde.
Dünyayı yeniden keşfetmiyoruz, farklı bölgelerde benzer sorunlar yaşanıyor elbette ama bu küçücük nüfus için yabancı işçiler ile ilgili ciddi riskler var.
Üniversiteler ise sorunun odağında. Yurt dışından, özellikle Afrika ülkeleri gibi üçüncü ülkelerden gelen öğrencilerin neredeyse yüzde 40’nın okullara devam etmediği belirtiliyor. Nerede bu insanlar! Ucuz iş gücü olarak işyerlerinde, işletmelerde, kumarhanelerde, gece kulüplerinde, sokakta… Her tür istismara, karanlık işe açık; çoğu aç zaten. Yolda otostop yaparken arabaya aldığınız Afrika kökenli genç kızların iş talebiyle karşılaşmanız artık rutin hayatın parçası. Veya markette alışveriş yaparken işaret diliyle “açım” diyerek para isteyenler…
Üniversite cenneti olacağız derken “insan pazarı” olmayalım; sadece coğrafyamız değil, sosyolojik ve kültürel yapımız da kaldırmaz.
(Gazete360 / 27 Eylül 2016)