Anlamsızlaşma Hali…

“Tüketen insanın üreten insandan daha değerli olduğu bu yanlış ve ahlaksız döneme tahammülüm kalmamıştı artık… Sayısı pek bol olan eski karım gibi plaza insanlarının daha çok tüketerek, daha çok batılı gibi görünerek değer kazanma çılgınlığını görünce aklıma Şengal Dağı’nın ıssız bir koyağında taşların altında uyuyan küçücük bir kız geliyordu…” der Zülfü Livaneli’nin kahramanı “Huzursuzluk” kitabında.

Burada bahsedilen kuşkusuz, acının dibe vurmasıyla yaşanan bir anlamsızlaşma hali. Kitabın her satırında hissettiğiniz duygu.  İŞİD katliamına uğrayan “ağacın kırık dalları” Ezidiler’in yaşadığı dramı, insanın vampirliğe ulaşan vahşetini okurken, ben de aynı ruh halini yaşadım açıkçası. İnsanı insanlığından, sahip olduklarından utandıran bir ruh hali. Ve hayatın anlamsızlaşması.

Bu anlamsızlaşmanın, bir anlamı var. Ama bir de anlamsız, nedensiz anlamsızlaşma var. Hem de çok yaygın, hem de hızla yayılan. Belki inançsızlığın, belki hedefsizliğin, belki umutsuzluğun sonucu… Belki de varlık içinde yokluk yaşamanın, üretmeden yaşamanın, sahip olunanların değerini bilmemenin, emek harcamadan sahip olmanın…

Kahve molası için her zamanki mekânlarımdan birine girerken nezaket olsun diye “merhaba” dedim 20’li yaşlardaki gence. Tanışıklığımız yok. Gözündeki boşluk derindi, yine de merhabama “nasılsın” diye karşılık verdi. Dil alışkanlığıyla “çok iyi” dedim. Oysa düzleşme nedeniyle boyun ağrısından kıvrandığım saatlerdi yine, moral ve motivasyonun her yer gibi yerlerde süründüğü bir işyerim var, ama dil alışkanlığı işte “çok iyi” olmak.  Keşke demeseydim. “Ben günde bir avuç hap içiyorum iyi olmak için, sen nasıl çok iyi olursun” diye yanıt alınca gencecik delikanlıdan, doğrusu kahve molamın da keyfi kaçtı.

“Ciddi misin, bir avuç hap mı içiyorsun” dedim; “evet, inanmazsan göstereyim” dedi. Yok kalsın, görmesem daha iyi. “Peki derdin mi var”; hani önyargılı olmamak gerekir ya… Hastalık hali olabilir, parasızlık, borç, işsizlik… “Yok, her şeyim var. Hatta babam diploma hediyesi olarak araba da aldı” dedi. Ötesini sormadım. Kimbilir; belki anlamsızlaşmanın, bir avuç hapla sakinleşmenin nedeni sahip olduklarıydı, olmadıkları değil.

CNN Türk’te  konuşan Türk Teknoloji Uzmanı’nı dinliyorum tam da yazıyı yazarken. “Herkes mutsuz, motive değil. Çünkü tatmin olmuyor. Çünkü yapay dünyada büyümüş, büyütülmüş. Kaybetmemiş, yokluk çekmemiş, emek harcamamış…”

Demek ki dünyanın, insanlığın sorunu diye teselli buldum açıkçası. İnsanlığın yeni hali, anlamsızlaşma. Kimi acıdan, yokluktan, adaletsizlikten ama galiba büyük çoğunluk sahip olduklarından…

(Gazete360/22 Mart 2017)

Bir Cevap Yazın