Türkiye kökenli hekim annenin zorunlu hizmeti nedeniyle 8-9 yaşından itibaren hayatı Türkiye’de geçti. İlk, orta, lise, üniversite eğitimini orada, farklı kentlerde tamamladı; iş yaşamıyla tanıştı. Ama adadan hiç kopmadı, bir ayağı hep burada oldu. 2005’de kesin dönüş yaparak baba ve kardeşiyle birlikte ortak olduğu aile şirketinin yönetimini üstlendi. İthalattan ihracata toptancılık yapan şirket, şimdilerde harnup, babutsa, nar gibi yerel ürünlerden likör; zeytinyağından krem ve sirke üretimiyle adından söz ettirmeye hazırlanıyor.
Girne’den Kastamonu’ya
Evren Bağlarbaşı, 1978 doğumlu. Girneli. Baba Ali Bağlarbaşı, sonradan kapanan dönemin önemli üretim yerlerinden, ZEYKO yağ fabrikasının müdürlüğüyle tanınıyor.
İlkokul 3’e kadar Girne 23 Nisan İlkokulu’nda okuyan Evren, Türkiye kökenli çocuk doktoru anne Sebahat Bağlarbaşı’nın zorunlu hizmeti nedeniyle 8-9 yaşında Kastamonu’nun İnebolu ilçesine gitti. Kardeşi Doğa da birlikte. Baba Girne’de, onlar Kastamonu’da. Sürekli gidiş gelişler sürmüş; iki ev, iki hayat. Hiç kopmamışlar adadan…
Ardından Mersin…
İlkokulu Kastamonu’da bitirdikten sonra Mersin’e yerleşmiş aile 1989’da. Emekli olan baba da Asil Nadir şirketlerinde çalışmaya başlamış ve o da katılmış onlara.
Orta ve liseyi de Mersin’de, Anadolu lisesinde okumuş.
Ardından üniversite için Ankara Bilkent. Burada işletme okudu. Bir süre sonra kardeşi Doğa da aynı üniversiteye gelmiş, aileden uzak Ankara’da yaşamaya başlamışlar.
Bu arada tatillerini hep adada geçirmiş; nenenin, ailenin yanında. Adadan hiç kopmamış.
Adana, İstanbul…
Üniversitenin ardından, dönmeye cesaret edememiş adaya. 2001 krizinin yaşandığı dönem. İş bulma kaygısı… Sabancı Holding’de çalışmaya başlar Evren, Adana’da. Şirketin gıda departmanında insan kaynakları bölümünde. HACCP, İSO gibi standartlarla tanışır; hatta görevi gereği bunların firmada takibini yapar. ABD sermayesi ortaklı bu şirkette Amerikan kültürüyle, çalışma şekliyle tanışır. “Çok büyük deneyim oldu” diyor.
Hatta bu şirketteki şefinin Sabancı ailesinden olduğunu bir yıl sonra öğrenmesini de deneyimlerine artı olarak ekler.
Toyota’da da Japon kültürü
Adana’da Sabancı Holding’de 2 yıl çalıştıktan sonra, iş değiştirir ve Toyota’ya girer. Bu kez İstanbul’da. İnsan kaynakları bölümünde şef olarak çalışır. Yeni kurulan departmanda sıfırdan kurulumu yaşamak da tecrübe olur.
2 yıl çalıştığı Japon sermaye ortaklı bu şirkette de Japon kültürü ile tanışır. Japon mühendislerin, müdürlerin “asker disiplini” ile tanışır. “Babam telefon açtığında konuşamazdık, masanın altına girerdim konuşmak için” diyor işyerindeki disipline örnek verirken.
Adana ve İstanbul’da kurumsal iki firmada çalışmanın yararlarını yıllar sonra görür. İş hayatına, şirket yöneticiliğine tecrübe olarak yansır. “Zorlanma, gelişim yaratır” diyor.
Evlenir, Özerden soyadını alır, boşanır
Üniversite arkadaşı Talat Özerden ile de Adana’da çalıştığı dönemde, orada evlenir. 2003’de. Evren Bağlarbaşı Özerden olur. İşiyle birlikte evi de İstanbul’a taşınır bu dönemde.
Oğlu Toprak ise 2006’da Kıbrıs’ta doğar. “Oğluna okumanın yaşı olmadığını göstermek için” üniversite mezuniyetinden 10 yıl sonra Girne Amerikan Üniversitesi’nde İşletme bölümünde master yapar. 3,97/4 ile dönemin okul birincisi olarak mezun olur.
2013’de eşinden boşanır.
Aile şirketinin yöneticisi olur
Babanın emekliliğiyle tekrar Girne’ye yerleşen aile, yeni bir iş kurar. Bağlarbaşı Trading, baba ve 2 çocuğun ortaklığında 2004’de kurulur. Evren’in daha İstanbul’da olduğu dönem. Şirket, bakliyat ve kuruyemiş ithalatına başlar.
Evren, babanın da önerisiyle yaklaşık 17 yılın ardından 2005’de adaya kesin dönüş yapar. “Zaten hep dönme fikrim vardı” diyor. İşten ayrılır, evini Girne’ye taşır ve Türkiye’de sağladığı tecrübenin de katkısıyla şirketin yönetimini üstlenir.
Doğrudan ithalata başlar… Kuruyemiş Amerika’dan gelir
Şirket yönetimini üstlenmesiyle, bakliyat ve kuruyemiş ithalatını Türkiye üzerinden yapmak yerine, direk ithalat için girişimlere başlar. İlgili firmalarda, ABD’de yerinde inceleme ve girişimler yapar. Buradaki tesislere, üretime hayran kalır. Badem, ceviz, fıstık ithalatını direk ABD’den yapmaya başlarlar. Güney Kıbrıs’ta da bayiliği olan Amerikan DERCO firmasının Kuzey Kıbrıs distribütörü olurlar. Toptan sattıkları kuruyemişler, piyasanın tanınan isimlerinden Tüccaroğlu markasıyla paketlenip marketlere girer.
Şeker Brezilya’dan, tuz Güney Kıbrıs’tan
Şeker ve tuz ithalatına da başlar şirket. Brezilya’dan ithal ettikleri şeker paketlenerek piyasaya sunulur, tuz ise süt ve ayran fabrikalarına toptan satılır.
Türkiye’den ithal ettikleri tuzun kalitesi düşünce, önce Mısır’dan daha sonra Güney Kıbrıs’tan ithalata başlarlar. Kuzey Kıbrıs’tan Güney Kıbrıs’a ihracı düzenleyen Yeşil Hat Tüzüğü’nün çıkmasıyla, mütekabiliyet esasından Bakanlar Kurulu’nun Güney’den ithalat yapılmasına olanak veren kararından hareketle Larnaka Tuz Gölü’nden tuz üreten dünya standartlarındaki fabrikayla bağlantı kurarlar. Zorlu bir sürecin ardından ithalat izni alırlar. “Bakanlar Kurulu kapısında yattım” diyor bürokratik işlemlerin zorluğunu anlatırken. Tuzu SAILER markasıyla toptan ve perakende satarlar.
Hellim ve süt ürünleri ihracatı
Hellim ve süt ürünleri ihracatına da girerler. Üreticiden aldıkları ürünleri Avusturalya ve Ortadoğu’da 12 ülkeye satmaya başlarlar. Avusturalya’ya ihracat yapan ilk firma olurlar. Ayda 5 tır, 100 ton ihracat yapılır. 3 yıl da bu ihracat devam eder. Bir süre çeşitli nedenlerle ara verirler, ardından yine devam…
Harnup ihracı, balık restoranı
2007 başında harnup ihracına başlarlar. 2008’de ise sonradan kiraladıkları Sacara Balık Restoran hizmete girer.
Üretimde yaşanan bazı sıkıntılar ve boşanma süreci nedeniyle 2013 başında kısa süreli duraklama yaşayan şirket, bu dönemde farklı arayışlara girer.
Gappar, babutsa, nar değer bulur… Bal mumundan krem
“Ombudsman” diye nitelediği, her sorunda çözüm üreten Yüksek Kimya Mühendisi baba Ali Bağlarbaşı’nın girişimiyle bu duraklama döneminde farklı üretimlere yönelirler. İthalat ve ihracat faaliyetleri sürerken, kendi yetiştirdikleri ‘gappar’dan turşu, zeytinden yağ üretimine yönelirler.
Şimdilerde ise Malya kökenli babanın kurduğu laboratuvarda likör üretimine başladılar. Bahçedeki meyveleri değerlendirerek, üreticiden satın alarak babutsa, havuç, harnıp, nar gibi meyvelerden likör… Aromalı değil, doğrudan meyveden. Bu anlamda ilk özelliği taşıyan likörler, sayt (yerleşim) planında yer alan arazinin orijinal ismiyle; TRASHA markasıyla piyasaya girmiş durumda.
Sağlık Bakanlığı gıda laboratuvarından onaylı TRASHA için patent alma girişimleri ise sürüyor.
Likör yanında aynı markayla zeytinyağından krem de yapıyorlar bugünlerde. İçinde, Karpaz’daki bir üreticiden alınan bal mumuyla…
Doğal fermantasyon yöntemiyle yapılan harnuptan sirke üretimi ise bir ilk.
Büyük ilgi gören harnuptan paluze ve sucuğun ardından yine harnuptan şarap da sırada… “Arkası gelecek” diyor Evren Bağlarbaşı…
“Dünyada doğala dönüş var. Çin’de eczaneye girdiğinizde baş ağrısı için ilaç değil doğal çay/toz verirler. Bu ‘doğala dönüş’ trendinden cesaret alarak üretime yöneldik. Ayrıca kendimizin ve üreticinin ürettiği ürünleri de değerlendirme fırsatı buluyoruz. Örneğin harnıp çok önemli. Dünyada harnıpta bir numara olan İspanya harnıp aşısını Kıbrıs’tan aldı… Biz niye değerlendirmeyelim…”
(Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri kitabından/ Mart 2015)