Zirvedeki Yalnızlık Kulesi-Rauf. R. Denktaş

kitap-fotoc49frafi3.jpg

SUNUŞ-NEZİRE GÜRKAN

YARIM ASIRLIK SORUN… 37 YILLIK MÜZAKERE MARATONU

Tarih boyunca birçok uygarlığa evsahipliği yapan Kıbrıs’ta son yarım asırlık dönem önce çatışmalar, ardından da müzakerelerle geçti. 1960 ortaklık cumhuriyetinin 1963’de yıkılmasının ardından 1968 yılında müzakereler başladı ve o tarihten günümüze müzakere masalarında çözüm arandı. Ancak 37 yıllık müzakere sürecinde 2000’li yıllardaki müzakereler, geçmiş yıllardan farklı olarak ilk kez iki halkın da, ama özellikle Kıbrıs Türk halkının da sürece aktif katılımıyla tarihe geçti.

İLK RANDEVU 1968’DE
İlk toplumlararası görüşmeler, Geçitkale saldırılarından sonra varılan anlaşma uyarınca  1968 yılının haziran ayında Beyrut’ta başladı. Bir hafta sonra da Lefkoşa’ya taşındı. Görüşmeleri, Türk tarafı adına, 4 yıllık sürgün hayatının ardından Nisan 1968’de adaya dönen Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş,  Rum tarafı adına da Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides yürüttü. Kıbrıs’ta yapılan görüşmeler bazan Klerides’in, bazan da Denktaş’ın evinde gerçekleşti. Bu ilk müzakere süreci yaklaşık 3 yıl sürdü ve  20 Eylül 1971’de sona erdi.

Birleşmiş Milletler’in çabaları sonucu 8 Haziran 1972’de görüşmeler yeniden başladı. Bu kez masada Klerides ve Denktaş’a ek olarak Yunanistan, Türkiye ve Birleşmiş Milletler temsilcileri de yer aldı. Beşli görüşmeler aralıklarla 2 Nisan 1974’e kadar sürdü.  Klerides’in  görüşmelerden çekilmesiyle bu süreç de sonuç alınmadan sona erdi.
DARBE VE HAREKAT
Toplumlararası görüşmelerin kesilmesinden kısa bir süre sonra, 15 Temmuz 1974’te Yunan subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusu ve EOKA-B, Rum Yönetimi Başkanı Makarios’a darbe düzenledi. Makarios, önce adadaki İngiliz üslerine sığındı, ardından da Malta üzerinden İngiltere’ye kaçmayı başardı. Darbenin başarıya ulaşmasının ardından, Yunanistan’daki cuntanın desteklediği EOKA’cı Nikos Sampson cumhurbaşkanı ilan edildi. Türkiye darbe girişiminin kabul edilemez olduğunu açıkladı. Ortak müdahale için girişimlerden sonuç alınamaması üzerine Türkiye tek başına müdahale etmeye karar verdi. 20 Temmuz sabahı Barış Harekatı başladı. 3 gün süren harekatın ardından Türkiye ateşkesi kabul etti. Harekatın 3’üncü darbe lideri Sampson, başkanlık görevini Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides’e devrettiğini açıkladı. Klerides, 5 ay boyunca, Makarios tekrar adaya dönünceye kadar başkanlık görevini yürüttü.
Kıbrıs’ta ateşkes sağlanmasıyla birlikte Yunanistan’da da iktidar değişti ve 7 yıl süren cunta dönemi sona erdi. Paris’ten Atina’ya çağrılan Karamanlis ‘ulusal birlik hükümeti’ kurdu.

CENEVRE KONFERANSI
Ateşkesin ardından, ABD tarafından yoğun diplomatik girişimler başlatıldı. 25 Temmuz’da Cenevre’de başlayan konferans, 30 Temmuz’da sona erdi. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın dışişleri bakanlarının katıldığı 1’inci  Cenevre Konferansı’nın sonunda taraflar ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride, ateşkes koşullarına uyulacağı belirtiliyor, adada iki otonom yönetimin varlığı kabul ediliyordu.

Taraflar 8 Ağustos’da 2’inci Cenevre Görüşmeleri’ne başladı. Görüşmelere, 3 dışişleri bakanının yanısıra adadaki Türk ve Rum  halkının temsilcileri Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides de katıldı. Denktaş, Türk tarafına yüzde 34 toprak bırakılarak iki kesimli bir federasyon kurulmasını istedi, Türkiye Dışişleri Bakanı Turan Güneş ise altı bölgede Türk kantonları oluşturulmasını önerdi. Her iki öneri de Rumlar ve Yunanistan tarafından kabul görmedi. 2’inci Cenevre Konferansı 13 Ağustos’ta başarısızlıkla sona erdi.
Cenevre’de de sonuç alınmayınca 14 Ağustos sabahı 2’inci Barış Harekatı başladı. Üç gün süren 2’inci harekat sonunda bugün KKTC topraklarını oluşturan bölge kontrol altına alındı.
İkinci Barış Harekatı’nın ardından, 25 Ağustos’da adaya gelen BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim, her iki tarafla görüşmeler yaptı ve 26 Ağustos’da Klerides ile Denktaş’ın insani konuları görüşmek üzere Lefkoşa’da haftada bir kez biraraya gelmeleri kararlaştırıldı. BM Kıbrıs Özel Temsilcisi nezdinde yapılan bu toplantılar sonunda tüm savaş esirleri karşılıklı serbest bırakıldı. Makarios’un aralık ayında adaya dönmesinin ardından görüşmeler bir süre askıya alındı. 7 Aralık 1974’te tekrar adaya dönen Makarios, görevi Glafkos Klerides’ten devraldı.
Kıbrıslı Türkler, 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni (KTFD) ilan etti.
KTFD’nin ilanını protesto eden Rum tarafı bir süre görüşmelere katılmayı reddetti. BM Genel Sekreteri himayesinde Nisan 1975’te Viyana’da başlayan toplumlararası görüşmeler, Şubat 1976’da 5’inci turun sonunda bir kez daha kesildi. Rum tarafını yine Klerides’in temsil ettiği Viyana Görüşmeleri’nde varılan en önemli sonuç ‘Nüfus Mübadelesi Anlaşması’ oldu. Bu anlaşmayla, Güney’de kalan Türkler Kuzey’e, Kuzey’de kalan Rumlar da Güney’e geçti.
DENKTAŞ-MAKARİOS
Görüşmelerin kesilmesinden yaklaşık 1 yıl sonra 9 Ocak 1977’de  Makarios’a bir mektup yazan Denktaş, yüzyüze görüşmelerle tüm sorunları tartışmak için çağrı yaptı.. Makarios’la Denktaş arasındaki birinci görüşme 27 Ocak’ta Lefkoşa’da gerçekleşti. 12 Şubat’ta Lefkoşa’da yapılan ikinci görüşmede, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim da hazır bulundu. İkinci görüşmede, 4 maddelik bir ilke anlaşması imzalandı ve toplantıların Mart ayında Viyana’da devam etmesi kararlaştırıldı. Ancak, 31 Mart 1977’de başlayan 6’ıncı tur Viyana görüşmeleri de 7 Nisan 1977’de bir anlaşmayla sonuçlanmadan sona erdi. 6’ıncı  tur görüşmelerde Türk tarafını Ümit Süleyman Onan, Rum tarafını ise Tassos Papadopulos temsil etti.
1977-79 DORUK ANTLAŞMALARI
3 Ağustos 1977’de Makarios’un ölümü, görüşmelere ara verilmesi için başka bir vesile oldu. Dönemin Rum Temsilciler Meclisi Başkanı Spiros Kiprianu, Makarios’un ardından Rum Yönetimi Lideri olarak 1988 yılına kadar iktidarda kaldı.
Toplumlararası görüşmeler, 1979 mayısında yeniden başladı. 18-19 Mayıs 1979’da biraraya gelen Denktaş ve Kiprianu, 10 maddelik bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma 1977 Denktaş-Makarios arasında varılan ilkelerin biraz daha geliştirilmiş bir biçimiydi. Bu düzenlemeler tarihe 1977-1979 Doruk Antlaşmaları olarak geçti.
Kesilen görüşmeler 1980 ağustosunda tekrar başladı ve aralıklarla Rumlar’ın BM Genel Kurulu’na başvurdukları 1983 mayısına kadar devam etti. Taraflar, iki kesimlilik-iki bölgelilik gibi bazı kavramlarda anlaşamadığı gibi, temsil, federal devletin yetkileri, yerleşme, mülk edinme ve serbest dolaşım konularında da uzlaşamadı.
KKTC’NİN İLANI VE CUELLAR BELGESİ
KKTC’nin 15 Kasım 1983’te ilanının ardından BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın çabaları sonucu 10 Eylül 1984’te New York’ta ‘dolaylı görüşmeler’ başladı. 10 gün süren dolaylı görüşmelerin ardından, ikinci turun ‘doğrudan görüşmeler’ seklinde yapılmasına karar verildi. 15-26 Ekim 1984’te ikinci tur gerçekleştirildi. 26 Kasım’da başlayan 3’üncü turda Genel Sekreter taraflara bir belge sundu. BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın her iki tarafın görüşlerini alarak masaya getirdiği belgeyi Denktaş imzalamayı kabul etti ancak Kiprianu imzalamaktan kaçındı. Böylece yıllar süren görüşmelerde yine başa dönüldü.
GALİ FİKİRLER DİZİSİ
Güney Kıbrıs’ta 1988 yılında yapılan başkanlık seçimlerini Yorgo Vasiliu kazandı. Rum Yönetiminin yeni başkanı Vasiliu ile Cumhurbaşkanı Denktaş arasında 1988 eylülden 1989 yazına kadar ikili görüşmeler dizisi gerçekleşti. Bu görüşmelerin ardından Denktaş ve Vasiliu 1990 yılının şubat ayında New York’ta tekrar biraraya geldi. Ancak bu görüşmeler de başarısızlıkla sonuçlandı.
1992 yılında göreve gelen yeni BM Genel Sekreteri Butros Gali, haziran ayında Denktaş ve Vasiliu’yu New York’ta biraraya getirdi. 1’inci tur görüşmelerde Genel Sekreter, Türk tarafına yüzde 28.2 oranında bir toprak bırakan bir harita ortaya koydu. Güzelyurt bölgesinin de Rumlara verilmesini öngören bu haritayı reddeden Denktaş, en fazla yüzde 29 (+) oranına inebileceğini belirtti. 15 Temmuz’da başlayan 2’inci turda ise Butros Gali, ‘Fikirler Dizisi’ olarak anılan çözüm planını taraflara sundu.
26 Ekim 1992’de başlayan 3’üncü tur görüşmeler iki hafta sürdü. Bu görüşmelerin sonunda, tarafların temel konularda büyük görüş ayrılıkları içinde olduğu, bu yüzden ‘görüşlerin yakınlaştırılması’ çabalarından vazgeçildiği bildirildi.
YENİDEN DENKTAŞ-KLERİDES
Rum tarafında 1993 şubatında yapılan başkanlık seçimlerinde Glafkos Klerides yeniden seçildi. Böylece Denktaş ve Klerides, 18 yıl aradan sonra, toplumlararası görüşmelerde yeniden karşı karşıya geldi. Klerides’in seçilmesinin ardından iki lider ilk kez 10 Mart’ta Lefkoşa’da biraraya geldi. Denktaş ve Klerides arasında 1993-1994 yıllarında Lefkoşa ve New York, 1997’de de Lefkoşa ve İsviçre’de gerçekleştirilen görüşmelerden de bir sonuç alınamadı.
DOLAYLI GÖRÜŞMELER
Aralık 1999’da BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın çağrısıyla New York’ta başlayan dolaylı görüşmeler Cenevre’de devam etti. BM öncelikle Kıbrıs’ta olası çözümün dört ana unsuru; ‘hükümet, anayasa, toprak ve güvenlik’ konularının ele alınmasını istedi.. Konuların bunlardan ibaret olmadığını savunan Türk heyeti konfederasyon modeli, KKTC’ye uygulanan ambargo ve eşit statü üzerinde durdu. Türklere yüzde 24 toprak bırakılması önerisini getiren Rum heyeti ise federasyon modeli ve Türk askerinin adadan çekilmesi gibi konuları öne çıkardı. BM bu turda tarafları dinlemekle yetindi. Ancak Rum kesiminin üyelik süreci nedeniyle olayın artık bir de AB boyutu olduğu giderek öne çıkmaya başladı. New York görüşmelerinde hem Türk hem de Rum heyeti 11 Aralık 1999’daki Helsinki zirvesinden çıkacak sonuca odaklandı. Ankara’ya adaylık statüsünün verildiği bu zirvede Kıbrıs’la ilgili ifadeler tartışma yarattı.

31 Ocak 2000’de Cenevre’de yapılan ikinci turda Rum tarafı, Karpaz, Güzelyurt, Lefke ve Akıncılar bölgesinde 4 kanton oluşturulmasını önerdi. Denktaş ise, “egemenlik konusu halledilmeden toprak ve harita konusunu görüşmeyeceğini” açıkladı. Kofi Annan, Kasım 2000’de Cenevre’de yapılan 5’inci turda taraflara resmi olmayan bir belge sundu. Belgede tek ve bölünmez bir devlet hedeflenirken, bu devletin tek uluslararası kimliği ve vatandaşlığı olacağı belirtildi. İki toplumun etkili bir şekilde merkezi hükümete katılması istenilen belgede, siyasi eşitliğin sayısal eşitlik anlamına gelmediği vurgulandı. Belgede ayrıca, mal-mülk konusunda uluslararası hukuk kurallarının geçerli olması savunulurken, önemli bir toprak parçasının Rum tarafına verilmesi ve Rum göçmenlerin kuzeydeki evlerine dönmesi öngörüldü. Rumları önemli ölçüde memnun eden karara Türk tarafı  tepki gösterdi. Cenevre sürecinin kendileri açısından noktalandığını söyleyen Denktaş, 24 Kasım’da Ankara’da yapılan zirvenin ardından da ‘Türk parametreleri’ kabul edilmedikçe dolaylı görüşmelere devam etmeyeceğini açıkladı. Böylece yaklaşık 1 yıl süren dolaylı görüşme süreci de sonuçsuz noktalandı.
DOĞRUDAN GÖRÜŞMELER MARATONU
Tarafların yeniden masaya dönmesini sağlamak için BM’nin yanısıra Amerikan, İngiliz ve AB temsilcileri de sık sık Ankara-Atina-Lefkoşa hattında girişimlerde bulundu. ‘Uzlaşmaz taraf’ olduğu yönündeki eleştirilerin arttığı bir dönemde sürpriz bir çıkış yapan Denktaş, 1977’de Makarios’a mektupla yaptığı çağrının bir benzerini tekrarladı ve Kasım 2001’de bu kez Klerides’i yüzyüze görüşmeye çağırdı. Aralık 2001’de biraraya gelen liderler, doğrudan görüşmelere 16 Ocak’ta başlamayı kararlaştırdı. Ancak görüşme kimsenin beklemediği bir gelişmeye daha sahne oldu. Klerides, Denktaş’ın davetini kabul ederek yaklaşık 26 yıl aradan sonra sivil otomobiliyle KKTC’ye geçti ve Cumhurbaşkanlığı’ndaki   akşam yemeğine katıldı. Ardından da Denktaş, Güney Kıbrıs’a geçerek iade-i ziyarette bulundu. Bu tarihi ziyaretler iyimser bir havanın oluşmasına yol açtı. Uluslararası toplumun da büyük destek verdiği görüşmelerde hedef, Rumların AB’ye davet edildiği Aralık 2002’deki Kopenhag Zirvesi öncesinde bir anlaşmaya varmaktı. Ancak 16 Ocak’ta başlayan görüşmeler ilerledikçe, baştaki iyimserlik de kaybolmaya başladı. Eylül sonuna dek tam 58 kez biraraya gelen Denktaş ve Klerides somut bir ilerleme sağlayamadı.
ANNAN PLANI
Anlaşma için öngörülen Haziran 2002 hedefinin ardından yıl sonu hedefine doğru da bir gelişme sağlanamaması üzerine BM ağırlığını hissettirmeye başladı. Mayıs ayında adayı ziyaret eden BM Genel Sekreteri Kofi Annan, liderleri ekim ayında New York’a davet etti. 3-4 Ekim’de New York’ta yapılan  görüşmelerin ardından beklenmedik bir gelişme daha yaşandı ve Denktaş New York’ta kalp ameliyatı oldu. Ancak 12 Aralık’taki Kopenhag Zirvesi yaklaşırken, BM Denktaş’ın ameliyatına rağmen hazırladığı planı 11 Kasım’da taraflara sundu. Gerek Denktaş’ın sağlık sorunları, gerekse Ankara’da yeni hükümetin kurulma çalışmaları nedeniyle Türk tarafının plana resmi bir yanıt vermesi gecikti. Planı müzakere zemini olarak kabul eden Rum kesimi ise, mevcut şekliyle kabul edilemeyeceğini belirtti. Tarafların planla ilgili ayrıntılarını değerlendiren BM, Kopenhag Zirvesi’nden iki gün önce, 10 Aralık’ta gözden geçirilmiş, üzerinde ufak-tefek değişiklikler yapılan planı taraflara iletti. Ancak son dakikaya kadar çözüm çabalarının sürdüğü Kopenhag’da hem Rum hem de Türk tarafı plana imza atmayı reddetti. Zirvenin sonuç bildirgesinde, Kıbrıs’ın AB’ye bir bütün olarak üye olacağı vurgulanırken, anlaşma olmaması halinde topluluk muktesabatının Kuzey’de uygulanmayacağı kaydedildi. Cumhurbaşkanı Denktaş’ı temsilen Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun katıldığı zirvede, 28 Şubat 2003’e kadar çözüme varılması yönünde taraflara çağrı  yapıldı. Bunun ardından BM Genel Sekreteri Annan taraflara ‘yol haritası’ niteliğinde bir mektup gönderdi.

Bu arada 16 Şubat 2003’de Güney Kıbrıs’ta seçimler yapıldı ve Tasos Papadopulos Rum Yönetimi Başkanlığı’na seçildi.

ANNAN YENİDEN KIBRIS’TA

Süreci hızlandıran BM Genel Sekreteri Annan, 26 Şubat’ta yeniden adaya geldi ve kendi adını taşıyan planın 3. şeklini liderlere sundu. Annan, 27 Şubat’ta Denktaş ve Papadopulos ile ara bölgede biraraya geldi. Bu görüşmeye, görevi yeni devreden Klerides de katıldı. Annan bu görüşmede planla ilgili 10 gün içinde yanıt istedi ve tarafları 10 Mart’ta Lahey’e davet etti. Aynı gün KKTC’de mitinglere start verildi ve İnönü meydanında çözüm istencini dile getiren büyük bir miting düzenlendi.

LAHEY ZİRVESİ

BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 10 Mart 2003’de Denktaş ve Papadopulos’la Lahey’de görüştü. Ancak 2 gün süren görüşmelerden sonuç çıkmadı. Türkiye’nin 5’li konferans önerisinin Rum Yönetimi tarafından reddedilmesinin ardından Denktaş, 2 Nisan’da Rum tarafına 6 maddelik güven artırıcı önlemler paketi sundu. Kısıtlamaların karşılıklı olarak kaldırılmasını, Maraş’ın Rumlar’a verilmesini ve karşılıklı sorunların aşılması için uzlaşı komitesi kurulmasını öngören öneri paketi, 3 Nisan’da Papadopulos tarafından reddedildi. Denktaş, 4 Nisan’da ikinci mektup göndererek önerilerinin masada olduğunu yineledi. Türkiye de Denktaş’ın önerilerine destek verdiğini açıkladı.

VE ARTIK AB ÜYESİ

Kıbrıs Rum Yönetimi, adanın tümü adına 16 Nisan 2003’de Atina zirvesinde Avrupa Birliği’ne giriş sözleşmesini imzaladı. Bu gelişmenin hemen ardından KKTC Bakanlar Kurulu sürpriz bir kararla  KKTC ile Güney Kıbrıs arasındaki geçişlerin serbest kalmasını 21 Nisan’da karara bağladı ve serbest geçişler 23 Nisan’da başladı.

KKTC Bakanlar Kurulu, 9 Mayıs’ta da, 2000 yılından beri BM Barış Gücü’ne uygulanan kısıtlamaları kaldırdı. Aynı tarihte Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan KKTC’ye resmi ziyarette bulundu. KKTC’ye bu ilk ziyaretinde Başbakan Erdoğan Ledra Palace Sınır Kapısı’nı da ziyaret etti.

Denktaş, 11 Temmuz 2003’de yeni bir girişim daha yaptı ve uluslararası Lefkoşa Havaalanı ile kapalı  Maraş bölgesinin ortak kullanıma açılması önerilerini içeren mektubu Genel Sekreter Annan’a gönderdi. Papadopulos önerileri ‘taktik’ olarak niteleyerek reddetti.

Bu süreç KKTC’nin iç bünyesinde de hızlı değişikliklere yol açtı. 14 Aralık 2003’de yapılan seçimlerden Annan  Planı’nın öncülüğünü yapan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) tarihte ilk kez birinci parti olarak çıktı. CTP iktidarıyla birlikte Kıbrıs Türk siyasi tarihinde ilk kez sol kökenli bir başbakan, Mehmet Ali Talat göreve geldi ve Cumhuriyetçi Türk Partisi-Demokrat Parti koalisyon dönemi başladı.

KIBRIS MÜZAKERELERİ BAŞLIYOR

Hükümetin kurulmasıyla birlikte ülke Kıbrıs konusuna endekslendi. Zaten  2 yıldan beri gündemde  olan Annan Planı, bir önceki yıla da damgasını vurmuş ve beklentiler yüksekti. Dünya ve Türkiye de yeni adım atmak için hükümetin kurulmasını beklemişti.

Yeni müzakere süreciyle ilgili ilk sinyal, 20 Ocak’ta Başbakan Mehmet Ali Talat ile Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül arasında yapılan görüşmeyle verildi.

Ardından yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı, Milli Güvenlik Kurulu 23 Ocak’ta müzakere sürecinin yeniden canlandırılması için karar aldı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Ocak’ta Davos’ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la  tarihi görüşmesi ise yeni sürecin startı niteliğindeydi. Aynı gün Cumhurbaşkanı Denktaş Ankara’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüştü. Bu görüşmenin ardından beklenen açıklama geldi ve “mutabakat sağlanması halinde Annan planının referanduma götürüleceği” bildirildi. Bundan sonra süreç inanılmaz bir hızla çalışmaya başladı.

Bu kez Başbakan Talat ile Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş 25 Ocak’ta Ankara’ya gittiler. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise 28 Ocak’ta ABD Başkanı Bush ile görüştü.

Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Talat ile Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş 4 Şubat’ta yeniden Ankara’ya gittiler.

 

NEW-YORK MÜZAKERELERİ…ÇAPRAZ TOKALAŞMA TARİHE GEÇTİ

KKTC devlet ve hükümet yetkilileri daha Ankara’dan ayrılmadan 5 Şubat’ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın taraflara daveti açıklandı. Annan tarafları 10 Şubat’ta New-York’a davet ediyordu. Cumhurbaşkanı Denktaş “tarih dayatma” dedi, ancak 7 Şubat tarihli açıklamasıyla  Genel Sekreter’in davetine katılacağını açıkladı. Aynı günlerde Rum Lider Papadopulos da daveti kabul etti.

Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Talat ile Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş’ı da yanına alarak Genel Sekreter’le randevusu için 8 Şubat’ta adadan ayrıldı.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Denktaş’a New-York’a giderken “yol haritası” verildiğini açıkladı. Yani artık müzakerelerden çekilmek sözkonusu değildi.

Genel Sekreter Annan, 10 Şubat’a liderlerle önce ayrı ayrı görüştü. Ardından Cumhurbaşkanı Denktaş ile Rum Yönetimi Başkanı Papadopulos’u biraraya getirdi, bu buluşma ünlü çapraz tokalaşma ile hafızalara kazındı.

New-York’ta Türk ve Yunan heyetlerinin de katılımıyla 3 gün devam eden  son derece çetin müzakereler sırasında Türk tarafı atak yaparak bir plan sundu. Uzlaşma noktası yaratan bu önerinin ardından müzakerelerin 19 Şubat’ta Lefkoşa’da başlaması, 22 Mart’a kadar uzlaşma sağlanmaması halinde Türkiye ve Yunanistan’ın görüşmelere dahil edilmesi, yine sonuç alınmaması halinde çözüm planındaki boşlukların Genel Sekreter Annan tarafından doldurulması ve referanduma gidilmesi kabul edildi.

İlk kez bir takvim açıklanıyordu, artık geri dönülmez bir sürece girilmişti ve ilk kez çözüme bu kadar yaklaşılmıştı. Genel kanaat buydu.

KKTC heyeti 15 Şubat’ta adaya memnun döndü.

 

KIBRIS TÜRK HALKI SOKAKLARDA

Bu hızlı trafikle birlikte ülkede eylemler yoğunlaştı. Müzakere sürecinin netleşmesiyle ilk büyük miting 10 Şubat’ta ‘Bu Memleket Bizim Platformu’ tarafından düzenlendi. Onbinlerin katıldığı bu miting dünyada büyük yankı yarattı.

‘Plana hayır’ amaçlı ilk miting de 28 Şubat’ta yapıldı, Denktaş’a destek verildi.

Artık 7’den 70’e herkes  Annan Planı’yla yatıp, planla kalkıyordu. Toplumda kutuplaşma da had safhaya ulaştı.

KKTC’de çözüm yanlılarının yıl içindeki ikinci büyük mitingi 14 Nisan’da yapıldı. Aynı gün grev de uygulanınca miting 10 binlerin katıldığı bir şölene dönüştü.

Referandum arifesinde 22 Nisan’da ise aynı saatlerde ‘evet’ ve ‘hayır’ mitingleriyle KKTC halkı sokaklardaydı.

New-York’taki mutabakatla birlikte inanılmaz bir tempoda hazırlıklar yapılmaya başlandı. Çünkü referandumun ardından çözüm olacaktı ve KKTC’nin de çözüme hazırlanması, iki tarafın entegre edilmesi gerekiyordu.

Teknik komiteler oluşturuldu, yüzlerce insan gönüllü olarak çalıştı ve yasaları uyumlaştırma çalışmaları için ülke seferber oldu.

 

LEFKOŞA’DAKİ MÜZAKERELERDEN SONUÇ ALINAMADI

New-York’ta belirlenen takvim uyarınca müzakereler 19 Şubat’ta Lefkoşa’da başladı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Rum Lider Papadopulos Ara Bölge’de bu amaçla özel olarak oluşturulan merkezde buluştular. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto gözetiminde başlayan görüşmelere ilk gün bir süre AB’ın Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen da katıldı.

Aynı gün teknik komiteler de çalışmaya başladı. Başbakanlık bünyesinde de AB Birimi oluşturuldu.

Annan Planı üzerinde devam eden müzakerelerde mutabakat arayışı sürerken, hazırlıklar da devam etti. Görüşmeler sürerken kurucu devlet anayasası hazırlandı, bayrak ve marş belirlendi, BM’ye 40 bin 785 kişilik vatandaş listesi verildi.

Ancak müzakereler iyi gitmiyordu, ilerleme sağlanamıyordu. Görüşmelere Cumhurbaşkanı Denktaş’la birlikte katılan Başbakan Talat ile Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş,  durum değerlendirmesi için 2 Mart’ta Ankara’ya gittiler. Ayni tarihte BM Genel Sekreteri’nin Yardımcısı Kieran Prendergast adaya gelerek taraflarla anlaşmazlık konularını ele aldı. Bu süreçte BM yanında AB, ABD ve İngiltere, garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan da hep devrede oldu.

Cumhurbaşkanı Denktaş bu günlerde sık sık yaptığı açıklamalarla, planda değişiklik konusunda mutabakat olmaması halinde referandumda hayır diyeceğini açıklamaya başladı.

Denktaş, 4 Mart’ta Ankara’da Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül’le görüştü.  10 Mart’ta da Başbakan Talat ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş Ankara’da temaslarda bulundu. Ve takvimde öngörüldüğü gibi 4’lü görüşmeler için mutabakat açıklandı. Kıbrıs’taki görüşmeler planlandığı gibi 22 Mart’a kadar devam etti, ancak sonuç alınamadı.

 

4’LÜ GÖRÜŞMELER…DENKTAŞ KATILMADI

Artık konu Türkiye ve Yunanistan’ın da katılımıyla 4’lü görüşmelere kalmıştı. Genel Sekreter’in Yardımcısı Prendergast 16 Mart’ta yeniden adaya geldi. Cumhurbaşkanı Denktaş, Prendergast’la görüştüğü gün beklenen açıklamayı yaptı ve 4’lü konferansa gitmeyeceğini bildirdi. Denktaş, aynı açıklamasında görüşmecilikten çekilmeyeceğini, 4’lü konferansta KKTC’yi hükümetin temsil edeceğini de   bildirdi.

Böylece bundan sonraki süreçte Cumhurbaşkanı ile hükümet, özellikle Başbakan Talat arasında farklı pozisyonlarda gerilimli günler başladı. Bu süreçte Denktaş ile Türkiye hükümeti arasında da çoğu kez basına yansıyan gerilimli bir döneme tanık olundu.

 

İSVİÇRE’NİN DAĞ KASABASINDA PLAN SON ŞEKLİNİ ALDI

4’lü görüşmeler 23 Mart’ta İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında başladı. Böylece yaklaşık yarım asırlık sürenin ardından ilk kez Kıbrıs’taki iki taraf ile  Türkiye ve Yunan heyetleri aynı masada biraraya geldi. Artık plana son şekli burada verilecekti. Başbakan Mehmet Ali Talat başkanlığındaki KKTC heyeti bu görüşmeye Cumhurbaşkanı Denktaş’ın yazılı yetkisiyle katıldı.

4’lü görüşmeler Türkiye ile Yunanistan başbakanlarının da katılımıyla  31 Mart’ta sona erdi. Genel Sekreter Annan’ın da katılımıyla oluşturulan 5’li masayla tarihe geçen İsviçre zirvesinde,. çetin müzakerelerin ardından planda yapılan iyileştirmelerden Türk tarafı genelde memnun kaldı. Çünkü en fazla itiraza neden olan iki kesimlilik konusunda düzenlemeler  yapılmıştı.

İsviçre’de 31 Mart’ta varılan mutabakatla müzakere süreci tamamlanmış oldu ve referandum 24 Nisan olarak kesinleşti. Artık söz Kıbrıs’taki iki halkındı…

Talat başkanlığındaki KKTC heyeti 1 Nisan gecesi adaya döndü. Ve bu tarihten sonra 24 gün ülke gece-gündüz uyumadan referanduma endekslendi.

 

REFERANDUMA DOĞRU İLİŞKİLER GERİLDİ

İsviçre’de varılan mutabakatla referandum 24 Nisan olarak kesinleşirken, gerek KKTC’de, gerekse Rum tarafında gerilimli dönem daha da yoğunlaştı.

KKTC’de referandum için özel yasa gerekiyordu. Meclis referandum yasasını oybirliğiyle 22 Mart’ta kabul etti. UBP, referandum yasası anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bu birleşimi boykot etti. Cumhurbaşkanı Denktaş da yasanın anayasaya uygunluğu için 1 Nisan’da Anayasa Mahkemesi’nden görüş istedi. Anayasa Mahkemesi yasanın anayasaya aykırı olmadığını 9 Nisan’da karara bağladı, ancak Denktaş aynı gün yasayı imzalamadan yurt  dışına gitti. Ve referandum yasası Cumhurbaşkanı’na yokluğunda vekalet eden Cumhuriyet Meclisi Başkanı Fatma Ekenoğlu tarafından aynı gün imzalandı.

Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, referandumda ‘hayır’ diyeceğini 3 Nisan’da resmen açıkladı. Ardından konferans amacıyla Türkiye’ye gitti ve 6 Nisan’da Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep T. Erdoğan’la görüştü. Bu arada Türkiye’de Denktaş’a destek mitingleri yoğunlaştı.

Bu dönemde Türkiye hükümet yetkilileri ile Denktaş arasında dikkat çekici açıklamalar kayıtlara geçti, ilişkiler gerildi.

Erdoğan’ın Denktaş’a, “Ne anlatacaksan Kıbrıs’ta anlat” ve “Referandumda taraf olmak yaralayacak” şeklindeki uyarıları; Denktaş’ın Erdoğan için  “Kıbrıs meselesinde kandırıldı” sözleri tarihe geçti.

Meclis’teki partilerden UBP referandumda ‘hayır’ kararı aldı. CTP, BDH, TKP ‘evet’ diyen partiler arasında yer aldı. Koalisyonun diğer ortağı DP ise çekimser kaldı, üyelerini serbest bıraktı.

 

TÜRKİYE’DE DE ZOR SÜREÇ…DENKTAŞ TBMM’DE KONUŞTU

Referendum sürecinde Türkiye’de de yoğun tartışmalar yaşandı. AKP hükümeti destek verirken, muhalefet Annan  planına karşı çıktı. Milli Güvenlik Kurulu ise 5 Nisan’daki toplantısında “planın son şekli hükümetin sorumluluğunda” şeklinde tarihi bir açıklama yaptı. Türkiye Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de 13 Nisan’da yaptığı açıklamada, açık tavır koymadı.

Cumhurbaşkanı Denktaş, bu süreç yaşanırken kendi talebiyle 15 Nisan’da TBMM’ye hitap etti. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu konuşma yapılırken Meclis salonunda yer almadı.

Bu arada, Türkiye ve Yunanistan, planın refranduma götürülmesini kabul ettikleri  konusunda 7 Nisan’da BM’ye taahhütname verdiler.

 

BAĞIŞÇILAR KONFERANSI

Referandum süreci çalışırken Bağışçılar Konferansı da Brüksel’de toplandı. KKTC’yi Başbakan Talat’ın temsil ettiği 15 Nisan’daki konferansta çözümle birlikte Kıbrıs Türk tarafına yapılacak yardım miktarları konuşuldu.  ABD 400 milyon dolar gibi bir yardımdan söz etti. ABD, İngiltere, İMF dahil 38 ülke temsilcisinin katıldığı bu toplantı ön değerlendirme niteliğindeydi, esası çözümle birlikte referandum sonrası yapılacaktı.

 

PAPADOPULOS AĞLAYARAK

Referandumun amacına ulaşması için iki ‘evet’e ihtiyaç vardı ve Rum Yönetimi’nin tavrının netleşmesi önemliydi. İsviçre zirvesine kadar “çözüm taraftarı” olarak görülen Rum Yönetimi, referandum sürecinin takvime bağlanmasıyla tavır değiştirdi veya gerçek yüzünü ortaya çıkardı.

Rum Lider Papadopulos 7 Nisan’da ekranlarda ağlayarak, titrek sesle “hayır” dedi.

Güney Kıbrıs’ın en büyük partisi AKEL de halkı bilgilendirme gerekçesiyle erteleme istedi. Başbakan Mehmet Ali Talat, 13 Nisan’da Güney Kıbrıs’a geçerek AKEL ve DİSİ’yi ikna etmeye çalıştı. Böylece KKTC tarihinde bir ilke daha imza atıldı ve bir başbakan Güney Kıbrıs’ı ziyaret etti.

Ancak Güney Kıbrıs’ın en büyük partisi komünist AKEL, 14 Nisan’da topladığı kurultayda, yüzde 64 gibi bir çoğunlukla referandumda ‘hayır’ kararı aldı.

AKEL 17 Nisan’da yeni bir açıklama yaparak, planın uygulanacağına dair BM ve AB tarafından güvence verilmesi halinde ‘evet’ diyebileceklerini açıkladı. Bu kez gözler BM Güvenlik Konseyi’ne çevrildi. BM Güvenlik Konseyi 21 Nisan’da konuyu görüştü, ancak Rusya’nın vetosuyla beklenen teminat alınamadı. Bunun  üzerine AKEL 22 Nisan’da kesin ‘hayır’ dedi.

Güney Kıbrıs’ın ikinci büyük partisi DİSİ ise 16 Nisan’da yaptığı kurultayda yüzde 77 gibi bir çoğunlukla referandumda ‘evet’ kararı aldı.

DİSİ yanında EDİ gibi küçük partiler de evet dedi ama yeterli olmadı.

Papadopulos ve AKEL’in tavrı Kıbrıslı Türkler’de, dünyada hayal kırıklığı yarattı. AB’ın Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen’ın, “Kendimi aldatılmış hissediyorum”, BM Genel Sekteri Annan’ın Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto’nun “Hayal kırıklığı yaşıyorum” açıklamaları hafızalarda yer etti. Bu dönemde Rum tarafında AB ve BM temsilcilerine de sansür uygulandı.

Artık sonuç belliydi. Türk tarafından evet, Rum tarafından hayır çıkacağı belliydi, sadece oranlar bekleniyordu.

 

GİZLİ GÖRÜŞMELER YAPILDI

Referandum öncesi Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, Rum Lider Papadopulos’la birkaç kez görüştü ve bu görüşmelerden birine Başbakan Talat’ı temsilen Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Ömer Kalyoncu da katıldı. Kamuoyundan gizlenen bu görüşmeler aylar sonra Papadopulos tarafından açıklandı ve Denktaş da 5 Eylül tarihli açıklamasıyla gizli görüşmeleri teyit etti. Serdar Denktaş, bu görüşmelerin Papadopulos’un talebiyle açıklanmadığını, ancak Meclis ile Cumhurbaşkanı’na görüşmeler hakkında bilgi verildiğini de söyledi.

 

RUMLAR YÜZDE 75’LE HAYIR DEDİ

24 Nisan’da nefesler tutuldu. KKTC’de 143 bin, Güney Kıbrıs’ta 480 bin seçmen, tarihte ilk kez eş zamanlı olarak kendi kaderlerini tayin için aynı saatlerde ama ayrı ayrı sandık başına gitti.

Sonuç…Kıbrıs Türkü yüzde 64.91’le Annan Planı çerçevesinde çözüme ‘evet’ derken, yüzde 35.9 karşı çıktı.

Kıbrıs Rumları ise yüzde 75.83 ile çözüme ‘hayır’ dedi. Güney Kıbrıs’ta ‘evet’ oyları yüzde 24.17’de kaldı. Sonuç sürpriz değildi ama Rumlar’ın hayır oyları beklenenden de yüksek çıktı.

 

REFERANDUM ERTESİ VE 1 MAYIS

Referandumdaki başarısızlığın ardından Rum Yönetimi, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen 1 Mayıs’ta resmen AB üyesi oldu.  Tüm çabalara rağmen Kıbrıs sorununu çözmeden AB’ın 25 üyesinden biri oldu. AB bayrağı 1 Mayıs gecesi Güney Lefkoşa’daki Eleftheria Maydanı’na çekilirken, genelde burukluk hakimdi.

Bu tarihten sonra KKTC’nin AB’ın neresinde yer aldığı belirsizliğini hep korudu.

Bu çalkantılı dönemin hemen ardından koalisyon hükümeti ‘devam’ kararı aldı, Cumhurbaşkanı Denktaş istifa etmeyeceğini açıkladı. Ama Denktaş aday olmayacağını da açıkladı.         Denktaş, 2005 seçimlerinde aday olmayacağını referandumun ardından 14 Mayıs’ta ilk kez açıkladı ve Denktaş’ın  bu açıklaması yıl boyunca konuşulmaya devam etti.

 

YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ

Rum Yönetimi’nin adanın tümünü temsilen AB üyesi olması ve müktesebatın KKTC’de uygulanmaması nedeniyle bu kez ‘Yeşil Hat Tüzüğü’ gündeme geldi. KKTC ile Güney Kıbrıs arasında mal ve hizmet dolaşımını düzenleyen tüzük, nisan sonunda onaylandı. Tüzük 23 Ağustos’ta yürürlüğe girdi. Tüzük uyarınca Güney Kıbrıs’a ilk ihracat da 24 Ağustos’ta yapıldı. İlk olarak karpuz ihraç edilirken, sınırlı sayıda mal ihracı yıl içinde devam etti. Ama tüzükte öngörülmesine rağmen  Güney Kıbrıs üzerinden 3’üncü ülkelere ihracat gerçekleşemedi. Tüzük, sınırlamalar, yasal engeller  ve Rum Yönetimi’nin kısıtlayıcı uygulamaları nedeniyle Türk tarafını tatmin etmedi.

 

İZOLASYONLAR…BEKLENEN OLMADI AMA….

Referandumun ardından ‘izolasyon’ en fazla duyulan kelime oldu. Çünkü Kıbrıs Türkü dünyanın desteklediği çözüm planına ‘evet’ demiş ve izolasyonların kalkmasını bekliyordu. Bu yönde BM’nin, AB’ın, dünya liderlerinin sözleri vardı.

ABD yetkililerinin, “Rum hayır derse Kıbrıs siyasetimizi gözden geçiririz, Kıbrıs Türklerini açıkta bırakmayız”, AB Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Solona’nın “Türk evet, Rum hayır derse Kuzeyi daima soğukta bırakmayız” açıklamaları bu dönemden en fazla iz bırakanlar oldu…

BM Genel Sekreteri Kofi Annan, referandumun ardından 3 Haziran’da yayımladığı Kıbrıs raporunda Kıbrıs Türkü’nde övgüyle bahsetti, Rum Yönetimi’ni eleştirdi ve izolasyonların kalkmasını tavsiye etti. Tarihte belki ilk kez bir raporda Türk tarafından memnuniyet belirtildi. Bu rapor Türk tarafınca genelde olumlu karşılandı ama rapor karara dönüşemediği için bağlayıcı olmadı, tavsiyeden öteye geçemedi. Güvenlik Konseyi  üyelerinden Rusya’nın vetosu nedeniyle değil karar, ortak açıklama bile yapılmadı.

Referandumun ardından tüm girişimlere rağmen beklenen olmadı, hukuki ve siyasi engeller çıktı.

 

AP SEÇİMLERİ İÇİN YOĞUN DİPLOMASİ

Kıbrıs’ın AB üyeliğiyle birlikte Avrupa Parlamentosu seçimleri de önemli gündem oluşturdu. Bu parlamentoda Kıbrıs için ayrılan 6 sandalyeden 4’ü Rumlar’a, 2’si de Türkler’e aitti. Ancak referandumdan hayır çıkmasıyla bu temsiliyet de suya düştü ve günlerce tartışıldı.

Türkiye ve KKTC, Kıbrıslı Türkler’e ait sandalyelerin Rumlar tarafından doldurulmaması için  yoğun girişimlerde bulundu. Dönemin Başbakanı Mehmet Ali Talat ile Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox’a gönderdikleri resmi yazılarla, Kıbrıs’a ayrılmış sandalyelerden 2’sinin Kıbrıs Türkleri’nin hakkı olduğunu vurgulayarak çözüme kadar boş tutulmasını istediler. Bu talep, AB müktesebatı kuzeyde uygulanmadığı gerekçesiyle kabul edilmedi ve 13-14 Haziran 2004’de yapılan seçimlerde  6 sandalye Rumlar tarafından dolduruldu.

AP seçimleri için        Türk tarafından bireysel başvurular da oldu. Gazeteci Şener Levent’in başvurusu, seçmen kütüğüne kayıtlı olmadığı gerekçesiyle reddedildi, Araştırmacı-Yazar Mehmet Hasgüler ise Rum tarafında yapılan bu seçimi kazanamadı.

 

17 ARALIK ZİRVESİ…MECLİS OYBİRLİĞİYLE KARAR ALDI

Avrupa Birliği’nin 17 Aralık 2004’de Brüksel’de yapılan zirvesinde de Kıbrıs ana gündemdi. Türkiye’nin müzakereler için tarih beklediği Brüksel’deki bu zirvede, Türkiye’nin AB üyesi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyıp tanımayacağı aylarca ana gündemi oluşturdu. Sonuçta 17 Aralık’ta nefesler tutuldu, tahmin edildiği gibi Kıbrıs zirve gündemine damgasını vurdu ve Türkiye 3 Ekim 2005 için tarih alırken, bu tarihe kadar uyum protokolünü imzalamak için taahhütte bulundu. Böylece Kıbrıs sorunu bu kez de 3 Ekim 2005’e endekslendi.

Bu süreçte KKTC Meclisi de yıllardan sonra bir ilke imza attı ve 2 Aralık 2004 tarihli birleşiminde Kıbrıs konusunda oybirliğiyle karar aldı.  Türkiye’nin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyıp tanımayacağının en fazla tartışıldığı bu günlerde Meclis, “tanıma çözümü engeller” şeklindeki kararıyla sürece etki yapmaya çalıştı.

Bu kararın ardından 2 Aralık’ta Ankara’da Kıbrıs zirvesi yapıldı. Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Talat ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş Türkiye hükümetiyle ortak değerlendirme yaptı.

VE 2005….

Meclis’te azınlığa düşen CTP-DP koalisyon hükümetinin ömrü uzun sürmedi ve hükümet daha birinci yılında istifa etti. 20 Şubat 2005’de yapılan erken seçimlerde CTP oy oranını ve milletvekili sayısını daha da artırdı. Demokrat Parti ile koalisyona devam kararı alındı. Nisan ayında yapılan ve Rauf Denktaş’ın ilk kez aday olmadığı seçimlerde ise bir yıl başbakanlığın ardından CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat cumhurbaşkanı seçildi.

(Ağustos-2005)

Kitaptan kareler

Tanıtımdan…

Bir Cevap Yazın