ÖNSÖZ-Metin Turan
Toplumsal hafıza, bireylerin tanıklıklarıyla oluşan, onların deneyimlerinin paylaşılmasıyla zenginleşen bir birikimdir. Nasıl ki güncel olanla tarihsel olan arasında bağıntı, yalınkat bir bugün ve kaba bir geçmişle şekillenmiyorsa, toplumsal hafıza da büyük harflerle yazılıp, yüksek sesle söylenmiş kelimelerden oluşmuyor.
İnsani birikimle buluşturan, iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz; yaşanıldığı zaman dilimi içerisinde anlam bulan ama bu anlamı bir yeni tanıklık içerisinde farklı bakış açılarıyla zenginleştirebilme yeteneğidir.. Değilse, hayatımız sınanmışların yinelenmesinden öteye gitmez; ömrümüz elimizle kazdığımız çukurları doldurmakla geçerdi.
Meslek ve ilgi alanları çok geniş bir düzleme yayılan, deneyim ve birikim sahibi insanlarla yapılmış görüşmelerden oluşan bu yapıt, tarihsel bir düşüm olmak yanında en önemli özelliğiyle bir insanlık halinin yansımasıdır.
Bu insanlık halinin keşfi bize, farklı farklı hayat tarzı ve bakış açılarına sahip bireylerin, bir anlamda sahip olduklarını ve aynı zamanda da iyi ya da kötü sınadıklarını bilme şansı tanımaktadır.
Deneyim, salt bireysel hayat hikayemize sığdırdıklarımızdan oluşmuyor. Meslekleri ve ilgi alanlarıyla farklı bilgi birikimine sahip insanların bazen çok kişisel gibi gelen bazen de bütün bir toplumu ilgilendiren tanıklıkları, tecrübe dediğimiz zenginliğimizin en önemli kaynağını oluşturur.
Kıbrıs gibi kültürel dokusu kadar, gündelik hayata dair etkinliklerin de yoğun olduğu; özellikle son yarım yüzyılını siyasal çatışma ve tartışma ortamında geçiren bir Ada’da kahramanlar kadar görünmez aktörlerin de farkına varma çabası, gazeteciliği yaratıcı bir meslek edinmekte olanaklıdır.
Gazetecilikle, tanıklık arasında öyle yoğunlaşmış bir ilişki var ki, bunu Nezire Gürkan’ın bu çalışmasında bir araya getirdiği söyleşileri okuyunca çok daha iyi anlıyoruz.
‘Tarihe not düşmek’ ne yazık ki çoğu zaman bizzat bu tarihi yaşayanların varlığıyla olmuyor. Bu kimi zaman da o ‘not’u düşürebilen kalemlerin katkılarıyla gerçekleşebiliyor.
Kıbrıs Türk gazetecilik tarihine bakıldığında, Nezire Gürkan’ın örneklerini sergilediği röportaj türünün benzerini pek göremeyiz. Türk yayın tarihi içerisinde, edebiyatçı kimliği öne çıkan gazetecilerin; örneğin Yaşar Kemal, Dursun Akçam, Bekir Yıldız ve özellikle Fikret Otyam’ın yapıtlarında yoğunlaşılmış konu ve belli bir üslupla ortaya konan röportajların, Nezire Gürkan tanıklığı ve aktarımında, bütünüyle gazeteciliğe has bir çabayla sunulduğunu görüyoruz.
Haber, tartışmasız gazeteciliğin en önemli ögesidir. Röportajı haber değeri kadar, yazınsal bir metin haline getirebilme ustalığı ise özgün bir üslubun eseridir. Okunduğunda çok daha iyi anlaşılacaktır ki, bu yapıttaki söyleşiler, haber değeri yanında, ciddi bir hayat bilgisi kazanımının da yansıması ürünlerdir.
Hayat bilgisi kazanımı bize, önemli olan değerli olanı ayırt etme yeteneği kazandırır. Bu, hiç kuşkusuz salt kendi yaşadıklarımızın muhasebesini yaparak elde edilebilecek bir kazanım değildir. Deneyim ancak, bizzat yaşadıklarımız kadar, farklı formasyondaki insanların birikimlerini öğrenmek, onların yaşadıklarını daha bir gözle görmeye çalışmakla zenginleştirebilir.
Böyle bir kazanımı bizlere sunduğu için Nezire Gürkan’a teşekkür ediyor, ciddi bir meslek çabasının örneklerini sergilediği için kutluyorum..
(Mart 2010)
ÖNSÖZ-Nezire Gürkan
“Röportaj sadece ses kayıt işlemi değildir” der röportaj üzerine uzmanlaşmış gazeteciler, yazarlar. Çünkü röportaj, yazana göre biçimlenen, yazanı da ele veren yazılar.
İmkanım olsa tüm meslek hayatımda röportaja odaklanır, bu konuda uzmanlaşırdım. Dünyadaki birçok örnek gibi, asli işimi yapardım. Çünkü insana, yaşama, bir döneme, bir ülkeye, bir mesleğe tanıklık yanında, insanın derinliğine seyahat imkanı ve sağlıyor. Gazeteciliğin “şanından” sayılan sorgulamalar yerine samimiyetin ifadeleridir röportajlar ve yazana da “fark ettirmeden” kendini ifade etme gibi bir büyük olanak sağlıyor.
Bu nedenle rutin işlerden zaman buldukça röportaj yapmaya hep gayret ettim. Genelde mesaiden arta kalan “boş zamanlarımda”… Siyasiler yanında sanatçısından iş kadınına, aktivistten çeşitli meslek gruplarına kadar ayrım yapmamaya özen gösterdim röportaj yapacaklarımı belirlerken.. Hemen hemen tümü kendi isteğim, tercihim, hislerimle belirlediğim kişiler oldu. Bazen gündeme göre, bazen görevinin sona ermesi/emeklilik nedeniyle, bazen yaşama katkısı nedeniyle… Bazen da öneriyi uygun bularak daldım bu alana..
Birinci Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’la yaptığım onlarca röportajdan beşini bir kitapta topladıktan sonra, gazetecilerin genel kanaatinin aksine, yayınlanmışların da kitap değeri olduğunun farkına vardım. Kendi yaptığımız çalışmaları bile zamanla unuttuğumuzu dikkate alarak, yaşama tanıklık niteliğindeki çalışmaların gazete sayfalarında unutulup gitmemesi için yeni bir seçkiye karar verdim.
Evet, bu kitap da bir önceki gibi bir seçki niteliğinde. Ama bu kez bir kişiyle değil, çeşitli kesimlerden ve çok farklı kulvarlardan isimlerle yaptığım röportajlardan oluşan bir seçki. Ve bazıları bugün hayatta olmayan isimler.. İsmet Vehit Güney, Vedia Barut, Feyziye Hulusi bu kitapta da iz bırakıp kayan çınarlar..
Çok farklı kulvarlardaki insanlarla farklı dönemlerde yapılan röportajları bir araya getirmek bir yanıyla renkli, ama diğer yandan riskli bir durum. Bu nedenle röportajlara konu olan kişilerin farklılıklarını da dikkate alarak sıralama yapmaya çalıştım.. Yanlış algılamalara neden olmamak için gruplara ayırmadan ama siyasetten yaşama, kadından kültür/sanat ve magazine yumuşak geçişle bir akış oluşturdum. Bunu yaparken de röportajların yayın tarihlerinde bazı sıra bozulmaları oldu kaçınılmaz olarak…
Bu kitaptaki 34 röportajdan çoğunluğu, altında yazılı tarihte Türk Ajansı – Kıbrıs (TAK)’ta yayınlanıp, gazeteler ve diğer medya kuruluşlarında okuyucuya ulaşan röportajlar. Geriye kalan birkaçı ise, TAK bültenlerinde değil “Basın” gazetesi, “Kıbrıslı” dergisi gibi farklı yayın organlarında yayınlandı.
Röportajların TAK için yapılmış olmasının, tüm medyaya yayılma bakımından avantaj oluştururken; gerek sayfa ve gerekse kapsam sınırlama zorunluluğu yaratmasıyla çoğu zaman dezavantaj oluşturduğunu da belirtmeyi kaçınılmaz sayıyorum.
Kitaptaki röportajla, ilgili tarihte yayınlanmış şekliyle bu kitaba girdi. Bazı başlıklar ve teknik düzenlemeler dışında röportajların orijinal şeklinde hiçbir değişiklik yapılmadı..
Kitabı oluştururken kapsamını daha fazla zorlamamak için 2008 sonunu esas aldım. Yani bu seçkiye, 2008 sonuna kadar yapılan röportajlardan bir kısmı girebildi. 2009 başından itibaren ve elimiz kalem tuttuğu sürece bundan sonra yapılacak röportajları ise, bu kitabın ikinci serisinde bir araya getirme bugünden görev olarak duruyor.
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la başkanlık döneminden başlayarak son 6 yılda yaptığım onlarca röportajı da, ayrı bir çalışmada değerlendirme hedefiyle bu kitaba almadığımı not olarak düşmem gerekiyor.
Kitap fikrimin oluşmasına ve hiç emeğini esirgemeden gönüllü olarak dizgiden oluşumuna katkı koyan sevgili dostum, Türkiye’nin tanınmış edebiyatçı ve şairlerinden Metin Turan’a; fikirlerini esirgemeyen sevgili meslektaşlarıma ve bu röportajların TAK ajansından yayınlanmasındaki katkıları nedeniyle kurum yönetimi ve çalışma arkadaşlarım ile fotoğrafların hemen hemen tümünde imzası bulunan Foto Muhabiri arkadaşım Hüseyin Sayıl’a teşekkürler..
(Mart 2010)