NAHİDE MERLEN: “KİTABEVİ HAYATIMIZIN ÜRÜNÜ”

Göç yollarında, Erenköy’de çadırlarda, mağaralarda yaşarken bile emaneten aldığı kitaplar hiç yanından eksik olmadı. Yıllar sonra hayalini gerçekleştirdi, düğün parası ve arkadaşlarının yardımıyla iki-üç raftan oluşan kitabevini açtı. Ruhunu kattı, sektörün bir numarası oldu. “Hayatımızın, felsefemizin, inancımızın ürünü” diyor Işık Kitabevi için.

5 yaşında göç yollarında

Hâlâ baba soyadını kullanan Nahide Merlen, 1958 Alevkaya doğumlu. Tarihin her döneminde mahrumiyet bölgesi olan Dillirga bölgesinin köylerinden.  20 hanelik bir köy. 1964 olayları nedeniyle daha 5 yaşındayken göç etti. 2’si erkek 7 kardeşi, annesi Mevhibe, babası Derviş Merlen ile göçebe hayatıyla birlikte her tür imkânsızlığı yaşadı.

Hala kuyulardan korkar

İlk göçü 5 yaşında yaşamasına karşın dün gibi hatırlıyor. Dağın tepesinden vadiye kadar zorlu yürüyüşlerini, filmleri andıran göç hikâyesini gözyaşlarıyla anımsıyor hâlâ…

“Saatlerce yürüyerek dağdan vadiye indik. Çok zordu. O yaşta nasıl yürüdüm bilmiyorum ama yürüyüş sırasında ‘kör kuyular var, dikkat edin’ uyarıları hâlâ kulağımda. Hâlâ kuyulardan korkarım, her yerde önüme kuyu çıkacakmış gibi travma yaşarım.”

Önce mağara, sonra çadır

Erenköy’de bir mağaraya yerleştirilirler. Su yok, yatak yok, hiçbir şey yok. Battaniye serip yan yana yatacak yer bile yok. Arada bir köydeki teyze evinde banyo gibi ihtiyaçlarını giderirler.

Mağarada birkaç ay kaldıktan sonra çadırlara yerleştirilirler, “lüks” ortama geçerler! BM aracılığıyla Lefkoşa’dan gönderilen iaşeler ile yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.

İlk, orta Erenköy’de; sonra…

Tüm mahrumiyetlere rağmen okul vardır Erenköy’de ve önce  6 yıllık ilk öğretimini, ardından orta okulu burada tamamlar. Öğretmenleri için, “Hepsi çok iyiydi.  Sanki hepsi seçilerek gönderilmişti” diyor.

Lefkoşa’da, Saray Otel’de teknisyen olarak çalışan abisinin desteği ile lise için Lefkoşa’ya gider.  Kız Lisesi’nde yatılı okumaya başlar. Şu anki Selen Otopark’ın yerinde bulunan yurtta kalır. Yıl 1973.

“Köyde yapacak hiçbir şey yoktu, gidecek yer de yoktu. Belki bundan, belki çok sevdiğimden sürekli okurdum. Kitap alacak paramız da yoktu; emaneten aldığım, bulduğum ne varsa okurdum. Dergi, roman, tomiks, foto roman… Hatta hiçbir şey bulmadığımda abimin ders kitaplarındaki okuma parçalarını okurdum.”

İlk yılın sonunda yaz tatili için gittiği köyden geri dönemez, çünkü yeniden savaş çıkmıştır. Ailesiyle birlikte mahrumiyet hayatı başlar yine. Saldırılar artınca mağaralara taşınırlar güvenlik için. Taşınırken yanına sadece birkaç elbise ve kitaplarını alır.

Bu kez birkaç yıl önce yerleştikleri biraz daha “lüks” olan prefabrik evlerin üzerine bomba atılır. Onların  evi de yanan evlerden biri olur.

NAHİDE MERLEN 2

Sandallarla Limnidi, oradan Güzelyurt

Savaş biter, ama Erenköy mahrumiyet bölgesi. 1974 harekâtı ile çizilen sınırlar dışında kalan Türk toprağı. Karayla sınırı yok.

“Öğrencilerden başlayarak Erenköylüleri sandallarla Limnidi’ye (Yeşilırmak) taşımaya başladılar. İlk biz  gittik, erkekler ellerinde silâh dağlarda nöbet bekliyordu. Onlar her şey durulduktan sonra gönderildiler. ”

Gecikmeli de olsa lise 2’yi okur 1975’te, ama Güzelyurt’ta. O yıl açılan Kurtuluş Lisesi’nde.  Eksik dersleri tatilde tamamlar ve lise sonda yine Lefkoşa Kız Lisesi’ne gider. Çünkü hedefi üniversitedir.

Çalıştı, biriktirdi, Ankara’ya gitti

Göçlere, imkânsızlıklara rağmen başarıyla mezun olur liseden. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni seçer. “Yönlendiren olsaydı  aldığım puanla  tıp okuyabilirdim, ODTÜ’ye gidebilirdim” diyor.

Nahide Merlen o yaz Gaziveren’de ablasının yanında kalır, çünkü üniversiteye gidecek para biriktirmek için çalışmak zorunda. 3 ay Güzelyurt’ta fidanlıkta çalışır. Patates eker, karpuz toplar.  Oradan aldığı parayla Ankara’ya gider. “Ailemin parası yoktu, babam karşıydı da zaten gitmeme. Ama buna rağmen karşı da çıkmadı” diyor.

Bu arada ailesi, Erenköylüler, adanın bir ucuna, Yalusa’ya (Yenierenköy) yerleştirilir.

NAHİDE MERLEN 6

Öğrenci hareketiyle tanışır

Ankara’da bulunduğu 1976-81 yılları arası, öğrenci hareketlerinin tavan yaptığı en hareketli dönemdir. Orada öğrenci hareketiyle, sol görüşle tanışır. İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nde Ziraat Mühendisliği okuyan Hürrem Tulga ile arkadaşlığı da bu döneme rastlar. Nişanlanırlar. Köylüsü, hatta akrabasıydı zaten.

Üniversitede okurken de yaz tatillerinde çalışmaya devam eder. Bu kez ailesinin yaşadığı Karpaz bölgesinde, tütün fabrikasında çalışır.

Kapılar açılmadı

Hareketli bir dönemin ardından 1981’de mezun olarak adaya döner.  UBP’li olmayana hayat hakkı tanınmayan, “benden olmayana iş/aş yok” anlayışının en fazla hâkim olduğu soğuk savaş günleri. “Çaldığım kapıların hiç biri açılmadı, iş bulamadım” diyor. Ve hayatını kazanmak için bir çok işte çalışır. Çıraklı’nın çikolata fabrikasında, Lefkoşa’da dönemin ilk marketi Lider Gıda Pazarı’nda, süt fabrikasında, Belça’da…

Düğün parasıyla ilk işyeri

Hürrem Tulga ile 1983’te evlenirler.  Belça’dan ayrılarak düğün parası ve arkadaşlarının katkısıyla Lefkoşa Polis Sokak’ta, şu anki yerin 50 metre ilerisinde küçük bir dükkânda kitabevi açar.  “Hayalimdi, açabiliriz diye ilk ışığı veren de Hürrem’di” diyor. Sadece2-3 rafla açtığı ilk işyerine aydınlık anlamında “Işık” adını koyarlar.

İnanç ürünü, para kapısı değil

Kitabevini zor şartlarda açarlar ama 1980 darbesinin ardından yeni bir hareketlenmenin başladığı, edebiyata ilginin yeniden arttığı yıllar. Yasaklı yılların ardından yükselme, okumaya açlık dönemi. Türkiye’de çıkan, Kıbrıslı okurun aradığı kitapları getirmeye başlar. Askerliğini yapan Hürrem’in maaşıyla geçinirler, köyden gelen et/tavuk/sebzeyle de hayatlarını sürdürürler.

“Kitabevini zaten para kazanmak için açmadık, hiçbir zaman kazanamayacağımızı da biliyorduk. Burası hayatımızın, felsefemizin, inancımızın ürünü…”

İnsanlar ev-araba, ben kitap biriktirdim

Süreç içinde kitabevi fikir kulübü olur; edebiyatın, Kıbrıs sorununun, dünya meselelerinin tartışıldığı, entelektüel kesimi biraraya getiren bir mekân. Farklı mekânlar (Işık Kültür Merkezi, Ekin Kültür Merkezi) açar,  daha sonra yine Polis Sokak’ta biraz daha geniş olan bugünkü mekâna geçer.

Çeşitleri artırırken, Kıbrıs edebiyatını, kültürü desteklemek amacıyla kitap yayınlamaya başlar. Romandan şiire, edebiyattan röportaja 80’in  üzerinde kitabın yayıncısı olur. “Arkadaşlarım ev alırken ben koltuk alamadım ama kitabevimi sürekli geliştirdim. Bu yayınlar da hem destek, hem prestij oldu” diyor.

Kitap fuarını da 1987’de başlatır, tüm zorluklara rağmen kesintisiz sürdürür. Son 2014’te 28’incisine imza atar.

Eşi Hürrem de gazetecilik, matbaacılık işine yönelir. Çoğu zaman işbirliği içinde çalışırlar. 1988’de doğan oğlu Ekin de bu ortamda büyür.

Kitabevini 32. yılında, emeklilik ikramiyesi ve banka kredisiyle, başlattığı yeni binada kültür merkezine dönüştürmek için çabalıyor şimdilerde… 2 kişiye tam zamanlı istihdam sağlıyor. “Onları ödüyorum, ben de kıtı kıtına  yaşamımı sürdürüyorum. Emeklilik maaşım olmasa zor” diyor ama şikâyetçi de değil…

“Ülke kültürüne, edebiyata, yazın hayatına, insana bir şeyler kattıysam ne mutlu bana.”

(Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri kitabından / Şubat 2015)

 

 

 

Bir Cevap Yazın