“RHA’lar benim icadım. Amaç kontrolü sağlamaktı”
Cumhuriyet yıllarında Murakabe/Denetim Dairesi başkanlığı yaptı, yani bugünün Sayıştay Başkanlığı… Toplumsal çatışma yıllarında bu görevi farklı kulvarda sürdü, TMT bünyesinde aynı işi yaptı. Devlet kurma aşamasında ilk Maliye Bakanı olarak bugüne kadar taşınan birçok kritik karara tanıklık etti. Toplumlararası görüşmelere katıldı. Daha 1959’da tarihi Londra Konferansı’nda Kıbrıs Türk heyetinde yer aldı… Ve son olarak 21 yıl Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’nde Türk tarafını temsil etti. 32 yıl hizmetten sigorta emeklisi oldu, ama 78 yaşında olmasına rağmen çalışmaya devam ediyor. Esas mesleği Mali Müşavirlik işini sürdürüyor.
Savaşın hemen ardından Kıbrıs Türkü’nün devlet kurma sürecinde etkileri günümüze kadar taşınan birçok önemli karara tanıklık eden Rüstem Tatar, Maliye Bakanlığı dönemine rast gelen, bankalardaki Kıbrıs Liralarının itirazına rağmen sabit kurdan Türk Lirası’na çevrilmesinden hala rahatsız. “Çok büyük hata yapıldı” diyor o uygulama için… Kabinede olmamasına rağmen aynı dönemde çıkarılan ve bugünlere de damgasını vuran Emeklilik Yasası’nı ise “en kritik hata” olarak niteliyor… Ve mülkiyet dağıtımında yapılan hatalara da “Çok uyardık yabancı uzman getirip yapılsın diye, dinletemedik” diyerek vurgu yapıyor.
”Devlet yönetiminde sınavı geçemedik” diyen Tatar, bugünlerde en fazla da 21 yıl hizmet verdiği kayıplarla ilgili çalışmalar konusunda kaygılı…”Kayıplar konusunun biteceğine inanmıyorum. Kemiklerin tümü bulunamayacak. Peki, o zaman ne olacak? Rum tarafı tümünün ölü olduğunu kabul edecek mi, yoksa bulunmayanlar için ‘sağdırlar, Türkiye’de esir olarak tutuluyorlar’ iddialarını mı sürdürecek…”
MALİ MÜŞAVİRLİĞİ TIP EĞİTİMİNE TERCİH ETTİ
Rüstem Tatar, 1930 Melunda-Poli doğumlu. Anne-babanın ilkokul öğretmeni olması nedeniyle ilk öğretimini Poli civarındaki köylerde tamamlamasının ardından, dönemin tek lisesi Kıbrıs İslam Lisesi’ne (bugünün Lefkoşa Türk Lisesi) devam eder. Yıl 1941, İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllar. Savaş nedeniyle okul Lapta’ya taşınınca ilk 2 yılı burada okur, ardından Lefkoşa’da devam eder. İngiliz müdür yönetimindeki okulda, bugünkü kolejler gibi Türkiye ve İngiltere’ye gidecekler için iki ayrı bölüm vardır. İngiltere’ye gideceklerin okuduğu kolej bölümüne girer ve birincilikle mezun olur.
Londra Üniversitesi giriş sınavını kazanır. İngiliz Sömürge İdaresi’nin dairelere üst kademe yöneticisi yetiştirmek amacıyla Türk ve Rum gençlere yönelik burs sınavına 20 Rum’la birlikte tek Türk olarak katılır ve kazanır. Maliye-İktisat ve Tıp olmak üzere iki burs teklifi alır; Maliye-İktisat’ı tercih eder. “Çünkü hala kan göremem” diyor tıp bursunu reddetme nedeni olarak. Ama bugün çok pişman, “Keşke tıp eğitimini tercih etseydim, daha az stresli” diyor.
İngiltere’de 3 yıllık İktisat eğitiminin ardından 3 yıllık ek eğitimle “Mali Müşavirlik” (Chartered Accountant) diploması alır… Ve 1947’de gittiği İngiltere’de Master da yaptıktan sonra 1955’te adaya döner.
MURAKABE BAŞKANI
İngiliz sömürge döneminin devam ettiği ve EOKA’nın faaliyete başladığı yıllardır adaya döndüğü yıllar. Döner dönmez Maliye örgütünde Şube Amiri olarak göreve başlar.
İngiliz idaresinin adadan ayrılmaya hazırlandığı 1959’da ise bağımsız Murakabe (Denetim) Dairesi’nin başkanlığına tayin edilir, vekâleten… Yani bugünkü adıyla Sayıştay Başkanlığı… Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte de bu görevini sürdürür, cumhuriyetin Sayıştay Başkanı olur.
İNGİLİZ ÜS SINIRLARI NASIL BELİRLENDİ
Aynı yıl Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kaynaklık eden ünlü Londra Konferansı’na Kıbrıs Türk heyetiyle katılır. Genç bir ekonomist olarak dönemin lideri Dr. Fazıl Küçük’ün ekibinde yer alır. Osman Örek, Halit Ali Rıza ve Arif Olgun ile birlikte…
İngiliz üsleriyle ilgili pazarlığın damgasını vurduğu bu konferans 15 gün sürer.
Ve Rüstem Tatar, Rum lider Başpiskopos Makarios’un bu konferansta İngilizlerle yaptığı üs pazarlığını “Rumların müzakerelerdeki uyanıklık ve mücadele yeteneğine” örnek olarak gösterir.
Bu toplantıda “taksim” korkusuyla masaya oturan Makarios başkanlığındaki heyetin, adada üs olarak 136 km2 toprak talep eden İngiliz heyetini kurnazlıkla 99 km2’ye razı etmesini “Rumların güçlü müzakere yeteneğine” örnek verir.
Ve o günlere ilişkin, bugünkü tutumlara örnek bir başka anekdot Rüstem Tatar’dan:
“Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960’ta ilan edilir. BM’ye üyelik başvurusu yapılır. Başvurunun Güvenlik Konseyi’nde ele alınması sırasında ABD temsilcisi ‘yeni bir ulusun doğmasını memnuniyetle karşıladık’ deyince Rumlar sert tepki koyar. Daha cumhuriyetin ilk günlerinden ‘ulus’ ifadesine karşı çıkarlar.”
Başından belli olduğu gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ömrü kısa sürer, 1963’te ortaklık yıkılır, toplumlararası çatışmalar başlar… Ve Türk Cemaat Meclisi, kabine konumunda Genel Komite kurar. Rüstem Tatar burada da Murakabe görevini sürdürür, Üye olarak… 1967’de kurulan Geçici Türk Yönetimi’nde de… Ve elektrikten, maliyeden, turizm ve ekonomiden sorumlu olur.
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) yeminli üyelerinden biri olarak teşkilat döneminde de mesleki bilgisiyle hizmet verir Rüstem Tatar… Teşkilat bütçesinin kontrolörlüğünü yapar… “Her ay Türkiye Genel Kurmay’a rapor gönderdim” diyor titiz çalıştığını vurgulamak için.
ARTIK MALİYE BAKANI’DIR
Yaklaşık 1955’ten başlayarak her döneme yakın tanıklık eden Rüstem Tatar, Barış Harekâtı’nın ardından Kıbrıs Türkü’nün devlet kurma yaşamında da görevdedir… 1976’daki ilk seçimlere kadar bu görevi sürdürür. Böylece 1967’den 1976’ya kadar farklı adlarla kurulan Kıbrıs Türk yönetimlerinde maliye ve bütçeden sorumlu olur, yaklaşık 9 yıl “bakanlık” yapar.
Ancak 1976’da yapılan ilk seçimde dönemin iktidar partisi UBP’nin delege barajını geçemez ve seçimlere katılamaz. Böylece “teknokrat” bakanlık dönemi sona erer. Kuruluş hazırlıkları devam eden Toplumcu Kurtuluş Partisi’nden (TKP) adaylık için teklif alır, ama reddeder. “Şimdiki gibi o zaman da politikaya soğuktum, hiç sevmedim” diyor ret gerekçelerini anlatırken.
Bakan olduğu dönemde Türkiye’den gelen, kabinede “Planlama ve Koordinasyon Bakanı” olarak görev alan Alper Orhon’la da bir dizi tecrübe yaşar. Orhon’un o dönemdeki uygulamalarda ne kadar etkili olduğunu da birçok örnekle anlatır Rüstem Tatar.
KL’NİN SABİT KURDAN TL’YE ÇEVRİLMESİNİ HAZMEDEMEDİ
Savaşın ardından Kıbrıslı Türklerin Kuzey’e yerleşmesi ve iki bölgelilikle birlikte kullanımdaki para da sorun oluşturmaya başlar. Bir kaç ay Mersin’den torbayla Türk Lirası getirilir ama ardından hızla bu paranın tedavüle girmesi gerekir.
Bu aşamada bankalardaki paraların hangi kur üzerinden çevrileceği kabine içinde tartışma yaratır.
“Türkiye’den gelen Alper Orhon 1 KL’nin 36 TL sabit kurdan çevrilmesini önerdi, ben Bakanlar Kurulu’nda karşı çıktım. Orhon isteyince ‘itiraz etme’ dediler. Ben de şerh düştüm ve talimatla imzaladığımı belirttim…”
“Yüz karası” olarak nitelediği bu durumun çok sorun yarattığını, birçok insanın mağdur olduğunu anlatan Tatar, bir süre sonra sabit kurdan kaynaklanan zararın karşılanması için Türkiye’nin tazminat ödemesine karşın gerekenin yapılmadığını da vurguladı.
“RHA” ONUN İCADI
Bugün devlet araçlarında kullanılan RHA (Resmi Hizmet Aracı) plakası da Rüstem Tatar’ın 1975’te Maliye Bakanlığı dönemindeki icadı…
“Dünyanın başka bir yerinde yok. Benim bulduğum bir fikirdi. Amaç da kamu malının halkın denetiminde olmasıydı. Hala işe yaradığına inanıyorum. En azından uygunsuz kullanımı görüp tespit ve kontrol imkânı veriyor.”
EMEKLİLİK… MÜLKİYET… ÇOK HATA YAPILDI
Etkileri günümüze kadar gelen ilk Emeklilik Yasası’nı ve mülkiyetle ilgili düzenlemeleri de devletleşme sürecinde en “kritik hatalar” olarak niteliyor Rüstem Tatar… “Emeklilik yasasıyla yeni sistem getirildi, mücahitlik süresi eklendi. Maliyeti hesaplanmadan düzenleme yapıldı. Daha sonra Eşdeğer Yasası geçti. Bakanlıktan ayrıldığım günlerdi. Mal konularının adalet istediğini söyledim, hem yasa hem de uygulama için yabancı uzman getirilmesini önerdim, ama olmadı. Mal paylaşımı iyi yapılamadı. Daha objektif olunabilirdi… Çok hatalar yapıldı ve bugün hala bunların bedeli ödeniyor.”
DENKTAŞ’IN YANINDA
Maliye Bakanlığı kısa sürer, 1976’da ayrılır. Mesleğine döner ve Mali Müşavirlik bürosu açar.
Dönemin Türkiye Büyükelçisi Candemir Önhon’un önerisiyle 1977’de Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın AET ile ilişkiler için oluşturduğu heyetin başına getirilir. Bu görevle birlikte Denktaş’a danışmanlık da yapar, toplumlararası görüşmelere katılır.
Yaklaşık 7 yıl süren bu görevinin ardından 1984’te de Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’ne üye atanır. Bu görevi 21 yıl kesintisiz sürdürür Rüstem Tatar, 2006 başında emekli oluncaya dek.
“İsteyerek, gönlümle hizmet ettim, emek verdim. Sanıldığı gibi iyi paralar da almadım. AET ile ilişkileri yürüten heyette görev alırken uzun süre para almadım. Kayıplar Komitesi’ndeki üyeliğim karşılığında da sanıldığı gibi değildi maaşım. En son maaşı 2005 sonunda aldım, 1.5 milyar TL.”
KTAMS’IN DA KURUCULARINDAN
Rüstem Tatar, 1980’li yıllarda Kıbrıs Türk Turizm İşletmeleri başkanlığı, 1997-99 yılları ararında Yayın Yüksek Kurulu (YYK) üyeliği de yapar.
“Türk Memurlar Cemiyeti” adıyla 1956’da kurulan bugünün Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası’nın (KTAMS) kurucuları arasında yer aldığını, sendikanın 10 yıl süreyle genel sekreterliğini yaptığını da gururla anlatır halâ.
İYİ YÖNETEMEDİK, SINAVI GEÇEMEDİK
Toplumsal çatışma yıllarından başlayarak yaklaşık 50 yıl üst kademelerde görev yapan, en önemlisi 1974’ten sonra devlet kurma sürecinde devlet yönetiminde kritik görevler üstlenen, günümüzü tecrübeleriyle yorumlayan Rüstem Tatar, “Devlet yönetiminde sınavı geçemedik, bu ülkeyi iyi yönetemedik” diyor… “Üstelik bugün devleti yönetenler daha da deneyimsiz. Alt kadrolarda da yetişmiş insan kalmadı. İşler dönmüyor. Ambargo önemli tabi ama içte yaşadığımız deneyimsizlik ve beceriksizliklerin ambargoyla bir ilgisi yok” diye eklemekten de kaçınmıyor.
Peki, kendi sorumluluğu… “Her dönem, her görevimde doğru bildiğim yolda yürüdüm hep, prensiplerle çalıştım. Bilerek, isteyerek hata, haksızlık yamadım. Vicdanen rahatım.”
KAYIPLAR KOMİTESİNDE 21 YIL
Kıbrıs’taki yaklaşık 2 bin kaybın akıbetinin belirlenmesi için 1984’ten 2005 sonuna kadar 21 yıl iki toplumlu Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’nde görev yapan Tatar, bu konuda devam eden projeyle ilgili kaygılarına ise özellikle vurgu yaptı.
Kazıları da kapsayan kayıplarla ilgili son projenin kendi görevi döneminde Eylül 2004’te uygulamaya girdiğine ve 21 yıllık deneyimle Rumların konuya yaklaşımlarını çok iyi bildiğine dikkat çeken Tatar, özetle şunları söyledi:
“Uluslararası literatüre ve BM konvansiyonlarına göre, yeterli araştırma yapıldıktan sonra kayıpların ölü ilan edilmesi ve kemik aramasının ondan sonra başlaması gerekir. Yeterli veri ve tanık varsa tabi… Bizde böyle vaka çok… 1981’de yapılan anlaşmaya göre Komite’nin görevi, kayıpların akıbetini, yani sağ mı ölü mü olduklarını tespit etmek… Ama Rumlar yıllarca tartışmamıza rağmen buna hiç yanaşmadı. Bugün de yanaşmıyor. Çünkü kayıpların ‘sağ ve Türkiye’de oldukları’ propagandasını yapıyor. Şimdi kazılar başladı. Bugüne kadar 76’sı Rum 100 civarında kaybın kimlik tespiti yapılarak ailelere teslim edildi. 400 civarında kayba ait kemiklerin de bulunduğu söyleniyor. Ama kimlik tespiti yapmadan bunların gerçekten kayıplara ait olup olmadığını bilemezsiniz. O nedenle kabul edilmesi gereken kesin rakam, kimlik tespiti yapılan yaklaşık 100 kişi… Yani 1468’i Rum, 502’si Türk toplam 1970 kayıtlı kaybın yaklaşık 100’ü bulundu. Proje tamamlanana kadar diyelim ki 500’ü bulundu… Gerisi ne olacak? Rumlar geri kalanın ölü olduğunu kabul edecek mi, yoksa 30 yıldan beri söyledikleri gibi sağ oldukları iddiasıyla ‘gelin Türkiye’de arayalım’ mı diyecekler! Bu konu net değil. Eğer netleştirilemezse ileriki yıllarda Türk tarafı bunun bedelini ağır öder… Yıllar geçtikçe deliller de ortadan kalkar, tanıklar ölür.
Kayıplar sorunu kemik aramayla bitirilemeyecek ve Rumlar kayıplarının Türkiye’de tutuklu olduğu propagandasını tekrar gündeme getirecekler.”
Tatar, 1974 Barış Harekâtı öncesinde yaşanan darbe ve Rumlar arasındaki çatışmalara dikkat çekerek, “Kayıplarla ilgili araştırmalara son verildi gibi görünüyor. O zaman kazılardan çıkarılan Rumların bir kısmının yine Rumlar tarafından öldürüldüğünü nasıl ispat edeceğiz… Kuzey’de bulunan her Rum’u ‘Türk öldürdü’ olmayacak mı!” ifadeleriyle bu konudaki bir diğer kaygısını da dile getirdi.
Kayıplar konusundaki hizmetlerinden dolayı dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından “şükran belgesi” ile onurlandırılan Rüstem Tatar, “Deneyimlerime dayanarak kaygılarımı dile getirme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü konuyu çok iyi biliyorum, Rumların konuya yaklaşımlarını çok iyi biliyorum. Komite’deki Türk Üye değişti ama Rum Üye aynı kişi. Benim de birlikte çalıştığım kişi… Bugün yaptığım uyarının ne demek olduğu, kaygımın nedenleri 3-5 yıl sonra anlaşılacak” ifadelerini kullandı.
KENDİ İSTEĞİYLE AYRILDI AMA…
Bir soruya karşılık, kayıplar konusundaki deneyimlerinden yararlanılmadığını, görüşünün sorulmadığını belirten Tatar, Cumhurbaşkanı Talat’ın göreve gelmesinin ardından kendi isteğiyle emekliye ayrılmasına karşın, çeşitli rapor ve görüşmelerden, hakkında olumsuz düşünüldüğüne dair inancı olduğunu da kaydetti. Dönemin yeni Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın “ayrılma” demesine karşın, görevde kalmasını istemediğine dair izlenimler, bazı görüşmelerde dile getirilen görüşler ve bilgisi olmadan kayıplar konusunda kararlar alınması üzerine üyelikten ayrılmanın kaçınılmaz hale geldiğini anlattı.
Ayrılmasından sonra Komite’ye BM temsilcisi (3. Üye) olarak atanan Christophe Girod’un, “Hoş geldin” mektubuna yanıt vermemesini de, “Herhalde benle ilgili olumsuz bir imaj verdiler” sözleriyle yorumladı Rüstem Tatar.
İKİ EVLİLİK YAPTI
Yaklaşık 10 kişilik ofisinde mesai yapmaya devam eden, “siyaseti sevmem” dese de Kıbrıs müzakerelerinden çevre sorunlarına kadar her konuyu yakından izleyen, hatta gördüklerini yazan ve ileten Rüstem Tatar, 5 çocuklu bir aile babası olmaktan da gururlu.
Yaklaşık 9 yıl süren ilk evliliğinden Ersin ve Erhan isminde 2 oğlu olan Rüstem Tatar, eşini 1968’de kanserden kaybeder. Savaşın ardından ikinci evliliğini yapar ve şehit eşi, öğretmen-ressam İsmet hanımla evlenir. Dul ve çocuklu bir kadın bilinçli seçimidir. Böylece Ertuğ ve Necat Ertuğrul’un da aileye katılmasıyla çocuk sayısı 4 olur. Evliliğinin ikinci yılında, 1978’de de Rüstem ve İsmet Tatar çiftinin tek ortak çocukları Havva dünyaya gelir. Böylece kocaman bir aile kurmaktan gururlu Rüstem Tatar… “İyi bir aile olduk, birbirimizi benimsedik ve sevdik… Parçalanmış iki aileyi birleştirerek tek ve kocaman bir aile olduk.”
ÖLMEDEN BARIŞI GÖRMEK İSTERİM
Lefkoşa’da Maliye Bakanlığı yolundaki ofisinde her gün mesai yapan Rüstem Tatar, birkaç defa geçirdiği ağır kalp rahatsızlıkları ve ameliyatların da etkisiyle artık daha rahat bir tempoda yaşama hedefinde. Hayatının onurunu oluşturan dönemlere tanıklık eden fotoğraflar, belgeler, gazete kupürleriyle renklendirilmiş düzenli çalışma odasında belge ve basın haberlerinden oluşan iyi bir de arşive sahip.
Deneyimlerini, birikimlerini, gözlemlerini aktarırken birçok Kıbrıslıya tercüman olurcasına hayata not düştü Rüstem Tatar…
”Bizim nesil hep zorluklar içinde yaşadı, gençliğimiz mücadele yılları içinde geçti. Çok acılar gördük, çok deneyimler paylaştık, çok haksızlıklara tanıklık ettik… Hayatımın bu son döneminde istikrarlı bir ortamda, barış ortamında yaşamak isterdim… Kapsamlı, adil çözüm olsun ve biz de hayatımızın son günlerinde olsun istikrarlı ortamda yaşayalım. Evlatlarımız, torunlarımız bizim gibi sıkıntı çekmesin.”
(TAK/ Eylül 2008)