SEVCAN ÇERKEZ… ÇAMURU TUTKUYLA YOĞURUYOR…

SEVCAN ÇERKEZ İLE ÖZEL (1)

“…Kendimi bildim bileli çamurla oynarım, ellerim çamuru hep sevdi, iyi anlaştı… Toprak ve su zaten doğal enerji. Çocukken ovalardan kağıt toplayarak şekillendirirdik. Ayakkabı boyalarıyla resim, çöp artığı kumaşlarla bebek yapardık. İmkansızlık, fukaralık insanı alternatiflere yöneltir ve yaratıcı yapar…”

Doğuştan gelen, tanımlayamadığı bir yetenekle el sanatlarına hep ilgisi oldu Sevcan Çerkez’in…  Çocukken çöp artığıyla bebek, ayakkabı boyasıyla resim yaparken; 20’li yaşlarda yağlı boya ile ilgilenmeye başladı. Bunu karikatür izledi. Kadın karikatürist olmayan ülkede karikatürleri gazetelerde yayınlandı… Ve seramikle tanışmasıyla “kendini buldu”.

ELİNDEN KALEM HİÇ DÜŞMEDİ

Terzi bir anne ve kunduracı bir babanın 5 çocuğundan biri Sevcan… İkiz kardeşi Semra ile birlikte hep el sanatlarına ilgili oldu. Yağlıboya, karikatür, dikiş, çamur, el işleri… Elinden kalemler, boyalar hiç düşmedi.

Daha 20’li yaşlardayken 1980’de yağlı boya tablolarla karma sergiye katıldı. İkiz kardeşi Semra ile birlikte… İlk sergisidir bu…

Yağlı boya çalışmalarını sürdürürken, bu arada karikatürle tanıştı. Yenidüzen’de 2 yıl süreyle karikatürleri yayınlandı, yurt dışı sergilere katıldı. “Neden kadınlar karikatürle uğraşmaz hiç anlamadım. Kadın daha yaratıcı” diyerek karikatürle uğraşmaya devam ettiğini keyifle anlatır.

Liseden sonra çok istemesine rağmen ailenin mali olanaksızlığı nedeniyle üniversite eğitimi alamadı. İkiz kardeşi Öğretmen Koleji’ne (Öğretmen Akademisi) giderken, Sevcan evlenir.

SEVCAN ÇERKEZ İLE ÖZEL (2)

VE SERAMİK… RİSKİNE RAĞMEN BÜYÜK HEYKEL YAPAR

Yağlı boya ve karikatüre 1986 yılında seramik de eklenir. İlk seramik denemelerini bu yıllarda yapar. Kız Meslek Lisesi’nde kursa da gider ama iki oğlu vardır ve zaman ayıramaz, bırakır. Ta ki çocuklar üniversiteye gidene kadar…

2000 yılında 39 yaşındayken Kız Meslek Lisesi’nde tekrar seramik kursuna başlar. Bu kez yılların hasretiyle tutkuyla sarılır seramiğe, hayallerini süsleyen çamurla haşır neşir olur.

Küçük heykellerle başlar, ancak kabına sığamaz. Hem teknik, hem insan gücü bakımından zorlayan, büyük, kocaman heykellere yönelir. “Büyük heykellerin patlama riski var, o yüzden çok riskli” diyor ama, buna rağmen heykellerin boyutunu büyüttükçe büyütür.

Bu heykelleri fırına taşımak, bir yerden bir yere götürmek de insan gücü gerektiriyor. Yurt dışına çıkaramıyor, kargoya veremiyor. Örneğin İstanbul’daki sergisine, kargo almadığı için büyük heykellerle katılamamış, “ambargo uygulanıyor bu konuda da” diyor… Ve uçakla götürdüğü küçük heykelle yer alabilmiş ancak bu sergide…

SEVCAN ÇERKEZ İLE ÖZEL (3)

BİR YERLERDEN TANIDIK HEYKELLER

Heykelleri o kadar büyük ki, Büyükhan’daki küçük atölyesine sığmadıkları için evinde koruyor. “30’u aşkın kocaman heykeli ev yerine herkesin görebileceği şekilde sergilemek, bu arada heykellerimi herkesin izleyebileceği şekilde yapmak isterdim” ifadeleriyle de salon özlemini dile getirdi.

Kurguyla yapıyor heykellerini… Önce yüzü şekillendiriyor. “Çamur kendiliğinden yönlendiriyor” diyor. Heykeller “bir yerden tanıyorum” dedirtircesine tanıdık. Anneyi, dedeyi, masal anlatan neneyi, komşu teyzeyi çağrıştıran yüzler. Kurşun döktüren kızlar, düşünen adamlar…

“İnsan, mimikler çok önemli. Her yerde, her ortamda gözlem yaparım. Hayatım boyunca hep gözledim, insan odaklı oldum. Birine bakarak yapmam ama, hep birilerine benzer…”

Ve bugünlerde “melek serisi” yolda. Meleklerden oluşan bir dizi seramik heykel… “Küçükken de melekleri görürdüm hayalimde” diyor. Bu melekler tamamlanınca onları kilise gibi doğal ortamlarda sergilemeyi hayal ediyor şimdi de.

YURT DIŞINDA DEĞER BULDU

KKTC’deki sanat çevrelerinden “akademik eğitim almadığı” için uzun yıllar ilgi görmediğine, hatta ilgili örgütlerden dışlandığına da inanıyor Sevcan Çerkez. Ancak “her olumsuzluğun aynı zamanda fırsat da yarattığı” inancıyla bunun da durumu avantaja dönüştürdüğü düşüncesinde… Çünkü arayışa başlar, internet aracılığıyla dışa yönelir ve aradığını da bulur. “Arth Mech” adlı sanal sanat kanalıyla tanışır. Heykelleri burada ilgi görür, kendini kıyas imkânı bulur. İstanbul’dan Japonya’ya birçok sergide eserleri yer alır; kendi ifadesiyle heykelleri “değer bulur”.

“HANAY” İLK

İlk kişisel sergisini 2007’de “Hanay” adıyla KKTC’de açar. Bu dönüm noktası olur ve arkası gelir. Bir yıl sonra Güney Kıbrıs’ta da kişisel sergi açar, buradaki bir galerinin davetiyle. Bu serginin ardından heykellerinden birinin Rum Dışişleri Bakanlığı’nda sergilenmesinden de gururla bahseder… Eserleri Japonya’da, İstanbul Dolmabahçe’de sergilerde yer alır… Ve son olarak Commenwealth ödülünü alır…

BUGÜNLERDE 3 AYLIĞINA GÜNEY AMERİKA’DA

İnternet aracılığıyla başvurduğu Commenwealth ödülü hayatını değiştirir. Dünyanın her yerinden 400 civarında katılımcının yer aldığı bu yarışmada, ilk 6 arasına girerek ödül kazanır. Ödülü de 8 bin Sterlin… Ama proje uyarınca, bu ödülü para olarak değil, öngörülen ülkelerden birinde sanatını tanıtmak ve sevdirmek için kullanacak. O da bu amaçla bugünlerde Güney Afrika’da, Cape Town’da… Orada 3 ay kalacak, stüdyoda çalışıp heykel yapacak, sanatını tanıtacak ve dünyaya açılacak. Zaten bu ödülün amacı da, ambargo altındaki sanatçıları dünyayla buluşturmak.

Büyük boy  ve ifadeli heykelleri nedeniyle bu ödülü kazanan Sevcan Çerkez, mart sonunda adaya dönüşünün ardından bu kez Avrupa yolcusu… Kadınlarla ilgili bir proje için Hollanda ve Finlandiya’ya gidecek.

SEVCAN ÇERKEZ İLE ÖZEL (4)

CESARET NAMUSUM VAR…ENERJİYE İNANIRIM

Eşi yanında 24 ve 25 yaşındaki oğulları, gelini, anne-babası ve kardeşlerinden de büyük destek gören, 49 yaşında babaanne olmaya hazırlanan Sevcan Çerkez, “cesaretinin kaynağını” da şu sözlerle özetledi…

“Cesaretim ruhumdan gelir. Cesaret namusum var. Kendime söz verdiğimi mutlaka yaparım. Evde balkonda dua yerim var, dua ederim. Doğaya, enerjiye, iç enerjiye inanırım. Doğayla bütünleşen enerjilere… Evreni dinlerim. Monotonluktan çok sıkılırım, hep değişim isterim ve kaçarım. Küçükken de kaçardım, 10 metre ileride direğin altına oturur ve geri dönerdim. Ama kaçmış olurdum…”

YATAK ÖRTÜSÜNDEN ETEK…YARATICILIĞIN SINIRLARI

Seramik Sanatçısı, Karikatürist, anne Sevcan Çerkez, yaratıcılığının sırlarını deşerken, hayatın sırlarına dair mesajlar da verdi herkese, özellikle de genç nesillere…

“Fakirlik, olanaksızlıklar alternatif sanata yöneltir. İnsanı yaratıcı yapar. Ovalardan kağıt toplayarak ayakkabı boyasıyla resim veya çöp artıklarıyla bebek yapmak, yatak örtüsünden elbise-etek dikmek insanı yaratıcı yapar. Yoktan var etmek insana pozitif değerler katar. Her şeyi hazır bulursanız yaratıcılığa gerek kalmaz zaten.”

(TAK/ Ocak 2010)

 

20170528_123152

20170528_113946

Bir Cevap Yazın