Kıbrıs Türkü’nün en köklü siyasi partilerinden Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 30 yıllık siyasi yaşamında bu partiden Meclis’e girebilen ilk ve tek kadın milletvekili kimliğine, son dönemde Meclis Başkanlığı ile bir ilk daha ekledi… Ve şimdi gösterişten uzak kişiliğiyle makam arabasına, protokol uygulamalarına alışmaya çalışıyor… Alışmaya çalışıyor çünkü o mütevazi kişiliğiyle ön plana çıkan, oğlunun deyimiyle “ne köylü, ne de kentli olanlardan.”
Meclis Başkanlığı’na seçilmesiyle birlikte toplumda büyük ilgi gören, her gün gazetelerde, TV kanallarında röportajları yayımlanan Fatma Ekenoğlu ile biz de bir ropörtaj yaptık. Ama Meclis çalışmaları, hükümet programları, güvenoylaması, Kıbrıs sorunundan uzak kendine ilişkin ÖZEL bir ropörtaj…
MÜTEVAZİLİĞİ ÇALIŞMA ODASINA DA YANSIDI
Fatma Ekenoğlu, Meclis’teki çalışma odasında aynı mütevaziliğiyle karşıladı bizi ropörtaj için. Hatta söyleşinin daha sıcak olması için makam koltuğunda oturmayı da tercih etmedi…Kimi zaman kahkahalar atarak, kimi zaman hüzünlenerek özetledi yaşam hikayesini…Çocukluğunu, ailesini, politikaya ilk adımlarını ve son olarak Meclis Başkanlığı’nı…
8 ÇOCUKLU BİR AİLENİN 5 NUMARASI
Fatma Ekenoğlu, 6 Ekim 1956 doğumlu. Baf’ın küçücük köylerinden Hirsofu’da, yeni ismiyle Altıncık’ta doğmuş. 6’sı kız 8 çocuklu bir ailenin 5 numarası. Bu numara önemli, çünkü kendisinden büyük ağabeylerin, ablaların olması hayatı boyunca ona avantajlar sağlamış. Çobanlık yapan bir baba; eve, tarlaya, çouklara yetişen bir anneyle geçirdiği çocukluk günlerinden pek de şikayetçi değil. “O zamanın koşullarında orta halli bir hayat” diyerek pek de şikayetçi olmadığını ifade ediyor…
İlkokulu köyünde, ortaokulu komşu köy Poli’de, liseyi ise yatılı olarak Lefkoşa Kız Lisesi’nde okur. Parlak bir öğrenciydi. Liseyi bitirdiği yıl savaş çıkar. Pek çok Kıbrıs Türkü gibi 1974 savaşıyla birlikte göçle tanışır. Ailesi kuzeye geçemez ama kendisi öğrenci değişimleriyle birlikte kuzeye akrabaların yanına gelir. Çünkü Türkiye’ye üniversiteye gidecektir. Bu arada ağabeylerinden biri Londra’ya, biri Avusturalya’ya göç etmiştir.
AİLE ANCAK BİR YIL SONRA
Üniversite giriş sınavında başarı sağlar ve matematik, fen gibi pozitif bilimlere ilgisi nedeniyle İstanbul Fen Fakültesi Matematik Bölümü’ne girer. Ama kısa bir süre sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde kontenjan olduğunu öğrenir ve hemen başvurur. Böylece taa çocukluğundan doktor olma arzusu yolunda ilk adımı atar…
“İlk bir yıl sıkıntılı oldu, çünkü ailem daha güneydeydi…Ancak bir yıl sonra 1975 yazında nüfus mübadele anlaşmasıyla kuzeye geçebildiler. Ben bu arada yurt dışındaki ağabeylerimin maddi yardımıyla okudum. Güney’deki ailemle haberleşme olanağım bile yoktu. Bazen ağabeylerim kanalıyla İngiltere’den, Avusturalya’dan mektup gönderiyordum…”
Göçle birlikte ailesi Güzelyurt bölgesine yerleşir. Ve çok geçmez 1977 başında annesi hayatını kaybeder.
AH İSTANBUL… SIKINTILAR, MUTLULUKLAR, DOSTLUKLAR VE EVLİLİK
İstanbul’da öğrencilik hayatı sürerken öğrenci hareketiyle tanışır. “O yıllara kadar hiç ilgim yoktu” diyerek politik eğilimlerinde İstanbul’daki öğrenci hareketinin etkisini vurgular. Üniversitelerdeki çatışmalara, gerginliklere tanıklık eder…Ama aynı zamanda dayanışma ve dostluklara da…
“O yıllarda İstanbul’daki Kıbrıslı öğrenciler arasında bağlar çok güçlüydü. Bugün hala aynı dayanışmayla süren dostluklar kurduk. Birbirimizin üzüntüsünü, maddi-manevi sıkıntısını paylaştık ve pek çoğumuz bu şekilde ayakta durduk. Ekmeğimizi, acımızı paylaştık, birbirimize aile gibi baktık. Bugün baktığımda ne kadar şanlıymışız diyorum… Bugünlerimizde o günlerin etkisi, izi çok…”
Bu arada grup arkadaşlarından İnşaat Mühendisliği okuyan Vamık’la İstanbul’da nişanlanır. Tıp tahsilinin uzunluğu nedeniyle 1985’te Kıbrıs’ta evlenir, tekrar döner ve hatta oğlu Ürün 1987 ekim ayında orada doğar…Ama İstanbul’daki ağır şartlar, ihtisasın devam etmesi nedeniyle oğlunu 2 aylıkken Kıbrıs’a, ailesine bırakır…
“Hayatım boyunca bana gerek çocukluğumda, gerek üniversite yıllarımda ve gerekse bugün her tür kolaylığı sağlayan, bana bakan ablalarımın, ailemin çocuklarımı büyütmemde de büyük katkıları oldu. Hayatımı hep kolaylaştırdılar” diyerek minnetini belirtmeyi de ihmal etmez…
ZORLUKLAR KIBRIS’TA DA SÜRER
İhtisasını iç hastalıkları uzmanı olarak tamamlamasının ve tezini de “behçet” hastalığı üzerine hazırlamasının ardından 1988’de eşiyle birlikte Ada’ya kesin dönüş yapar. Güzelyurt’ta sosyal konut satın alarak yerleşir. Tek odada mütevazi bir kilinik açar ve 1989’da kızı Başak doğar…Ama maddi sıkıntılar bitmemiştir…
“Bizim ve ailenin henüz arabası yoktu. Hamilelik de problemliydi ve ben her gün kliniğe gitmek zorundaydım, problemlerim nedeniyle yürümeme de imkan yoktu. Öğrencilik yıllarımızdan sevgili dostum Özkan’ın (Özkan Murat) ‘austin’ marka eski bir arabası vardı. Özkan bu arabayla her gün bıkmadan, usanmadan beni taşıdı. Sabah götürdü, akşam aradı. O’nun mahkemesi olan günlerde klinikte bekledim. Doğuma da austin’le gittim…”
HEKİMLİKTE PASTADAN PAY ALMAK İÇİN
Peki hekim olmasına karşın niye maddi sıkıntıları aşamaz…
“Ben çok mütevazi, tek odalı bir klinik açmıştım. Bu meslekte para kazanmak için, hekimlikte pastadan pay almak için ya devlet hastanelerinde çalışmanız, ya da gösterişli yatırım yapmanız gerekir. Ben ikisini de yapamadım. Gösterişli yatırım yapacak olanağım olmadı, devlete de alınmadım. Devlete her başvurumda ‘uygun görülmediniz’ yazısı aldım. Belki 7, belki 8 kez…”
Uzun yıllar kliniğinde, evinde hasta baktıktan sonra 1994 yılında açılan münhalle kamu hekimi olur. 7 münhale 6 başvuru olur ve artık o da devlet memurudur. Güzelyurt Sağlık Ocağı’nda pratisyen hekim olarak göreve başlar, uzman olmasına karşın. Çünkü münhal bu statüdedir. Daha sonra Cengiz Topel ve Lefkoşa hastanelerinde görev yapar. Ve 1993’teki ilk deneyimin ardından 1998 seçimleriyle Meclis’e girinceye kadar çeşitli hastanelerde çalışır.
İLK DENEMEDE KAZANAMADI
Bu arada Ada’ya dönüşüyle birlikte CTP’ye üye olur, Yurtsever Kadınlar Birliği’nde çalışmaya başlar. Güzelyurt Belediyesi’nde çalışan eşi Vamık da üyedir. Ve yavaş yavaş aktif olarak politikanın içine girer…1990 seçimleri, ülkede yaşadığı ilk seçim, ilk defa oy kullandığı seçim olur. Güzelyurt’un henüz ilçe olmadığı 1993 ara seçimlerinde ise Lefkoşa’dan aday olur…
“Henüz daha parti çalışmalarında etkin olmadığım, delegeyle tanışmadığım bir dönemdi ve Lefkoşa’dan son sıraya girdim. Son sıra ama listeye girmem bile başarıydı, onurdu. Çünkü delege beni yakından tanımıyordu.”
KAR ALTINDA DENİZ DÜŞÜ
1998 seçimlerinde ilçeden adaylık teklifi gelir. Bu kez daha tereddütlü davranır. Çünkü iş koşulları iyi, çocuklar küçük gibi tereddütler olur…
“Mesleki kariyerimin en iyi zamanındaydım. Hastalarım, çevrem iyi. Çocuklar küçük, maddi sorunlar yeni yeni aşılıyordu. Yolda hastaneye giderken kara kara düşündüm acaba adaylık teklifine ne yanıt versem diye… Bu arada Zülfi Livaneli’nin bir şarkısındaki ‘kar altında deniz düşü görenlere selam olsun’ dizesi dikkatimi çeker… O an çocuklar, iş diyerek çok ksıır düşündüğümü farkettim, adaylığı kabul etmeye karar verdim… Yani ‘kar altında deniz düşü görenlerden’ olmak istedim.”
Bu kez Güzelyurt milletvekili olarak Meclis’e girer. 5 yıllık deneyiminin ardından son yapılan seçimlerde yeniden seçilir ve ardından da partisinin yükselişiyle birlikte Meclis Başkanlığı gelir.
HEKİMLİK MESLEĞİ ÖNEMLİ FAKTÖR
Fatma Ekenoğlu, milletvekili seçilmesinde kadın olmaktan öte hekimlik mesleğinin önemli faktör olduğunu da reddetmiyor…
“Bizim gibi ülkelerde bire bir ilişkiler çok önemli. İnsanların esas olarak dikkate aldıkları bu ilişkiler. Bu nedenle doktorlar avantajlı. Örneğin dikkat edin seçim döneminde medyatik olanlar, medyada büyük ilgi görenler aynı başarıyı sağlamadı. Belki farklı koşullarda, farklı bir sisteme sahip olmamızla seçilmede etkili faktörler değişecek ama bugün böyle. Bu bir gerçek.”
ADAYLIĞINI GAZETEDEN ÖĞRENİR
Toplumun gündeminde büyük yer tutan, başka isimler beklenirken sürpriz bir şekilde partisi tarafından aday gösterildiği Meclis Başkanlığı nasıl oldu, neler yaşadı, güçlükleri var mı…
Seçimlerin ardından Fatma Ekenoğlu’nun Meclis Başkanlığı’nı ilk telafuz eden, Meclis’te esprileriyle tanınan Mağusa Milletvekili Sonay Adem olmuş… “Bir toplantı sırasında söylemişti ama güldük geçtik, espri olarak algıladık” diyor Ekenoğlu… Ancak sonradan işler ciddileşince, kabineyle ilgili isimlerle birlikte Parti Başkanı Mehmet Ali Talat bir grup toplantısında Fatma Ekenoğlu’nu Meclis Başkan adayı olarak telaffuz eder… Ancak son güne kadar partide 3-4 isim birlikte anılır…
“Başkanlık divanı seçimi gündemiyle Meclis’in toplantı yapacağı ilk gün adımın geçtiğini biliyordum ama başka adaylar da vardı. Yenidüzen gazetesinde ismim yayımlandı. Gazeteyi de görmeden Meclis’e gittim. Bir baktım herkes tebrik etmeye başladı.Yani partimin adayının ben olduğumu bir yerde ben de gazeteden öğrenmiş oldum.”
ARKA KOLTUKTA OTURMAKTAN HEP RAHATSIZ OLDU
Meclis Başkanlığı’na seçilmesi, hem kişiliği, hem partisi, hem de cinsiyeti nedeniyle toplumda büyük ilgi görür. Bu arada kendi de protokol ağırlıklı bu makama, makam arabasına alışmaya çalışır. Personel açısından sıkıntısı yok, çünkü son 5 yıl zaten Meclis’teydi.
“Protokol bu işin en tedirgin edici yanı. Makam arabası da öyle. Şimdi alışmaya çalışıyorum. Aslında araba sürmekten hiçbir zaman hoşlanmadım, zorunluluk nedeniyle kullandım. Makam arabasının belki en büyük avantajı bu… Ama öte yandan ben her zaman arka koltukta oturmaktan rahatsız oldum, beni araba tutar… Arkadaşlarım en fazla bu konuda dalga geçtiler, yavaş yavaş alışıyorum.”
KADIN YİNE DE KADIN
Fatma Ekenoğlu, 2’inci dönem milletvekilliğinin ardından bugün Meclis Başkanı. Eşi Vamık Ekenoğlu Güzelyurt Belediyesi İdare Amiri. Oğlu Ürün Türk Maarif Koleji son, kızı Başak aynı okulda 1’inci sınıf öğrencisi… Yani bir eş ve anne olarak hayatını sürdürüyor. Sorumlulukları artan, makam arabasıyla eve giden, hayatı yoğunlaşmış bir anne olarak… “Ne olursa olsun kadının sorumluluğu her zaman erkekten daha fazla, eve gittiğinizde annesiniz, eşsiniz, erkek arkadaşlarınıza göre sorumluluklarınız daha fazla” diyerek kadının hangi görevde olursa olsun yine de her yerde kadın olduğunu da vurguluyor…
(TAK/ Ocak 2004)