…Aşk, uzun karalardan sonra denizi görmek midir biraz,
aşık olmak, yüreğin yeni bir burca girmesi midir…
Başkalarında, kendimizi sevmek midir yoksa aşk…
Aşık olmak, bencilliğin yörüngesine girmek demek olamaz…
Aşk, bir yüzde öbür yüzleri unutmak mıdır biraz…
Bu iş iki kişilik yalnızlık demek olamaz…
Aşk meselesi açıklanamaz…
“Aşk meselesi açıklanamaz” diyor bu şiirinde Fikret Demirağ, ama aşkı, erotizmi anlattığı onlarca şiirde de imzası var. 20 yılda değişik tarihlerde yazdığı aşk şiirlerini bugünlerde “Akdenizli Eros” adlı kitapta topladı.
Kıbrıs Türk şiirinin son 40 yılının öncülerinden kabul edilen, 1960 yılından beri şiir yazan 70 yaşındaki Fikret Demirağ, 1981’den 2000’e kadar yazdığı aşk şiirlerini toplu olarak yayınladı.
Bir süreden beri torunun bakımı için eşiyle birlikte İstanbul’da yaşayan, hatta torun hatırına sigaradan vazgeçen Fikret Demirağ, 21. şiir kitabı olarak geçtiğimiz hafta yayınlanan Akdenizli Eros’un tanıtımı için KKTC’ye geldi, kitabını tanıttı, “kendimi ifade şeklim” diyerek şiir üretimini sürdürdüğünü anlattı. Ve dedeliğe bu kısa molasında, evinde bu söyleşiye de kısa süreli imkan yarattı.
Baf-Poli kökenli maden işçisi bir ailenin çocuğu olarak 1940’ta Lefke’de doğan Fikret Demirağ, 11-12 yaşlarından beri “çiziktiriyor” aslında… 40 yıldan beri kesintisiz, istikrarlı bir şekilde devam eden şair kimliğini ise “içli, duygusal, kırılgan” yapısına bağlıyor. Ve toplumsal duyarlılığına, tanıklıklarına, kayıtsız duramama hallerine…
“Bizim nesiller toplumsal olayları birebir yaşadı. Zor şartlara tanıklık ettik. Çatışmalara, kayıplara, göçlere…Hem okuduk ve çalıştık, hem mevzilerde nöbet tuttuk. Bunların tümü şiirlere yansıdı, çünkü kayıtsız kalmadık. Toplumun vicdanı ve belleği olduk…”
ÖĞRETMEN ŞAİR…BİRİ EKMEK PARASI, DİĞERİ TUTKU
Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü 1961’de bitirdikten sonra adanın değişik bölgelerinde ortaokul öğretmenliği yapan Fikret Demirağ, şiirlerindeki Kıbrıs kokusunu biraz da bu dönemlere bağlıyor…
“Öğretmen olarak çok yerde çalıştım. Neredeyse her yıl bir bölgedeydim. Muhalif yapım da etkili oldu belki bu sürekli dolaşmada. Ama çok yer, çok insan tanımama yaradı. Ülkeyi tanımama… Çünkü bizim zamanımızda öğretmenlik şimdiki gibi değildi. Öğretmen her şeydi, özellikle köylerde… Üstelik bir süre hem öğretmen, hem mücahittik…”
Etkilendiği şairler de oldu. Atilla İlhan bunların başında geliyor. Ve Orhan Veli, Turgut Uyar, İlhan Berk, Edip Cansever, Cemal Süreyya gibi bir dizi şair…
Fikret Demirağ, 1960’ta başladığı öğretmenliği 1989’daki emekliliğine kadar 29 yıl kesintisiz sürdürdü. Öğretmenlik hayatı boyunca şiire hiç ara vermedi. “Öğretmenlikten ekmek paramı kazandım, şiir ise tutkum, beni ben yapan” diyor, şiirin “hobi” olarak nitelenmesine karşı çıkarak.
PARA KAZANDIRMAZ ŞİİR, CEPTEN YER
Son kitabıyla şiir kitapları 21’e ulaşan, bunun dışında roman ve anı denemeleri olan Fikret Demirağ, “bu kadar kitap çıkardınız, para kazandınız mı şiirden” sorusuna ise gülümseyerek “Cebimden harcadım” diye yanıt verdi…
“Bu işten para kazanan hemen hemen yok. Türkiye’de de çok az. Nazım Hikmet yaşasaydı çok kazanırdı belki. Murathan Mungan gibi isimler satıyor çok, şiirleri şarkı oluyor, telif ödeniyor… Bizde telif hakkı gibi düzenlemeler de yok zaten….”
ŞİİR GERÇEK OKURUNU BULDU, TAT ALANLAR OKUYOR
Tüm bunlara karşın ülkenin en çok okunan, tanınan, bilinen şairi olarak okunma oranından şikayeti yok Fikret Demirağ’ın…
“Keşke daha çok okuyan bir toplum olsaydık tabi ama, bu işi yapıyorsanız gerçekçi olacaksınız. Bazen 100, bazen 1000 satacaksınız. Kimseyi şiir veya roman okumaya mecbur edemezsiz. Ama bence bu ülkede şiir yeterince satıyor. Üstelik, şimdi bu kadar alternatif arasında şiir okuyanlar, tat alanlardır. İnternete, televizyona, yoğun iş yaşamına, bir dizi alternatife, yoğun sosyal yaşama rağmen şiir okuyanlar gerçek okurlardır. Yani şiir artık gerçek okurunu buldu…”
Şiir kitaplarının kolay çıkarılması, şiirin edebi tür olarak en az tüketilmesi gibi nedenlerle de şiir kitaplarının çok fazla satmamasının normal olduğunu söyleyen Demirağ, zaman zaman büyük çıkış yapan “moda” akımların, şiir ve şairlerin veya romancıların demode olmaya mahkum olduğunu vurguladı.
TÜRKÇEYİ EN İYİ KULLANANLARDAN
Fikret Demirağ, Cemal Süreya’nın 1976’da dediği gibi, “Türkçeyi en güzel kullanan” Kıbrıslı şairler arasında…
“Öğretmenlik yanında ilgi, merak, okuma ve emek verme de bunda rol oynuyor. Dil şairin ruhudur çünkü. Şairlik biraz dili kullanmakla alakalıdır. Şiir okurken kimin yazdığını anlamanızın nedeni biraz yansıyan kimliğinden, biraz kullandığı dilden. Üslubunuzu oluşturur, kimlik ve kişilik katar şiire… Şiir insan yüzü gibi kimlik taşır. Şair de ancak o zaman şair olur. Bir şiir okuduğunuzda kimin olduğunu anlamazsanız, ya yenidir ya da şair değildir zaten…”
BİLMECE GİBİ ŞİİR MARİFET DEĞİL… DURU OLMALI
Türkiye’de tanınan birkaç Kıbrıslı Türk şairinden biri olan, şiirleri 10-15 dile çevrilen, 1972 yılında Behçet Necatigil tarafından “Kıbrıslı sanatçıların en ilginci” diye nitelenen Fikret Demirağ, “anlaşılır şiiri” de tanımladı:
“Başlangıçta soyut şiirler yazdım. O dönemde, 1960’larda milliyetçi şiirler hakimdi. Farklı bir dil geliştirmek, farklılık yaratmak istedim. İlk yazdığım şiirler bu nedenle soyuttu. ‘Esperanza’ ve ‘Açar Yörüngeler Çiçeği’ adlı ilk kitaplarımdaki şiirler, adları gibi anlaşılmazdı… Zamanla kendiliğinden, kendi yolculuğumdan şiirim bu soyutluktan kurtuldu. Anladım ki şiirde anlam, derinlik ve estetik bir arada olmalı. Anlamlıyken tadı da olmalı. Çok çıplak da görülebilmeli, duru su gibi olmalı. Bilmece gibi şiir yazmak marifet değil. ‘Ben ne derin insanım’ diye gösterişe dökerseniz, insanlar sizden kaçar, okumaz.”
KIBRIS TÜRK YAZIN DÜNYASI
Kısa bir süre öncesine kadar Sanatçı ve Yazarlar Birliği Başkanlığı da yapan Fikret Demirağ, KKTC’de 20 civarında şairin bulunmasının küçümsenecek bir rakam olmadığının, ancak birçok alanda olduğu gibi “sınama ve ölçü” bulunmadığının da altını çizdi bu kısa söyleşide. Ve yazın dünyasının yeterince dinamik ve parlak olmadığının da…
(TAK/ Şubat 2010)