“Her şeye sahip olanların, yokluk görmeyenlerin mücadele için nedenleri kalmaz”
Türkiye’den gelen işçi ailelerinden birinin çocuğu. İki aylıkken geldi adaya, 1992’de. Hayatı, yoğun olarak Türkiyeli işçilerin yaşadığı, yoksulluğun hâkim olduğu Lefkoşa suriçinde, özellikle Arabahmet bölgesinde geçti. Arabahmet İlkokulu’nda, ardından Demokrasi Ortaokulu’nda ve Fen Lisesi’nde okudu. Daha ilkokuldan hayali İstanbul Çapa’da tıp okumaktı. Yokluğa, başarısız diye nitelenen okullara rağmen hayaline ulaştı. Üstelik KKTC birincisi oldu 2010 yılındaki üniversite sınavında. Ailesi ve kendi vatandaş olmadığı için devlet olanaklarından, burslardan yararlanamadı. Birinci olduğu için KKTC üniversitelerinden gelen davetlere rağmen hayalinden vazgeçmedi, İstanbul’a gitti ve çalışarak okudu. Geçtiğimiz yıl pratisyen hekim olarak mezun oldu. Şimdilerde hem ailenin ve mahallenin, hem okullarının gururu Dr. Mahir Çapa. “Hayat mücadele etmeye değer. Asla vazgeçmeyin. Ve her şeye sahip olanların, yokluk görmeyenlerin mücadele için nedeni kalmadığını unutmayın” diyor yaşam yolunda yürümek isteyenlere…
İşçi çocuğu
Kırşehir ve Hakkari kökenli bir anne babanın çocuğu Mahir Çapa. 1992 doğumlu, şimdilerde 26 yaşında. O iki aylıkken geldi ailesi KKTC’ye, matbaa işçisi olarak çalıştılar. Tezgâhtarlık yaptılar. Lefkoşa doğumlu bir kardeşi de var Mahir’in. Aynı yolu izledi o da, Adana Çukurova Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği okudu.
“Kozmopolit, düşük gelirli işçi ailelerinin yoğun olarak yaşadığı Arabahmet bölgesinde çocuk olmak, çocuk yetiştirmek zor. Biz şanslıyız” diyor Mahir Çapa. Her cümlesinde de anne babaya vefa duygusunu dile getirerek…
Aile ve öğretmen desteği
İşçi ailelerinin yaşadığı bir bölgede, son yıllarda tercih edilmeyen okullarda okudu. Kıt kanaat bir yaşam, özel okullar/dersler yok. Nasıl başardı?
“Ailenin rolü çok oldu. Annem-babam eğitimli olmamalarına rağmen, bizim eğitimimize çok önem verdiler. Hep destek oldular. Sevgi ve ilgi ortamında büyümek insanı şekillendiriyor. Sadece eğitim konusunda değil, iyi insan olmamız, doğru durmamız, çevreye ve insana duyarlı olmamız, yaşadığımız topluma karşı hassasiyet konularında da ailemiz çok çabaladı, emek verdi, kardeşimle bana zaman ayırdı.”
Arabahmet İlkokulu ve Demokrasi Ortaokulu’ndan, buralardaki öğretmenlerden de çok büyük destek gördüğünü anlattı Mahir.
“Kötü okul değil, kötü eğitim var. Özellikle ilkokul, eğitim hayatında çok önemli. Ben öğretmenlerimden çok ilgi ve destek gördüm. Annelik, babalık yapan ilkokul öğretmenlerim oldu. ‘Sizin özel okullarda, ünlü okullarda okuyan öğrencilerden hiç farkınız yok’ diyerek bizi motive edenler oldu. Ortaokuldaki öğretmenlerimin nasihatleri hâlâ kulaklarımda…”
Fark yaratın, fark edilirsiniz
Herhalde farklı bir öğrenciydin?
“Sanırım evet, çok hırslı ve mücadeleci oldum hep. Tıp okumaya ilkokuldan karar verdim. Üstelik Çapa’da okumaya. Nedendir bilmem, ille de tıp dedim. Belki yoksunluk, zorluk insanı daha hırslı yapıyor, bilmiyorum. Ama hep inandım, hep çabaladım, hiç vazgeçmedim. Ortaokuldayken İngilizce öğretmenimin ‘neden bu kadar çaba’ dediğini hatırlarım. Öğretmenlerim, ailem, çevrem bu çabamı fark ettiler ve çok destek oldular. Fark yaratınca fark ediliyorsunuz. İnsanlar ışık görünce destek oluyorlar.”
“Asla vazgeçmem” dedi, birinci oldu
O kadar hırslandı ki 2010’da üniversite giriş sınavında KKTC birincisi oldu, Türkiye genelinde de 850’nci sırada yer aldı. “Kazanacağımı biliyordum, asla vazgeçmem” diyecek kadar kendine güvenli. Birinci geldiği için KKTC’deki iki büyük üniversiteden burslu eğitim teklifi almasına rağmen, vazgeçmedi. İstanbul’a gitti, çalışarak okudu.
Burs alamadı, ayrımcılığı hissetti
Devlet bursu?
“KKTC devlet imkânlarından, burslardan yararlanamadım çünkü ailem ve ben vatandaş değiliz. Çok önemli değil ama insan aynı şartlarda okuduğu diğer insanlarla arasında ayrımcılık hissediyor. O hissi yaşadım. Kıbrıslı bir anne babanın çocuğu olsaydım çok farklı şartlarda olurdum.”
Tıp eğitimini geçtiğimiz yıl tamamlayarak pratisyen hekim olarak adaya dönen, gelecek yıl cerrahi alanında ihtisas yapıp uzmanlaşmayı planlayan Dr. Mahir Çapa, geleceğini adada görüyor.
Aidiyet vatandaşlıkla ilgili değil
Alışılmışın aksine ayrımcılıktan, insanlardan, devletten hiç şikâyet etmeyen, ısrarlı sorulara rağmen adaya ve ada insanına duygusal bağlılığını ifade eden Dr. Mahir, “Eğitim için kaç yıldır İstanbul’dayım, kendimi oraya ait hissetmiyorum. Sıkılıyorum. Kırşehir ve Hakkari’de akrabalarımız var, arada gidiyoruz ama kendimi oralara da ait hissetmiyorum. Ben buralıyım, ruhum burada” diyor.
26 yılda vatandaş olmaması aidiyet duygusunu zayıflatmıyor mu?
“Ailem kendileri de uğraşmadı sanıyorum, bürokrasi olduğu için. O nedenle vatandaş olmadılar. Kardeşim burada doğdu, o da vatandaş değil. Ama benim inancıma göre aidiyet duygusunun vatandaşlıkla ilgisi yok. Kimlik kartından öte bir duygu. Vatandaş olup, hatta köken olarak Kıbrıslı olup aidiyet duygusu oluşmayan, gelişmeyen çok insan var. Bire bir bağlantılı değil. Sadece bazı durumlarda mağduriyetler yaşıyorsunuz, o kadar…”
Ayrımcılık hissedilir düzeyde… Sorun kangren olabilir
Ayrımcılık, ötekileştirme hissetti mi?
“Ailemin ve benim Kıbrıslılarla da temasımız oldu hep, arkadaşlarımız oldu. O nedenle bire bir ötekileştirme hissettim diyemem. Yapım gereği eziklik de hiç hissetmedim, çünkü hep kendime çok güvenli oldum. Ama ayrımcılık barizdir. Bizim mahallelerde yaşayan insanların büyük çoğunluğu bunu hissediyor. Oralar ‘getto’, ‘öteki’, ‘bizden olmayanlar’ diye niteleniyor ve insanlar bunun farkında.”
Kıbrıslının “ötekileştirme” psikolojisinin “varlığını koruma, yok olmaya karşı korku” kaynaklı olduğunu da vurgulayan Dr. Çapa, “Bu anlaşılır bir durum ama gelecek planlaması yaparken bu gerçeği gözardı edemezsiniz. Bu insanlar var, burada yaşıyorlar ve size işçi olarak hizmet ediyorlar. Bu sorunu görmezseniz, kangren olur” diyor.
Ötekileştirilenlerin de katkısı var
Ancak son yıllarda devletin hassasiyetinin geliştiğine, özellikle Başbakan Tufan Erhürman’ın bölgeye, bölge insanına hissedilir şekilde öncelik verdiğine dikkat çeken Mahir Çapa, “ötekileştirilen” konumundaki göçmenlerin, işçilerin de bu algının oluşmasında payı olduğuna vurgu yaparken, şunları söyledi:
“Bu ülkeye sadece para kazanmak için gelirseniz, eğreti yaşarsınız. Çocuğunuzu eğitimsiz bırakırsınız, topluma bir şey katmazsınız. Onların da kendini buraya ait hissetmeleri; yaşama, insana, çevreye katkı yapmaları gerekir.”
Her şeye sahip olunca mücadele azmi kalmıyor
Bir yanda özel veya isim yapmış okullarda okuyan, her tür imkâna sahip gençler; diğer yanda içinden çıktığı işçi mahallelerinde imkânsızlıklar içinde yaşamaya çalışanlar… Her iki kesime de, hatta ailelere de ders niteliğinde Mahir’in söyledikleri…
“İnsanı insan yapan, emektir. Emekle kazanılmayan şeylerin değeri bilinmez. Her şeyi hazır bulan, her şeye sahip olan insanın mücadele için nedeni kalmaz… Ve insan kendi potansiyelini görmeli, mücadele etmeli. Emeğin, azmin önünde hiçbir şey duramaz… Aynı dönem birlikte okuduğum, çok zeki arkadaşlarım oldu. Ama okumak, daha ileriye gitmek için azmetmediler, liseden sonra işçi oldular. İnsan kendine bir yol çizmeli, o yoldan ne olursa olsun vazgeçmemeli. Yönlendirme de önemli, bu konuda aileler ve öğretmenlere çok görev düşüyor.”
İmkân olsa Avrupa’da okumak isterdim
Avrupa’da okumak ister miydi?
“Çok isterdim. Burada parasız okuma imkânım varken, İstanbul’a gittim. Çünkü üniversite sadece diploma değil, ufuktur. Dünyaya, insana, hayata bakış açınızı şekillendirir. Avrupa’da okuyabilsem bu anlamda daha da katkı olurdu diye düşünüyorum. Demokrasinin doğduğu toprakların hayata, dünyaya bakış açıma çok katkısı olurdu…”
(Havadis/17 Eylül 18)
https://www.havadiskibris.com/arabahmetten-capa-tipa/ @Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber aracılığıyla