Lefkoşa’nın sembol mekânlarından, hasır sandalye yapımıyla ünlü İskemleci, 3. kuşağın elinde geleceğe taşınıyor. Daracık Mahmut Paşa sokağında dede Nevzat Salih’in 1955’te kurduğu, evlâtların yaşatarak bugünlere taşıdığı İskemleci, 3. kuşağın, torunların devreye girmesiyle butik otel olarak geleceğe taşınıyor. Sadece butik otel değil, restoran ve cafe olarak bölgeye renk katmaya hazırlanıyor. Bir kapısı Mahmutpaşa Sokak’ta, diğeri Samanbahça’da. İki yöne de açık, minik, sevimli bu mekân, pazartesi açılacak. Bu arada hasır iskemleler de aynı şekilde örülmeye devam edecek. Baba mesleğini sürdüren, hasırdan sandalye siparişlerini yetiştirmeye çalışan Özkan Öge, şimdi daha büyük motivasyonla örüyor hasırı…
(Özkan Öge ile geçtiğimiz yıl yaptığımız röportaj, İşkadınları Dergisi’nde yayımlanmıştı)
EMEKLERKEN SAZIN, AĞACIN KOKUSUNU ALDI… İSKEMLE ÖRMEYİ BANKA MÜDÜRLÜĞÜNE TERCİH ETTİ
Bilmeyen, tanımayan yok. Bilmeyen de duymuştur mutlaka. Sandalyeci, daha doğrusu “iskemleci” demek yeter. Eski kuşak, yeni kuşak bir şekilde duymuştur, havasını solumuştur bu atölyenin. Atölye mi, tarih mi, ada sembolü mü demek daha doğru bilinmez; ama yaklaşık 60 yıllık bu mekân adanın ruhu sanki. Ağacın/sazın kokusu, bir asırlık sandalyeleri, yatağı, fotoğrafıyla müzelere taş çıkartan cinsten.
“Yok olmaya yüz tutmuş” mesleklerden diye anılır hasır sandalyecilik veya adalı ifadesiyle “iskemlecilik”. Ama her şeyi tüketen insanoğlunun “eskiye dönüş” özlemi, yeni mekânlar, farklı arayışlar, dayanıklılık beklentisiyle talep de çok. Tek sorun, her şeyin mekanikleştiği, fabrikasyon olduğu günümüzde, emek yoğun işlere emek koyanların azlığı.
DOĞDUĞU EVDE HÂLÂ ÖRÜYOR
Özkan Öge bu konudaki istisnalardan. Baba mesleğini sürdürüyor ısrarla. Ruhunu katarak. “Zaten ruh olmazsa, sevmezsen bu işi yapamazsın” diyor. Emeklerken aldı çünkü sazın, ağacın kokusunu…
“İskemleci”, babadan miras Özkan Öge’ye. İstinco’danLefkoşa’ya göç eden baba Nevzat Salih, daha 16 yaşındayken 1949’da Şehir Bakkaliyesi’nin yanında kurmuş atölyeyi. Saramalı Gülfere ile evlenince 1955’te bugünkü yerine, yani Mahmut Paşa Sokak’a taşımış. Aslında ev-atölye birlikte. O daracık sokakta. Ev-atölye birlikte, çünkü menenjit nedeniyle duymayan, doğal olarak konuşamayan İskemleci Nevzat Salih’in kulağı ve dili, eşi ve çocukları olmuş. “Bu iş, kadın işi değil” dese de Gülfere Hanım, her zaman en büyük yardımcısı olmuş eşinin. Biri vefat eden 4 oğlundan 3’ü de bu ortamda büyümüş. Ev-atölyede, saz ve ağaç kokuları arasında. “Emeklerken kokuyu aldık” diyor Özkan Öge.
Baba, her Kıbrıslı gibi çocukların okumasını da istemiş. 2 oğlu öğretmen, en küçüğü Özkan bankacı olmuş. Ama hiç kopmamışlar atölyeden. Yaklaşık yarım asır tüm aile birlikte sürdürmüşler hasır iskemle yapımını.
UĞRAK YERİ… BESLEYEN RUH
Ancak anne-baba ve öğretmen iki kardeş son 5-6 yılda art arda hayatlarını kaybedince, bir dönemin banka müdürü Özkan Öge tek başına üstlendi baba mesleğini. Anne-babanın evini, anılarını, doğduğu evi de canlı tutarak iskemle örmeye devam ediyor. Daracık mekânda saza, ağaca ruh katıyor. Sabah-akşam sandalye örüyor, yoğun talebi karşılamaya çalışıyor… Kimi sipariş vermeye, kimi kahve içmeye, kimi ortamın kokusunu almaya gelen onlarca ziyaretçi arasında…
“Bir saat oturdum, on ziyaretçiye kahve yaptınız” diyorum; “Bizi besleyen bu ruh, bu sevgi. Bu kapıdan girmeyen yok” diyor Özkan Öge. Hayatından çok memnun.
SAZLARI İLAÇLAYARAK, AĞAÇLARI ŞÖMİNELERDE YAKARAK YOK EDİYORUZ
Yarım asırlık, hatta yüz yıllık sandalyeleri göstererek, hasırı işlemenin özelliklerini, hangi sazların, hangi ağaç malzemelerinin kullanıldığını da bıkmadan usanmadan anlatıyor.
Sazları sulak yerlerden, derelerden topluyorlar. Ancak sıkıntıları çok. “Belediyeler ilaçlama yapıyor; hem doğa zehirleniyor, hem sazlar yok ediliyor. Oysa bu işi yapan 3-5 kişinin bu sazlara ihtiyacımız olduğunu biliyorlar. Buna rağmen hiç özen gösterilmiyor.”
İthal saz da kullanılıyor zaman zaman. “Ama bu topraklarda çıkan saz gibisi yok” diyor Özkan Öge.
Sandalyenin yapımı için ideal ağaçlar da sandal, dut, çınar, zangalak gibi yerel ağaçlar. Ancak bu konuda da sıkıntı çok. “Lahmacun fırınlarında, şöminelerde tüketiliyor, yok ediliyor bu ağaçlar” diyor. Ve ithal malzeme kullanmak zorunda kalıyorlar… “Bu da hem işin ruhunu etkiliyor, hem maliyeti artırıyor.”
KALFA, ÇALIŞAN BULMAK ÇOK ZOR
O kadar emek yoğun bir iş ki, günde ancak bir sandalye tamamlayabiliyor. Örmesi, cilalaması, cam kâğıdı…
“Babam günde onlarca üretirdi, çünkü annem vardı, biz kardeşler vardık, kalfaları vardı. Şimdi artık kimse yok. Kalfa, çalışan bulmak da zor, hatta imkânsız. Kimse bu tür işlere ilgi göstermiyor.”
OKULLARDA GÖNÜLLÜ DERS VERMEYE HAZIR
Mesleği gelecek nesillere aktarmak için okullarda, özellikle sanat ve meslek okullarında gönüllü öğretmenliğe hazır olduğunu, bu konularda defalarca devlet ve hükümet yetkililerine önerilerde bulunduğunu anlattı Öge, ancak hiç ilgi ve destek görmediğini vurguladı.
“Bu coğrafyaya uygun sandalye, hasırdır. Hasır, doğal klima. Ve biz bu işte Güney Kıbrıs’tan çok ilerdeyiz. İnsanlar da plastikten, kalitesizlikten bıktıkça hasıra daha çok yöneldi. Son zamanlarda konsept evler, işyerleri, cafe ve restoranlar da çoğaldı. Talep çok arttı. Ama talebi karşılayamıyoruz” diyen Özkan Öge, mesleğin yaşatılması için örgütlerle devleti ilgi göstermeye çağırdı. (Şubat 2017)