Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler, on yıllardan beri farklı şekillerde ama hep gündem oldu. Sadece devletleşme sürecinde değil, cemaat döneminden başlayarak aynı durum geçerli.
Duygusal tepki ve algılar nedeniyle çoğu zaman sağlıklı tartışma zeminine oturamayan bu ilişki halini, son zamanlarda okumakta daha da zorlanır olduk. Bir yanda Kıbrıs konusundan ekonomik sorunlara kadar her alanda ilişkisizlik görüntüsü, diğer yanda Türkiye’nin tanımadığı “Kıbrıs Cumhuriyeti” temsilcileriyle temasları bir dizi acaba ile yorumlanmaya açık.
Sistem değişikliğiyle parlamenter rejimden başkanlık sistemine geçerken KKTC ile ilişkili olacak makamı/bakanlığı belirlemeyen Türkiye’nin, bu konuda hâlâ adım atmaması, teknik prosedür ötesinde farklı bir anlam taşıyor mu, yakın zamanda netleşecek. Ekonomik bağımlılık nedeniyle KKTC hükümetinin elini ayağını bağlayan bu durumun, hükümetin gidişatını bile etkilemesi mümkün.
Kıbrıs siyasi sorunu konusunda da ilişkilerin mesafeli olduğu ortada. Müzakerelerin esas tarafı Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın resmi söylemler ve ziyaretler dışında Türkiye ile sıcak temas halinde olduğuna dair bir belirti yok. Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın geleneksel Türkiye ile yakın işbirliğinin ise, değil Cumhurbaşkanı, hükümetle dahi koordineli olmadığı yaygın bir kanaat.
Türkiye ile ilişkilerde dikkat çeken ve nedense toplumda hiç gündem olmayan bir diğer konu da, kablo ile elektrik projesinin rafa kalkması. Yıllardan beri tartışma konusu olan, siyasi partileri ve çeşitli çevreleri karşı karşıya getiren, hatta hükümetin büyük ortağı CTP içerisinde ayrışmalara yol açan kablo ile elektrik konusu, Türkiye’nin net tavrıyla rafa kalkmış durumda. Gerekçesi ise, kablo konusunun Türkiye’nin Dünya Enerji Birliği ile ilişkilerini gerginleştirme kaygısı. Hatta bu konuda uyarılması.
Çözümsüzlük koşullarında arafta kalan Kıbrıs Türkü’nün geleceği, hatta bugünü ile ilgili inisiyatifler kullanması, içinde bulunulan koşullar nedeniyle elbette kolay değil. Ancak varlığını sürdürmek için şartları doğru okumak, öngörüde bulunmak gerekiyor. Rutin, hatta çoğu zaman suni gündemlerle helak olma halinden çıkıp adım atmak kaçınılmaz. Siyaset bu konuda ufuk yaratamasa da sivil inisiyatifler baskı unsuru olabilir. Kapılar konusunda yaşanan son örnekte olduğu gibi toplum baskısı siyaseti aşabilir.
https://www.havadiskibris.com/?p=346242