“Hem içindeyim, hem dışında; hem yerliyim, hem yabancı“
Babası Kıbrıslı Türk, annesi İngiliz. İngiltere’de doğdu, büyüdü, okudu. Ara ara, tatillerde Kıbrıs’a geldi, baba topraklarına. Bu gidiş gelişlerde adayı, ada insanını, ada kültürünü sevdi. Ve üniversitenin ardından 25 yaşında bir başına adaya yerleşmeye karar verdi. Hiç Türkçe bilmeden geldi, yerleşti, üniversitelerde İngilizce ders verdi, lisan okulu açtı, 13 yıl gazetecilik yaptı ve son olarak bir cafe açtı. Kendi deyimiyle Kıbrıs kahvehanesi. Herkese, her yaşa, her kültüre hitap eden sokak ortasında bir cafe, kahvehane. Rastalı gençlerle 60 yaşındaki emeklilerin yan yana oturduğu, gelenekle moderni bir araya getiren bir mekân. Aynı anda 6-7 lisanın konuşulduğu bir ortam, çünkü turistin en yoğun olduğu bölge. “Tam istediğim gibi” diyor, çünkü hem Kıbrıs kültürünü seviyor, hem çok kültürlülüğü yaşam tarzı olarak benimsemiş. Ve doğal olanı. Yaşam yeri olarak da Ambeligu ve Surlariçi’ndeki kerpiç evleri tercih etti, daha buralara kimsenin uğramadığı yıllarda eski evleri alıp restore etti. “Güzel şeyler ucuz, çirkin şeyler pahalıdır. Basitlik, sadelik, doğallık güzeldir” diyor.
Simon Bahçeli, yıllarca, özellikle gazetecilerin gazetecilik yaptığı referandum döneminde sokakta birlikte görev yaptığım meslektaşlarımdan. Kırık Türkçesi, ‘ben yabancıyım’ diye bağıran duruşu, mesafesi, savrulan saçları, farklı havasıyla hep ilgi odağı olanlardan. Röportaj için sabah sabah buluştuğumuzda, “Hollywood aktörleri gibisin” dedim, kızardı. “Röportajda kullanmak için fotoğraf çekmek zorundayım” dedim, “fotoğrafsız yayınla, çok sıkılırım” dedi. Nitekim çekmek hiç de kolay olmadı. “Özgür ruhlusun” yorumuma da “herkes kendinin öyle olduğunu düşünür” diye karşılık verdi. Havasına, görüntüsüne denk düşmeyen bir mütevazılık örneği. Yaşam alanlarında, işyerinde, günlük hayatında, ulaşım araçlarında, her şeyde gösterişsiz, sade, çevreye uyumlu yaşam.
Şarap normal bardakta, sade, Kıbrıslı
Yağmurlu bir sabah, Lefkoşa Surlariçi’nin ilgi odağı mekânlarından, Lefke Hanı’nda sokak içindeki Hoi Polloi’de buluştuk. Burası Simon’ın yaklaşık 4 yıl önce açtığı cafe/bar. Kendi ifadesiyle Kıbrıs kahvehanesi. Kapalı ortamı neredeyse yok, sadece çalışma alanı. Masalar, hasır sandalyeler daracık sokak içinde. Lokmacı Barikatı ile Büyük Han’a yakınlığı nedeniyle sürekli geçit yeri. Saatte kaç insan, kaç turist, tur grubu geçiyor; hesabını tutmak zor.
Hoi Polloi, Yunanca kökenli bir kelime. “Ayak takımı, kalabalık” manasında. Herkese, her yaşa, her cinse hitap eden bir yer hayal etmiş, tam istediği gibi de olmuş. Sabah 9’dan gece 1’e, hatta yaz aylarında hafta sonu 2-3’e kadar açık. Bazı zamanlar sokak ortasında canlı müzik de yapılan bir mekân.
“Gazetecilikten sıkıldığım bir dönemdi. Yıl 2015. Buralarda geziniyordum yine. Zaten evim yıllardan beri Sulariçi’nde. Vakıflar’a ait bu binanın üzerinde kiralık ilânı gördüm. Hep hayalimdi böylesi bir yer. Sokakta, insanların rahat edeceği, biraz salaş, Kıbrıslı. Başlarken tutar mı, tutmaz mı; emin değildim. Ben hayalimi gerçekleştirmek, sevdiğim işi yapmak istedim. İnsanlar gelmese, beğenmese başka iş denerdim, ama yine benzer olurdu.”
Şarabı şarap bardağında değil, normal bardakta servis etmesinden yakındım.
“Eskiden insanlar şarabı şarap bardağında içmezdi, hem şarap bardağı erken kırılır. Sadelik iyidir, güzeldir, doğaldır.”
Apartman dairesi yerine neden dağ başı!
Baba, Yeniceköy kökenli Taylan Bahçeli. 1960’da gitmiş İngiltere’ye. O günden beri orada. Şimdilerde eşi Ann ile birlikte, Londra dışında bir köyde yaşıyorlar. Bir de ablası var Simon’ın. O da İngiltere’de.
1966 doğumlu Simon, 5 yaşından itibaren aile ziyaretleri, tatil için adaya gelip gitmeye başlamış aileyle birlikte. “Bu gidiş gelişlerde çok sevdim. Hem insanı, hem coğrafyayı, hem kültürü” diyor. Hatta, “bir gün yerleşirim” de demiş zaman zaman.
Nitekim, Sosyal Bilimler eğitimi aldığı üniversiteyi tamamlamasının ardından yerleşmek için adaya gelmiş. 1991’de. O zaman 25 yaşlarında. “Akrabalar var, vardı, ama ben birinin yanına gelmedim. Buraya yerleşmeye, hayatımı burada kurmaya geldim” diyor, hiç de pişman değil.
“Geldiğimde Türkçe bilmiyordum. İngilizce ders vererek hayatımı kazanmam gerekirdi. Önce Lefke Avrupa Üniversitesi’nde ders vermeye başladım. Sonra lisan okulu açtım, ardından DAÜ’de ders verdim.”
Lefke’de çalıştığı dönemde, daha 1990’lı yıllarda, Ambeligu/Bağlıköy’de kerpiç ev alıp restore etti. Burada yaşamaya başladı. Şimdilerde festivallerle, eko-köy olmasıyla tanınmaya başlayan bu köy, o zamanlar kimsenin uğramadığı, çok az insanın yaşadığı bir yer.
Neden herkes gibi apartman dairesi almak yerine Ambeligu’da eski köy evi?
“Ben eskiyi, doğalı, doğal hayatı severim. O köy bazı aksiliklerine rağmen muhteşem bir yer. O zaman o evi ben 5 bin Sterlin’e aldım. Çok ucuz, çünkü insanlar köyün farkında değildi. Çok az sayıda insanın yaşadığı bir yerdi. Köylülerin bile uğramadığı bir yer. Ama ben burayı çok sevdim, bana göre, hem üniversiteye de uzak değildi. Eskiye, doğala ilgimde ailemin de rolü var sanırım. Babam da doğalı çok seviyor, hatta yapay olanı doğala dönüştürüyor.”
Bu dönemde kısa süreli bir de evlilik yaptı, 1994’te. Bir oğlu oldu, Kaan. O şimdilerde 24 yaşında.
Gazetecilik macerası… Akıncı, son haber
Üniversiteler ve lisan okulunun ardından 2002’de gazeteciliğe başladı. İlk çalışma yeri, Kıbrıs Medya Grubu’na ait Cyprus Today. “Kısa dönem çalıştım, meslekte çıraklık dönemim ama çok iyi editörlerle çalıştım. Gill Fraser çok iyi eğitmen oldu. Sert, kuralcı, her haberde on soru. Ama bu işi öğrenmemize neden oldu. Bu dönem meslek hayatım için dönüm noktası.”
Yaklaşık 2 yılın ardından, kapıların açılmasının da etkisiyle, 2004’ten itibaren Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Cyprus Mail ile dünyanın en prestijli haber ajanslarından Reuters’de çalışmaya başladı. Serbest gazeteci olarak her ikisine de haber geçti. Habercilerin habercilik yaptığı, referandum süreci.
“Yabancı basında çalışmanın mesleki açıdan farklı avantajları oldu. Her şeyden önce daha objektif bakış açısı, bilgi odaklı olma zorunluluğunuz var. Türk gazeteci Türk politikasını, Rum gazeteci Rum politikasını gözeterek yazarken, siz tümünü gözetmek zorundasınız. Bu da bana çok uygundu. Hem Türkçem zayıf zaten Türkçe yazamazdım, hem de milliyetçi değil enternasyonal kültüre inanan bir insan oldum hep. Ayrıca Reuters’e haber yaparken, mümkün olduğunca az kelimeyle haber yapma konusunda çok deneyim kazandım. Gereksiz tek kelime fazlalığı kabul etmeyen bir ajans. Bu da size kısa cümlelerle, anlaşılır şekilde ifade etme yeteneği kazandırır.”
Gazetecilik hastalık gibi, nasıl oldu da bıraktı?
“Benim öyle hastalıklarım yok. Zevk aldığım işi yapmak isterim. İşin keyfi, zevki, heyecanı olan dönemler geçti, her şey rutin oldu. Kıbrıs konusu kısır döngüye girdi. Çözüm olacak diye çok heyecanlandık, hayal kırıklığı oldu. Ve 2015’te gazeteciliği bıraktım. Son yaptığım haber, Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı zaferi oldu.”
Ne yerli, ne yabancı
Kıbrıs’ı, Kıbrıslıyı seviyor, kendini adaya ait hissediyor ama farklı. Kendini nasıl, nerede hissediyor?
“Dünyanın çok yerini gezdim. Burayı severim, burada yaşamaktan da mutluyum. İstediğim gibi, tercihim olan bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Mutlu, özgür olmaya gayret ediyorum herkes gibi. Nasıl hissediyorum diye sorarsan; ne yerli ne yabancı. Hem içindeyim, hem dışındayım. Çünkü hiçbir galıba girmek istemem. Tek tip insan sevmem, ben de tek tip olmak istemem. Ama kendimi bu adaya ait hissediyorum. Çevresi, doğası, insanı, kültürü bana hitap ediyor. Burada yaşamak bana uyar. Multi kültürel ortamları severim ben. İngiltere’de de öyle bir ortamda yaşadım. Peckham bölgesinde. Her ülkeden insanın olduğu, fakir bir bölge. Belki bu ortamda yetişmenin de etkisiyle çok kültürlülüğü severim.”
Kıbrıs da, Kıbrıslı da değişiyor
Kıbrıslı muhafazakâr mı?
“Adalıların genellikle muhafazakâr özelliği vardır. Sadece Kıbrıslıların değil, tüm adalılar öyle. İngilizlerde de var aynı ruh hali. Kendini koruma içgüdüsü. Brexit’in altında yatan bu meselâ. Ama Kıbrıs, Kıbrıslılar değişiyor. Ben adaya geldiğimde sadece Kıbrıslılar ve Türkiyeliler vardı. Şimdi her milletten insan var. Üniversitelerin, kapıların açılmasının etkisiyle artık adada çok yabancı var. Alışmakta zorlanıyor belki adalılar ama alışacak. Yaşam şekli değişiyor.”
Denedim, olmadı derim, başka iş yaparım
Hızla gelişen, değişen, parlayan Lefkoşa Surlariçi’nin önemli bir mekânının sahibi. Evi de bu bölgede. Bisikletiyle dolaşıyor, kentin ruhunun, bu gelişimin ta başından bire bir tanığı, hatta aktörlerinden.
“Buralarda yaşamak, çalışmak şans. Kendimi şanslı hissediyorum. Tercihimle geldim, iyi ki geldim bu bölgeye. Her gün daha da güzelleşti bölge. Basit şeylerle daha da iyi olabilir. Meselâ tüm mekânlara, tabelalara kadar ahşap zorunluluğu getirilebilir. Işıklandırma kötü, ayrıca yeterli yeşillendirme yok. Bunlar kolay yapılabilecek şeyler.”
Her geçen gün büyük hızla artan mekânların sürekliliği olur mu?
“Bir yeri açarken hedef kitleniz önemli. Kime hitap edeceksiniz, açarken bilmeniz gerekir. Ama tutar mı, tutmaz mı, bilemezsiniz. Ben de açtığımda bilmiyordum. Fakat insanlar gelmese, işyerim ilgi görmese de küsmem, ‘denedim ve olmadı’ derim, başka iş yaparım. Herkes, her yer aynı şekilde çalışmaz, çalışamaz. Ayrıca bazı şeylere insanlar, Kıbrıslı kültürel olarak hazır değil.”
(Havadis/ 28 Ekim 2019)