“Ölmeden müze olduğunu görmek isterim. Birileri ilgilensin, bu hazine körçar olmasın”
Lefkoşa’nın göbeğinde, Selimiye Camii’nin hemen yakınında, herkesin her gün geçip gittiği İdadi Sokak’ta bir hazine var. Küçücük bir dükkânda. Burada tarih durmuş, donmuş sanki. “Fotoğraflarla tarihi zapt ediyorum” der gibi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan adaya ilk ayak basan Türk ve Yunan askerlerine, Barış Gücü askerlerinden KKTC’ye, Bülent Ecevit’ten Eşref Kolçak’a, Dr. Fazıl Küçük’ten Makarios’a, Küçük Aysel’den Münir Nurettin Selçuk’a; adanın siyasi ve sosyal tarihi fotoğraflarla burada. Bu kadar da değil, bugün 70/80 yaşındakilerin çocukluk fotoğrafları, sünnetleri, düğünleri. Artık mumla aranan plaklar, kasetler, afişler. Dahası para, pul, Atatürk koleksiyonları. Eski fotoğraf makineleri, projektörler. Burası ünlü FOTO ŞIK. Tam 66 yıllık, 66 yıldır aynı yerde. Adından fazla Foto Şık olarak bilinen 90 yaşındaki Mehmet Şık da aynı yerde. Son 10 yıldan beri fotoğraf çekmiyor ama her gün dükkânda. “Burası müze olmalı, yaşamalı. Ölmeden Foto Şık Müzesi olduğunu görmek isterim” diyerek her gün kapısını açıyor hâlâ.
Kapı önünde kitap okurken buldum Mehmet Şık’ı. “Okuyor musun” soruma, “Gözlerim tamam, niye okumayım” diye haklı bir tepkiyle yanıt verdi. “Talep olsa fotoğraf da çekerim. Makineler, ilaçlar, her şey tamam, gözüm iyi, ama talep yok. Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu. Artık herkes elinde cep telefonuyla kendi fotoğrafını çekiyor” diye ekledi.
Artık fotoğraf çekmiyor ama gayet aktif. Dükkâna gitmekle kalmıyor, arkadaşlarıyla buluşuyor, fotoğrafçıların derneği FODER’in toplantılarına katılıyor. Derneğin üyesi de zaten. Bir süre önce ödüllendirmişler dernekte, gururla anlattı, “Beni havalara kaldırdılar” diyerek.
Yaşamla bağı güçlü zaten. Para ve pul koleksiyonuna parça toplamaya devam ediyor. Hatta, “eksik parçalardan bulursan mutlaka getir” diyor para koleksiyonu için. Evi de aynı bölgede, bisikletle gidip geliyor dükkâna ama araba kullanıyor. Köyü Kurumanastır’da bahçe ekiyor, bahçenin bakımı için gidip geliyormuş hâlâ arabasıyla. “Dikkatli ol, yollar tehlikeli artık” diyorum, “Senin için de tehlikeli. Ben yavaş sürerim” diyor.
Röportaj teklifimi önce “Bugüne kadar çok konuştum, birçok gazete yazdı, bir şey olmadı” diye reddeder oldu, sonra “hade bir de seni deneyelim” dedi; öyle oturduk karşılıklı kapı önünde. Gelen geçenle muhabbetle de karışık yaptık röportajımızı. İsimler, tarihler, tespitlerle benden güçlü hafızasıyla anlattı. Eksik yazdığımda veya bazı kelimeleri yazmadığımda müdahale etti hatta, “niye yazmıyorsun” diye. Dahası, işin ustası olarak, benim fotoğraf çekimindeki amatörlüğüm de gözünden kaçmadı, “Işığa göre çek, bu fotoğraf karanlık çıkacak, dik tutma” diyerek ders vermekten kaçınmadı. “Fotoğraf işinde en önemlisi ışık ve sabır. Anı doğru yakala…”
Kurumanastır’dan Lefkoşa’ya, tırnaklarıyla yaşayanlardan
Kurumanastır/Çukurova’da doğdu. 7 çocuklu ailenin en büyüğü, 1928 doğumlu. Foto Rekor olarak bilinen Osman Rekor da kardeşi. Dede Mustafa Musaoğlu Antalya’dan gelip yerleşmiş adaya, baba Rifat. Annesi Lefkonuk kökenli.
“Dedem ve babam zerzevat, meyve yetiştirirdi. Dağlardan gelen suların toplandığı havuzlar yaptılar, her şey yetiştirirlerdi. Sonradan o sular kayboldu ama havuzlar durur. Ben dedemle köylere giderdim, eşeklerle zerzevat satardık. Tarla sürerdim, hayvan otlatırdım çocukluğumda…”
İlkokulu bu köyde bitirdi. “Git, bir sanat öğren” demişler, o da bir gün otobüse bindi, 12 yaşında bir başına yola koyuldu. Yıl 1940.
Kunduracılık da yaptı
“Fukaralık vardı o zamanlar. Rum şoföre ‘yarım şilinim var’ dedim, ‘atla’ dedi, bindim arabaya, Lefkoşa’ya geldim. Deveciler Hanı’nda indim. Köylülerimiz vardı orada, onların yanına gittim. Medrese vardı, ‘orda kal’ dediler. Medrese’de kalmaya başladım. Salih Efendi, Topukçu Ahmet Efendi vardı, hocalarımız. Eski Türkçe ders verirlerdi bize. Yatılı yer. Geceydi dersler. Gündüz çalışmaya başladım. 4 kişiydik kaldığımız odada, onlar kunduracı yanındaydı, ben de kunduracı yanına gitmeye başladım. Gündüz kunduracı, gece ders…”
Fotoğrafçılık Diana ile başladı
Bir süre sonra sıkılınca, bu sefer Foto Diana’ya gitti. Mustafa Diana, dönemin ünlü fotoğrafçısı. 2 yıl burada çalıştı. Fotoğrafçılık hayatı başladı böylece. Haftada 2 şilin kazanmış buradan.
Ardından bir Rum’a ait Foto Smart’ta çalıştı. Burada çalıştığı dönemlerde Mısır’dan gelen turistlerin fotoğraflarını çekmiş, temizlemiş. Bedros isimli Ermeni’nin yanında çalışmaya başlayınca, haftalık maaşı 2 Lira oldu. Böylece kademe kademe ilerledi, para biriktirdi ve 1952’de kendi iş yerini açtı.
Şu an Turizm Bakanlığı’nın bulunduğu, o dönemlerde lise olarak kullanılan binanın karşısında açtı ilk iş yerini. Ancak burada yaklaşık bir yıl kaldı, 1953’te şu anki dükkâna geçti. Mısırlıoğlu apartmanının altında küçücük dükkân. İlk birkaç parçayla açtı burayı, yavaş yavaş geliştirdi ve bütün hayatını buradan kazandı. İşini geliştirmek, tecrübe kazanmak için 1958’de bir aylığına Türkiye’de de çalıştı.
1972’de Alaniçi’nden Tansel hanımla evlendi. Şimdilerde gururla bahsettiği, “Çok vefalıdırlar” dediği 2 çocuğu var. Sadiye ve Rifat. “Gece gündüz çalıştım, bu işten hayatımı kazandım. Çocuklarımı okuttum” diyor.
Türk ve Yunan askerlerinden ilgi
Düğünden sünnete, cenazeden futbol maçına, liderlerden konuklara, konserlerden sinemalara her yerde fotoğraf çeken Mehmet Şık, kartpostal tipi anı fotoğraflarıyla ün yaptı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla adaya gelen Türk ve Yunan askerleri en büyük müşterileri oldu o yıllarda örneğin. Adayı temsil eden kartpostal tipi anı fotoğrafları, askerlerin kuyruklar oluşturmasına neden oldu. Aynı durum, cumhuriyetin yıkılmasıyla 1964’te adaya gelen BM Barış Gücü askerlerinde ve 1974 harekâtıyla gelen Türk askerlerinde de devam etti. Her dönem, coğrafik koşullarına göre şekillendi. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde kartpostal fotoğrafın zemini adanın tamamı olurken, 1974’te ada ikiye bölündü. Her fotoğraf, temsil ettiği dönemin tanığı oldu. Dükkânın her köşesi hâlâ bu fotoğraflarla dolu. Finli, Danimarkalı, Avusturyalı Barış Gücü askerleri, Türk askerleri, Yunan askerleri… Dönem dönem bu ülkelerden gelen belgesel film yapımcılarının ilgi odağı bu fotoğraflar.
Boyalı fotoğraf ilk günkü gibi
Kalemle rötuş yapılan ve yağlı boya ile renklendirilen fotoğraflar da belirleyici özelliklerinden Foto Şık’ın. Daha renkli fotoğrafın olmadığı yıllar. Örneğin Doktor Fazıl Küçük’ün 2 çocuğunun çocukluk fotoğraflarını yağlı boya ile renklendirdi. Renkleri hiç bozulmadan hâlâ duvarda asılı o fotoğraf. Zaten fotoğraflar da ilk günkü gibi, bozulmadan gelmiş bu güne. Duvarlarda, albümlerde hepsi.
“Kaliteli kâğıt, kaliteli boya kullanırdık. Bozulanlar, plastik olanlardır. Biz plastik değil ağaçtan yapılma birinci sınıf kâğıt, karton kullandık. Bozulmama nedenleri o.”
Renkli fotoğraf tekniğinin Kuzey Kıbrıs’a ancak 1980’lerde geldiğini de anlattı. “Rumlara 1972’de geldi renkli fotoğraf. Götürüp orda temizletirdik. 1980’lerden itibaren de bize geldi”.
Afişleri, şarkı sözlerini çoğaltıp satardı
Bir dönem sinemalar da önemli çalışma alanı oldu.
“Pazar günleri sinemalarda kovboy, Tarzan filmleri oynardı. Filmlerin afişlerinden çoğaltır satardım. İnsanlar severdi böyle şeyleri. Gece 10-11’e kadar sinemaları gezer, satardım. Ayrıca şarkı sözlerini çıkarır, matbaada bastırır, sinemalarda satardım. Veya büyük sanatkâr Küçük Aysel’in şarkılarının sözlerini yazar, konserlerinde satardım.”
Nadide’ler, Altıparmaklar
Siyasi liderler Doktor Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş’ın da birçok kez fotoğrafçılığını yapan, Rum liderlerle, dünya liderleriyle görüşmeleri karelere yansıtan Mehmet Şık, liderler ve aileleri yanında, adayı ziyaret eden ünlü isimlerin, sanatçıların da fotoğraflarını çekti. Bunlar içinde bazıları Ayhan Işık, Eşref Kolçak, Muhterem Nur, Neşe Karaböcek.
Mehmetaliler, Ahmet Nadide, Becerikliler, Altıparmaklar, Küçük Aysel gibi tarihi isimler hâlâ albümlerde duruyor.
Eski dışişleri bakanlarından Kenan Atakol’un evlilik resmi de dükkânın başköşesinde.
Düğünler, cenazeler, mevlitler, maçlar. “En fazla Çetinkaya-Apoel maçlarını hatırlarım. Cirit hisarında oynanırdı, çok çekişmeli geçerdi bu maçlar. Çok zevk alırdık fotoğraf çekmekten.”
Ölmeden müze olduğunu görmek isterim. Körçar olmasın
Mesajı var mı?
“Ben ekmeğimi yedim, suyumu içtim. Çok işledim. Tek isteğim buradaki bu makinelerin, fotoğrafların, albümlerin, dünya kadar malzemenin körçar olmaması. Birilerinin ilgilenerek FOTO ŞIK adıyla bir müze açması. Bu sanat geleceğe taşınmalı, yaşatılmalı.”
(Havadis/18 Kasım 2019)https://www.havadiskibris.com/?p=424296