16 yaşında bulaşıkçı olarak başladı, hep yereli sevdi

“Doğru model eko-agro turizm ama vizyon yok. Gelen-giden aynı, gelenek bozulmuyor”

Lise yıllarında hayatını kazanmak için bulaşıkçı olarak işe başladı. Dönemin yıldızı Sabri Orient Otel’de. Gündüz okula gitti, gece otelde bulaşık yıkadı. “Bulaşık yıkamaktan pambuk gibiydi ellerim” diyor. Ama bu zorlu hayat, meslek seçiminde belirleyici oldu. Mühendislik hayal ederken, turizmde karar kıldı. Lisenin ardından OTEM’e girdi, turizm eğitimi aldı. Yüzlerce mezunun aksine, sektörden hiç vazgeçmedi, hatta belki bu anlamda tek oldu. Birçok otelde çalıştı, yöneticilik yaptı, bazılarının sıfırdan kuruluşuna öncülük etti. Sürgünler, kavgalarla geçti hayatı. Kitle turizminden çok yereli tercih etti. Kültür ve tarım odaklı eko-agro turizme gönül verdi, bu alanda ilklere imza attı. Karpaz’da Bodrum örneği yaratmak için projeler hazırladı. 10’a yakın kitabında, köşe yazılarında, televizyon programlarında hep yereli, Kıbrıs kültür ve mutfağını inceledi, araştırdı. Şimdi o bir duayen, gurme ve “Doğru model, ülkeyi geleceğe taşıyacak olan eko-agro turizmdir” diyerek mücadeleye devam ediyor.

Zekai Altan ile dostluğumuz ne kadar eskiye dayanıyor, hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, o nerde, biz tatil veya yemek için orda. 1990’lı, 2000’li yıllar. Çok fazla otelin olmadığı zamanlar. Dorona, Palm Beach, Lapethos, Saray gözde oteller. Tümünde çalıştı sanırım. Çoğunda yönetici olarak. “Sürgünlerle geçtiği için hayatım, sürekli yer değiştirdim. Ama tümünden bir şeyler öğrendim, inanılmaz güzel insanlar girdi hayatıma, sektörü tanıdım” diyor o savrulma yılları için.

Kumyalı’daki bağından topladığı üzümlerden imal ettiği şarabı tatmak için bir araya geldik geçtiğimiz hafta. Lefkoşa’nın yeni mekânlarından, farklı lezzetler sunan La Main Du Roi’de buluştuk. Lezzet, şarap, bardak nasıl tutulur, servis nasıl yapılır derken, bildiğimi sandığım bilmediklerimi fark ettim yine. Hem yeme-içme kültürü, hem onun hayatıyla ilgili. Ve kaçınılmaz oldu röportaj.

İyi ki garson oldum

Geçtiğimiz aylarda röportaj yaptığım OTEM’in (Otelcilik Eğitim Merkezi) ilk müdürü, mutfak sanatları uzmanı, gurme Mustafa Şah, Zekai için  “okuldan mezun olup mesleği sürdüren tek isim” demişti. Onu  anımsattım. Hayali, tutkusuydu herhalde turizm.

“Değil aslında. Mühendis olmaktı hayalim. Ama lisede hayatımı kazanmak için Sabri Orient Otel’de bulaşıkçı olarak işe başladım. Kat hizmetlerinde, serviste de çalıştım.  Zordu ama sevdim işi. Bu dönem etkili oldu meslek seçimimde. Ayrıca Türkiye’de öğrenci olaylarının olduğu, Kıbrıslı öğrencilerin öldürüldüğü dönemler. Bunun da etkisiyle OTEM’de karar kıldım. Hiç unutmam annem ‘garson parçası mı olacan’ diye karşı çıktı ama gene de gittim. Hiç pişman olmadım. İyi ki garson oldum.”

Otel sahibi, efsane isim, “baba gibi” dediği Sabri Tahir’den çok şey öğrendiğini de ekledi.

Hayatla erken tanıştı, amca ve DGD belirleyici oldu

Baba Evdim kökenli, anne Dali-Luricina. Limasol’da doğdu Zekai, fakat hayatı hep ana toprağı Luricina’da geçti. 1960 doğumlu. İlk ve orta eğitim bu köyde. Lise için Lefkoşa’ya, Sedat Simavi Meslek Lisesi’ne gelince, nenenin yanında kaldı.

Lise yılları, dönemin güçlü hareketi DGD (Devrimci Gençlik Derneği) ile de tanıştığı, aktif görev aldığı dönem. Sol hareketle lise yıllarında başlayan ilişkisi, sonradan CTP ile devam etti.

“DGD çok güçlüydü, her yerdeydi. Ben de hem okuyan, hem çalışan, emekçi bir genç. Aynı zamanda amcam Tahsin Tural’ın etkisiyle, motivasyonuyla çok okurdum. Sürekli okurdum. Köyde beni dağ, ova, bayır gezdiren amcam, okuma yanında, toprağa tutkumda da çok rol oynadı. Lise yıllarım, çalışmam, DGD, çok okumam hayatımı, kişiliğimi şekillendirdi. Kimlik, kişilik kazandığım dönem oldu. Genç, hatta çocuk denecek yaşta hayatla tanıştım.”

Havaalanından kelepçeyle götürüldü

Turizm Bakanlığı’na bağlı iki yıllık OTEM’den mezuniyetin ardından askerliğini yaptı. Palm Beach ve İstanbul Hilton’da stajın ardından ilk iş yeri, dönemin Turizm İşletmeleri’ne bağlı Dorona Otel oldu. Yıl 1982.  Turizm İşletmeleri’nin kapanmasıyla birlikte Yakın Doğu Üniversitesi’ne devredilen Dorona, o zamanların gözde tesislerinden. Burada resepsiyon görevlisi olarak başladı.

1990’da bu otele müdür olarak atanmak istendi ancak UBP’li olma şartı koşuldu. Reddedince işten durduruldu. Yaklaşık 3 ay işsiz kaldı. Bu işsiz olduğu dönemde, konferans için davetli olarak gittiği Londra’da “iltica edebilir” iddiasıyla gözaltına alındı. Havaalanından kelepçe takılarak karakola götürüldü, 3 gün tutuklu kaldı.

“Bu dönem ülkede siyasi koşulların sertleştiği, UBP’nin benden olmayana hayat yok anlayışının tavan yaptığı yıllar. Muhalefet de Meclis dışında, etkili değil. Bu dönemde en büyük destekçim, Turizm İşletmeleri Yönetim Kurulu’nda Türkiye kanadını temsil eden TURBAN Genel Müdürü Mehmet Özdemir oldu. Hep motive etti. Hatta onun teşvikiyle Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan destek ve ilgi gördüm.”

Turizm İşletmeleri bir süre sonra “işe dönebilirsin” dedi ama bu kez de Girne Marina’ya gönderildi. Yaklaşık 3 yıl da burada çalıştı. Ve Dorona’ya dönüşü hükümet değişikliğiyle, 1993 sonrasında oldu.

Turizm İşletmeleri’nin 1998’de özelleştirilmesiyle birçok farklı yerde çalıştı. Lapethos’ta 2 yıl müdürlük, Jamine Court’ta acente müdürlüğü yaptı. Eğitim Bakanlığı’na bağlı Öğretmen Evi ve Turizm Bakanlığı’n bağlı Turizm Uygulama Oteli’nin kuruluşunda yer aldı.

Karpaz’a görevli gitti, bir daha ayrılamadı

Karpaz bölgesine ilgisi, Kumyalı’da açılan Turizm Uygulama Oteli ile başladı. 1990’lı yılların sonu. Yaklaşık 4 yıl Bakanlar Kurulu kararıyla burada görev yaptı. Amaç bölgenin gelişmesine katkı sağlamak, potansiyeli harekete geçirmek, turizm sektörüne eleman yetiştirmek. Hem otel, hem okul…

“Bu dönem meslek hayatımda en yararlı olduğum dönem. Onlarca insan yetiştirdik. Köylüye, bölgeliye, yerel yöneticilere vizyon kazandırmak, bölgenin potansiyeliyle ilgili farkındalık yaratmak için programlar düzenledik. İnanılmaz projeler hazırladık. Beyaza boyanmış evleri, etnografya müzesi, deniz panayırı, küçük alış veriş mekânları, kahveleriyle Bodrum modeli planladık. Kumyalı’da Bodrum modeli. Hayal değil, her tür potansiyel vardı. 3 bin ağaç dağıttık, bölge muhtarlarıyla toplantılar yaptık. Proje hazırdı, gerekli her şey vardı. Ama 2002’de görevden alındım, o proje rafta kaldı. Şimdi geri dönüp baktığımda, demek ki ileriyi görmüşüz. Potansiyeli o zamandan fark etmişiz. Fakat vizyon ve planlama, kurumlaşma olmadığı için, proje hazırlamamıza rağmen bölgedeki gelişme planlı olmadı. Köyü, köylüsü, doğası, kültürüyle gelişme yerine, dev otellerle kitle turizmi teşvik edildi.”

Büyükkonuk’un yaratıcılarından

Eko turizmin ilk uygulama yeri Büyükkonuk’un şekillenmesinde de rol oynadı. Köylüye eğitimler verdi. Köyün mimarisi, dokusu, kültürüyle hayat bulması için çalışan ilk ekipler arasında yer aldı.  Sonradan kaderine terk edilen Dipkarpaz’daki Arch House’un açılışında da görev aldı. İlk örnek, ilk adım. Bu da 2002’de gerçekleşti.

Görevden alınmasıyla tüm projeleri yarım kaldı. Öğretmenliğe devam imkânı olmasına rağmen tercih etmedi, istifa etti. Hayatını kazanmak için Girne Liman’da hediyelik eşya dükkânı açtı.

Hükümet değişikliğiyle 2004’te Saray Otel’e müdür yardımcısı oldu, 2005’te tekrar Karpaz’a görevlendirildi ama bu da sürmedi ve 3 yıl sonra yeniden görevden alınınca Kumyalı’da kendi arazisine kendi işini kurdu. Notovikla Otel.

Eko-agro turizm modelinin uygulandığı bir otel bu. Eko-bio belgesi (ICEA) olan, uluslararası sertifikalı bu tesisin ilk örnek olduğunu anlattı Zekai Altan. Yakın geçmişte bu tesisle ilgili devletle kavgalarını, eylemlerini, geçici kapatma konularını ise detaya girmeden özetledi. “Kalkınma Bankası, DPÖ teşvik etti ve kurduk. Çünkü bu tip tesisler, kitle turizminden farklı olarak para, gelir değil, kültür odaklı. Ancak teşvik ve destekle, planlamayla yaşayabilir. Ama başta teşvik verenler, yürü diyenler bunu sürdürmedi.”

Trodos’ta neden büyük otel yok!

Destekten kastın ne olduğunu da anlattı.

“Destekten kasıt vizyon ve planlamadır. Ülkenin geleceği için doğru model eko-agro turizmdir. Ama bu kitle turizmi olmayacak demek değil. Planlama işi. Kitle turizmi ile eko turizm bir birine alternatif değil, destekleyicidir. Hatta aralarında net-work olmalı. Örneğin Trodos’ta büyük otel yok. Büyük oteller Aya Napa’da. Neden? Planlamışlar, Trodos eko-agro turizmine uygun. Aksi halde bölge özelliğini yitirir. Biz bunu yapamadık, üstelik potansiyel olmasına karşın. Bakkalın dibine market açtık, üstelik teşvik de verdik! O bakkal nasıl yaşayacak! Dünyada bakkalları yaşatmak için marketler farklı bölgelere izinlendirilir. Planlanır, programlanır. Tek anlatmak istediğimiz bu. 40 yıldır söyledik, yazdık, projeler-raporlar hazırladık, hiçbir adım atılmadı. Atılan adımlar da yarım kaldı. Ya da iki adım ileri, üç adım geri. Bu doğru model ileriye taşınamadı. Gelen-giden aynı, gelenek değişmedi. Dinleyen, anlayan, geleneği bozan olsa çözüm cepte.”

Kybele, 186 günlük grev, turizm günü

Lise yıllarından başlayan eylemli, aktivist hayatı da hep devam etti. Örgütlerde, sendikalarda, birliklerde yer aldı.

Tarihe iz bırakan OTEM Mezunları Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı 1983’te. Hatta 10 yıl başkanlığını yaptı. İlklere imza atan bu örgüt, gurur kaynağı.

“Şimdilerde hâlâ kutlanan Dünya Turizm Günü’nün ülkede kutlanmasını sağlayan bu örgüttür, biziz. İyi ki yapmışız, ileriyi görmüşüz. Bellapais’da hâlâ popüler olan Kybele Restoran da bizim ürünümüz. Orayı birlik olarak biz açtık, ismini biz koyduk. El değiştirmesine rağmen 40 yıla yakın aynı isimle, hâlâ en iyilerden olduğuna göre doğru bir adımdı.”

Turizm Emekçileri Sendikası’nın ilk hali Koley-Sen’in ünlü Palm Beach grevi de hayatında iz bırakanlardan. Bir grupla sendikanın yönetimini aldıktan sonra, Alman işletmeciye ait Palm Beach’te örgütlenmelerini ve 186 gün süren tarihi grevi anımsattı.

“Özel sektörde sendikalaşma sağladık ve bu şok yarattı. Sonuçta kaybettik, örgütlediğimiz 50 çalışan işten durduruldu, ama 186 gün çadırlarda, kaldırımlarda direndik. İnanılmaz dayanışma, destek gördük. Grevdeki arkadaşlarımızın ailelerinin ihtiyaçlarını gönüllüler karşıladı, evlerine ekmek taşıdı. CTP de çok destek verdi. Çünkü CTP o zaman insanlara sahip çıkardı, şimdiki gibi oylara değil…”

Yabancılaşma en büyük kötülük

Kavgalardan, sürgünlerden, mücadele etmekten yorulmadı mı!

“Yorulmadım, ben kavga adamıyım” diyor ama yorulmuş aslında. Daha dingin.  Oteli yanında araştırma ve kitaplarına yoğunlaşmış durumda. 20’li yaşların başında aşık olarak evlendiği, 40 yıllık hayat arkadaşı Kader’le birlikte çalıştırıyor Notovikla’yı. Aile işletmesi. Kızı Tuğçe ve oğlu Menteş de zaman zaman katkı yapıyor. Burada özel ilgi turizmiyle gelen yabancı turistlere ve öğrencilere Kıbrıs kültürünü tanıtıyorlar.

“Yabancı turist, ne istediğini bilen adaya geldiğinde buranın kültürünü tanımak, yaşamak ister. Hellimden çöreğe uygulamalı görmeyi tercih eder. Her aşamasını uygulamalı gösteriyoruz. Gittiğinde de bunu anlatır, ülkeyi kültürüyle tanır. Eğer siz mıhlama veya kiremitte balık sunarsanız, bunu gösterirseniz, turist sizi onunla tanır veya ‘Karadeniz’de de aynısı var, sizin ne özelliğiniz var’ der. Ülke yabancılaşır. Kültürümüzde, mutfağımızda, toprağımızda bu kadar potansiyel varken yabancılaşmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Benim kavgam bu, kendi kültürümüze, bu zenginliğe sahip  çıkmak.”

Şarap kursları, çocuklara masallar, kitaplar…

Röportaj sırasında, hatta karşılaştığımız her etkinlikte, şarabın sunumundan bardak tutma şekline kadar sürekli uyarılar yapar Zekai. Hatta hangi tür şarapla, ne tür bardak kullanılması gerektiği konusunda da ısrarcı. Şu sıralar, bu konuda eğitici kurslar, uygulamalı eğitimler vermek için hazırlık yapıyor.

Turistlere ve öğrencilere ekmek yapımından fırına salmaya, hellimden şaraba, yoğurttan zeytin ve harup hasadına kadar otelde eğitim veren Zekai Altan, aynı zamanda “doğa tasarım bilimi” diye tanımladığı perma kültür eğitmeni. Türkiye’de eğitim almış, sertifikalı. Ortaçağ mutfağıyla da ilgileniyor uzun süreden beri. Günlük hayatın içinde olmayan, Bizans dönemine ait 70-80 yeni tat belirlemiş durumda. Fransa ve İtalya’dan arşiv belgeler derliyor.

Mutfak ve Kıbrıs kültürü ile ilgili 10’a yakın kitabına yenileri ekleniyor yakında. Daha ilginci, çocuklar için masal kitabı hazırlığında. Tiyatro Sanatçısı Şenay Saçbüker’le birlikte çalışıyorlar bu proje için. Çörek yapımından dribidez bittasına, buğday üretiminden ekmeğe Kıbrıs mutfağı çizimlerle masallaştırılıyor. Doğa, ekoloji, kültür ilişkisiyle birlikte. Zekai Altan anlattı, Tiyatro Sanatçısı Saçbüker yazacak. Çok yakında çıkması planlanan toplam 6 masal kitabı için finans arayışı sürüyor.

(Havadis/16 Aralık 2019)

Bir Cevap Yazın