Rutine mola, farklı bir etkinlik, bir hafta sonu kaçamağı derken düştü yolumuz Galatya’ya. Bildiğimiz, gittiğimiz bölgeler ama bilmediğimiz bir mekân. Bağ bozumu, üzüm, sucuk, şarap, zivaniya gibi etkinlikler derken tanıştık Çelebi Garden/Hotel ile. Ama daha önemlisi genç girişimci Buse Çelebi’yi keşfettik. Aile işletmesini ODTÜ’de akademik kariyere tercih eden, İşletme eğitiminin ardından daha 21 yaşında hotelin işletmesini üstlenen Galatyalı genç girişimci.
Üzüm diyarı, eski Türk köylerinden, gelenekleri ve üretkenliğiyle ünlü Galatya/Mehmetçik, aralıklarla ziyaret ettiğimiz köylerden. Çelebi ailesine ait hotel/restoran ise hiç dikkatimizi çekmemişti doğrusu. Yaklaşık 10 yıllık bir tesis ama uzun süre konaklama tesisi olarak kullanılmadı, sadece restoran olarak hizmet verdi. Fakat son zamanlarda bir motivasyonla dikkat çekmeye başladı. Nedenini otelde konaklayınca anladık. Ailenin genç üyesi Buse, yaklaşık 1.5 yıl önce işletmeyi devralmış, genç ve girişimci ruhla hem tesise, hem köye ruh katmış.
“Bağ bozumu/şarap semineri/zivaniya tadımı/sucuk-paluze yapımı” şeklindeki program, doğal olarak ilgimizi çekti pek çok insan gibi. Nasılsa Baf kökenliyiz, üzüm diyarından. Ata topraklarının yaşam şekli, çocukluğumuzu şekillendiren şeyler. Hem nostalji yaşarız, hem farklı bir etkinlikle günümüze hayat katarız, hem çocuklarımıza atalarımızın yaşam şeklini tanıtırız düşüncesiyle yola çıktık.
Neyle karşılaşacağımızı bilmeden gece konaklamalı programa katıldık bir hafta sonu. Köyün içinde, havuzlu, sade, temiz, 10 dakika mesafedeki Bafra plajına tepeden bakan bir konaklama tesisi. Kapıda gencecik kızlar karşıladı. İki kız kardeş, otel sahibi Kemal Çelebi’nin kızları. Buse 21 yaşında, otelin işletmecisi. ODTÜ İşletme’den geçtiğimiz yıl mezun olmuş, adaya gelir gelmez tesisin başına geçmiş. “Girişimcilik, pratik hayat akademik kariyerden daha eğitici” diyerek eğitim hayatını uzatmadan adaya dönen gençlerden.
Konukları kapıda karşılayan, servisten oda hizmetlerine kadar her işe koşan Naziyet Çelebi ise henüz 18 yaşında. Tatil dolayısıyla tesiste. Ankara’da tıp okuyor. “Keşke daha kalabalık olsaydık, daha çok kardeş. Yapılacak çok iş var” diyor.
Çekirdek aile ötesinde Çelebi ailesi belli ki büyük, kalabalık bir aile. 3 kuşak bir arada. Sadece konaklama tesisi değil, marketleri de var. En önemlisi bağlar, üzüm ve üzüm ürünleri üretiminde söz sahibi bir aile. Üzüm yanında sucuk, zivaniya, pekmez v.s üretiyorlar. Şarap yapımı için çeşit çeşit üzümleri var. Şarap üretimi de yakın hedef. Tümünü harmanlamışlar. Hayatlarını topraktan kazanıyorlar, küçükten büyüğe herkes bir yerinden tutmuş. Ve sadece Buse ile Naziyet değil, ailenin diğer gençleri de hem eğitimlerini sürdürüyorlar, hem toprakla, üretimle iç içe.
“Bağ bozumu” etkinliğinde ne mi yaptık? Sabahın 6’sında kaldığımız otelden yürüyüş mesafesindeki bağdan üzüm topladık, ardından sıcak çörekle kahvaltı yaptık. Buradan paluze ve zivaniya yapımını izlemek için atölye/fabrikaya gittik, sucuk batırdık.
Şarap eğitimi ise, şarap tutkunları olarak bize bonus oldu. Üstelik bir şarap uzmanından, üniversitelerde ders veren bir profesyonelden eğitim aldık. Cem Tilki. Aynı zamanda profesyonel turizmci. Şarabın tarihinden çeşitlerine, kaliteli şarap üretiminden sunuma, bardak tutma şeklinden kırmızı/beyaz ayrımına kadar… Fenikelilerden Lüzinyanlara binlerce yıllık geçmişe dayanan şarap kültüründe Kıbrıs’ın tarihi özel bir yeri var. Mesela yerli şarap Commandaria 1200’lerin başında, Luzinyan döneminde 70 şarap arasında birinci gelmiş…
Şarap seminerinin ardından Buse’nin amcası Mehmet Çelebi de bağcılık hakkında kısa bilgi verdi. Nerden nereye geldiklerini, köydeki üretimi, üzümün sırlarını anlattı; geleneksel şikâyetleri yapmadan büyüme hedeflerini aktardı.
Gece de uzun uzun masalar kuruldu havuz başında. Bölgenin ünlü fırın kebabına şarap ve zivaniya eşlik etti. O masada ailenin demirbaşı, 80’li yaşlardaki dede Hasan Çelebi de gururla yer aldı. Ektiği bağların, kurduğu temelin evlâtlar ve torunlar tarafından sürdürülmesinin, 3 kuşak bir arada olmanın gururuyla. “Bağlar, sucuk, paluze, zivaniya çocukluğumdan bildiğim işler, yaşam şeklimizdi” deyince, “Baflı mısın yoksa” dedi. Ve Galatya’daki bağların kökeninin aslında bizim bölgeler olduğunu anlattı. 1960’li yılların sonunda getirmişler üzüm budaklarını Baf köylerinden. “Yasaktı, arabanın üstünü soğan doldurduk, öyle geçirdik” diye anlattı Baf’tan taşınan üzüm budağının hikâyesini.
Galatya’dan dönüşte bu muhteşem tecrübeyi babamla paylaştım. “Üzüm ezdik, sucuk batırdık. Oğlum da ilk kez gördü” dedim; göçmenlik ruhu yeniden canlandı. “Göçmen olmasak şimdi kendi topraklarımızda, Aynikola’da sizin de, evlatlarınızın da işi bunlar olacaktı” dedi. Ne mutlu Galatyalılara ki ata topraklarında, aidiyet duygusuyla üretiyorlar. Ve topraktan, hayattan kopmayan gençler yetiştiriyor bu topraklar. Eğitimli girişimciler…
Ağustos, 2021