DEPREM… 23 yıl önce de aynı şeyleri konuştuk, bir arpa boyu yol almadık!

Deprem ana gündem bugünlerde. Başka gündem yok. Ama bu ilk değil. 1999 Marmara depreminin ardından da aynı tartışmalar yaşanmış, aynı kaygılar taşınmıştı. Bu sefer tek fark, faydaki kaymanın adada deprem riskini artırdığına dair veriler ve ağır insan kaybımız.

Aşağıdaki haber 1999 depreminin hemen ardından yapıldı. Aynı sorular, aynı kaygılar. İsimleri çıkarsak bugün yapılmış gibi. Nerde kalmıştık dedirten cinsten, bir arpa boyu yol almadığımızın kanıtı sanki…

-KIBRIS DA DEPREM KUŞAĞINDA…

-SON YÜZYILDA KAYDEDİLEN EN BÜYÜK DEPREM 6.5

-DEPREMLER ÇOĞUNLUKLA DENİZ VE GÜNEY MERKEZLİ…KARA MERKEZLİ DEPREM OLASILIĞI AZ

-“DEPREM DEĞİL BİNA ÖLDÜRÜR… İNŞAATLARA DENETİM VE ZEMİN ETÜDÜ ŞART”

-“DEPREM SENARYOSU” İÇİN ÇALIŞMALAR BAŞLADI

-“SOSYAL KONUTLAR GÜVENLİ”

Lefkoşa, 2 Eylül 1999 (NEZİRE GÜRKAN-TAK): Türkiye’nin Marmara bölgesinde büyük yıkım ve can kaybına yol açan  7.4 büyüklüğünde ve X1 şiddetindeki deprem KKTC’yi de sarstı. Yüzyılın felaketini günlerden beri ekranlardan dehşetle izleyen Kıbrs Türkü, bir yandan Türkiye’nin acısını paylaşırken, diğer yandan da adanın deprem kuşağında olduğunu anımsamanın tedirginliğini yaşıyor. “Acaba bizde de olur mu” kuşkusu insanlara uykusuz geceler yaşatırken, hükümet ile teknik uzmanlar da alınması gereken önlemler üzerinde çalışmaya başladılar.

Uzmanlar, KKTC’nin gerek coğrafik ve jeolojik, gerek sosyal ve ekonomik koşullarına dikkat çekerek, “burada Türkiye’deki gibi bir felaket olmaz” görüşünde birleşiyorlar. Ancak tüm ilgili çevrelerin üzerinde birleştiği bir başka ve çok önemli nokta daha var: Deprem riski taşıyan KKTC’de son 15 yıldan beri depreme dayanıklı projeler yasal zorunluluk olarak uygulanıyor ancak işin esasını oluşturan inşaat aşamasında denetim için yasal bir zorunluluk yok. Denetimin mutlaka yasal zorunluluk olması gerektiği vurgulanırken, ülkede neredeyse hiç veri bulunmayan zemin konusunda da etüd yapılmasının önemi ısrarla dile getirilmeye başlandı. Deprem öncesinde, deprem sırasında ve sonrasında alınacak önlemleri içeren bir “deprem senaryosu”nun ivedilikle hazırlanması gerektiği de herkesin birleştiği diğer bir nokta.

Konuyla ilgili çevrelerin kısmen moral verici ve “Türkiye’deki gibi olmaz” dedirten açıklamalarının dayanağı ise, fay hattının konumu ve KKTC’nin küçük ölçekli yapısıyla sağladığı bazı avantajlar.

Dikkat çekilen noktalardan birincisi, Ada’daki depremlerin çoğunlukla deniz merkezli olması, kara merkezli deprem riskinin yok denecek kadar az olması. Ada’da yıkıcı, ölümlere yol açan depremlerin yaşandığına, ancak kayıtlara geçen en büyük depremin richter ölçeğine göre 6.5 olduğuna işaret eden uzmanlar, inşaatlarda  denetim ve zemin etüdü olmamasına rağmen Türkiye’deki gibi bir kontrolsuzluğun, kalitesizliğin, malzeme hırsızlığının ve kaçak yapılaşmanın KKTC’de sözkonusu olmadığının da altını çizdiler.

–ADA GÜNEY’DEN YAY GİBİ KUŞATILMIŞ

DURUMDA…  TARİHTE TSUNAMİ DE VAR —

Kıbrıs  ikinci derece aktif Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde. Güney’den Ada’yı yay gibi kuşatan aktif bir fay hattı var. Bu, depremlerin çoğunlukla Baf veya Limasol merkezli olmasının nedeni. Bunun yanında Kuzey’de de bir fay hattı olduğu tahmin ediliyor ancak bu aktif bir hat değil. Bu bölge merkezli, en azından kayıtlara geçmiş bir deprem yok. Ancak İskenderun körfezinde ve bölgedeki bazı deprem kayıtlarından burada bir fay hattı olduğu tahmin ediliyor.

TAK muhabirinin Meteoroloji Dairesi’nden aldığı verilere göre, Ada’yla ilgili ilk deprem kaydı M.Ö. 222 yılına ait. Buna göre Rodos ve Kıbrıs’ta “tsunami” (deniz dibi depremlerinde oluşan dev dalgalar) oluşmuş ve X şidettinde hasara yol açmış. Bunun ardından M.Ö. 185 yılında 1X şiddette hasara yol açan  deprem var. M.Ö. 26 yılında meydana gelen 1X şiddetindeki deprem ise Baf’ta meydana gelen ilk deprem özelliğini taşıyor. Rodos, Girit ve Kıbrıs’ta X şiddetinde hasara yol açan dördüncü kayıt 1304 yılına ait.

Bu tarihi kayıtlarda depremler yıkıma göre belirlenen “şiddet” ile tanımlanmış. Şiddet ölçümleri 1’den başlayarak X11’ye kadar gidiyor. Bugün kullanılan ve deprem anındaki kayıtlara göre belirlenen richter ölçeğine göre deprem büyüklükleri ise yüzyılın başlarından itibaren kullanılmaya başlanmış.

–6.5 BÜYÜKLÜĞÜNDE 3 DEPREM–

Meteoroloji Dairesi’nin kayıtlarına göre, yüzyılın başından itibaren Ada’da orta büyüklükte ve şiddetli olarak tanımlanan depremler oldu. Ancak bunların rutin bir periodu yok. Bazan bir yılda birden fazla orta ve şiddetli deprem olurken, bazan bu period 10 yıl olmuş. Bugüne kadar maksimum büyüklük ise richter ölçeğine göre 6.5. Kayıtlara göre son yüz yılda 3 kez 6.5 büyüklüğünde deprem var. Bunların ilki 1918’de, ikincisi 1941’de, sonuncusu da 63 kişinin ölümü ve birçok binanın yıkılmasıyla en büyük deprem olarak kayıtlara geçen 1953 Baf depremi. Aynı kayıtlara göre 6.5 büyüklüğündeki bu depremlerin şiddeti ise 1X.

Ancak uzmanlar, depremlerin yarattığı yıkım ve şiddetin depremin merkez üssüne ve derinliğine göre değiştiğine dikkat çekerek, salt büyüklüğün bazan anlam ifade etmeyebileceğinin de altını çiziyorlar.

–DEPREMLERİ METEOROLOJİ  İZLİYOR —

KKTC’de depremle ilgili gelişmeler Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Meteoroloji Dairesi tarafından izleniyor. İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile işbirliği halinde 1987 yılında sismolojik çalışmalara başlayan Daire, uzun yıllar Alevkaya’daki tek istasyonla gelişmeleri izlemeye çalıştı. Daire yaklaşık 3 yıl önce Lefke ve geçtiğimiz aylarda da Tuzla-Mağusa’da kurduğu deprem istasyonuyla bölgedeki gelişmeleri daha sağlıklı koşullarda izleyebiliyor.

            Meteoroloji Dairesi yanında Yakın Doğu Üniversitesi de son yıllarda depremle ilgili çalışmalar başlattı. Üniversite bünyesinde kurulan Deprem Enstitüsü gelişmiş aletlerle deprem kayıtlarına başlarken, Enstitü bünyesinde kurulan analiz labaratuvarı da her tür malzeme analizini ve zemin etüdünü yapabilecek  teknoloji ile donatılmış durumda.

–FLORANCE FAYI İLE KUŞATILDIK–

TAK muhabirinin sorularını yanıtlayan Meteoroloji Dairesi Müdürü Halil Göymen, Kıbrıs’ın dünya deprem kuşakları içerisinde ikinci derecede aktif olan Alp-Himalaya Deprem Kuşağı’nın bir bölümünü oluşturan Akdeniz Deprem Kuşağı üzerinde bulunduğunu ve deprem riski taşıdığını söyledi.

            Kıbrıs’ın güneyini deniz içerisinden boydan boya kateden ve Ada’yı yay gibi kuşatan “Florance Fayı”nın 6.5 büyüklüğüne varan depremlere neden olan aktif bir fay hattı olduğunu söyleyen Göymen, bunun yanında Kuzey’de de bir fay hattı bulunduğunun tahmin edildiğini ancak bu hattın aktif olmadığını bildirdi.

            Fayları izleyerek depremleri önceden öğrenmeye yönelik araştırmaların dünyada ve Türkiye’de devam ettiğini belirterek, bu konudaki çalışmaların kısa sürede sonuç verecek çalışmalar olmadığını söyleyen Göymen, “Kıbrıs’ta en fazla kaç büyüklüğünde bir deprem olabileceğine ve kaç büyüklüğünde bir depremin yıkıcı etki yapabileceğine” ilişkin bir soruya ise özetle şu yanıtı verdi:

            “Kesin birşey söylemek için yeterli sayıda aletsel kayıt yok. Ancak eldeki verilerden en büyük depremin richter ölçeğine göre 6.5 olması ve böyle bir depremin dış merkezinin geçmişte olduğu gibi denizde olması beklenmektedir. Ada’da yıkıcı bir deprem olabilmesi için depremin dış merkezinin yerleşim yerine rastlaması gerekmektedir ki, böyle bir olasılık yok denecek kadar azdır. Ancak depremin aletsel büyüklüğü meydana gelebilecek hasar konusunda kesin bir bilgi vermeyebilir. Hasar binaların depreme dayanıklı inşa edilip edilmemesine ve zemine bağlıdır.”

–HASAR OLMAMASI YANILTMAMALI–

Yakın-Doğu Üniversitesi Deprem Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Hüseyin Gökçekuş da, Afrika kıtasından başlayarak Yunanistan’a kadar Ada’yı yay gibi kuşatan fay hattının Kıbrıs’ta önemli deprem riski yarattığını belirtti.

            Enstitü’nün 2.5 yıldan beri son teknoloji cihazlarla yer hareketlerini izlemeye başladığını ve depremlerin sistemli olarak kaydedildiğini anlatan Gökçekuş, Amerika ve Türkiye’deki ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde fay hattındaki hareketlenmeleri ve Ada’nın kayma hızını izlemeyi sağlayacak çalışmalar yaptıklarını da bildirdi.

Ada’da deprem riskini anlatırken, 1953 Baf depremi yanında 1941’de Mağusa bölgesinde meydana gelen depremin de can kaybına ve başta Paralimni olmak üzere bölgede büyük hasara yol açtığına dikkat çeken Gökçekuş, Meteoroloji Dairesi tarafından 6.3 olarak açıklanan 1996 depreminin 6.8 büyüklüğünde olduğunu ve şimdiye kadar meydana gelen en büyük deprem olarak kayıtlarına geçtiğini kaydetti. Gökçekuş, “Bu deprem şiddetli bir depremdi. Böyle bir depremde ölüm olmaması bizi yanıltmamalı. Çünkü Baf’ın 45-50 km açıklarında ve 50 kilometre derinlikte meydana geldi. Bu kadar uzakta ve bu kadar derinde olmasa ne olurdu, bilinmez…” diye konuştu.

–GÜNEY DAHA RİSKLİ–

Aktif fay hattına yakınlığı nedeniyle Kıbrıs’ın güneyinin kuzeye göre çok daha fazla risk taşıdığını da söyleyen Gökçekuş, Güney’de Trodos bölgesinin, Kuzey’de ise Karpaz’ın deprem açısından en az riskli bölgeler olduğunu kaydetti.

Deprem riski altında bulunan KKTC’de kurallara uygun sağlıklı yapılaşmanın  büyük önem taşıdığını anlatan Gökçekuş, üniversitenin zemin etüdü için gerekli donanıma sahip olduğunu,  talep gelmesi halinde binaları da inceleyebilecek aletlere  sahip olduklarını  bildirdi.

Deprem Enstitüsü’nün bir yıldan beri “deprem senaryosu”nun hazırlanmasına olanak sağlayacak Deprem Master Planı üzerinde çalıştığını ve bu konuda her türlü yardıma hazır olduklarını söyleyen Gökçekuş, büyük kentlerden başlayarak ivedi olarak senaryolar hazırlanmasının ve olası bir  depremde yapılacakların belirlenmesinin de kaçınılmaz olduğunu belirtti.

İnşaatlara denetim ve zemin etüdü için yasal düzenleme gerektiğini söyleyen Gökçekuş, vatandaşın sorumluluklarına dikkat çekerken de, “Bugünden başlayarak en azından yasa çıkana kadar müteahhitin kontrolluğunu kendisi yapsın, garanti istesin, inşaatını yakından takip etsin” diye uyarıda bulundu.

–PROJE TAMAM AMA …–

Marmara depremi, korku filmlerini andıran görüntüleriyle insanoğluna yaşadığı yerin sağlam ve güvenilir olmasının önemini anımsattı. Ve yan yana duran aynı yükseklikteki iki binadan biri çöp yığınına dönüşürken, diğerinde çatlak bile olmayan inşaatları evlerimize taşıyan ekranlar, “deprem değil binalar öldürür” sözüne canlı kanıtlar oluşturdu.

Biz de KKTC’deki durumu İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Ömer Çağnan’a sorduk.

Oda Başkanı Çağnan, 1983 yılından itibaren uygulamaya giren yönetmelikle deprem hesaplamalarının zorunlu kılındığını, bu tarihten sonra deprem hesaplamaları yapılmayan hiçbir projeye vize verilmediğini anlattı. Deprem hesaplamalarının 1983 öncesinde de yapıldığını ancak vize zorunluluğu olmadığını belirten Çağnan, Türkiye’den alıntı yapılarak KKTC’de de uygulanan deprem yönetmeliğinin dünyanın en iyi yönetmeliklerinden biri olduğunu söyledi.

Çağnan’ın verdiği bilgiye göre, projelerde deprem hesaplamaları en şiddetli depreme göre yapılıyor. Temel ilke ise şöyle: “Hafif şiddetteki depremde binanın hasar görmemesi, orta şiddetteki depremde oluşabilecek hasarın onarılabilir düzeyde kalması ve şiddetli depremlerde de can kaybını önlemek için binaların kısmen veya tamamen göçmesinin önlenmesi…” Yani projeye uygun yapılmışsa, zeminde de bir sorun yoksa kaç katlı olursa olsun inşa edilen bina en şiddetli depreme bile dayanıklı.

Yönetmelik uyarınca devletin yaptığı veya yaptırdığı binalarda (sosyal konutlar dahil) ise vize zorunluluğu bulunmadığını belirten Çağnan, bunun önemli bir eksiklik olduğunu söyledi ve devlet binalarına da vize zorunluluğu getirilmesi için girişimlerinin devam ettiğini söyledi.

–KONTROLSUZLUĞUN NEDENİ BİLİNÇSİZLİK–

Peki proje vizelendikten sonra, esas önemli olan inşaat aşamasında ne oluyor… Bu soruya Çağnan’ın yanıtı şu: “Bundan sonra inşaatın projeye uygun yapılıp yapılmadığı müteahhidin, mühendisin veya mal sahibinin insiyatifinde. Bu konuda yasal bir zorunluluk yok. Oysa tasarım anından anahtar teslimine kadar mimar ve mühendis tüm safhaları bilmeli ve kontrol etmeli. Ve belediyeler de bu sistem içerisinde iskân izni vermeli. Bu işin ideali, olması gereken bu ama olmuyor…

İnşaatlara kontrolun zorunlu hale gelmesi için yasal düzenlemenin kaçınılmaz olduğunu belirten Çağnan, istek olması halinde ülkenin küçük ölçekli yapısıyla kontrolun çok kolay kurulacak bir sistemle yapılabileceğini anlattı.  Kontrol sisteminin getireceği ek maliyetin ancak yüzde 5 olduğunu belirten Çağnan, “Sağlam bina, milyarlarca lira harcanan evin iç dizaynından daha önemli. Üstelik kontrollu binada israf olmaz, hata minimuma iner. Ustalar daha düzgün çalışır. Ve binanın daha sonraki bakım-onarımı daha az masrafla yapılabilir” dedi.

Marmara depremindeki çarpıcı örneklere dikkat çekerek, sağlam bina yanında sağlam zeminin de birinci derecede önem taşıdığına işaret eden Çağnan, “Her tür zemine sağlam bina yapılabilir ama bunun için zeminin yapısının bilinmesi gerekir. Oysa bizim ülkede zemin etüdü yapan yok, zeminle ilgili bilgimiz yok” diye konuştu.

–HIRSIZLIK YOK İSRAF VAR–

Tüm olumsuzluklara karşın olası bir depremde KKTC’de Türkiye’deki gibi bir felaket yaşanmasının beklenmediğini söyleyen Çağnan, “Bizde malzeme hırsızlığı yok, aksine israf var. Vatandaş malzemeyi az kullanmaz, fazla kullanır. Bunun binanın sağlamlığına bir katkısı yok ama en azından hırsızlık yapılmadığını gösterir. Ayrıca kaçak yapı, kaçak inşaat da yok. Ülkenin sosyal yapısı nedeniyle inşaat sahibiyle müteahhit veya mühendisin bir şekilde bir akrabalık, komşuluk, tanışıklık ilişkisi var. Peki niye kontrolluk yok Bunun tek nedeni bilinçsizlik. Bu nedenle yasal düzenleme mutlaka gelmeli.”

Marmara depremiyle birlikte alınması gereken önlemleri yeniden hükümete aktardıklarını ve kontrolluk ile zemin etüdünün yasal hale getirilmesi için öneri sunduklarını belirten Çağnan, hastahaneler, okullar gibi büyük devlet binalarının incelenmesi ve “Deprem Senaryosu” hazırlanması için de hükümete öneri sunduklarını söyledi.

Ülkede “yapı sigortası”nın ve “sertifikalı” mühendis olayının da tartışmaya açılması gerektiğini söyleyen İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Çağnan,  meslekte her geçen yıl kalitenin düştüğüne dikkat çekerken de, şu ifadeleri kullandı:

“Oda’ya 510 inşaat mühendisi kayıtlı. Ama profesyonelce bu işi yapan, bu işten geçinen 8 kişi var. Geri kalan mesleği ikinci iş olarak yapıyor. Her diploma alan bu işi yapamaz. Sertifikalı mühendis konusu artık bizim gündemimize de girmeli.”

Ve Türkiye’deki felaketi örnek gösteren Çağnan’ın son sözü:

“Doğal afetleri minimum zararlarla atlatmak veya felakete dönüştürmek ülkeyi yönetenlerle teknik personelin elinde…”

–ZEMİNİ TANIMIYORUZ–

Maden, Jeoloji ve Matalurji Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Okay Camgöz ise, KKTC’nin zemin yapısı ile ilgili sorulara karşılık, “Bu konuda bilimsel herhangi bir çalışma, veri, jeolojik harita yok. Bu nedenle herhangi bir görüş üretecek durumda değiliz” yanıtını verdi.

Camgöz, sismik kayıtların Jeoloji yerine Meteoroloji Dairesi tarafından tutulmasının bilimsel olmadığını da söyledi ve “Meteoroloji gök bilimidir, yer bilimi ile ilgili kayıtları nasıl tutar! Bu garip bir çelişki” ifadelerini kullandı.

Ada deprem kuşağında yer almasına karşın KKTC’nin hiçbir hazırlığı olmadığını da söyleyen ve şiddetli bir depremde KKTC’de Türkiye’deki gibi bir kargaşa yaşanacağı kaygısını belirten Camgöz, ülkenin jeolojik haritasının zaman geçirilmeden hazırlanması gerektiğini söyledi.

–SOSYAL KONUTLAR AYAKTA DURACAK–

Çalışma ve İskan Bakanlığı Sosyal Konut Müdürü Kutsal Çizgen ise, sosyal konutların sağlam yapılmadığına ilişkin iddiaları yanıtladı.

Son teslim edilen konutlar dahil 1596’sı apartman dairesi toplam 2 bin 728 sosyal konutun  deprem hesaplamalarının yapıldığını, inşa aşamasında da  daire mühendisleri tarafından düzenli olarak kontrol edildiğini belirten Çizgen, “Binanın görüntüsündeki kalite veya kalitesizlik, iç dizayn ile ilgili problemler binanın sağlam olup olmadığına gösterge teşkil etmez. Önemli olan temel ve bina taşıyıcılarıdır. Bunlar da kuralına uygun yapılmıştır” dedi.

Sosyal konut apartmanlarının pahalı bir sistem olan özel temel sistemi ile yapıldığını ve tüm duvarların altının beton olduğunu söyleyen Çizgen, aynı sistem ve projelerin Kermiya sosyal konutlarında da uygulandığını kaydetti.

Çizgen, “Olası bir şiddetli depremde, Türkiye’deki depremde ayakta duran binalar gibi  bizim binalar da ayakta duracaktır” ifadelerini kullandı.

–KOMİTE “DEPREM SENARYOSU” HAZIRLAYACAK–

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Salih Miroğlu ise, olası bir depreme karşı alınması planlanan önlemleri anlattı.

Planlama İnşaat Dairesi, İnşaat Mühendisleri Odası, Yakın Doğu Üniversitesi ile ODTÜ uzmanlarından ortak bir heyet oluşturma kararı aldıklarını bildiren Miroğlu, bu konudaki tüm aksaklık ve eksikliklerin ele alınarak gerekli düzenlemelerin yapılacağını söyledi. Deprem Senaryosu’nun da aynı çalışma çerçevesinde komite tarafından hazırlanacağını bildiren Miroğlu, inşaatlara denetim ve zemin etüdü için de yasal çalışma başlatıldığını kaydetti.

Vatandaşın yoğun şikâyeti nedeniyle Kermiya sosyal konutlarının inceleneceğini belirten Miroğlu, özetle şöyle dedi:

“Sosyal Konut Birimi olsun, Planlama İnşaat Dairesi olsun devlet binaları yapılırken  deprem hesaplamaları dikkate alınıyor ve kontrolluk da yapılıyor. Ama  kontrolluğun   yasal hale gelmesi önemli. Bu konuda genel görüş var. Bu nedenle çalışma başlattık. Ayrıca vatandaş oturduğu evden, sosyal konuttan rahat değilse, bizim bazı şeyler yapmamız gerekir. Bunun için maliyeti düşünmeden  insanımızı rahat ettirmek amacıyla kuşku duyulan binaların incelenmesi gündemimizdedir.” 

Bir Cevap Yazın