Marsilya, Nice ve Cassis… Fransız Rivierası, Cote d’Azur  

Fransa ile ilgili izlenimlerim bugüne kadar Paris ve Strasbourg ile sınırlı oldu. Strasbourg’u saymıyorum bile, çünkü işle ilgiliydi gidişlerim. Kenti gördüğümü bile söyleyemem. Ama Paris iyi gezdiklerimden. En son 7-8 yıl önce Ezgi ile gitmiştik Londra’dan, Manş Tüneli’nden. Hayalimdi Manş’tan seyahat, sanki deniz altında seyahat ederken hissedecekmişim gibi! Oysa karadan deniz altı tünele nasıl, ne zaman girdik/çıktık, fark etmek mümkün değil. Bu seyahatte Paris’i iyi gezdim, ama galiba insan gördüklerinden fazla hissettiklerini kaydeder. Elbette romantik, hayalleri süsleyen, tarihi ve kültürel dokusu çok zengin bir kent ama bende Fransızlarla ilgili önyargılar oluşturmuştu. Kibirli bir hava sanki. Bugünlerde ise algım, hatta belki önyargım değişti Fransızlarla ilgili, çünkü ülkenin farklı bir bölgesini, güneyini ziyaret etme imkânı buldum. Fransız Rivierası denen Akdeniz kıyısı, Fransızların romantik tanımıyla Cote d’Azur bölgesi. Genellemeler sağlıklı değilmiş, her konuda.

Fransız Rivierası, İtalya’ya kadar uzanan geniş, ünlü, dünya yıldızlarının çok tercih ettiği, yarışmalar ve festivallerle bilinen bir bölge. Bu bölgenin tümünü gezme gibi bir şansım olmadı tabii ki (keşke olsa). Sınırlı bir gezi, maddi imkânlarımıza ve zamana göre. Ama yine de bölgenin genel dokusunu, ruhunu gözlemlemek mümkün. Çünkü hemen hemen tüm gezilerde olduğu gibi sırt çantasıyla, mümkün olduğunca yürüyerek, taksi yerine otobüs ve trenlere binerek yaptığımız bir gezi. Böyle olunca sokağın, insanın ruhunu, günlük yaşamı gözlem imkânı oluyor doğal olarak. Daha zor ama hem daha işlevsel, daha keyifli; hem de çok daha fazla ekonomik.

Aylar önce aldığımız biletlerle Baf’tan Marsilya’ya (Marseille) uçtuk. 6 kişilik bir gruptuk bu sefer, Baf’a kendi aracımızla değil taksi ile gittik. (Kalabalık olmamıza rağmen uçak biletinden fazla maliyet). Uçak yolculuğu 4 saat. Rynair ile uçtuk yine. Sabah 6’daydı uçuşumuz. (Dönüş de aynı). Bu saatlerde uçunca  gece uykusuz kalıyorsunuz ama avantajı da var; günü kazanıyorsunuz. Güney Kıbrıs’a gidiş gelişte gümrük kapılarından gece yarısı rahat geçiş de bir başka avantaj.

Bir saatlik saat farkı nedeniyle sabah 9 gibi indik Marsilya’ya. Seyahat öncesinde otobüs ve trenlerle ilgili iyi bir ön hazırlık yaptığımız için, otobüsle seyahati tercih ettik. (Trenler genellikle pahalı) Havalimanından kısa bir yürüyüşle durağa gittik, bizi otelimizin yakınındaki garaja götürecek otobüse bindik. Gidiş/dönüş kişi başı 6.75 Euro.  Kent merkezindeki mütevazı, son derece rahat, Japon felsefesiyle minimal zihniyetle çalıştırılan otelimize garajdan yürüyerek gittik.

Seyahatimiz toplam 4 günlüktü. Ekim ayı olmasına rağmen şans bizden yana oldu yine, hava muhteşemdi. Gündüz güneşli, gece serin. Tamamen şans, çünkü ayrıldığımızın ertesi günü bölge sele teslim oldu. Hava müsait olunca yürümek, keşfetmek daha da mümkün. Kenti olabildiğince yürüyerek, arada metro/otobüs kullanarak gezdik. Günde ortalama 15 bin adım attık. Kente tepeden bakan Notr Dome Bazilikası’nı görmek için de turistik tur otobüsünü kullandık.

Gezimizin 2 gününü Marsilya’ya ayırdık. Liman etrafına kurulmuş, biraz kaotik bir kent. Uçakla inerken de liman etrafında çember gibi görüntüsünü görmek mümkün. Günün 24 saatti cıvıl cıvıl, kentin kalbi niteliğindeki liman, bölgenin önemli ticaret kapasitesine sahip. Aynı zamanda turistik gezilerin merkezi. Buradan adalara gitmek de mümkün, ama feribotlara binmek için o kadar çok kuyruk vardı ki tercih etmedik.

Liman boyu restoranlar, cafe’ler, tarihi binalarla dolu. Ana caddelerden Canebiere,  kentin en ünlü sokağı. İstanbul İstiklal Caddesi benzeri bir sokak. Ünlü Zafer Takı (Porte d’Aix) de yolumuzun üstünde, otelle liman arasında. Şehre giriş kapısıymış bir zamanlar. Şimdilerde daha çok Afrika kökenlilerin yoğun olarak toplaştığı bir bölge. Zaten Marsilya çok kozmopolit bir kent. Belki liman kenti olduğundan sokaklarda Fransızlardan çok Afrikalıları görmek mümkün. Muhtemelen çoğu göçmen değil, vatandaş. Bir çok lokanta, alış veriş yeri, market, bakkal, kebap dükkanı da onlara ait.

Kenti boydan boya sarmalayan limanı, Zafer Takı, Notr Dome Bazilikası yanında Marsilya’nın en ilginç, mutlaka görülmesi gereken bir diğer bölgesine de tam gün ayırdık. Yürüyerek gideceğiz, zaman ayırmak şart. O bölge de Le Panier (Sepet). Kentin en eski bölgesi. Daracık sokakları, tahta panjurlu ve pastel tonlu evleriyle getto tipi bir bölge. Yıllarca sadece göçmenlerin yaşadığı bölge, restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuş.  Daracık taş sokaklardaki cafe’ler, restoranlar, canlılık, cazibe merkezi haline getirmiş bölgeyi. Kente gelen bölgeyi ziyaret etmeden ayrılmıyor. Duvar resimleri, grafitiler de sanki Fransızların anarşist ruhunun simgesi gibi.

Bölgenin bir avantajı da, eski limana çıkması. Eski liman kentin ruhu gibi; balıkçılarla, restoran ve cafe’lerle çevrili. Dahası, ünlü Katolik Katedrali de bu bölgede.

Marsilya’ya 2 gün yetti. 4 günün tamamını ayırsak yapacak şey yok muydu; çok. Ama bu kadarı yetti bize. Biraz da etrafı, günübirlik gidilebilecek yerleri keşfetmekte fayda var. İnceledik, baktık, hem yolculuk süresi hem de maliyet araştırması yapınca bir günü Nice’e ayıralım dedik. Trenle gitmek mümkün, konforlu ama pahalı. Gidiş dönüş 90 Euro civarı. Otobüste karar kıldık. Hareket saatine göre değişken fiyatlar var otobüslerde, biz gidiş dönüş 25 Euro’ya yakın ödedik. İtalya’nın Milano kentine giden otobüs, Nice’e de uğruyormuş, yol üstünde. Onu tercih ettik. 3 saatlik konforlu bir otobüs yolculuğu yaptık. Nice hava limanında indirdi otobüs. Buradan başka bir otobüs alarak kent merkezine gittik.

Nice, bölgenin cazibe merkezlerinden. Kordon boyu insan deryası. Avrupa genelinde olduğu gibi, sahil boyu kamusal alan, herkese açık. Yapılaşma yok. Sahil hep taşlık ama güzel havanın da etkisiyle insan kaynıyor. Kum hemen hemen hiç yok.

Buradan kısa bir yürüyüşle Vieux olarak adlandırılan eski kente girdik. Daracık sokaklar, taş evler. Her köşe başında pazar, çiçekçiler, restoranlar. Kolayca gezilebilecek ruhu olan sokaklar.

Nice, Marsilya’nın aksine daha Fransız bir kent. Sokaklarda, parklarda, restoranlarda Fransız zerafetini daha çok görmek mümkün. Nezih bir kent. Turist profili de farklı. Alışveriş yapmadık, sadece öğle yemeği ve şarapla yetindik, izlenim için yeterli mi emin değilim ama Marsilya’ya göre önemli bir fiyat farkı yok gibi Nice’te.

Ve Cassis. Bölgedeki bir günümüzü de yine günübirlik bu kasabaya ayırdık. Bölgede kasaba çok, birinde tercih yapmak için araştırma yaptık. Bölgeyi bilenlerden öneriler aldık. Zaman olsa onlarca ziyaret edilecek kent/kasaba olduğunu da eklemek gerek.

Cassis, Marsilya’dan yaklaşık 45 dakika mesafede bir kasaba. Otobüs gidiş dönüş 7 Euro. Deniz kenarında, şirin bir balıkçı kasabası. Ağırlıkla Fransızların kentlerden kaçış yeri olarak biliniyor. Ama biz gittiğimiz gün o kadar çok turist vardı ki restoranlarda boş yer bulmak sorun oldu.

Bağları, balıkları, şarapları, peyniri, babutsası, zeytini, lavanta ürünleriyle, her şeyiyle ünlü bir kasaba. Pazarda zeytinin envai çeşidine rastladık. Biz gibi çakıstes tipi yeşil zeytine de. Daracık, dik yollarıyla dingin, huzurlu bu kasaba, sanırım Marsilya ve Nice’ten pahalı. Balık, şarap ve peynir fiyatlarına bakınca öyle bir izlenim edindik. Küçük, çok kolay gezilebilecek ama yine de yürüme gerektiren, üstelik inişli ve dik yokuşlu bir kasaba.

Kasabaya giderken yol boyu da ilginçti. Hem yemyeşil, hem tüm yol koşanlar, bisikletliler ve scooter’lerle dolu. Çok canlı bir bölge.

Bölgenin geneliyle ilgili söylemek gerekirse, sadece Nice ve Cassis yollarında değil, genelde dikkat çekici bir yeşil hâkim. Her yer yemyeşil bölgede. Marsilya’nın her tarafı park gibi. Çok yağış mı alıyor bölge, çok ağaçlandırma mı yapılıyor bilemedim ama bizim kentlerimizde yeşili ne kadar özlediğimizi hatırlattı yine.

Bölgenin geneliyle ilgili bir diğer izlenim, şaraptan peynir çeşitlerine, zeytinden yağına, lavantadan el ürünlerine, babutsadan bala, sabundan tatlı ve dondurma çeşitlerine kadar zengin ürün çeşitlerini görmek mümkün. Zeytinden dondurmaya da rastladık hatta ama tadını çok beğenmediğimi  not etmem gerek.

Benim için önemli bir not da; bölgenin Fransızlarla ilgili algımı değiştirmesi. Paris’te gözlemlediğim kibir haline (belki değişmiştir) dair tek bir izlenim almadım bu bölgeden. Belki daha turistik olmasından, belki Akdenizli sıcaklığı; özetle algımın değişmesinde önemli bir katkısı oldu bölgenin.

Nice’te konaklamadığımız için bilmiyorum ama Marsilya’da kent vergisinin kişi başı gecelik 2 Euro olduğunu da ekleyelim. (Kent vergileri konaklama halinde otel aracılığıyla alınıyor)

Birkaç not…

-Bu seyahat öncesinde (her seyahatte oluyor aslında) bilenlerden, gidenlerden, duyanlardan yine birçok öneri ve nasihat aldık. Okuduklarımıza ek olarak. Çoğu çok işe yaradı. Ama bir kısmı da doğrusu önyargı oluşturuyor. Örneğin ‘aman dikkat, Marsilya’da çok vurguncu/tacizci var’ uyarıları giderken tedirgin olmamıza yol açtı. Belki şanstan, herhangi bir olumsuz hal, tavırla karşılaşmadık ve çok keyifli bir gezi yaptık.

-Fransızlar galiba bize benziyorlar. Ya çok rahat veya kural/nizam çok. Öğle yemeği için neredeyse mekân bulmakta sıkıntı çektik. Çünkü bölgede cafe’ler, atıştırma yerleri hariç restoranlar 14.00-18.00 arası genelde kapalı. Ya yasak olduğundan, ya çalışma saatleriyle ilgili düzenden dolayı…

-Marsilya havalimanı, bugüne kadar gördüğüm en kötü havalimanı. Ercan o havalimanı yanında dört dörtlük kalır. Dönüş yolunda sabahki uçuşumuz için gece yarısı gittik terminale, sanki terk edilmiş gibi. Ne görevli, ne güvenlik! Üstelik check-in için geçiş imkânı da yok, her taraf kapalı. Bizim uçuşla birlikte aynı saatteki 5 uçuşun yolcuları saatlerce ne yapacağını bilmeden bekledi. Görevliler uçuş saatine 1.5 saat kala iş başı yaptıktan sonra bile karmaşa devam etti.

-Marsilya’da, liman yolunda son gün tesadüfen rastladığımız Bilim ve Sanat Atölyesi, çok etkileyici ve ilham vericiydi. Çok kapsamlı bu etkinlikte bilim insanlarının, sanatçıların, akademisyenlerin çocuklara arkeolojiden mekaniğe, galaksiden topolojiye, seramikten mantar çeşitlerine ve otizme kadar her konuda uygulamalı, görsel malzemelerle bilgi vermeleri çok ilham vericiydi. Hatta otizmle bağlantılı bir etkinlik. Üniversite enflasyonu yaşayan adamıza rol model olur mu; neden olmasın..!

Bir Cevap Yazın