“DOĞAL, YAŞAMSAL  MÜSLÜMANLIK KIBRIS’TA TÜRKİYE’DEN DAHA ÇOK”

Kıbrıs Türklerinin geleneksel ve tarihi kurumlarından, 1960 Anayasası’nda da yer alması nedeniyle KKTC’nin uluslararası tanınmışlığa sahip birkaç kurumundan biri olan eski adıyla Müftülük, yeni adıyla Din İşleri Dairesi’nin yeniden yapılandırılması için çalışma başlatıldı. Son yıllarda aktif hale gelmesine  karşın yıllarca atıl kalan Daire’nin yasasının ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirilmesi yanında, Türk Standartlar Enstitüsü (TSE)’den evrensel geçerliliği olan “kalite” belgesi alınması için proje hazırlandı. Tüm bu çalışmalar yapılırken Daire’nin merkezinin önümüzdeki günlerde Din Sitesi’ne taşınmasıyla,  Kardeş Ocağı yanındaki şu anki tarihi binanın Lefkoşa şubesi olarak faaliyet göstermesi planlanıyor.

Yaklaşık bir yıldan beri dairenin başında bulunan Doç. Dr. Talip Atalay, yeniden yapılandırma çalışmalarını sürdürürken, gerek kendisine gerekse kuruma yönelik “önyargılardan” da son derece rahatsız.  YDÜ bünyesindeki İlahiyat Fakültesi’nin ardından Haspolat Meslek Lisesi bünyesinde ilahiyat lisesi açılmasının ihtiyaçtan kaynaklandığını ve daire yasasının imamlar için eğitim öngördüğünü belirten Atalay, bu konuda önerisi olmasına karşın lise veya fakülte açılmasında resmi olarak sürece dâhil olmadığına da dikkat çekti. Konuyla ilgili çatışma yerine tartışma kültürünün gelişmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Atalay, “Bilmeden konuşmamak, tanımadan değerlendirmemek gerekir. Gelin tanışalım” ifadelerini kullandı.

İLK ÖZEL RÖPORTAJ… “BAŞBAKAN KÜÇÜK’ÜN DAVETİYLE GELDİM”

Basına ilk defa özel röportaj verme nedenini “yanlış anlaşılma” kaygısına ve “önyargılara” bağlayan  Din İşleri Dairesi Başkanı Doç. Dr. Talip Atalay, “ithal müftü”  nitelemeleri nedeniyle öncelikle Kıbrıs bağlantısına, Kıbrıs tutkusuna vurgu yaptı. Ve iddiaların aksine AKP’nin değil, Başbakan İrsen Küçük’ün doğrudan önerisiyle bu görevi aldığını anlattı. “Üstelik çok istekli gelmedim, çünkü böyle bir görevde hiç bulunmadım. Ben akademisyenim, eğitimciyim… Ailem de Diyarbakır’da.  Sürekli gidip geliyorum. Buraya, adaya kendimi borçlu saydığım için, burayla bağlantılarım nedeniyle görevi kabul ettim” diye eklemekten de kaçınmadı…

3 BİN KİŞİLİK VEYSELLİLER MAHALLESİ

Anne-babası  daha o 7 yaşındayken Mersin bölgesinden 1975’te  “göçmen” olarak gelmiş adaya. Anne-baba ve 9 kardeş.  Bugün ailesinin yaklaşık 3 bin kişi olduğunu anlatıyor.  Maraş bölgesindeki ünlü Veyselliler Mahallesi onun ailesi… 

DİNCİ DEĞİL, SOL KÖKENLİ 

“Dinci bir aile değil, nasıl oldu İlahiyat seçimi” diye sorunca, yanıtı ilginç…

 “Ailede dinci yok, hatta sol kökenli bir aile. Ben ilahiyat lisesi okumadım, normal liseden üniversiteye girişte İlahiyat Fakültesi tercih ettim. Ve sınav anında tercih ettim, üstelik tek tercih… Bilgiye çok meraklıydım, çok başarılıydım, sanırım o merakla… Uluslararası ilişkiler, hukuk vs okumamı, diplomat olmamı isteyen ailem İlahiyat seçmeme çok tepki göstermişti…”

Konya’da 1985’ten itibaren İlahiyat Fakültesi’nde Kıbrıs bursuyla okudu, sonraki hayatı eğitimci/akademisyen olarak devam etti. “Sanıldığı gibi İlahiyatta sadece din öğretilmiyor; felsefeden hukuka, sosyolojiden psikoloji ve edebiyata kadar  çok geniş yelpazede eğitim var” diyerek bu alanda eğitim almaktan hiç pişman olmadığına da vurgu yaptı.

ADA TARİHİ ÇOK ETKİLEYİCİ

Ardından Diyarbakır  Dicle Üniversitesi’nde akademisyenlik ve üniversiteye bağlı okullarda eğitmenlik yaptı. Ermeni, Süryani gibi etnik gruplar üzerinde çalışmalarda bulundu. Bu arada ailenin Kıbrıs’la ilgili bağının da etkisiyle adaya sürekli gelip gitti, doktora tezini de  Kıbrıs konusunda yaptı. Yaklaşık 3 yıl boyunca Kıbrıs’la ilgili 600’e yakın kitap taradı, 100 civarında kişiyle görüştü, ayrıca 130 köy gezdi… 

“Ada tarihi, verilen mücadele çok önemli. Müftülük kurumuna hayran kaldım. Kıbrıs Türkü’nün Müftülük kurumuna verdiği değer, Dana Efendi, Con Rifat gibi isimler tarihi olaylar ve Kıbrıs Türkü bunları bilmeli. Çok saygın bir tarihi, geçmişi var Kıbrıs Türkü’nün…”

İNANÇ VE İŞ AYNI OLUNCA…

Din İşleri Dairesi’nde Başkanlık görevini yaklaşık bir yıl önce Başbakan İrsen Küçük’ün cep telefonundan aramasıyla  kabul ettiğini de anlattı.

 “Aslında pek gönüllü gelmedim. Çünkü daha önce böyle bir iş yapmadım. Ben akademisyenim ve yaklaşık bir yıl sonra profesör unvanı alacağım. İnancımın ve işimin aynı olmasını da istemezdim. Ama görev saydım ve eşimi, 3 çocuğumu Diyarbakır’da bırakarak geldim.”

Bu noktada “ithal Müftü” nitelemelerinden incindiği gözlemlenen Atalay, Türkiye’deki AKP iktidarıyla ilişkilendirilmekten  duyduğu rahatsızlığı da, “Hiç bir partiyle aidiyet duygum yok” sözleriyle ifade etti.

KIBRISLI, DOĞAL MÜSLÜMAN

KKTC’de göreve başladığı ilk günlerde bir konferansta yaptığı konuşmanın yanlış aktarılması nedeniyle yanlış algılamalar olduğunu anımsatan Doç. Dr. Talip Atalay, iddia ve algıların aksine Kıbrıs Türkü’nün dini değerlerinin düşük olmadığını kaydetti. 

“Aile bağları güçlü, hoşgörü sınırları gelişmiş, şiddet eğilimi olmayan, kul hakkı yemeyen”  bir toplumda dini değerlerin düşük olduğundan bahsedilemeyeceğini vurgulayan Atalay,  her toplumun değerlerini kendi kültürüne göre yaşadığına vurgu yaptı.  “Mısmıl/Musmul”, “Allaha Şükür”, “İnşallah” gibi farkında olunsun/olunmasın günlük dilde  kullanılan kelimelerin de “doğal Müslümanlık” göstergeleri olduğunu anlatan Atalay, “Kul hakkı yemeyen, gösteriş için namaz kılandan daha Müslüman” ifadelerini kullandı.

İLAHİYAT EĞİTİMİ İHTİYAÇ

Son günlerde önemli gündem maddeleri arasında yer alan, eylem ve tepkilere neden olan “ilahiyat” eğitimiyle ilgili tartışmalar konusunda ise, “Tartışma yok, tepki ve refleks var” diyen Atalay, “İhtiyaç üzerinden konuşalım, ideoloji üzerinden değil” diye konuştu.

Meslek lisesi şeklinde tek bir okul açılması yönünde görüş ve önerisi olmasına karşın resmi olarak süreç içinde yer almadığını, devletin de bu konuda danışma amaçlı resmi bir mekanizma oluşturmadığını anlatan Atalay, “Yetki Eğitim Bakanlığı’nda” dedi.

İlahiyat lisesi açılması önerisinin nedenlerini anlatırken, din işlerinden sorumlu dairenin  kadrosunda bulunan ve imamlık ile müezzinlik yapan din görevlilerinin çoğunluğunun eğitimli olmadığına dikkat çeken Atalay, özetle şunları söyledi:

“Yasaya göre eğitim şartı var ama bir şekilde istihdam edilmişler. Çoğu siyasi istihdamlar. Benim uygulamakla yükümlü olduğum yasada da eğitim şartı var. Bu durumda ne yapmalı! Yasa yanlışsa, o değişmeli… Değilse, imam yetişmeli… Burada yetişmeyecekse Türkiye’den gelecek. Ona da tepki var. Ki bence de bu ülkenin dokusuna, kültürüne uygun; bu ülke topraklarından yetişmiş kişilerin bu işi yapması daha sağlıklı. Ama bunu yapmaya kalkınca da tepki gösteriliyor. Dıştan gelmesine tepki, burada yetişmesine tepki… Burada çelişki var. Tepki yerine tartışma olsa ve ihtiyaçlar konuşulsa aslında hiç bir sorun yok.”

TALEP VAR, KONUŞAMIYORLAR

“20 yıllık eğitimciyim. İstemeyen kimseyi değiştiremezsiniz. İstemeyeni değiştirme gayretinde olamazsınız. Ama talep varsa, yardımcı olursunuz” diyen Atalay, “talep var mı” sorusuna da, “Talep var, evet. Ama utanıyorlar, yüksek sesle söyleyemiyorlar. Toplumsal baskı var” ifadelerini kullandı.

Ülkede 185 tane cami olduğunu, birçok yerden de talep geldiğini anlatan Atalay, “Camiye gelmeyene gel deme, gitmek isteyene de karşı çıkma” diye konuştu. 

Devlet kontrolünde yetişen, diplomalı ve nitelikli insanların Kıbrıs Türkü için tehlike olamayacağını belirten Atalay, “İhtiyaç varsa ve bunu karşılamazsanız esas o zaman sorun. Eğitimden niye korkulsun! Kontrol edilemeyen şeyden korkulur…”  dedi. 

KİMLİK SORUNU… REFLEKS

Tüm ilgili kesimlere, “Fikriniz varsa bilginiz olmalı” diyerek “Gelin tanışalım. Yaptığım iş zararlıysa beni denetleyin” çağrısı yapan Atalay, Kıbrıs Türk toplumundaki kimlik kaygısının bu sorunu tetikleyen esas unsurlardan olduğuna dikkat çekilmesi üzerine ise, özetle şunları söyledi:

“Bu anlaşılır bir durum.  Kimlik kaygısının birçok nedeni var ve haklılık payı da var.  Ama fazla refleks hali var. Çember oluşturup dışarı çıkmama ve çember içine de kimseyi almama hali… Esas risk bence bu.  ‘Biz ve diğerleri’ hali var. Koparılma sendromu Lozan’dan beri var. Kıbrıs kültürünü en fazla tehdit eden refleksler de bunlar… Acı ve travma üzerinden normalleşme olmaz.” 

HEM EĞİTİMLE BAĞLANTILI, HEM MALİ KONU

Başta Lefkoşa bazı bölgelerde uygulanan  merkezi ezan sisteminin, imam sorununun çözümlenmesiyle değiştirilmesini ve her camide ezan okunmasını planladıklarını da söyleyen Atalay, bazı bölgelerde tepkilere neden olan yüksek sesle ezan okunması konusunda ise, özetle şunları anlattı:

“Ezan sesi her yere ulaşmalı, ama gürültü değil. Gürültünün nedeni ses sistemi. Mağusa dahil bazı bölgelerde bu sorun var, biliyorum. Çözmek için uğraş veriyoruz ancak maliyet gerektirir. Ve bizim bütçemiz çok az, maaşlar dışında bütçe yok gibi. Bu sorunları yavaş yavaş aşmaya çalışıyoruz.”

DAİRENİN PİAR’A İHTİYACI VAR… HEDEF MÜFTÜLÜK GİBİ SAYGIN KURUM

Din İşleri Dairesi’ne günün gereksinimlerine göre yeni bir yasa yanında, TSE’den evrensel geçerliliği olan kalite belgesi almak için de çalışma yaptıklarını anlatan Doç. Dr. Atalay, bina olarak da daha iyi imkânlar ve konumu nedeniyle Din Sitesi’ne  taşınma hazırlıkları yaptıklarını belirtti.

“Kurum kendini ifade edemiyor, PİAR’a ihtiyacı var.  Sorun varsa ne eksiğimiz var diye önce kendimize sormamız lazım” diyen Doç. Dr. Atalay, “Burayı geçmişin Müftülüğü gibi saygın bir kurum haline getirmek en büyük dileğim” diye ekledi

(27 Kasım 2011/TAK)

Bir Cevap Yazın