Adını bilmeyen yok, hatta adı marka oldu demek de mümkün. Bir asra yaklaşan yaşamına her şeyi sığdırmış ve en önemlisi dolu dolu yaşamış. Cesareti, yüreğiyle bir kadın olarak birçok ilke imza atmış ve hala inanılmaz bir enerjiyle yaşama anlam katan bir Lefkoşalı, yokolmaya yüz tutan bizim insanlarımızdan…
Kadınların birçok haktan mahrum olduğu, sosyalleşemediği koşullarda daha 12 yaşındayken sahneye çıkarak bu yolda bir ilke imza atan, 18 yaşında bir genç kızken tuhafiyeci dükkanı açarak ada genelinde ‘ilk iş kadını’ unvanıyla ilklerini çoğaltan, yaklaşık 60 yıldan beri gazete bayiliği yapan, son 30 yıldan beri de Rum ve Türk gazetelerini değiştirerek iki tarafa ulaştıran bir kadın Vedia Barut. Üstelik bugün tüm sağlık sorunlarına karşın ayaklarını sürükleyerek inadına işini sürdürüyor, “Beni ayakta tutan bu iştir” diyerek…
Vedia Barut’la bu renkli yaşamı, hayata anlam katan özellikleri nedeniyle bir röportaj yaptık. Röportaj teklifimizi büyük mutlulukla karşıladı, bizi ‘kraliçe’ koltuğunda elinde sütü, göğsüne iliştirilmiş günlük notlarını içeren not kağıtçığı, her tarafı gençlik ve aile fotoğrafları, Kral Hüseyin’den gelen çok değerli hediyelerle döşenmiş, her şeyiyle eski Lefkoşa’yı anlatan evinde konuk etti. İnanılmaz hafızasıyla 12 yaşında sahnede söylediği şarkılarla, şiirlerle renklendirdiği sohbette yaşamının kısa özetini yaptı, biz de satırlara sığabilecekleri kaleme aldık.
12 yaşında sahneye çıktı
Vedia Barut, 14 Şubat 1919 doğumlu. Yani çok kısa bir süre önce, Sevgililer Günü’nde 84 yaşını doldurmuş. Din adamı bir babanın, Mehmet Recep’in 3 kızından ortancası. Yaşamı Lefkoşa’da geçmiş, şu an Haşmet Gürkan’ın adı verilen sokakta, bir başka deyişle Mahmut Paşa Bölgesi’nde. Halâ babadan kalma bu evde tek başına yaşamını sürdürüyor.
Babasının işi dolayısıyla hayatı Selimiye Camii’nde geçen Vedia Barut, “her şeyiyle mükemmel bir insan” diye andığı annesi yanında, babasını da çok büyük saygıyla hatırlıyor. Din adamı olmasına rağmen Atatürkçü, çağdaş kafa yapısıyla Vedia’nın aykırılıklarına engel olmayan baba, dönemin bazı ileri gelenlerinin de teşvikiyle ona her zaman destek olmuş.
İlk ve ortaokul tahsilinin ardından ViKtorya Kız Lisesi’nden mezun olmuş. Ama bu arada, daha 12 yaşındayken, sahne hayatı başlar. Dayısının teşvikiyle sahneye çıkarak piyesler oynar, şarkı söyler ve keman çalar.
“’Âşık Galip’ piyesini hiç unutmadım. Bu piyeste ‘melaike’ rolünde sahneye çıkıp şarkı söyledim” derken, inanılmaz bir hafızayla o şarkıları şen-şakrak röportaj arasına serpiştirmekten de geri durmuyor. Hangi kuruluşa kaç gazete vereceğini not kağıtçığına yazıp göğsüne iliştiren Vedia Barut, 70 sene önce söylediği şarkıları halâ hafızasında dipdiri tutuyor.
Ele avuca sığmayan, enerjik ve girişken yapısıyla sahne hayatı ona cazip gelir. Ama bu alanda ilk olmanın, üstelik de bir din adamının kızı olarak sahneye çıkmanın bedelini ödeyerek…
“Çok dedikodu yapıldı, hatta ‘kız çocuğunu sahneye çıkaran hocanın arkasında namaz kılınmaz’ diye kampanyalar başladı. Annem-babam üzüldüler ama bana baskı da yapmadılar. Halk da önce tepki gösterdi ama sonra bana alıştılar.”
Dönemin ileri gelenlerinden Ulviye Mithat’ın eşi Mithat Bey’in SÖZ gazetesinde yazdığı konuyla ilgili uzun bir yazı, bu dedikoduların kesilmesinde ve aileye, özellikle de babaya karşı saldırıların durmasında büyük rol oynamış. Çünkü yazan kişi dönemin saygın, muteber isimlerindendi.
Dostluğunu her zaman sürdürdüğü Dr. Fazıl Küçük de, o zor günlerde Vedia Barut’a destek olanlardan. Sohbet boyunca “dükkanım olduktan sonra her gün gelirdi, sohbet ederdik, dostluğumuz hep sürdü” diyerek O’nu saygıyla andı.
Kral Hüseyin’le anısı var
Babasının işi dolayısıyla hayatı Selimiye Camii’nde geçer. “Minareden inmezdim” der o günleri anlatırken. Girişkenliğiyle camiye gelip dini görevlerini yerine getirenler yanında, buraları ziyaret eden yabancılarla da ahbaplıklar kurar. Bunlardan biri de Ürdün Kralı Hüseyin’dir…
“Kıbrıs’a geldiğinde camiyi ziyaret etmeden gitmezdi ve babamla ahbaptı. Beni de severdi… Halası da gelirdi, onunla da tanışırdık. İnsanı etkileyen bir adamdı…”
Vedia Barut, Kral Hüseyin’den kalma paha biçilmez hediyeleri, halıları hala en değerli varlıkları olarak evinde koruyor.
İlk iş kadını
Vedia Barut’un sahne hayatı bu şekilde uzun yıllar devam eder, onun ardından başka kadınlar da sahneye çıkmaya başlar ve zamanla işler kolaylaşır.
Bu arada, ünlü kitapçı Seyfi Akdeniz’in dükkanına gider sürekli. Buraya gir çık, kendi bir dükkan açmaya karar verir. Ve yapar da… Yıl 1937, daha 18 yaşındadır. Şu anki Saray Otel’in, o zaman cami olarak kullanılan binanın karşı köşesinde tuhafiyeci dükkanı açarak, Rum ve Türkler arasında ada çapında ‘ilk iş kadını’ unvanını alır.
Yavaş yavaş bu dükkan konfeksiyon ağırlıklı olur. Rumlar-Türkler, gelinler-damatlar Vedia Barut’tan giyinmeye başlar. İşini İngiltere’den ithalata kadar büyüten Vedia Barut’tan giyinmek prestij olur…
“Rum-Türk benden giyinirdi. Evlenecek olanlar gelir gelinliği, damatlığı, çiçeği, her şeyiyle benim dükkanımdan düğüne hazır çıkardı. Böyle kaç düğüne imza attım bilmiyorum.”
Evlilikte “bahtsız”
20 yaşında görücülükle tanımadığı bir adamla evlenir. Bu evliliği fazla uzun sürmez, çocuğu da olmamıştır.
Ardından ikinci evliliğini yapar ve ikiz çocuk doğurur. İki erkek çocuk, Hüseyin ve Mehmet. Hüseyin 4 çocuğu ve eşiyle Londra’da, Mehmet eşi ve 2 çocuğuyla Lefkoşa’da yaşamını sürdürür.
Çocuklar daha 6 aylıkken ikinci evliliği de çatırdamaya başlar, bu nedenle “evlilik konusunda bahtsızım” diyor zaten…
“Doğum yapınca iş yerimi eşim çalıştırmaya başladı. Ama kısa sürede işler kötüye gider, borca gömülür. Para kazanıp borçlarını kapatmak amacıyla Avustralya’ya gitmeye karar verdi. Oraya ilk gidenlerdendi. Bir süre sonra beni de yanına çağırır, ancak ben gitmeyi kabul etmedim. Bunun üzerine bana ‘boş ol’ kağıdı gönderdi. Zarfı açtığımda dünyam yıkıldı. Para kazanıp kısa sürede dönmek için gider ama gidiş o gidiş ve üstelik ben yanına gitmedim diye beni de boşar… Dükkan zor durumda, iki tane küçük çocuğum var. Ama inat ettim, kendi gayretimle ayakta durdum, anne babamın desteğiyle her şeyi toparladım ve bu evlilik de böylece bitti.”
Yangın yüreğimi yaktı
Yaklaşık 3-4 yıl sonra iş yerinin yeri değişir ve 1940’lı yılların başında Vakıflar’ın binalarına taşınır. Burada tuhafiyecilik ve konfeksiyon yanında gazete bayiliğine de başlar. Yıllar içinde özellikle konfeksiyonda marka olur. Ve yaklaşık 50 yıllık iş hayatı bu binada geçer, ta ki 29 Mart 1995’te buralar tarihi suriçi yangınında kül olana kadar…
“Yangın hayatımın en acı olaylarındandır. O gün sanki ölüm günüm oldu, öleceğimi sandım. En fazla üzüldüğüm de, hep evimde kalmama karşın o gece kız kardeşimde kalmamdır. Halâ kendimi affedemiyorum, çünkü evde olsaydım belki de dükkanım kurtulacaktı. Yangın çıkınca bütün gece beni aramışlar ama bulamadılar. Oysa bulabilselerdi, kapıyı açsaydım dükkanı, içindekileri kurtarabilecektim. Sabah kalktım, hiçbir şeyden haberim yok, her zamanki gibi dükkanı açmaya gittim ve şoka girdim. Yangın daha devam ediyordu. Denktaş Bey gelmiş, beni kucaklamış, teselli etmiş, onu bile hatırlamam…”
Ve kısa bir süre önce dükkanda aniden düşüp kalmasına, ambulansla hastaneye kaldırılmasına ve günlerce yoğun bakımda kalmasına neden olan hastalıklarının o günden sonra başladığına inanıyor Vedia Barut.
Yaşam dolu
Ama yangından sonra hiç ara vermeden tüm sağlık sorunlarına karşın işine devam eder. Şok süresinin ardından oğlu Mehmet’e ait dükkanı yeni iş yeri yapar. Artık konfeksiyondan tamamen vazgeçer ve burada sadece gazete, dergi satışlarını sürdürür. Dükkanında KKTC ve Türkiye gazeteleri yanında, Rum basınını, dergileri bulmak mümkün. Sağlık sorunları nedeniyle birçok şeyden kopmasına rağmen, “beni ayakta tutan bu iştir” diyerek iş yaşamına devam eder.
Her gün erkenden kalkar, zaten “hayatım boyunca güneş üzerime doğmadı” diyor. Rujunu, sürme kalemini sürmeden, saçına tokasını takmadan sokağa çıkmıyor. Saat 05.00’te Ledra Place’tan Rum gazetelerini alarak, Türk gazetelerini vererek dükkanını açıyor. Saat 12.00’ye kadar gazete-dergi satışının ardından evinde tek başına yaşamını sürdürüyor.
Bastonu hiç sevmedi
Kadın, anne, iş kadını, ülkeye hizmet gibi birçok nedenle yaşamı boyunca değişik kuruluşlardan 18 ayrı ödül alan, bunları gözü gibi evinin baş köşesinde gururla taşıyan Vedia Barut, gençlere taş çıkartırcasına yüreğiyle, keyfiyle yaşamını sürdürüyor. Ayaklarında ciddi sorunlar yaşamasına ve ayakta durmakta güçlük çekmesine rağmen, baston kullanmıyor, çünkü “kendine yakıştırmıyor”.
Eski Lefkoşa’yı arıyor
Lefkoşa’da sosyal yaşamın değişmesinden, komşularının bir bir şehir dışına taşınmalarından ise azap duyuyor Vedia Barut…
“Komşularımın hepsi bir bir gitti, yerlerine yenileri geldi ama eski günleri, o muhabbeti, samimiyeti, kapı önünde kahve partileri yaptığımız günleri çok özlüyorum. Eski Lefkoşa’yı, eski Lefkoşalıyı çok arıyorum…”
Vedia Barut, çağdaş, modern bir kadın. Bu duruşu yanında çok iyi mevlit okuyan, her gün aksatmadan namazını kılan bir kadın. Yani çağdaş Kıbrıs Türkü’nün, bizim insanımızın simgelerinden biri…
(TAK – Şubat 2003) (Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri kitabına alıntı)