Ülkenin bir ucundaki bir köyde nüfusun büyük çoğunluğunun “kör” oldukları gerekçesiyle maaş almaları ilgililerin dikkatini çeker. Bir köyün çoğunluğu kör olduğuna göre bölgede bir hastalık ihtimali üzerinde durulur. Onlarca yıldan beri devam eden bu durumun farkedilmesiyle, maaş alan herkese mektup gönderilip kör halinin belgeyle teyidi talep edilir. Ancak çoğunluktan yanıt gelmez. Bunun üzerine köye giden uzmanlar, aslında sadece 3 kişinin gözlerinin görmediğini, geri kalanın onlarca yıldan beri devlet kasasından besleme olduğunu ortaya çıkarır.
Yunanistan’ın iflas sinyallerinin verildiği 2000’li yılların sonunda okuduğum bu haberin etkisinden uzun süre kurtulamamıştım. Yunanistan’ın neden iflasa sürüklendiğinin küçük bir örneği olarak aktarılmıştı bu olay. Belki coğrafyaya uzaklığımız, belki bizi anlatır gibi geldiğinden; çok etkilemişti.
Yine aynı günlerde, 5-6 yıl önce, bir yurt dışı gezisinde Türkiyeli arkadaşların Yunanlılarla ilgili anlattıklarını nutkum tutularak izlemiştim. Özellikle Yunanistan’da çalışan arkadaşın anlattıkları, “bu kadar benzerlik olur mu” dedirtmişti. Ancak yine de Türklerin Yunanlara antipatisine bağlayarak çok dikkate almamıştım sanırım… Hatta bir zamanların fakir Yunanistan’ının AB kriterleri ve yardımlarıyla, teknik desteğiyle kalkınmasını, zenginleşmesini anlattıklarında da “kıskanç” diye nitelediğimi hatırlıyorum.
Sonradan krizin ciddi sinyalleri kendini gösterince bu veriler resmileşti, olayın kıskançlığın ötesinde vaka olduğu ortaya çıktı.
Zenginleşmeyle birlikte Yunan vatandaşlarına hiçbir ayrım yapmadan yazlık villalar, lüks otomobiller, tatiller, düğünler için bol keseden krediler veren; kredi kartları dağıtan bankalar, batışın ilk sinyallerinin kaynağı olmuştu.
Ülkeyi bugün iflas noktasına getiren olaylara, neler oluyor sorusuna yanıt ararken, yine 2000’li yılların başındaki veriler ciddi ipuçları içeriyor: 10 milyonluk Yunanistan’da devlet memurlarının sayısı 1 milyon. Yani nüfusun yüzde 10’u… İktidardaki partiler yıllarca devlet memurluğu vaadinde bulundu, bol keseden dağıttı… Erken emeklilik imtiyazlarıyla emeklilerin sayısı hızla arttı… 2000’li yıllarda, kredi ve desteğin kaynağı Avrupa Birliği’nden gelen uyarılar politikacılar tarafından oy uğruna gözardı edildi, hatta yanlış istatistikler sunuldu… “Önlem alın” çağrılarına kulak tıkandı…
Kasanın boş olduğu, borcun 300 milyar Euro’ya dayandığı, gidilecek kapının kalmadığı ortaya çıktığında ise iş işten geçmişti. Herkes şoka girdi; çünkü o güne, batışa kadar görünen durum görmezden gelindi.
Ve şimdi sadece bu ülkeyi değil, Avrupa’yı, Akdeniz’i, adayı yakından ilgilendiren bir dert, insanlığın ana gündemi oldu.
Gereken önlemleri zamanında alarak refah seviyesini, alışkanlıklarını, geleneklerini korumak yerine; popülizm ve şımarıklıkla her şeyini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya Yunanistan. Günahı olsun olmasın, bir halk toptan çöküş yaşıyor.
Gelişmeler nereye varır, sonuçları ne olur, bölgeyi ve adayı nasıl etkiler yakın zamanda görülecek ama çıkarılacak ders çok… Hele de bizim, Kıbrıs Türk toplumunun…
(Gazete360/Temmuz 2015)