Hayata İzler (2)

KİTAP FOTORAFI

SUNUŞ-Hasan Kahvecioğlu

Gazetecinin “devlet”le mesafesi, bu mesleğin en belirgin “ölçüt”lerinden biridir… Devletler, ne kadar demokratik olurlarsa olsunlar, gazeteciler için “iyi” patronlar değildirler.
Hele bizim coğrafyamızdaki “devlet”in bir kurumunda çalışan gazetecinin özgürlüğünü ve özgünlüğünü “memuriyet” sınırlarının dışına taşırması pek olası değildir.
Böyle olunca da mesleğinin evrensel kurallarına bağlı bir gazetecinin yaşamı, çizilen “resmi” sınırları zorlamak, dayatılan ezberlerle boğuşmakla geçer…
Nezire Gürkan sanırım bu yüzden “devlet”le ve “amir”leriyle sevimli ilişkiler düzenini oturtamadı… Mesleğin evrensel ilkeleri ile çatışan tutucu davranışlar karşısında mazbut bir “memur” gibi değil, özgürlüğüne düşkün bir dünyalı gazeteci gibi davrandı…
Bu nedenle de çok canını sıktılar, acıttılar, ama kimse onu mesleğinden soğutamadı…
Nezire Gürkan, TAK bültenleri için yaptığı habercilik yanında, “portre”lerle de yazılı basınımıza kaynak oluşturacak bir “proje”ye imza atmış oldu… Gazete okuruna sunduğu isimler hassas bir “seçki”nin ürünleri… Kullandığı “format” klasik soru-cevap biçeminin ötesinde…
Hepsinden önemlisi hem geçmiş kitabında, hem de onun bir devamı olan bu kitapta konuştuğu 50’ye yakın kişinin “toplumsal” yanlarını, sosyal arka planlarını çizerken, gerçek bir “portre sanatçısı” gibi davrandı. Fırçasını gelişi güzel savurmadı, tam tersine konuştuğu kişilerin farklılıklarını öne çıkardı, tarihsel derinliklere hassasiyetle dokundu, edindiği bilgileri toplumsal fayda süzgecinden geçirerek haber değerlerine uygun biçimde önümüze koydu…
Bunu yaptığı için de önyargısız okunan, gereksiz uzatmalardan kaçan, barışçı bir dil kullanan, okuyucuyu taraflı-tarafsız ikilemine sokmayan, korkusuz analizler içeren,“politik” ağırlığının altında okuyucuyu ezmeyen, klasik “devlet”in talebi olan “propaganda” kokulu haberciliği reddeden harika bir iş çıktı ortaya…
Hem toplumun içinden sanatçıdan yargıca, politikacıdan köy kadınına, Büyükelçiden iş insanına uzanan bir yelpazede panoromik bir “portre”ler geçidi, değerler dizini sundu bize; hem de yakın tarihimizden tahlillerle bilgilerimizi zenginleştirdi.
Kitaptaki bütün söyleşileri keyifle okuyacağınızı, “insanımız”a dair farklı bilgilerle karşılaşacağınızı umuyorum.
İki ciltlik “Hayata İzler” yanında, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la ilgili “Zirvedeki Yalnızlık Kulesi” ve son olarak Serdar Denktaş’la ilgili “Sistem Onu O Sistemi Sevmedi” kitaplarıyla da bilinen Nezire Gürkan’ı kutluyor; daha nice yeni üretimlerle medyamıza katkılarını sürdürmesini diliyorum.
(Haziran 2013)

ÖNSÖZ-Nezire Gürkan

Yaklaşık 3 yıl önce yayınlanan Hayata İzler’in ilkinde “arkası gelecek” demiştik. Ve beklenenden de kısa sürdü; toplam 34 röportajın yer aldığı ilk cildin ardından 14 yeni röportajı daha ikinci ciltle kayda geçirdik.
Her biri farklı kulvardan, farklı tarihlerde, farklı gerekçelerle yapılan 14 röportajın 13’ü son 3 yılda yayınlanmış, TAK bültenleri aracılığıyla medyada yer almış röportajlar. Ancak bir tanesi bu kitaba özel; Enver Emin…
Röportajların çalıştığım kurum TAK için yapılmış olması, tüm medyaya yayılma bakımından avantaj oluştururken; gerek sayfa ve gerekse kapsam sınırlama zorunluluğu yaratmasıyla çoğu zaman dezavantaja dönüştüğüne ilk kitapta vurgu yapmıştım. Bu konuya, yayınlanmış 13 röportaj ile kitaba özel Enver Emin röportajı arasındaki kapsam farkına açıklık getirmek için bu ciltte daha güçlü vurgu şart.
Siyasetin duayenlerinden Enver Emin ile röportajın TAK’dan yayınlanmayarak bu kitaba özel olmasının benim değil dönemin TAK yönetiminin tercihlerinden kaynaklandığını belirtmem kaçınılmaz. Eskilerin ifadesiyle “her olmayan işte bir hayır var”. Bu röportajın TAK’da yayınlanmaması, bu kitabın planlanandan erken ve hızlı yayınlanmasına vesile olması bakımından hayırlı olmuştur.
Kitaptaki 13 röportajın ilgili tarihte yayınlanmış şekliyle bu kitaba girdiğine, bazı başlıklar ve teknik düzenlemeler dışında röportajların orijinal şeklinde değişiklik yapılmadığına dikkat çekmeyi de kaçınılmaz görüyorum.

Hayata İzler’in ilk cildini oluştururken, kişileri sınıflandırma yerine, yıl itibarıyla seçki yapmış ve 2008 sonunu esas almıştım. Bu tarihe kadar yapılan röportajların 34’ü girmişti ilk cilde. İkinci ciltte ise 2009 başından itibaren yapabildiklerimden bir seçki var…
İlk kitapta yer alanlardan İsmet Vehit Güney, Vedia Barut ve Feyziye Hulusi kitabı göremeden, Nail Atalay ve Kemal Yücel ise kitapta yer alma onurunu benle birlikte yaşadıktan sonra hayatlarını kaybettiler. Hayata olduğu kadar kitaba ve bana da derin izler bırakıp göçtüler…
Bu yeni ciltte de hayatta olmayan bir çınar var, Fikret Demirağ…
Yapımından yayınlanmasına kadar röportajlara katkıda bulunanlara, çalışma arkadaşlarıma ve dönemin yöneticilerine, kitabın hızla yayınlanmasına katkıda bulunan yayıncım ve ekibine, ayrıca fotoğrafların çoğunda imzası bulunan Foto Muhabiri arkadaşım Hüseyin Sayıl’a teşekkürler…

(Haziran 2013)

Tanıtımdan

 

 

Bir Cevap Yazın