Lefkoşa Belediyesi’nde eylemli günlerdi, çöp dağlarının oluştuğu yakın tarih. Yaşamını Viyana’da sürdüren Kıbrıslı dostum, internetten izlediği görüntülere bakarak, “Medeniyet göstergesi çöptür, siyaset değil” demiş; garipsemiştim. “Büyük” işlerle uğraşan insanlar olarak küçümsemiştim çöp konusuyla medeniyet bağlantısını. “Çöpler toplanmıyor, insanlar ne yapsın” diye garip bir Kıbrıslı savunma da yapmıştım. “Toplanmasından önce çöpü azaltmak ve sokağa çıkarma şeklidir medeniyet” yanıtı almıştım.
Hamitköy gibi kent mi, köy mü karar verememiş bölgeye yerleşince son yıllarda, daha bir yerine oturmaya başladı çöp medeniyetinin ne demek olduğu. Hele de çöpçülerle aynı saatlerde güne başlama, sabahın 5’inde yürüyüşe çıkma daha iyi gözlem imkanı sağladı. “Desdeban” heveslerimi artırdı…
Ağzı açık kazanlar/kovalar içinde sokağa bırakılan, çöpçüler tarafından boşaltılmasının ardından karpuz sıvılarının yaydığı pis kokuların güzelim sabah esintisini kirletmesine tanıklık eder oldum her sabah… 100 bin Sterlin değerindeki evler önünde köpekler/kediler tarafından parçalanmış market naylonuyla çöplere, kapaklı çöp bidonu kullanmayı “çöpçüler atıp kırıyor” savunmasıyla mubah kılmaya çalışanlara da… Dahası; Dikmen/Taşkent çöplüklerini aratmayan sokaklara, ovalara, tarlalara…
Sabah spor keyfimi bozar, fotoğraf çekmekten tempom düşer, kimyam bozulur kaygısıyla ısrarla telefonumu/fotoğraf makinemi yanıma almamada direnmem nedeniyle henüz kayda geçirmediğim “çöp sokaklar”, bu gece İsveç’in “çöp ihtiyacı” olduğuna dair sosyal medyada karşıma çıkan yazıyla birlikte aklıma düştü. Hani İsveçli ile kıyas anlamında değil; belki 3-5 kişiyi daha çöp konusunda etkiler beklentisiyle…
İlgili habere göre, çöpleri geri dönüşüm ya da gübre olarak kullanan İsveç, çöp ithal ediyor. Güç santrallerinin büyük kısmında da çöpleri yakıt olarak kullanıyor… En önemlisi evlerden çıkan çöplerin sadece YÜZDE 1’i çöplerde kalıyor.
Aynı yazıya göre bu oran diğer Avrupa ülkelerinde de yüzde 38…
KKTC için böyle bir istatistik yok elbette. Bu durumda çıplak gözle tahmin mümkün ancak. Ağaç dalları, biçilmiş çimler de katılırsa oran yüzde 150 demek abartı olmaz herhalde…
Lefkoşa’da çöplerin toplanmadığı, çöp dağlarının oluştuğu günlerde bidonum belediye işçisinin de dikkatini çekmiş, çöpümü nereye boşalttığımı soracak kadar merak etmişti. Karpuz kabuğunu, yeşil atıkları, yere düşen yaprağı, kahve telvesini kompost için ayrı kapta topladığımı göstererek dahi ikna etmekte zorlanmıştım. Hatta komşunun yola attığı ağaç dallarını, karton kutuları toplayarak kendi bahçemizde kullandığımızı anlatınca deli gözüyle bakmıştı.
Devlet, belediyeler, kurumlar iyi çalışmıyor; doğru… Siyaset toplum ihtiyaçlarına yanıt vermiyor; evet… Organizasyon ve yaptırım yok; o da doğru… Ama hayatın odağı bireydir. Her gün eleştirdiğimiz siyaseti, kurumları da aynı birey oluşturuyor. Medeniyetten uzak bireyin medeni toplum oluşturma şansı yok galiba…
Ve medeniyet göstergesi; akıllı telefonlar, lüks arabalar, 300 metre karelik konutlar değil, Viyana’dan dostumun dediği gibi çöp kültürüymüş gerçekten. “Büyük” işlerle uğraşırken gözden kaçırdığımız; mutsuzluğumuza ve aidiyetimizi yitirmemize kaynaklık eden “küçük” şeyler…
(Gazete360/Haziran 2015)