“Farklı şeyler denemek, üretmek gerekir”
Önsel Alihan genç bir adam. 36 yaşında. Nesli ile ilgili gelenekseli ters yüz edenlerden. Çocuk yaşlardan çalışma hayatına atılan Kıbrıslılardan. Tornoculuktan bar işletmeciliğine, garsonluktan fabrika işçiliğine, oymadan yağlıboya resme neredeyse yapmadığı iş kalmadı. Şimdilerde profesyonel işi bahçecilik. Ve CAJON üretimi. İsyanın, kölelerin müzik aleti olarak bilinen vurmalı çalgı Cajon (Kahon).
Lefkoşa Suriçi’nin aktivisti Derviş (Zeybek) ile kahve molası için buluştuğumuz Canteen Cafe’de rastladık Önsel Alihan’a. Elinde sandığa benzer bir alet. Önce bölgede yoğun olarak dolaşan turistlerden sandım, ancak ritim tutmaya başlayınca Derviş’le birlikte ilgimizi çekti Önsel. “Al üzerine otur ve dene” dedi. Ve başladı anlatmaya; meğerse dünyada yaygın, Kuzey Kıbrıs’ta son yıllarda kullanılan, okullarda eğitim amacıyla ilgi gören, kökeni köleliğe dayanan, etnik bir müzik aleti. Patenti Peru’ya ait.
1800’lü yıllara, insani her şey gibi müziğin de yasak olduğu kölelik yıllarına kadar dayanıyor Cajon denen aletin geçmişi. Meyve ve balık sandıklarını, oturma veya tuvalet olarak kullanma kamuflajıyla müzik aletine döndürmüş köleler. İçi boş tabii ki, sadece ritim aracı. Dünya müziği tarafından kabulü ise 1970’li yıllarda Flamenko müziğinde kullanılmasıyla olmuş. Ve sandıklar, suya dayanıklı tahtaların, ahşabın oyulması ve şekillendirilmesiyle müzik aleti olmuş. Tel, zil gibi aparatlarla geliştirilmiş.
CAJON üretiyor, okullara ve yurt dışına da satıyor
Önsel Alihan, son 5 yıldan beri Cajon üretiyor. Suya dayanıklı tahta malzemeden. İçinde trompet veya gitar teli, tipine göre zincir veya zil kullanıyor. Müzisyen değil, nota bilmiyor ama teknolojinin yardımıyla ritim sağlıyor.
Nasıl oldu, nerden ilgi alanına girdi?
“Müzik aletlerine, özellikle vurmalı çalgılara her zaman ilgi duydum. Çocukluğumda bagetlerle masaya vurarak tempo tutardım. Sonradan müzik gruplarıyla dönem dönem yakınlığım oldu, yakından izledim. Bir dönem de bar işletmeciliği yaptım. GOMMALAR grubunda gördüm ilk bu aleti. İlgimi çekti. Etnik geçmişi de çok etkiledi beni. Farklı bir şey, denemek istedim. İnceledim, araştırdım. Zaten oyma, tahta, tasarım da hep ilgi alanımdı. Öyle başladım.”
Aletin kalitesinde belirleyici olan, kullanılan tahtanın cinsi ve işlenmesi. Bunun için çok araştırma yapmış. Farklı ahşap/tahtalar kullanıyor. Alet bitince de piyasaya çıkmadan müzisyenlere test yaptırıyor.
Müzisyenler yanında, okullara da satıyor bu müzik aletini. Evinde kurduğu atölyede, iç piyasadan aldığı malzemelerle talebe göre farklı tiplerde üretim yapıyor. Yüzlerce üretmiş son 5 yılda. Hatta Türkiye’ye de satış yapmış.
Bu arada piknik ve klima tüplerini keserek tüpdram denen aletle ilgili de denemeleri var.
O aynı zamanda bahçeci
Ama ilginçtir, Önsel Alihan aynı zamanda bahçeci. Hatta profesyonel, eğitimi de bu alanda. Şu sıralarda Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde bahçeci olarak çalışıyor, ağaç yetiştiriyor, budama yapıyor.
Alâkasız işler değil mi?
“Değil. Hiçbir şey alâkasız değil. Bahçecilik de, alet yapımı da doğayla alâkalı. Ben doğayı, doğal olanı, enerjiyi severim. Doğa enerjidir. Üretmek, farklı bir şeyler yapmak isterim hep.”
Oyma yapıyor, resim çiziyor… Aşçılık, garsonluk, işçilik de var
Baf kökenli bir ailenin çocuğu olarak Mağusa’da 1982’de doğan, burada okuyan Önsel, DAÜ’de elektrik-elektronik bölümünde okurken, okulu bırakarak İngiltere’ye gitmiş. Burada 2 yıllık kolejde peyzaj mimarlığı eğitimi almış.
Çocukluğundan itibaren oyma ve resme ilgisi olmuş. Ve hep çalışmış. Ortaokul yıllarında tornocu yanında, lisede internet cafe’de, İngiltere’de ise birçok farklı alanda. Süt fabrikasında, çiftlikte, taşıma sektöründe, reçel yapımında, dergi basan fabrikada, posta şirketinde, restoranda… Aşçılık kursu da aldı orada. Adaya dönünce de bar işletmeciliği yapmış, ardından DAÜ’de bahçecilik işi başladı, tasarım yaptı, bir süre bahçe dergisi çıkardı. Bu arada evindeki atölyesinde lise yıllarından itibaren ilgilendiği oyma ve resim yapımına, müzik aleti imali eklenmiş.
Her işten yeni bir şey öğrendim, hep ayaklarım üzerinde durdum
“Çocukluğumdan başlayarak hayatım boyunca hep çalıştım. İngiltere’de çalışarak okudum, aileme yük olmadım. Hep ayaklarım üzerinde durdum. Ve çok iş yaptım. İyi ki öyle oldu, hem kendimi tanıdım, hem her koşulda yaşamayı öğrendim. İnanılmaz deneyimler edindim. İnanılmaz insanlar tanıdım. Dünyanın düz olduğuna inanan, okuma-yazma bilmeden restoranda 30 kişilik masadan eksiksiz, hatasız sipariş alıp servis yapabilen insanlar tanıdım. Hayat yaşanarak öğreniliyor ve bizim dışımızda inanılmaz bir dünya, inanılmaz deneyimler var. O nedenle gençler yurt dışına çıkmalı; kendi benliğini bulması, kendini tanıması için aileden uzak kalmalı. ”
El yapımı alet imalini geliştirmek
Hayali?
“Üretmeyi, farklıyı denemeyi severim. Müzik aleti üretimini geliştirmek, yeni çeşitler üretmek isterim. Yapılmayanı veya bizde bilinmeyeni, olmayanı yapmak isterim.”
Ve son söz…
“İngiltere’de bazı deneyimler yaşadım. Girişimcilik teşvik ediliyor. Yeni açılan işyerine hem imkân, hem geliştirme olanağı sağlanıyor. Denetime gelen elindeki broşürle bilgi vererek gelişmenizi sağlıyor, teşvik ediyor. Denetim cezalandırmadan önce eğitim amaçlı. Bizim buralarda biraz vahşi bir durum var. İşletmeleri, işletmeciyi, girişimciyi bezdiren prosedürler, katı kurallar var. Oysa tam tersi olmalı. Buranın memur devleti olmasını istemiyorsak girişimciyi, yatırımcıyı teşvik etmek gerekir. Gelecek memuriyette değil girişimcilikte.”
(Havadis/14 Ocak 2019) https://www.havadiskibris.com/?p=360320