Bu topraklarda doğdu, 500 yıldan beri nesilden nesile taşındı

“Geleceğe bulaşık değil orijinaliyle taşınması için standart, otorite şart. Devlet sahip çıkmalı”

Venedik döneminde Venedik asilzadeleri, tatil yeri olarak Larnaka ile Limasol arasında bulunan Lefkara köyüne sık sık geliyorlarmış. Bu dönemde yerli halkın nakışı ile Venedik asilzadelerinin adaya getirdiği Venedik dantelinin birbirini etkilemesinden meydana gelmiş Lefkara işi. Toplum yaşamında yer alan geometrik ve tarihi motifler Lefkara nakışının karakterine hâkim olmuş…

Rivayet bu Lefkara işiyle ilgili. En önemli kanıt ise, ünlü İtalyan Ressam Leonardo da Vinci’nin ünlü tablosu Son Akşam Yemeği (The Last Supper). Bu resim kanıt, çünkü o ünlü resimdeki masada örtünün iki ucunda Lefkara işi var. Hatta o desen, hâlâ “da Vinci deseni” (dere) olarak anılıyor. Her birinin bir adı var zaten, soyluların imzasını taşıyan bu soylu el işinde.

Rivayete göre, adayı ziyaret eden ünlü ressam da Vinci, Limasol limanına giderken Lefkara köyünden alıyor masa örtüsünü ve Milan Katedrali’ne konulmak üzere Papa’ya hediye ediyor. 1400’lü yılların sonu. Ve o örtü, İsa’nın havarileriyle son yemeğini simgelediği söylenen ünlü tablosuna zemin oluyor.

En az 500 yıllık

Bazı çevreler ise, Fransa’nın kuzeyinde Lefkara diye bir köy olduğuna, aynı işin işlendiğine dikkat çekerek,  Lefkara işinin tarihinin Venedikliler de öncesine, Lüzinyanlara kadar dayandığı görüşünde. Bu konuda yazılı kanıt, kayıt, bilgi yok. Kesin olan, bu işin en az 500 yıldan beri bu topraklarda olduğu, hatta bu topraklarda doğduğu. Nesilden nesile el emeği, göz nuruyla bugünlere kadar taşınmış. Ama bazı desenler yok oldu, bazıları bozuldu. En önemlisi, makinelerin ve bilgisizliğin de katkısıyla bulaşık hale geldi.

Yaklaşık 50 yıldan beri Lefkara işiyle uğraşan, bu alanda en uzun soluklu olanlardan iş insanı, esnaf Şenay Ekingen, Lefkara işindeki hızlı bozulmaya dikkat çekti, ivedi önlem istedi.

“Bize ait en önemli değerlerden ve artık dünya markası. Son 10 yıldan beri UNESCO’nun Dünya Manevi Kültürel Miras listesinde. Bu kadar önemli bir değere sahip çıkmak geleceğe borcumuz. Güney Kıbrıs’taki gibi biz de standartları belirlemeliyiz. Devlet kontrolünde otorite oluşturulmalı ve bu el işi korumaya alınmalı.”

50 yıllık üretici, 32 yıllık esnaf

Son 17 yılı Büyük Han’da olmak üzere 32 yıldan beri el işi dükkânı bulunan, bu alanda marka haline gelen Şenay Ekingen, sanılanın aksine, sadece ticaretini yapmıyor, aynı zamanda işliyor da Lefkara’yı.

“Ayiososomonos (Arapalık) doğumluyum ama 1963 olaylarının ardından ailemle birlikte göç ettik. 1964’te Luricina’ya yerleştik. Bizim gibi farklı bölgelerden insanlar da göç etti buraya. Dali ve Bodamya örneğin. Bu köyler bu işin merkezi. Birçok insan gibi ben de onlardan öğrendim. 14-15 yaşlarında işlemeye başladım. Benden küçük Duysal’dan öğrendim. Lise eğitimim devam ederken, Lefkara işi üretim ağına dâhil oldum, harçlığımı çıkarmaya başladım. Eskiden beri uygulanan, hâlâ devam eden üretim ağı. Keten ve iplik gelir, talep edilen desenle işlenir, teslim edilir. İlmiye Aba’dan alırdık biz o zamanlar.”

İlk ve ortaokulu Luricina’da, liseyi İskele Bekirpaşa Lisesi’nde okuyan, 1974’te liseden mezun olan Şenay Ekingen, İnşaat Müteahhidi Efruz Müdüroğlu ve Sanayi Holding’te çalıştığı dönemde de Lefkara işlemeye devam etti.

“Puzzl gibi bu iş. Malzeme ve desen size getirilir, onu işlersiniz. Birine desenin içi, ötekine kenarı işletilir. Bu yöntemle işledik. Her bölgenin deseni var, iyi işlediği, bildiği. Şimdi de aynı yöntem devam ediyor. Zaten böyle olmasa bu iş, desenler böyle elden ele bugüne ulaşmazdı. Bu yöntem genç-yaşlı, eğitimli-eğitimsiz kadınların evinde üretime dâhil olmasına olanak sağladı her dönem.”

Sanayi Holding’ten 1987 yılında ayrılmasının ardından, en iyi, hatta tek bildiği iş olarak bu alana yoğunlaşır. İşten ayrılmadan verir kararını ve birikim yapar, işlediklerini biriktirir.

İlk dükkânı aynı yıl, 1987’de Pembe Çarşı’da açar. Büyük Han’ın ana kapısının karşısındaki dar sokakta. 1990’da daha görünür yere geçer. Dervişe Mertsoy’un Cici Bebe dükkânını kapatmasıyla onun yerine taşınır. Büyükhan’ın dış yüzü. Ve Büyükhan’ın restore edilerek hayat bulmasıyla 2002’de Han’ın içine, şu anki yerine. 50 yıldan beri üreten, 32 yıldan beri bu alanda esnaf/iş insanı olarak kesintisiz görev yapan Şenay Ekingen, artık Büyükhan’ın duayenlerinden, el işinin markalarından.

“Lefkara Nakışı” adıyla 2013’te kitap da çıkaran, 2007’de El İşi Ürünleri yarışmasında nakış kategorisinde birincilik ödülü alan Şenay Ekingen, sosyal sorumluluk olarak da Atatürk Meslek Lisesi’nden her yıl stajyer öğrenci alıyor. Büyük Han’daki küçücük dükkân çoğu zaman atölyeye dönüşüyor, kapı önünde nakış işleyen kadınlar turistlerin ilgi odağı oluyor.

Geometrik, manalı desenler

“İşlemekle başladım ama bu işi yapmaya karar verince artık sadece işlemek yetmezdi. Kalıp çıkarmayı, biçmeyi, işin inceliklerini öğrendim. Hep araştırdım, çünkü hassas, ince iş. Her desenin bir anlamı, şekli, ölçüsü var. Geometrik desenler. Kullanacağınız keten de, iplik de önemli.  1960’lı yıllara kadar Kıbrıs’ta üretilen keten kullanılmış, sonradan İrlanda keteni ve iplik olarak Fransız DMC. Lefkara işinin bir bölgeye adını vermesinin, sektör olmasının en önemli sebebinin hammaddenin, yani keten ve ipliğin yıllarca adada üretilmesinin payı olduğu söylenebilir.”

Son 30 yıldan beri keteni, ipliği, deseniyle hazırlayarak farklı bölgelerde kadınlara siparişle işleten Şenay Ekingen, desenlerdeki bozulmalardan ise rahatsız.

Standart, otorite şart

“Güney Kıbrıs, Tarım Dairesi bünyesinde standart oluşturdu. Otorite var, madde madde standartlar belirledi. Makineleşme orda da var, hatta bizden daha fazla var ama önemli olan standartlar. İplikten ketene kadar, en önemlisi desenlerde standart. Nakış kalitesine göre derecelendirme var. Hatta okullarda da seçmeli ders olarak veriliyor. Bizim de otoriteye ihtiyacımız var. Devlet artık bu kadar önemli, değerli bir işi gündemine almalı. Bağımsız insanlardan bir komite oluşmalı, standartlar belirlenmeli, bilgi toplanmalı. Ben yapabildiğime göre, devlet de yapar. Ve bunu ivedilikle yapmalıyız.”

Makineleşme yanında el işlerinde yanlış uygulamaların yaygın olduğuna dikkat çeken Ekingen, özellikle devlet eliyle düzenlenen kurslarda daha özenli olunması gerektiğini anlattı. Dünya markası olan böylesi bir kültürün korunmasında kurumlara da görev düştüğünü vurgulayan Ekingen, “doğru ile yanlışı nasıl ayırt edeceğiz” diye sorunca da, “Sen anlamazsın ama ben bir bakışta anlarım” dedi, ekledi…

“Bir devlet dairesindeki resmi ziyarette masa üzerinde Lefkara işi örtü görünce ‘lütfen kaldırın’ dedim. Desenler karışık, bulaşık. Kaldırdılar mı bilmiyorum ama bilmeyerek de olsa yanlışa prim vermemek, bu önemli kültürel değerimizin yok olmasını el birliğiyle önlememiz gerekir. Bunun yolu da devlet eliyle otorite ve standartlardır.”

Göçlerle yayıldı

Lefkara işinin merkezinin Dali, Bodamya, Piroi, Dohni, Lefkara, Karavason gibi yerleşim yerleri olduğunu ancak göçler, yer değiştirmelerle Çayırova, Köfünye, Aytottoro, Luricina, Akdoğan, Akova, Boğaziçi dâhil birçok köye, hatta Dikmen’e, Pile’ye kadar yayıldığını anlattı.

Fiyat nasıl belirleniyor?

“Ben bu işe başlarken Güney Kıbrıs ile El Sanatları Kooperatifi’ni esas aldım. Hatta kooperatife danıştım. Dönemin sorumlusu Naile Hanım çok da yardımcı oldu. Desene, işe, işçiliğe göre genel bir fiyat standardı oluştu.”

Turist değil yerli

Lefkara işine ilgi düzeyini de sorduk. En iyi müşteriler kimler?

 “Normalde en iyi müşterinin turistler olması gerekir. Ancak teşvikli turizm politikası nedeniyle buraya gelen turistler genellikle düşük gelir grubundan. Bir Euro’luk magnet için pazarlık yapıyorlar! El işi, hele de orijinal, dünyanın her yerinde en pahalı ürünler. Biz hedef kitle sorunu olduğu için gerçek değerine oturtamıyoruz. Türkiye iyi bir pazar ama nedense orada da tanıtılmıyor yeterince. Dünyaya açılmada da Rumların geleneksel ambargo yaklaşımları var. Mesela geçtiğimiz aylarda Brüksel temsilciliği Avrupalı parlamenterlere Lefkara işi işlemeli ajanda hediye etti, Rumların protestosuyla karşılaştı. Oysa bu el işi, ortak kültürümüz. Ve o kadar ilgisiziz ki, Rumların Brüksel’deki bu engelleme girişimine buradan hiç tepki, ses olmadı.”

Yerli halk, Kıbrıslı Türkler de pek kullanmıyor, almıyor galiba…

“Özel meraklıları var ama çok değil. Daha çok hediye amaçlı alınıyor. Özellikle tedavi gören hasta yakınlarının çok tercih ettiği bir hediye. O yüzden en iyi müşterimizi yine de yerli halk oluşturuyor.”

Koza Sipahi’den

Yeterli satış olmaması nedeniyle ek ürünlerle işyerini takviye ettiklerine, temel özelliklerine sadık kalarak küçük eşya tasarımlarını sürekli geliştirdiklerine de dikkat çekti Şenay Ekingen.

“32 yıl önce dükkân açtığımda tava, tencere de satarak ayakta durdum. Sadece Lefkara işiyle mümkün değildi. Uzun soluklu olmanın başka yolu yok. El işiyle ayakta duramazdım. Şimdi de durum benzer. Tava, tencere değil ama Lefkara işi bulunan küçük parçalar. Ajanda, altlık, kolye gibi küçük tasarımlarla ayakta duruyoruz.”

Lefkara işine Lapta işi, tığ işi, geleneksel sele sepet yanında kozayı da ekledi.

 “Kökeni Bizans dönemine kadar dayanan koza işi, 2000’li yılların başında yeniden hayat buldu. Özellikle Sipahi’de, burada yaşayan Rumlar arasında. Ben de onlardan ders aldım, öğrendim. İlk malzemeyi de onlardan aldım.”

Çocuklarım kadar emek verdim, gailem var

Bir süreden beri dükkânı oğlu Hasan ile birlikte çalıştıran, hatta tamamen devretmeye hazırlanan Ekingen, vazgeçebilecek mi bu tutkudan…

“Biraz zor. Dükkânı Hasan’a devrettim. Şimdi birlikte çalışıyoruz, bir süre sonra tamamen o çalıştıracak. Ama Lefkara işini bırakmam sanırım. Ev ev, köy köy gezip iş verme, iş toplama eziyetli ama benim için tutku. Hayatıma yüzlerce yeni insan kattı, çok zenginleştim. İnanılmaz tecrübe kazandırdı. İşin bu yanı sanırım yine bana ait olacak, kolay kolay bırakamam. Çocuklarım kadar emek verdim çünkü bu işe, gailem var bu konuda. Yaşamasını, geleceğe taşınmasını isterim.  Bu bizim geleceğe, torunlarımıza karşı sorumluluğumuz. Elim, ayağım, gözüm engel olmadığı sürece bu konuyla uğraşmaya devam edeceğim.”

(Havadis/5 Ağustos 2019)


 

Bir Cevap Yazın