Köyün kaderini değiştirdi, doğduğu eve sahip çıktı, adı Ambelikou ile özdeşleşti

“Gönül bağım var. Doğduğum topraklar besin kaynağım, nefes borum”

O benim meslektaşım, abla dediklerimden. Hatta basın camiasının ablası, duayen. 40 yıla yakın hizmeti var basın sektörüne. Bunun 20 yılında birlikte mesai yaptık. Basın emektarlığının ardından rahat duramadı, 1974’ten sonra kaderine terkedilen köyü Ambelikou/Bağlıköy ile ilgilenmeye başladı. Bir grup gönüllünün desteğiyle dernek kurdu; festivallerle, paluzelerle köyü tanıttı; geri dönüşe öncülük etti. Adı Ambelikou ile özdeşleşti. Şimdi de doğduğu eve yeniden hayat veriyor. Asırlık ev annenin, babanın, nenenin adlarını yaşatarak, orijinaline uygun restoreyle, mavi panjurlarıyla konuk evi olarak güne taşınıyor.

Perihan Aziz, basın camiasının yakından tanıdığı bir isim. 1973’te kurulan resmi haber ajansı TAK’ın ikinci kuşak personelinden. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezuniyetinin ardından 1975’te girmiş ajansa. Muhabir, editör ve son yıllarında da yönetici ve müdür. 2012’de emekliye ayrılana kadar tam 37 yıl kesintisiz ajansta çalıştı. 1990’lı yılların başında ajansta çalışmaya başladığımda editörüm, amirim, ablamdı. Sonradan müdürüm oldu. Ve o emekli oluncaya kadar yaklaşık 22 yıl birlikte mesai yaptık.

“Çok zor, sıkıntılı zamanlardan geçti bizim kuşak. Basında, ajansta çalışmak zaten meşakkatli bir iş, ama bizim başladığımız zamanlar daha da zordu. Yasal sıkıntılar vardı, bugünkü imkânlar yoktu. Bir avuç insan, her şeye, her habere yetişmeye çalışırdık. Ama gazetecilik gönül işi, hep severek, gönülden çalıştık. Gece gündüz demedik, pes etmedik.”

Yaş haddinden emekliye ayrılmasına karşın farklı kulvarlarda da olsa hem ajansla, hem basınla ilişkisini de kesmedi.

“Emekli olduğum son 7 yılda hem içindeyim, hem dışında. Aktif gazetecilik yapmıyorum. Şu an Cumhurbaşkanlığı temsilcisi olarak TAK’ın yönetim kurulundayım. Aktif bir görev sayılmaz. Yıllarca her kademesinde görev yaptığım ajansa katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana. Ayrıca Medya Etik Kurulu üyesiyim.”

Artık mesai Ambelikou’ya, tam mesai

TAK’ın yoğun ortamından ayrıldıktan sonra rahat duramadı, bu kez doğduğu topraklara, köyüne, Ambelikou/Bağlıköy’e yöneldi. Lefkoşa-Bağlıköy arasında mekik dokudu, neredeyse mesai yaptı. Çoğu zaman tam mesai.

“Üniversiteye gidene kadar köyde, ailemle birlikteydim. İlkokulu köyde, liseyi Lefke Gazi Lisesi’nde okudum. Hep köyde kaldım. Doğduğum topraklara, toprağın kokusuna, kekiğe, dikene, üzüme, köyümün her şeyine hep tutkulu oldum. O toprak benim besin kaynağım,  nefes borum. Çocukluğumda, gençliğimde, şimdi, hep öyle oldu. TAK’ta çalışırken o stresli ortamdan her kaçışımda da köyüme sığındım. Şimdi artık daha çok imkân var, gönül borcumu yerine getirmeye çalışıyorum.”

Hanay statüydü, tırnaklarımızla yaptık

TAK’ta çalışmaya başlayınca 1975’te, işin şartları nedeniyle Lefkoşa’ya yerleşmiş. Lefkoşa ile köy arasında gidip gelmiş. Anne, baba, nene köyde. Bu durum, baba rahatsızlanarak 1986’da hayatını kaybedene kadar devam etmiş.

“Babamı kaybedince annem ve nenem köyde yalnız kaldı. Ben gidip geliyorum ama iş yoğun, vardiya çalışıyoruz. Gece, gündüz, tatil, bayram yok. Yanıma gelmelerini istedim, köyden ayrılmak istemediler. İkna etmek için ‘size ihtiyacım var’ dedim. Böyle ikna etim, yanıma geldiler. Fırsat buldukça, hafta sonları köyle bağımızı koparmadık. Evimiz, eşyamızla orada yaşamaya devam etti. Hiçbir şeyi bozmadık, çünkü her şey emeğimizin ürünü. Evi dedem  yaptı,yüz yılı aşkın bir geçmişi var . Sonradan tek evlat annem için avluya bir oda ve mutfaktan oluşan ilâve yapıldı. Hanay kısmını ise1960’larda babam ekledi. Çünkü o zamanlar hanay statü göstergesiydi. Barikatların olduğu, hiçbir şey bulunamayan, korunak yapılacak gerekçesiyle inşaat malzemelerinin Türk köylerine geçirilmesinin yasaklandığı zamanlar. Gizli yollardan geçirirdi babam kalasları, malzemeyi. Biz de hep beraber çalışırdık. Kerpici, çamuru biz yoğurduk ellerimizle, ayaklarımızla. Her şeyi tırnaklarımızla yaptık.”

Beton yerine kerpiç, eski, doğal

Evini Lefkoşa’ya kurdu, annesi hâlâ yanında. “Her şeyde elim ayağım, can yoldaşım” dediği kardeşi, BRT kameramanlarından Ahmet Aziz ikiz evde. Kızkardeşi Şerife uzun yıllardan beri Avusturalya’da. Yine yıllarca Avusturalya’da yaşayan ablası Ümral, bir süre önce kesin dönüşle köye yerleşmiş. Sadece kız kardeşi değil, artık yavaş yavaş başka dönüşler de var köye. Hatta ev alıp restore ederek hayatını orda kuran 4-5 yabancı uyruklu aile de var.

“Dünyada çoktan fark edildi, bizde yavaş yavaş kırsal bölgenin önemi anlaşılıyor. Savaşlar, göçler, ganimetlerle savruldu toplum. Yer değiştirmelerle çok yer ruhunu kaybetti. Köyüm erozyona uğradı, sokaklar, evler yok olmaya başladı. Nasıl kurtarabiliriz diyerek harekete geçtik. Şimdi artık fark edilmeye başlandı ama yavaş yavaş. Toprağın, doğanın, doğalın, beton yerine kerpicin, eskinin değerini yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Ama daha zamana ihtiyaç var.”

650 nüfus nasıl 40’lara indi!

Gemikonağı’nın üst tarafında, Trodos dağlarının eteklerinde, deniz manzaralı minik köyün kaderi, esas olarak 2012’den itibaren değişmeye başladı. 1974’ten sonra kaderine terkedilen, 650’lerden 40’lara düşen nüfusuyla büyük oranda yaşlıların yaşadığı, insanların varlığından haberdar olmadığı Bağlıköy, köyün adını taşıyan derneğin kurulmasıyla değişmeye başladı. Bağlıköy Eko Turizm Gönüllüleri Derneği.

“Köye ilgim devam etti hep. Gazetecilikten gelen ilişki ağımla devlet yetkililerini, arkadaşlarımı, sivil toplum örgütlerini davet ederek köyde hareketlilik yaratmaya çalıştım yıllarca. Ama esas hareket, derneğin kuruluşuyla oldu. Hazırlıkları önceden başladı, 2012’de kuruldu. O dönem eko turizmde hareketliliğin olduğu, insanların belli birikimlere ulaştığı zamanlardı. Çok destek, teşvik gördüm o insanlardan. Beni motive etmeselerdi cesaret eder miydim, bilmem. Ayrıca beni motive etmekle kalmadılar, köye geldiler, gönüllü olarak bıkmadan usanmadan çalıştılar, köylüye dernek kurmanın, festival düzenlemenin önemini anlattılar. Köyün potansiyeliyle ilgili farkındalık yarattılar. Verane dediklerinin değer olduğunu anlattılar köylülere. Hayatım boyunca insan biriktirmenin yararını gördüm.”

Eko gönüllüleri

Kimlerdi o isimler…

“Ayşe Dönmezer, Deniz Solyalı, Birgül Beyatlı, Ayşe Tokel, Gülcan Gulle… İnanılmaz katkı yaptılar, hâlâ yapıyorlar. Dernek kurulunca aktif çalışmaya başladık. Sadece ben değil, köyden, köylülerden, bölgeden gönüllüler de. Festival düzenlemeye başladık. Kağıt üzerinde kalsa da Bakanlar Kurulu Bağlıköy Merkez olmak üzere Lefke bölgesinde eko turizmin geliştirileceğine dair karar aldı. Biz bu kararı zemin yaparak köyün bağlı bulunduğu Lefke Belediyesi aracılığıyla ve TC Büyükelçilik finansmanıyla köy içi yolları, ana arter duvarları yeniledik. Projenin hazırlanmasında köylü ve bölgedeki gönüllü mimar ve mühendislerin katkısı oldu. Yine bu karardan hareketle ve yoğun girişimler sonucu, köyün askeri bölge konumundan çıkarılmasını sağladık. Bu konuda da askeri yetkililer dâhil birçok insanın çok fazla katkısını gördük.”

Yaklaşık 7 yıl gibi uzun sayılmayacak bir sürede artık Bağlıköy/Ambelikou’yu bilmeyen, duymayan yok. Her yıl adanın her köşesinden binlerce insanı ağırlayan mart ayındaki Eko-Gün, ekim ayındaki Paluze Festivali ekol oldu. Kazanlarda sıcak paluze, köy havası, yarasa mağarası, kekik kokusu cazibe merkezi haline getirdi köyü.

Türk toprağı Bağlıköy neden terkedildi!

Ambelikou, yeni adıyla Bağlıköy, 1974 öncesinden Türk toprağı. 1974’e kadar 650 civarında nüfusa sahip. Ne oldu da köy 1974 sonrası boşaldı, nüfusu 40’lara kadar indi?

“Nedeni birden fazla, ama en önemlisi yanlış politikalar. Sınır köyü ve çıkmaz yolda olmasının, statüsünün yarattığı sorunlar da var. Bir diğer neden köylünün ekonomik nedenler, eğitim gibi kaygılarla aşağılara, beton evlere, apartmanlara taşınması. Böyle böyle köy boşaldı. Elektrik de 1974’ten sonra geldi köye.”

Şimdilerde, köyde yaratılan hareketlilikle birlikte, yeterli olmasa da geri dönüş veya malına sahip çıkma sürecinin başladığını anlattı Perihan Aziz.

“Yıkılan, dökülen tamir edilmeye başlandı kısmen. Eski evleri alıp restore edenler de var. Hatta dıştan gelenler de var. Yabancılar var. Ama daha yapacak çok iş var. Bir önemli sorun da, yıllarca terk edilmişliğin etkisiyle mülkiyet sorunu olan mülkler. Anne, baba, nene, dede ölmüş, mal ortada. Tereke kurulması gerekir. Bu sorun bir şekilde, belki toplu olarak çözülmeli. Çünkü mülkiyet sorunu bakımsızlığı artırıyor.”

Halil Usta, Şerif Nene evle birlikte yaşayacak

Köyün adıyla hizmet vermeye hazırlanan asırlık ata konutunu restore ederken de rol model olmak istemiş Perihan Aziz.

“Bu ev sadece benim değil,  90yaşındaki annemin de doğduğu ev. Nenemden kalma. Bazı bölümlerini sonradan babam ekledi. Biz bu evi 1980’li yıllardan itibaren çok aktif kullanmadık ama terk etmedik, eşyasıyla birlikte koruduk. Yaklaşık bir yıl önce de Birgül Beyatlı’nın katkılarıyla restore işine giriştik. Orijinaline uygun ama işlevsel olması için çok emek harcadık. TC Çukurova Ajansı’nın da katkılarıyla, çok özenerek, ruhunu koruyarak güne taşıdık.”

Yakında hizmet vermeye hazırlanan Bağlıköy Konukevi/Ambelikou Guest Huose, bir aile işletmesi olacak. Perihan Aziz’in en büyük yardımcıları, kardeşi Ahmet ve eşi Fezile Aziz. Aylardan beri namsiyeden mindere, perdeden su kuyusuna kadar evin tüm detaylarıyla bire bir ilgileniyorlar.

3 yatak odalı evde anne, baba ve nene eşyalarıyla yaşatılacak. Sadece eşyalar değil, anılarla, fotoğraflarla. Zaten odaların adları Halil Usta (baba), Şerif Nene (nene), Neriman Hanım (anne). Sandıklardan danteller, perdeler çıkarılarak kullanılmış. Vitrinler, cam eşyalar. Kerpiç ve sıvalar bazı yerlerde orijinaliyle bırakılmış, modern ve eski harmanlanırken. Ahşap kapılar masa yapılmış. “Hanaya çıkan merdiveni restore ederken mühendis biraz genişletmek istedi. Ama kabul etmedik. Çünkü o merdiveni babam elleriyle yaptı” diyor Perihan Aziz.

Burada ölmek isterim

İnsanlar gelip kalır mı burada, çalışır mı konukevi? Dağın başı, tabiri caizse “Allah’ın terk ettiği yer”.

“İlk giriştiğimde herkes aynını söyledi. Kimsenin uğramadığı yere turist mi gelecek! Bence gelecek, ilerde daha fazla da gelecek. Çünkü artık trend bu. Dağ ve deniz arasında; dokusu,  florası zengin; tarihle kucaklaşmış  bu köy bir nimet. Sadece bize değil, insanlığa nimet. Hayal et, burası açıldıktan sonra kapıda bisiklet olacak. O bisiklete bin, dağa tırman, denize in. Deniz 10 dakika. Dağda yürüyüş yap, her tür bitkinin olduğu bir bölge. Ama hiç ilgi görmese de bu benim ata toprağım, aile yadigârım. Her milim emeğime, harcamama değer. Buraya sağlığım için ayırdığım fonu yatırdım. Amacım para kazanmak olsa, birçok insan gibi bir apartman dairesi alır, kiraya verir, gelir elde ederdim.”

Devletin bu tür faaliyetlere destek vermesi, alınan kararların kağıt üzerinde kalmaması, pazarlama politikası geliştirilmesi gerektiğini anlatan Perihan Aziz, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca köyün destinasyon, merkez olarak belirlenmesi gerektiğini vurguladı.

Önce Sürdürülebilir Kalkındırma Derneği’nden, son olarak da Açık Öğretim Fakültesi’nden 6 aylık kurslar ve sınavla uluslararası geçerliliği olaneko turizm sertifikası da alan Perihan Aziz’in hayali yine köye dair.

“Burada doğdum, burada ölmek isterim.  Ata evini yaşatmak isterim. Bu benim atalarıma borcum. Her hafta sonu dolup taşardı evimiz, yemekler yetmez, yumurta kavururduk; aynı ruhu yaşatmak en büyük hayalim…”

(Havadis/4 Kasım 2019) https://www.havadiskibris.com/?p=421548

Bir Cevap Yazın