O bir fotoğrafçı, tarihi bir dönemin tanığı. Aynı zamanda TMT’nin silâh deposu. Ve antikacı…

Milyonlarca tarihi fotoğraf, binlerce otantik malzeme garajda ilgi bekliyor

Osman Rekor veya Foto Rekor, tarihe geçen fotoğrafçılardan. Stüdyo fotoğrafçılığından fazla basın fotoğrafçısı olarak bilinenlerden.  Yıllarca Halkın Sesi’nde çalıştı, dönemin lideri, gazetenin sahibi Dr. Fazıl Küçük’ün en yakınında yer aldı. Fırtınalı yıllara tanıklık etti, fotoğrafları dönüm noktalarını ölümsüzleştirdi. Dahası, bir gün kafasına çuval geçirilmesiyle TMT’li oldu, teşkilata çalıştı, evi ve işyeri silah deposu olarak kullanıldı. Para kazanmak için girdiği antika işi ise başına belâ oldu, çok kazandı ama haydan gelen huya gitti. Şimdi 78 yaşında, Dikmen’deki evinin garajında atıl duran milyonlarca tarihi fotoğrafın, binlerce otantik eserin değerlendirilmesini bekliyor.

Osman Rekor, geçtiğimiz haftalarda röportaj yaptığımız Mehmet Şık’ın (Foto Şık) kardeşi. Abisinin yanında yetişti Osman Rekor, ilk çıraklarından oldu. O da abisi gibi daha 11 yaşında doğduğu köy Kurumanastır’dan (Çukurova) ayrıldı, Lefkoşa’ya geldi.

“O zamanlar sadece paralı olanlar okuyabilirdi. Biz fukaraydık. Bizim gibiler ya hayata atılırdı, ya Londra’ya giderdi. Kardeşlerimin bazıları Londra’ya gitti. Beni abim yanına aldı, hayata atıldım. Fotoğrafçılığı, her şeyi yaşayarak, hayatın içinde öğrendim.”

Abisi Mehmet Şık’ın yanında önce karanlık odayı öğrendi. Sonra yavaş yavaş fotoğraf çekmeye, hayatını kazanmaya başladı.

Halkın Sesi ve Dr. Fazıl Küçük

“Bir gün gazetede bir ilan çıktı. Enformasyon dairesine fotoğrafçı aranır. Başvurdum. Müdür Necati Sayer ‘İngilizce bilir misin’ diye sordu. Bilirim dedim, çünkü Atatürk enstitüsünde kurslara gittiydim. Derdimi anlatabilirdim. Ama gene da tamam demedi, ‘Halkın Sesi’nde iş var, oraya başvur’ dedi. Gittim, başvurdum.”

Yıl 1960. Halkın Sesi gazetesinin sahibi Dr. Fazıl Küçük, aynı zamanda yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı.

“Doktor Küçük ‘gel yarın bir fotoğraf çek, temizle getir, beğenirsem işe alırım’ dedi. Gittim ertesi gün. Meğer Japon elçisini kabul edecek. Elim ayağım titremeye başladı. 8-10 kişilik bekâr evinde kalırdım, fukarayım, üstüm başım tamam değil. Makinem yanımda, çekecem. Kocaman bir halı hediye edecek elçi Dr. Küçük’e. Nasıl çekecem derken, bir cesaret geldi, ‘iki ucundan tutun’ dedim. Tuttular ve çektim. Gazetede ne karanlık oda, ne ilaç var. Kendim götürdüm her şeyi, fotoğrafı temizledim, bastım ve ertesi gün gazetede yayınlandı. İyi çıkmıştı fotoğraf. Böylece işe başladım.”

Makineler, malzemeler kendinden, haftalık 5 lira maaşla başladı işe Halkın Sesi’nde.

“1963 olayları çıkınca maaşım 4 liraya indirildi ve 10 sene öyle devam etti. Aynı maaş değişmeden, 4 lira haftada.”

Kıbrıs Cumhuriyeti yıllarında nerde haber varsa oraya gitti, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük nereye ayak basarsa o da bastı. Onunla birlikte bütün adayı gezdi, fotoğrafladı. Cumhurbaşkanı, Başpiskopos Makarios’la görüşmelerinde bulundu.

“Makarios da severdi beni, adımla seslenirdi. Bisikletime biner giderdim. Etrafındaki herkes de tanıdığı için yanına rahat çıkardım. Biraz Türkçe de bilirdi, çay yapardı, içerdik…”

Banyoda kan, silah izi yoktu

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkıldığı 1963 olaylarına da tanıklık etti. İlk çatışmaların olduğu Tahtakale bölgesine ilk gidenlerdendi. Orada şehit olanları ilk görenlerden.

“Gazeteden Akay Cemal haber verdi, hemen bisikletime atlayıp gittim. Sonradan şehit olanları yerde kanlar içinde gördüm. Ama fotoğraf çekemedim. Çünkü o zaman makineler lambalı flaşlıydı. Makineyi kurana kadar Rumlar ateş ettiler. Kaçmak zorunda kaldım. Döndüm, tekrar gittim, yine peşime düştüler. Saklanarak kurtuldum. Çektiğimi sandıkları için peşime düştüler.”

Küçük Kaymaklı olaylarından Salahi Şevket’in vurulmasına, şehit edilen pilot Cengiz Topel’in cenazesinin tesliminden Bozdağ olaylarına kadar o döneme damga vuran her olaya tanıklık etti. Bazılarını fotoğraf kareleriyle ölümsüzleştirdi.

Tarihe “banyo katliamı” olarak geçen Kumsal olayıyla ilgili de anısı var.

“Olay yerine bir hafta sonra gittim. Kimse yoktu ama yerlerde çocuk kıyafetleri ve kan vardı. Fakat banyo içinde ne kan, ne mermi izi vardı. Sonradan bana bölgede yaşayan bir Ermeni’nin anlattığına göre, yoldan geçerken Rumlar eve bomba attılar.”

Tarihe geçen “kanlı banyo” resmiyle ilgili olarak da, “O fotoğraf tek kare, Foto Basın tarafından çekildi. İkinci bir kare yok. Filmi de birinin kolundaki alçıya saklanarak Türkiye’ye kaçırıldı diye duyduk. Bütün bildiğim duyum. Ama benim gördüğüm, yerlerde kan vardı ama o banyoda yoktu. Kurşun izi de yoktu” ifadelerini kullandı Osman Rekor.

TMT’nin silah depolarından

Halkın Sesi’nde çalışırken, gazetenin yakınında dükkân açtı. Bu, bodrumu da olan bir dükkân. Evi de bir arkadaşıyla birlikte Mücahitler Sitesi’nin yakınlarında.

“Sönmez Spor’a giderdim. Bir gece oradayken kafama çuval geçirerek beni bilmediğim bir yere götürdüler. Yemin ettirdiler. Ve teşkilatçı oldum.”

Böylece yeraltı teşkilatı TMT ile tanıştı. Evini ve dükkânını kullanmaya başladılar. Silahlar saklandı buralarda, teşkilat işleri yapıldı. “’Gece gelme eve, otelde kal’ derlerdi, gidemezdik. Veya ‘şu saatten önce gelme’. Bir gizli iş, yemin, toplantı vardı, ne yapılıyor diye soramazdık.”

Bazılarını isimlerle anlattı, bazıları için “bana kalsın” dedi. “Çok olay gördüm, çok” diye ekledi.

Dükkânı da özellikle Barış Gücü askerleriyle irtibat için kullanıldı.

“Seks filmi göstererek Barış Gücü askerlerini dükkâna çekerdik. Hem para kazanırdık, hem teşkilatın işleri yapılırdı. Silah taşıma, çimento getirme gibi işler. Bazen teşkilatçılar Barış Gücü askeri kılığında silah veya başka bir şey taşıyacaksa, sahte kimliklerinin fotoğraflarını çekerdim.”

1960’lı yıllarda seks filmi almak için Danimarka’ya da gitti.

5 bin parça antikaya devlet el koydu

İş için köyleri gezerken, antika işine de girdi. Köylerden toplayarak küçük küçük işlerle başladı, zamanla büyüttü. Önce aynı dükkânda yaparken, sonra Selimiye Camii’nin karşısında ayrı dükkân açtı. Yanında insan çalıştırmaya başladı.

Sonradan başına bela açacak antika işi için, “Para kazanmak amacıyla girdim ama elimdekini de kaybettim. Haydan gelen huya gitti. Bugünkü aklım olsa yapmazdım” diyor.

Eski eser veya antika niteliği olan binlerce parça biriktirdi. Kendi ifadesine göre 1970’li yıllara kadar yasal engel yokken, bu yıllarda çıkarılan bir yasa nedeniyle mahkemelik oldu.

“Roma mangalı bir eser için İngiltere’ye, British Museum’a yazı yazdım. Alırlar mı diye. Ben parçayı alan kişi değil, aracıydım. Parçayı alan, kaça aldığı da belli. Ama British Museum devletten, Rum yönetiminden izin isteyince polis kapıma dayandı. Mahkemelik oldum. 7 yıl sürdü mahkeme.”

Kıbrıs Türk devletinin 1977’de elindeki eski eserlere el koyduğunu da anlattı.

“5 bin parça esere el koydular. 49 bin TL değer biçtiler, kabul etmedim. Bu eserleri Girne kalesine koydular. Hala orda mı bilmem. Bazıları da çalındı.” 

Kutlu Adalı ile köylerde

Kıbrıs Türk Yönetimi’nin kurulmasıyla ilk soyadını alanlardan aynı zamanda Osman Rekor.

“Nüfus idaresi müdürü Kutlu Adalı ile beraber köyleri gezerdik. Ben fotoğraf çekerdim ve insanlara kimlik verilirdi. ‘Sen de soyadı bul, verelim’ dedi; gazeteden Orhan Avkıran’ın önerisiyle Rekor aldım soyadımı.”

Abisi Mehmet Şık, baba soyadı Musaoğlu oldu.

Garajda servet var

Yaklaşık 50 yıllık eşi, Kukla kökenli Gülten hanımla Dikmen’de yaşamını sürdüren, yan evde yaşayan oğlu Yakup yanında, Sevin adlı bir de kızı bulunan Osman Rekor’un şimdilerde tek dileği, bahçenin garajında atıl vaziyette duran tarihin kayıt altına alınması.

“Bu garajda milyonlarca fotoğraf var. Bazıları kartlarda, çoğu filmlerde. Bu fotoğraflar tarih. Adadaki her köyün fotoğrafı var bende. Tarihi olaylar var. Binlerce eski otantik eşya da var burada. Sandıklar, küpler, çanaklar, kök aynalar… Bunların değerlendirilmesi gerekir. Sivile, askere herkese söyledim. Türkiye’den gelenlere de söyledim. Kimse adım atmadı. Kayıt altına alınmaları için ben hayattayken ve hafızam yerindeyken yapılmalı. Fotoğraflar, bilgi notuyla kaydedilmeli. Kimdir, nedir, nerededir, ancak ben bilebilirim. Birileri el atsın, buradaki anılar ve anılarım kayda geçsin.”

(Havadis/2 Aralık 2019)https://www.havadiskibris.com/?p=427029

O bir fotoğrafçı, tarihi bir dönemin tanığı. Aynı zamanda TMT’nin silâh deposu. Ve antikacı…” üzerine bir yorum

  1. Evet tarihi kayıt altına aldırmak lazım. Fakat mirasçıları tarafından her kim ki parasını vermeden kayıt almaya çalışacaksa mahkemelerde gidip geleceği de kesin gözükmektedir.

Bir Cevap Yazın