Öğretmen olamadı, okul kurdu

“Eğitim sadece diploma değil. Ayakkabısını bağlayamayan çocuk 3 diploma alsa, 4 dil bilse de hayata hazırlanamaz. Tabletle, televizyonla kendine yeten çocuklar yetiştiremeyiz”

Daha 16 yaşındayken, üniversiteye hazırlanırken babasını kaybedince bir anda hayatı altüst olur. 4 kardeş ve çalışmayan bir anne.  Babanın genç yaşta kaybı yanında, ailenin geliri yok. Üniversite hayali kurarken işe girmek zorunda kalır. Elinden tutan bir vakıf aracılığıyla, tercih ettiği bir bölüm olmasa da üniversite eğitimi alır. Ve öğretmen olmak ister. 7 yıl uğraşır, sınavlarda başarılı olmasına rağmen listeleri aşamaz. En son “listede adın yok” yanıtı alınca bakanlıktan ağlayarak çıkar ve her şerde bir hayır var misali okul kurmaya karar verir. Evden bozma bir odada, sıfır sermayeyle, borçla kreş açar.  Tek bir çocukla başlar. Tek çocuk yavaş yavaş artar, 5 olur, 15’e ulaşır ve devam eder. Belli ki talep var. Kreşler 2’ye, 3’e çıkar. Kreşe ilkokul da ekleyerek 13’üncü yılında tam donanımlı okul kurar. Şimdi 16 yıllık birikimle, 100 civarında çocukla eğitimde iddialı. “Öğretmen olamadım ama okul kurdum. Hayalimin ötesine geçtim” diyor.

Deniz Şerifoğlu Öztürk, 40’lı yaşlarda genç bir kadın. Sıfırdan var olan girişimci, cesur kadınlardan.  İş Kadınları Derneği’nin geleneksel “girişimci kadın” ödülleriyle fark edilenlerden. 2018’de ödül alan kadınlardan.

“Çok sürpriz olmuştu ödül benim için, çok mutlu oldum. Fark edilmek, ödülle onore edilmek motive edici oldu. Ödül, insana daha iyisini yapmak için sorumluluk yüklüyor.”

Kösteklendim, takıldım ama pes etmedim

Bellapais Scool’da buluştuk röportaj için. Tam donanımlı, İngilizce dilde eğitim veren bir okul.

“Burası 3 yıllık. Ondan önce yaklaşık 13 yıllık geçmişimiz var. Kolay olmadı. Çok badirelerden geçtik. Pes ettiğim zamanlar, yapamam dediğim çok oldu. Uykularım kaçtı. Kösteklendim, takıldım, düşer gibi oldum. Eğitim zor iş. Çocuklardan fazla ailelerle uğraşırsınız. Hele eğitimde hedefiniz varsa daha da zor. Sabırla ve çalışarak geldik bu günlere. Eşimin ve annemin desteği, motivasyonu da çok.”

Anne Sezgin Şerifoğlu, şimdi de en büyük yardımcılarından. Okulun mutfağı ondan soruluyor. Ekşi mayalı, nohutlu ekmekler, çocukların kahvaltı ve öğle yemekleri. Çaylarımızı, kahvelerimizi getirince, göz renginden tahmin ederek sorunca öğrendim annesi olduğunu. Eşinin genç yaşta hayatını kaybetmesinin ardından kamuda işe başlamış, şimdi emekli olunca kızının yanında.

Çocukluk arkadaşı, Alayköy’den komşu çocuğu, eşi Cavit Öztürk de en büyük destekçilerinden Deniz’in. Kreşin kuruluşundan itibaren bugünlere kadar. “En büyük şansım” diyor eşi için. Zaten bir dizi şansızlığa rağmen, şansları olmuş onu bugünlere getiren.

Babam bir yerlerden izliyor, gurur duysun istedim

Hayatının kırılma noktası, babası Sedat Şerifoğlu’nun ani ölümüyle yaşanır. Yıl 1994, Deniz lise öğrencisi, 16 yaşında. “Başarılı bir öğrenciydim. Üniversiteye hazırlanıyordum. Babam da hep teşvik eder, gurur duyardı başarımla.  Bu da motive ediciydi. Hatta onu kaybettikten sonra da hep o hissi yaşadım. Kreşi, okulu kurarken, ödül alırken beni hep bir yerlerden izleyip gurur duyduğunu hissettim.”

Babanın ani ölümü, duygusal kayıp yanında, mali olarak da aileyi alt üst eder. Çünkü baba esnaf, kendi işinin sahibi. Aileye kalan bir gelir yok. Anne ev hanımı, 4 çocuk. Bu şartlarda Türkiye’de üniversite okuma hayali ortadan kalkar ama bir süre sonra başka bir şans ortaya çıkar.

“Naci Talat Vakfı destek eli uzattı. ‘İş mi, eğitim mi’ diye sordular. Eğitimi tercih ettim. Artık Türkiye’de eğitime gidemezdim ama yine de bir imkân doğmuştu. Annem de işe başlamıştı. Öğretmen olma hayalimi gerçekleştirebilirdim.”

Devlete memur olamadı, girişimci oldu

Ana okul öğretmenliğini istemesine karşın o yıllarda henüz bu bölüm yok. Çok ihtiyaç olduğuna dair öneri üzerine, Yakın Doğu Üniversitesi’nde edebiyat bölümüne girer. 4 yıllık okulu 3.5 yılda tamamlar ve öğretmenlik hayali için girişime başlar.

Özel okulların henüz fazla yaygınlaşmadığı yıllar.  Devlet okullarında öğretmenlik için münhallere başvurur, sınavlara girer. Tam 7 yıl sınavdan sınava girerek devlet kapısını aşındırır ama olmaz. “Başarılı olmama, sınavları geçmeme rağmen olmadı” diyor. Hatta son başvurusunda bakanlıktan “listede adın yok” yanıtını alınca ağlayarak çıkmış kapıdan. “İyi ki almamışlar, devlet memuru olmak yerine ülke bir girişimci kazandı” deyince, “Şimdi geriye dönüp bakınca evet, aynı fikirdeyim ama o gün çok ağladım” karşılığını verdi.

Evden bozma mekânda tek bebekle kreş

İş umudunu yitirmesiyle ve eşinin de teşvikiyle kreş açmaya karar verir. Eşinin işi nedeniyle Girne’yi tercih ederler. Evden bozma bir mekânda başlar kredi alarak.  “3 çalışanla başladım, onların maaşlarını aldığım borçla ödedim. Çünkü gelir yoktu. 0-3 yaş kreş açtım, tek bir çocuk vardı kreşe gelen.  Günlerce uykularım kaçtı. Ağladığım, yapamayacağım dediğim gece çok oldu. Fakat her sabah kalkıp kreşi açtım, vazgeçmedim, vazgeçmedik…”

Bölgenin potansiyelinin de etkisiyle bir süre sonra talep artar.  Bir çocuk 3 olur, 5’e yükselir, bir yılın sonunda 15’e ulaşır. Ve devam eder. Bu sefer bina yetersiz kalır. İkinci, hatta üçüncü kreşi açar. Yaş gruplarına göre ayırır kreşleri. Ve böyle 13 yıl devam eder. Yaklaşık 3 yıl önce de, şu anki tam donanımlı binayı inşa eder. Kreş ve anaokuluna ilkokul da ekleyerek.

Ana dil ihmal edilmemeli

Sabah saatlerinde buluştuk röportaj için okulda. 3-11 yaş arasında 100 civarında çocuğun eğitim aldığı bir okul. Çocuk sesleri arasında, gürültülü bir ortam beklerken, derin sessizlik ilgimi çekti ilk. Sonra koridorları dolaştırınca, camlı odalarda, her biri sebze bahçelerine açılan sınıflarla tanıştık. Bir koridor ana, diğeri ilkokul. Birçok okul gibi enternasyonal sınıflar. Afrikalı, Rus, İngiliz, Kıbrıslı, Türkiyeli çocuklar birlikte, aynı sınıflarda.

“Çok kültürlülük renkliliktir. Ailelerin de desteğiyle doğru eğitim verilince bu durum avantaja dönüşür. Çocuklar çok kültürlü ortamlarda yetişir. Ama burada kritik olan, hangi dilden olursa olsun çocuğu ana dilinde rahat ettirmektir. Bu nedenle öğretmenler, her dilde yardımcı olacak eğitmenler olması önemli. Yabancı dilde eğitimin sakıncası yok ama ana dile sahip çıkmalı. İngilizce dilde eğitim verirken, kendi ana dilimizi ihmal etmemek gerekir. Bu konuda ailelere düşen görev çok. Evde çocuklarıyla ana dilde konuşmaları gerekir. Ana dili Türkçe olan 3 yaşındaki çocukla evde İngilizce konuşmak özentidir, hiç gereği yok. Okulda zaten öğreniyor İngilizceyi. Yabancı çocuklar da Türkçe öğreniyor.”

Ayakkabısını bağlayamayan çocuk 3 diploma da alsa hayata hazırlanamaz

 “Temiz Düşün” belgeli; geri dönüşüm felsefesine uygun; bahçesinde asırlık zeytin ağaçları, alıç ağacı korunmuş; çocukların bahçede marul, soğan, kereviz yetiştirdiği okulun belli ki çevreyle ilgili derdi de var.

“Eğitim sadece matematik veya İngilizce öğretmek ya da diploma vermek değil. Aslolan hayata hazırlamaktır. Kendine yeten bireyler. Matematik öğrenirken, ayakkabısını bağlamayı öğrenmeli. Ters bağlasın ama kendi yapsın. Yemeğini kendi yesin, koşsun, kirlensin, ıslansın, başka türlü hayata hazırlanamaz. Teknolojiye, dijital yaşama da mahkum olmamalı çocuklar. Tablet başında zaman geçirmek yerine toprakla uğraşsın, hayatla tanışsın.”

Çocuklar kolay da aileler zor… Otizm grip gibi

Finlandiya eğitim sistemine atıf yaparak, doğal ortamlarda kişilikli, kendine güvenli ve mutlu çocuklar yetiştirmek gerektiğini vurgularken de, “çocuklar kolay ama ebeveynleri eğitmek zor” diyerek ailelerle zaman zaman yaşadıkları çelişkilere vurgu yaptı. “Çocuğunun elbiselerinin bahçede kirlenmesinden rahatsız olan veya çantasını kendi taşısın dediğimizde karşı çıkan veliler var.”

Down sendromlu, otistik dâhil özel gereksinimli çocukları da okula aldıklarını anlatırken, “Aksi ayrımcılık, vicdansızlık olur. Her çocuğun eğitim hakkı var” diyen Deniz Şerifoğlu Öztürk’ün bir tespiti de dikkat çekici.

“Otizm sanki grip gibi oldu. Çok yaygın. Uzman değilim ama teknolojiyle yaşamanın, sosyal ortamdan kopmanın sonucu galiba. 4-5 yaşına gelip konuşamayan çocuklar var…”

Tabletler bakıcı oldu, sakinleştirici verilen çocuklar var

Ve bir tespit daha…

“Aslolan hayatla iç içe, yaparak ve yaşayarak öğrenen bireyler yetiştirmek. Aşırı koruma ve müdahale çocukların hayata adaptesinde sorun. Tablet, televizyon sanki çocuk bakıcısı oldu. Aileler kolaya kaçıyor. Aslında herkes farkında ama çoğunluk kendi kendini kandırıyor. Ayrıca yaz-kış kendi iklimini yaratarak, gerçek iklimle tanışmasına engel olunca sağlıklı bireyler yetiştiremezsiniz. Çocuk soğuğa da çıkacak, güneşe de. Giydirerek çıkarın, klimalı odalara kapatmayın. Hasta eden soğuk değil, kapalı mekânlardır. Çocuk oynayarak, koşarak enerjisini harcar. Sokağa çıkmayan çocuk enerjisini nasıl atacak! Dikkat edin, hiperaktif ve dikkat dağınıklığı olan çocuklara sakinleştirici veriliyor artık. Doktor önerisiyle üstelik…”

(Havadis/27 Ocak 2020)https://www.havadiskibris.com/?p=437470

Bir Cevap Yazın