“Hiç yardım almadan, sadece çok okuyarak, araştırarak 8 yılda yazdım. Yazmasam içimde kalacaktı. Tek dileğim başkalarına da yazmaları için motivasyon olması”
Sürekli okur olmama rağmen adını duymadım. Ne kitabın, ne yazarın… Düzenli olarak uğradığım kitabevlerinde de dikkatimi çekmedi. Bir arkadaşım ‘mutlaka okumalısın’ deyince odaklandım. Ve okuduğum günden beri etkisinden kurtulamadım. Hem kitapta gerçek isimlerle aktarılan yaşanmış trajediden çok etkilendim, hem tekniğinden. Tanım doğru mu bilmem, belgesel roman. Bu topraklarda çok yaygın olmayan bir tür ve işin ilginci teknik olarak çok başarılı.
Kitabın adı Çıkmaz Sokak. Yazarı Fatma Müezzinoğlu. Bilmediğim, duymadığım bir isim. Kitap, gerçek isimlerden, gerçek hayatlardan alıntı. İki aile etrafında bir döneme, aslında tanıdık bir tarihe tanıklık ediyor. Bildik, bizden tanımlamalarla. Trodos’tan Gandu’ya, herse’den düğün alışkanlıklarına, Fasur çiftliğinden Limasol sokaklarına, komşuluklardan toplumsal çatışmalara, sendikalaşmadan yasaklanan partilere ve teşkilat günlerine…
Diyaloglar da Kıbrıs şivesiyle. Konuşma dilinde. Benim yazarken hep tereddüt ettiğim konu. Ta ki görüşlerine çok değer verdiğim Araştırmacı Orhan Kabataş ‘yazıda kullanmazsanız dil kaybolur’ diyene kadar temkinli davrandığım dil konusu. Ondan sonra özen gösterdim, yazılarımda, röportajlarımda Kıbrıs lehçesini kullanmaya gayret ettim ama yine de bu kitaptaki kadar cesur davranamadım.
Kitap veya roman eleştirmeni değilim ama bir solukta okuyunca kim bu yazar diye meraklandım. Özgeçmiş, künye de yok alışılmışın aksine. Acaba bilinen yazarlardan, gazetecilerden deneyimli bir kalem takma isimle mi yazdı diye düşündüm açıkçası.
Ancak memleket küçük. Soyadından hareketle kısa bir araştırma sonucu yazara ulaşmak zor olmadı. Takma isim değil, gerçekmiş meğer. Kısa bir telefon görüşmesinin ardından da görüşmeyi kabul eti.
Fatma Müezzinoğlu, emekli bir bankacı. Kitabın yazarı ve kitapta anlatılan iki aileden birinin bireyi. Ali Osman’ın kızı. Hiçbir yazı, yazın geçmişi yok. Ancak çok iyi bir okuyucu. Çocukluğundan beri çok okuyor.
“Ben bunca yıldır yazıyorum, işim bu. Kitaplarım var. Ama roman yazmaya cesaret edemedim. Siz nasıl cesaret ettiniz, birileri mi yardımcı oldu” diye sordum.
“Cesaret olarak düşünmedim hiç. Kimseden de yardım almadım. Kitapta anlattığım kendi ailem ve tüm hayatımızın beraber geçtiği, kardeş gibi yaşadığımız komşumuz. Bire bir bildiğim, yaşadığım, dinlediğim olaylar. Kendi bildiklerime, duyduklarıma ek olarak araştırdım, olayları yaşayanlarla konuştum, çok dinledim. Yaklaşık 8 yılda yazdım. Kardeşlerimin bile kitabı yazdığımdan haberi yoktu. Sadece Sultan’a okuttum. Editörüm de yok. Götürüp matbaaya verdim, bastırdım ve bildiğim kitapçılara dağıttım.”
Kitabı yazarken birçok belge ve kanıttan, tanıkların anlatımlarından yararlanmış Fatma Müezzinoğlu.
“Leymosun’da komşumuz Osman Talat amca 1963 Kasımında infaz edildiğinde 11 yaşındaydım. O sürecin, sonrasının, ailenin yaşadıklarının, devam eden acılarının, mezarının hâlâ bulunamamasının bire bir tanığıyım. Babam Ali Osman’ın sendikalı olmakta direndiği için, o dönem istenmeyen siyasi partilerde yer aldığı için yaşadıklarının, dışlanıp susturulmasının tanığıyım. Yarım asır geçti ama nasıl geçti, bu aileler neler çekti! Etkisi geçmiyor. Yazmasam içimde kalacaktı. Ben yazar olmak için yazmadım, insanlar bilsin istedim. Ve en büyük dileğim, bu tür olayları yaşayanların yazması. Bu anlamda motivasyon yaratmak benim için en büyük başarı olur. Kitap çok sattı, az sattı derdinde değilim ama yaşadıklarımızın, haksızlıkların, yok yere heba edilen hayatların, bugün kahraman diye anılanların neler yaptığının bilinmesini isterim. Kaydı olsun, unutulmasın.”
Kitapta, Fatma Müezzinoğlu’nun babası Ali Osman ve aile bireyleri yanında, 31 yaşında infaz edilen ve hâlâ mezarı bulunamayan Osman Talat ve ailesi de gerçek isimleriyle aktarılıyor. Olayların diğer kahramanları ise takma isimlerle. Yıllar sonra, 1990’larda, ölümünden bir süre önce Osman Talat’ın yanlış istihbarat sonucu öldürüldüğünü Talat’ın oğlu ve kayınpederine itiraf eden teşkilat sorumlusu da kitapta takma isimle anılıyor.
Fatma Müezzinoğlu görüşmemize, Osman Talat’ın kızı Sultan’la birlikte geldi. Babası kravatıyla boğularak öldürüldüğünde 5 yaşında olan Sultan Osman Talat, hem kitapta yer alan bir karakter, hem kitabın oluşmasında anlatımları, belge ve kanıtlarıyla önemli katkı yapmış.
“Nedendir bilmem, 5 yaşındaydım ama babamın yüzünü hatırlamam. Ayaklarını, bacaklarını, beni gezdirmelerini hatırlarım da yüzünü hatırlamam. Belki de hatırlamak istemem, bilmiyorum” diyerek babasının genç yaşta ölümünün ardından ailenin yaşadığı romanı aşan acıları özetledi. Üstelik, yarım asrı aşan bu acı hâlâ taze, ruhu rahatlamamış. Çünkü yıllardır süren girişimlerine, olayın tanıklarına, davalara rağmen babasının mezarına ulaşamadı.
“Annem ölene kadar babam hep gelecekmiş gibi yaşadı. Ben kapıların açılmasıyla 2003’ten beri uğraşıyorum. Çalmadığım kapı kalmadı. İnfazı yapanların gösterdikleri yerlerde kazı bile yaptırdık ama sonuç yok. Kemiklerine ulaşsam, bir mezarı olsa ruhum rahatlayacak…”