“Evlâtlar bakar devri bitti, yaşlılığınızı planlayın”

“Yaşlı bakımı pahalı ve çok zor.  Geleneksel kültür milat oldu, yaşlılığa yatırım şart. Evi çocuğa, emeklilik maaşını toruna vermek yerine yaşlılığınızı planlayın”

“Anne/baba fedakârlık yapar çocuk yetiştirir, çocuklar da yaşlanınca onlara bakar. Kıbrıs’ta geleneksel kültür bu. Eskiden evet; aileler kalabalıktı, kadınlar iş hayatında değildi, hayat daha sadeydi. Ama artık, hatta uzunca yıllardan beri yaşam dinamikleri çok değişti. Bu geleneksel kültür ve alışkanlıkların uygulanabilirliği kalmadı. Uygulayabilenlerde de taraflar mutsuz, bakan da bakılan da memnun değil. Konuşmasak, dile getiremesek de bu kültür artık rafa kalktı. Bugün veya yarın hepimiz için geçerli bu sorunla yüzleşmemiz ve yaşlılığa yatırım yapmamız gerekir.  Evi, malı çocuklara vermek, emeklilik maaşını torunlara harcamak yerine yaşlılıkla ilgili planlama yapmak zorundayız.”

Bu sözler, son zamanlarda adı sıklıkla medya gündemine giren Prof. Dr. Hatice Jenkins’e ait. Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği Başkanı. Dernek dolayısıyla adı bir süreden beri kamuya mal olmuştu, ama son zamanların en trajik olaylarından Sınırüstü Bakım Evi’ndeki gelişmelerle birlikte günlerce ana gündem oldu.

Prof. Jenkins, sosyolog, psikolog veya yaşlı bakım uzmanı değil. O bir finansçı. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde finans, ekonomi, bankacılık dersleri veriyor. Yaşlı bakımıyla ilgisi dernek kaynaklı ama dernek, kendi tecrübelerinin ürünü. Annede yaşlılıktan, abisinde ruh sağlığı sorunundan kaynaklı problemler derneğin kuruluş nedeni. Yani dernek vasıtasıyla bulaşmış değil soruna, tam aksine yaşadığı bireysel sorunlardan hareketle derneği kurmuş ve kendi sorunlarıyla uğraşırken konuyu toplumsallaştırmış. Uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra adaya dönüş nedeni de iki yakınının bakım sorunu.

Sanılanın aksine Prof. Dr. Hatice Jenkins Kıbrıs doğumlu. Kök Kıbrıslı, 1963 Larnaka doğumlu. Polis baba nedeniyle hayatı Beyarmudu’nda geçti, Namık Kemal Lisesi’nde okudu, Ankara ODTÜ’de işletme eğitimi aldı, ardından British Council bursuyla İngiltere’de ekonomi ve finans alanlarında master ve doktora yaptı. Sonra, UNDP projesiyle Sri Lanka’da çalıştı. Kanadalı eşi Glenn ile burada tanışarak evlendi. Birlikte Amerika’ya gittiler, Harvard Üniversitesi’nde çalıştılar. 2 kızı oldu.

Annenin ve kardeşin bakım sorunları ortaya çıkınca 2000 yılında adaya döndü. Eşiyle birlikte DAÜ’de çalışmaya başladılar. Kariyer, çocukların eğitimi, anne ve kardeşin bakımı derken zorlu bir süreç yaşadı. 

“Şizofreni hastası olan abime hayatı boyunca annem baktı. Ancak annem yaşlanınca, ikisinin de bakımı gündeme geldi. Bir yandan işim, diğer yandan çocukların eğitimi. Kızlar Güney Kıbrıs’ta okudukları için Lefkoşa’ya yerleşmem gerekti geçici olarak. Tam bir savrulma hali, inanılmaz zor. Anneme 2010 yılında bakıcı bulduk iki tane. Şans eseri bakıcılar iyiydi ama yine de her şeyiyle ilgilenmemiz gerekti. Abime ise bakacak yer bulamadık. Parayla bile bulamadık. Tam bu arayış içindeyken Sınırüstü Bakım Evi açıldı ve 51 yaşındaki abimi buraya verdik. Yeni açılmıştı ve gayet iyiydi.”

Sınırüstü Bakım Evi ile tanışması böyle oldu. İlk birkaç yıl her şey gayet iyi gitmiş, sonra sorunlar başlamış. “Sorun, yönetim sorunuydu ve katlanarak arttı” diyor. Kardeşinin bakımı için sürekli uğradığından, bu bakımeviyle ilgili tüm süreci takip etme imkânı olmuş. “İnsanlar, toplum, medya, yetkililer şimdi duydu, duyabildi ama oradaki sorun 10 yıllık. Birike birike, katlana katlana geldi sorunlar.”

Annesinin hayatını kaybetmesinin ardından abisiyle daha yoğun ilgilenmeye, böylece bakımevindeki duruma daha çok hâkim olmaya başlayınca, dernek kurmaya karar vermiş. Bir grup arkadaşı ve gönüllüyle 3 yıl önce kurmuşlar Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği’ni.

“Dünyanın farklı yerlerindeki uygulamaları gördüm. Burada sanki problem yaşamıyoruz gibi yüzeysel bir görüntü var ama tam aksi. Gizlenmiş, baskılanmış, konuşulmayan bir büyük sorun. Yaşlıların, bakıma muhtaçların bakımı Allah’a emanet gibi.  Hem devlet, hem insan ayağı eksik. Parası olan var, olmayan var. Yakını olan var, olmayan var. Yoksunlar için her şey sorun, ama parası ve yakını olanlar için de sorun. Annesine bakar, of puf çeker, anne mutsuz, o mutsuz. Bakıcı tutar, bakıcının iyi olup olmaması tamamen tesadüf. Kim olduğunu bilmediğiniz bakıcılar. Bakıcılarla ilgili kurumsallaşma, yatırım, eğitim, girişim yok. Eğitimli mi, profesyonel mi, kötü mü, tamamen şans. Kontrol ve denetim için de mekanizma yok. Ayrıca bakıcı tutması için iyi düzeyde gelir şart. İstisnalar dışında çok genel bir sorun ama böyle bir konu yokmuş veya farkında değilmişiz gibi davranıyoruz. Oysa hem kültürel bakış açımızda, alışkanlıklarımızda, yaşam şekillerimizde sorun var; hem de devlet ayağında…”

Çare…

“Dünyada bu sorunu çözen toplumlar çok. Burada da çözmek zor değil, çünkü devlet zayıf ama bireylerin genelde bir geliri var. Hatta çok iyi geliri olanlar var. Ama bu iş planlama, yatırım meselesi. Yaşlanacağınız, ömrünüz uzadıkça hayatın zorlaşacağı kesin. Her şeyi planlıyoruz da bu dönemle ilgili neden plan yapmıyoruz! Özgür, kimseye yük olmadan, olabildiğince konforlu bir hayat planlayabiliriz. Kanada’da, Avrupa’da böyle yapıyor insanlar. Ama buraya baktığınızda evi, malı çocuklara verir, yaşlılıkta rahat etmesi için verilen emeklilik maaşını torunlara harcar! Neden; çünkü geleneksel kültür bu. O çocukların, torunların da kendine bakmasını bekler. Veya çocuklar da bakma öngörüsündedir. Ama hayat pratiği bu kültüre uygun değil artık. Hayat çok yoğun, zor, eskisi gibi değil. Eskiden evde olan anne, çocuklarıyla birlikte kendi annesine/babasına da bakardı. Hatta çocukları birlikte büyütürlerdi. Şimdi böyle hayatlar genelde yok. Olanlar da sıkıntılı, iki taraf da mutsuz, gergin. ‘Off anne’ bile deseniz problem. Diğer yandan ‘annesine, babasına neden bakmaz’ diye sorgulamak da büyük haksızlık. ‘Bakımevine niye verdi’ diye kınamak acımasızlık.”

Yaşlı adayı yeni nesillerin bu kültürün sürdürülebilir olmadığını idrak edip, geleceği planlamak zorunda olduğunu anlattı Prof. Jenkins.

“Devlet size emeklilik maaşı verirse, size bakmak zorunda değil. Maaşın amacı bu zaten. Devletin görevi yasa çıkarmak, denetlemek, geliri olmayanlara, yoksul ve yoksunlara bakmak. Siz emeklilik maaşını toruna harcayıp, devlete de gel bana bak diyemezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Evinizi çocuklara verip evsiz kalırsanız bunun sorumlusu sizsiniz.  Her şeyi planlarsınız da kaçınılmaz yaşlılığı neden planlayamazsınız! O ev, o maaş uzayan ömrünüzde sizin refah kaynağınız.”

70-80 yaşındayım, param var, evim var, ama bakım sorunum da var. Nasıl bir alternatifim var? Bakımevi, bakıcı! Para, mal olsa da seçenek yok gibi…

“Bugün evet, aynen böyle.  Paranızla da sefil olabilirsiniz. Ben parayla kardeşime bakacak yer bulamadım örneğin. Ama kültürel değişimle, beklentilerin güncellenmesiyle birlikte alternatifler oluşacak. Özel ve devlet girişimleri kaçınılmaz olacak. Gidişat da o zaten.”

Sınırüstü Bakım Evi’yle yaşanan trajedinin keskin bir yüzleşme olduğunu ve bu krizin fırsata dönüştürülebileceğini de vurguladı Prof. Jenkins.

“Toplumda geleneksel kültür baskısı, devlette ise her konuda olduğu gibi yönetim, organizasyon ve planlama sorunu var. Her iki ayak da aksak, eksik ve herkes farkında değilmiş gibi davrandı bugüne kadar. Bu son sorunla birlikte yüzleşme oldu. Bildiğimiz ama bilmezden, görmezden geldiğimiz bir sorun en acı şekilde karşımıza çıktı. Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir milat yaşadık. Ürktük, korktuk, kaygı duyduk. 50 yaşındakiler aman ben yaşlanınca ne olacam, kim bakacak diye sormaya başladı. Bu durum alternatiflerini, yeni girişimleri zorunlu kılacak. Ve devlet, ilgili kurumlar da artık ilgisiz, vurdumduymaz kalamayacak. Biz de peşlerini bırakmayacağız zaten…”

Bir Cevap Yazın