Yaz-kış, özellikle bahar aylarında kaçış noktamızdır Karpaz, herkes gibi. Hele de Dipkarpaz ve Zafer Burnu. Arada Tatlısu ile batı bölgesi, Limnidi (Yeşilırmak)/Lefke de seçenekler arasında ama yine de Karpaz’ın yeri ayrı.
Yağışlı havanın etkili olduğu geçtiğimiz günlerde de böyle bir kaçamak yaptık iki günlüğüne. Yürüyüş grubunun programını bahane ettik bu sefer. Bir taşla iki kuş. Hem sonbaharda ova/bayırın yeşillendiği zaman, hem dinginlik, hem ışık kirliliğinin olmadığı ortamda yıldız şöleni, hem dağ/ova yürüyüşü. Daha ne olsun…
Dipkarpaz köyünün içindeki bir aile işletmesinde konakladık. Sade, temiz, sessiz. 6 odalı bir otelcik, butik işletme. Odamıza yerleşirken arka pencereden fırına ekmek salan köylü kadını görünce fotoğraflamadan olmazdı. Meğer Rum aileymiş fırına ekmek salan. Sadece ekmek de değil, yumurta ve patates de salmışlar kızgın fırına. “İki saate fırın açılır” diyerek ziyafet için de davet etmekten kaçınmadı karı-koca, Kıbrıslı konukseverliğiyle. Teşekkür ettik, iki adım ötedeki otelimize yerleştik ve mantar aşkıyla yaya olarak yola koyulduk. Biraz daha, biraz daha derken, hele yol üstünde mantar da bulunca o coşkuyla yaklaşık 3 kilometrelik yol kat ederek sahildeki Oasis’e (Ayfilon) kadar indik. Kısa soluklanmanın ardından yola düşme vakti, çünkü hava kararıyor. Dönüş yolu aynı akışta olmadı tabii ki, yokuş çünkü. Belli ki köylüler çok alışık, otostop çekmedik ama ovadan dönerken durup aldı bizi bir köylü.
İyi başlayan iyi gider derler ya, otele girer girmez demli çaylarımız geldi karı-koca işletmecilerden. Dahası, Rum komşu ‘sıcak ekmeğin kokusu var’ diyerek kocaman bir ekmeği otele bırakmış bizim için. İşletmeci de yanına yeni yapılmış reçeli ekleyince, keyfimiz tavan yaptı.
Gece de, yıldızların sayıldığı pırıl pırıl gökyüzüne tanıklık ettik. Lefkoşa’da ışık kirliliğinden yok sandığımız yıldızları. Hatta telefonlara yüklü programla mars’ı, jupiter’i büyüterek görme ayrıcalığıyla…
Sabah erken saatte yürüyüşümüz var. Rehber, hayatını bu işten kazanan ender rehberlerden Engin Şah’ın grubu. Kuzey’den, Güney’den yabancıların çoğunlukta olduğu yaklaşık 50 kişilik grup. Yürüyüşlere hep gideriz de bu grupla ilk yürüyüşümüz. Güzergâh da ilk. Zafer Burnu’nda çember yürüyüş. Arabalarla Apostolos Andreas Manastrı’nın ilerisine kadar gittik. Buradan hareketle yaklaşık 10-12 km. Kuzey sahiline inerek deniz kenarından güney sahiline. Zafer Burnu etrafında tam bir çember. Bitki örtüsü, sulak alanlar, dağ nergisleriyle örülü bir bölge. Genellikle düz, engebeler az. Zaman zaman bölgenin simgesi eşekler eşlik etti bize. Kısa molalarla yaklaşık 4 saatlik yürüyüşle tamamladık turu.
Yürüyüş pazar günüydü. Rumların ayin günü. Dönüş yolunda onlarca kocaman Rum plakalı otobüsle karşılaştık. Daracık yollar zaman zaman sorun yaratsa da Allahtan yoldaki utanç verici çukurlar yamalama yöntemiyle de olsa kısmen kapatılmış. Ama Manastır meydanındaki bilindik görüntü aynen devam ediyor…
Nefes için, mantar için, huzur için tam zamanı. Üstelik minimum harcamayla…