Geleneksel mart gezimizde bu kez Avrupa’yı değil, Türkiye’yi tercih ettik. Antalya’yı. Özellikle pandemi sonrası uçuşa geçen bilet fiyatları yanında, ‘yasaklılar’ listesiyle ilgili kaygı ve tepkilerimiz nedeniyle yıllardır gezi tercihlerimizde bu en yakın coğrafyayı göz ardı ettik. Üstelik çok iyi bildiğimiz, iyi tanıdığımız, sevdiğimiz yakın bir coğrafya. 20/30 Euro’luk biletlerle Avrupa ülkelerinde, Yunan adalarında tatil imkânı varken niye fahiş fiyatlarla seyahat edelim! Zorunlu rota değilse fiyat avantajı öncelikli tercih çünkü, zaman tasarruf zamanı.
Ama bu kez yanıldık. Uygun fiyata seyahat imkânlarını araştırırken, önümüze Antalya çıktı. En uygun. İnsani saatlerde uçuş, makul bilet fiyatı ve ucuz otel. Daha ne olsun. Sezon dışı bir tarih olmasının avantajı belki veya Ramazan ayına rast gelmesi ya da tamamen tesadüf. Ama sonuçta çok isabetli.
23-27 Mart arasında 4 gecelik kısa tatil için 5 kişilik organizasyon yaptıktan sonra fark ettik Ramazan dönemine denk geldiğimizi. Ayrıca yerel seçim süreci var oralarda, onu da hesaba katmadık. Doğrusu, Ramazan/oruç nedeniyle restoran bulur muyuz, seçim havasında aciz taciz olur muyuz gibi kaygılarla yola çıktık ama tüm kaygılarımız boşa çıktı. Tadı damakta kalan huzurlu, keyifli ve dingin 4 günlük bir gezi şansı yakaladık.
Yıllardan beri tüm seyahatlerimiz Larnaka veya Baf çıkışlı olduğu için Ercan havalimanının yeni haliyle de bu seyahat nedeniyle tanıştık. Çok yorum, çok eleştirinin de etkisiyle nerden girilir, nasıl yol bulunur, nereye park edilir gibi kaygılarla uçuş saatinden 2.5 saat önce gittik Ercan’a. Çok şeyde olduğu gibi bu konuyu da abartmış yorumcular. Modern, düzgün bir havalimanı. Sadece amacını aşan büyüklükte. 2 kişilik aile için 500 metre kare ev yapan Kıbrıslıyı anımsatan cinsten. (Kim bilir, belki gün gele haksız çıkarız ve az bile yapmışlar deriz!) Eski Ercan’ın derli toplu haline alışmış Kıbrıslının, pistleri, salonları, katlı park yerleriyle yenisinin devasa yapısına alışması belki zaman gerektirecek. Ama daha alana girerken başlayan, tüm salonları kaplayan dev boyutlardaki reklamlar gerçekten çok rahatsız edici, itici. Otel ve şirket reklamları tam bir görsel kirlilik. Üstelik o alan ülkenin vizyonu; keşke kamu spotları, ülke tanıtımıyla ilgili görseller ön planda olsa.
Bunlar ilk izlenimler. Ama Ercan’da çok rahat işlem yaptık, galiba tek uçak bizimkiydi. Bir saati bulmayan rahat bir uçuşla indik Antalya’ya. Daha önceleri de çok gittim, orası da genişletilmiş, hâlâ da genişletiliyor. Ona rağmen bizim Ercan’dan daha derli toplu. Aynı anda 5 veya 6 uçak iniş yaptı. Bizim gibi sezon dışı giden çokmuş meğer. Başı Ruslar çekiyor galiba, her yerde Rusça yazılar. Ama her milletten insanla dolu Antalya. Sanki en az duyduğumuz dil Türkçe idi 4 günlük sürede. Para birimi de Dolar ve Euro.
THY ile yaptık yolculuğu. Uzun yıllardır kullanmadığımız için kısa mesafe ve Ramazan olduğu için ikram beklemiyorduk açıkçası. Ama kalitesinden ödün vermemiş. Üstelik çok yaratıcı bir uygulamayla yemezsen al git modunda çorbası, tatlısı dahil Ramazan paketleri dağıtıldı yolculara. Hemen hemen tüm hava yollarıyla uçmanın verdiği tecrübeyle fark yaratan bir kalite olduğunu vurgulamak gerekir.
Bu gezimiz birçoğu gibi kendi organizasyonumuz. Çok planlı olmayan, yol nereye çıkarırsa modunda. Diğerlerinden farkı, sırt çantasıyla değil bavulla seyahat. Nasılsa sınırlama veya fiyat farkı olmadığına göre, bavulla gidip alışveriş bile yapmak mümkün. Öyle de yaptık zaten.
Otelimizi iyi bir tarama ve araştırmayla booking.com üzerinden rezerv etmiştik. Otel seçimini yaparken şehir içini tercih ettik. Geleneksel tercihlerimiz bu yönde. Her şey dahil, otel odaklı turist değil; gittiğimiz yeri, yaşamı, sokağı keşfeden gezgin modu. Otelimiz bu bakımdan çok isabetli oldu. Limana 200 metre yürüme mesafesinde, old town dedikleri kentin kalbine 500 metre mesafede. Şirin, lüks değil ama konforlu, kahvaltısı 5 yıldızlıları aratmayan renklilikte bir otel. Dört ayak üzerine düştük. Sadece bizle değil, her müşterisiyle yakından ilgilenen, otobüs kartından kahveye her konuda duyarlılık taşıyan resepsiyon görevlileri de bonus oldu.
Turist değil, gezginiz ya. Ayrıca her adımda tasarruf esas. Böyle olunca taksi yerine toplu ulaşımı tercih etmek mantıklı. Öyle yaptık. Havalimanından yarım saat mesafedeki otele taksi fiyatlarını sorduk, 500 ile 700 TL arası. Başka ne seçenek var diye bakarken, hemen ayağımızın içinde troleybüs olduğunu fark ettik. Gider mi otel bölgesine, çok yakına gidermiş. Kredi kartlarıyla gişelerde ödeme de mümkün. Kişi başı 17 TL. Ve troleybüsle gittik, kısa bir yürüyüşle de otele yerleştik. Sonraki 4 günde de araç gerektiren tüm gezilerimizi otobüs veya minibüsle yaptık. Otel görevlisinin verdiği karta, her duraktaki ödeme noktalarında yükleme yaptık ve hiçbir sıkıntı çekmedik. Her biniş 15 TL. Yereli, insanı tanımanın, gözlem yapmanın, farkındalığın en iyi yolu da bu.
Kentin göbeğindeki limanı, taş sokakları ve ahşap evleriyle kentin en değerlisi old town sokaklarını, bir saat mesafedeki ünlü Lara bölgesini ve Düden Şelalesi’ni, Kurşunlu doğa parkını bu yöntemlerle gezdik. Yürüyerek, otobüsle veya minibüsle. Alışveriş merkezleri, cafeler, balıkçılar, müzikli cafe’ler zaten otele yürüme mesafesinde. En keyiflisi, Old Town sokaklarındaki barlar, eğlence mekanları.
Ünlü Arkeoloji müzesine de yine toplu taşıma araçlarıyla ulaşım imkanı bulduk. O da yakın mesafede. Gün boyu gezilebilecek kapsamlı müze, sadece kentin değil Türkiye’nin hazinesi niteliğinde.
Yola çıkarken sakin bir gezi planlamıştık, o nedenle bölgede çok alternatif olmasına rağmen sınırlı tercih kullandık. Çoğunu biliyorduk zaten. Belediyeye ait otobüs ve minibüslerle veya yürüyerek gidebileceğimiz yerlere ek olarak ünlü Kekova adası ve Myra kral mezarlarını gezinti kapsamına aldık. Bu bölge şehir merkezine, otelimize yaklaşık 3 saat mesafede. O nedenle tura katıldık. Rus rehber eşliğinde gezdik bölgeyi. Koruma altına alınan, insan yaşamının olmadığı, tarihi kalıntılar nedeniyle ancak etraftan görülebilen Kekova adasını gemi turuyla gördük. Bölgedeki kaplumbağa sahilini ve kaplumbağa tipli adacığı bu gezinti sırasında keşfetme imkânı bulduk.
Antik tiyatrosu ve kral mezarlarıyla ünlü Myra da bu gezinin bonusu oldu.
Aynı güzergahta yer alan ünlü Aziz Nikolaos Kilisesi’ni de görme imkanı bulduk.
Kekova rotasında 3 saatlik otobüs yolculuğu; her taraftan dağlarla kaplı, yemyeşil, ilginç lagunlarıyla bölgenin resmi gibi. Nefes kesen bir doğa. Ve Verimli. O kadar çok sera var ki, boş alan yok dedirtiyor insana. Boş olan her alana sera kurulmuş. Evlerin önlerine, tarlalara, tepelere. Uçakla inişte de seralarla kaplı bölge ilk dikkat çeken görüntü zaten.
Karlı dağları, şelaleleri, denizi, Kıbrıs’ı aratmayan güneşi ve verimli toprakları yanında zengin tarihi dokusuyla bilinen Antalya, aynı zamanda çağdaş bir şehir. Ramazan ayı diye tedirgin olduk giderken, doğrusu Ramazan olduğunu bilmesek hiçbir belirti görmedik. İnsanı rahat, modern ve sıcak. Daha önemlisi huzurlu ve dingin bir kent. Seçimle ilgili tek belirti de duvarlardaki afişler ve arada sokaklardan yüksek sesli müziklerle geçen otobüsler. Miting, eylem gibi şeylere rastlamadık.
Yeni, orijinal bir bilgi değil belki ama ben yine de yazmakta fayda görüyorum. Uygun fiyata bilet bulduğunuz an gidin, turlara da gerek yok uçağa atlayıp gidin, Antalya iyi bir rota. Her gittiğinizde de yeni imkanlar sunan bir bölge.