İtalya… Kaçıncı gidişimiz bilmiyorum ama her seferinde farklı yerler, farklı bölgeler. O kadar zengin, cazip, uygun bir coğrafya ki her seferinde farklı bir seyahat mümkün. Bu kez topuk kısmını tercih ettik. Pek bilinmeyen Puglia/Pulya bölgesi ile ünlü Amalfi kıyıları. Toplam 8 günde 12 kent/kasaba/bölge ziyaret ettik, 2 bin kilometreye yakın yol kat ettik.
Seyahati aylar öncesinden planladık mayısın son haftası için. Uçak biletlerini kestik; her zamanki gibi bavulsuz, sırt çantalı seyahat. Biz Baf’tan, Ezgi ve Alime Londra’dan hareketle Napoli’de buluşacağız. Napoli iyi bir durak. Hem uygun uçuş çok, hem ucuz, bir çok yere geçişte de ara durak. Baf’tan 3 saat Napoli.
Daha önceki uçuşlarda Baf’a taksiyle veya otobüsle gitmeyi tercih ediyorduk. Bu sefer hem taksi ücretlerinin çok pahalı olması (uçak biletinin kat be kat üstünde), hem uçuş saatlerinin pek uygun olmaması nedeniyle Baf’a kendi aracımızla gittik. Hava limanı yakınındaki özel park yerinde park ettik (önceden on-line rezerv yaptık). Günlüğü 3 Euro. Bu park yerinin (ve etraftaki onlarcası) servis aracıyla hava limanına gittik, dönüşte de kapıda bekleyen araçla aynı yöntemle aracımıza ulaştık. Doğrusu hızlı ve konforlu bir yöntem.
Araba kiralayarak seyahat edeceğimiz için hareket özgürlüğümüz çok. Ama gidilecek bölgede alternatifler fazla, tercih yapmak zorundayız. Turizmci arkadaşımız Zekiye’den (Yücel) de yardım alarak güzergahı ve konaklayacağımız yerleri aylar öncesinden belirledik. Beklentilerimize uygun, park yeri de olan mekanlar bulmaya özen gösterdik. Booking.com üzerinden ev veya butik otelleri tercih ettik her zamanki gibi. Hem ucuz, hem kalacağımız yerin merkezinde. Böylece yürüyerek bölgeyi, dokuyu, insanı tanıma, dokunma imkanı oluyor.
Napoli ara durak, yarım gün
Napoli daha önce de gittiğimiz, sevdiğimiz bir kent. Bu kez sadece gidiş ve dönüşte ara durak. Ama araba kiralama saatine kadar vaktimiz olunca hava limanı çevresinde birkaç saat geçirmemiz gerekti. Öyle dolanırken, daha önce fark etmediğimiz kent mezarlıklarını keşfettik İtalyanların. Mezarlık mı, köy/kasaba mı belli değil. Türbe, anıt gibi yerler. Anıt mezarlar, kaç nesil bir arada. İki asır önce ölen de, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden de aynı yerde. Zengin aileler için mi, yoksa herkesi mi kapsıyor bilemedim ama Napoli’den, kentlerden daha bakımlı yerler. Duvarlarla çevrili, büyük kapıları olan özel yerler. Muhtemelen bu türbeler temsili. Mezarlıklardaki çiçekler de genellikle mersin, zeytin destekli buketler.
Araba kiralama yerini hava limanı yakınından rezerv etmiştik. Uzun yol alacağımız için hyprid araç tercih ettik. Gerçekten de ekonomik oldu. 8 günde 2 kez yakıt almamız gerekti. Otobanlarda (bir kısmı ücretli) da seyahat ettik ama gittiğimiz güzergah çoğunlukla dar, virajlı, engebeli yollar veya köy/kasaba yollarıydı.
Conversano ilk durak, bölgenin merkezi yaptık
Napoli’den yaklaşık 3 saatlik yolculukla ilk durağımız Conversano’ya gittik. Vezüv yanardağının gölgesinde, yer yer yağmurlu havada seyahat ettik. Çoğunlukla otobandan gittik. Conversano, Puglia (Apulia/Pulya) bölgesinde bir kent/kasaba. Hem merkezde olması, hem dokusu nedeniyle konaklama için burayı tercih ettik. 3 gece konaklayıp bölgeyi gezeceğiz.
Kasabanın merkezinde tuttuğumuz ev tam isabet oldu. Yeri güzel, ev güzel. Tamamen bize ait. Gider gitmez keşfe çıkalım dedik, tam bir İtalyan kasabası. Daracık yollar, taş binalar, eski hep korunmuş, ruhu olan sokaklar. Huzurlu, dingin bir kasaba. Ama in cin top oynar. Sanki salgın varmış gibi boş sokaklar, atıştıracak yer bile bulamadık, her yer kapalı. Tur atıp eve döndük. Birkaç saat sonra çıktığımızda sokaklar inanılmazdı. Danslar, eğlenceler, giyinip kuşanmış İtalyanlar, restoranlar ful. Meğer siesta zamanıymış öğle saatleri… Mayısın son haftası, hava 30’larda bile değildi sanırım, ama siesta oralarda bir kültür.
Kiraz bölgesi Conversano. Önceden bilip 3 gün sonra gitsek, kiraz festivaline denk gelecektik. Ama bölge zaten hep festival havasında. 3 gece her köşede bir etkinliğin göbeğinde bulduk kendimizi. Bölge insanı genellikle tarım ve turizmle uğraşıyor. Gündüz tarlada, bahçede; öğleyin siesta zamanı; akşam oldu mu herkes sokakta. Eğlence, dans, yeme içme. Sokakta ayak üstü sohbet de çok yaygın, biz gibi.
Apulia/Pulya bölgesi gıda deposu, en verimli toprakları İtalya’nın. Güney bölgesi. Sadece kiraz bahçeleri değil, bağlar, zeytinlikler, buğday tarlaları, babutsa, badem, kayısı bahçeleri, incir tarlaları… Her şey var buralarda. Hatta zeytin ve bağların bir arada olduğu tarlalar da gördük.
Conversano’dan hareketle her gün bölgeyi gezerken nefes kesici görüntülere tanıklık ettik. Dönümlerce zeytin tarlaları, tümü tek model, göbekten budanmış. Belli ki koordineli, bakımlı. Bağlar hep tek tip. Her yerde üst örtü var ağaçları/ürünü korumak için. Damlama sulama boruları yerden değil, askıda; hem bağlarda, hem zeytinliklerde. Kırmızı toprak hakim bölgede…. Seyahatin ilerleyen günlerinde daha aşağılara indikçe bu kez aynı durumun limon, portakal bahçelerinde de olduğunu hayranlıkla gözlemledik.
Alberobello-Ostuni-Monopoli-Polignano A Mare-Bari
Önceden planladığımız gibi Conversano’dan hareketle Puglia bölgesini gezeceğiz. Uygun, görülmesi gereken, ulaşılabir, ilginç yerlerden güzergah oluşturduk. Her biri yarım saat/45 dakika mesafede 5 ayrı yer belirledik. Yollar kasaba yolu, her yerde mekanlar, pazarlar var. Köy pazarlarından bol bol meyve alarak duraklar yaptık.
İlk durak Alberobello. Kireç taşından kübik evleriyle ünlü, bölgenin en ünlülerinden. Burada da festivale denk geldik. Üretim bölgeleri olduğu için üreticilerin festivaliydi… Masal dünyası gibi…
Ardından Ostuni, Monopoli, Polignano A Mare ve başkent Bari.
Kimi büyük, kimi küçük; kimi deniz kenti, kimi uzağında ama tümü yeniyi yaparken ortaçağ mimari dokusunu korumuş. Ruhu olan kentler. İnsanı da renkli. Galiba bu bölge insanı Roma, Floransa, Venedik gibi büyük kentlere göre daha doğal, daha sıcak.
Ve yola devam. Sırada Gallipoli ve Lecce
Conversano’da 3 gece konaklamanın ardından yola devam. Bu sefer hedef Gallipoli, 2 saat mesafede. Aynı bölgede, Puglia’da deniz kenti. Adriyatik sahilinde. Burada yine bir evde konaklayacağız bir gece ve devam.
Gallipoli’de deniz manzaralı muhteşem bir evde kaldık. Balık ürünleriyle ünlü, Yunan adalarının karşısında bir kent. Kent vergisi galiba sadece burada ödemedik. Modern yeni binalarıyla dikkat çeken, ama tüm İtalya’da olduğu gibi tarihi dokusu korunan, taş binalarıyla dikkat çeken şehirlerden.
Gallipoli’ye giderken, yol üzerinde Lecce’ye de uğradık. İyi ki gitmişiz, özellikli bir kasaba/kent. Yerel sarı taştan binalarıyla ünlü. Barok mimarinin hakim olduğu sanat şehri. Bölgenin Floransası olarak anılıyor. Üniversite şehri olarak da biliniyor.
Matera, açık hava müzesi
Gallipoli’de bir gece konakladık, ertesi gün yola çıktık. Bu güzergahta çok şiddetli yağmura yakalandık. Tüm araçlarla birlikte saate yakın yol kenarında beklemek zorunda kaldık. Hedef Matera. Konaklayıp kenti gezeceğiz. Burası da açık hava müzesi gibi. Kapadokya’yı andıran bir havası var kentin. Taş evler sanki üst üste. Yüksek rakımlı bir bölge. Gece de ışıklandırma yapıyorlar bölgede. Kentin göbeğinde bir butik otelde kaldık burada. Yakın olunca hem gündüz, hem gece kenti görme imkanı bulduk.
Ve Amalfi kıyıları
En uzun güzergah ise son gün. Matera’dan Pompei’ye gideceğiz, yaklaşık 5 saatlik yol. Ertesi gün yolculuk var, Napoli’ye yakın olduğu için Pompei’de konaklamayı tercih ettik. Ama Pompei güzergahı üzerinde önemli duraklar var. En önemlisi ünlü Amalfi kıyıları.
Amalfi aslında bir kasaba. Bütün kıyı şeridine adını vermiş. Kıyı şeridi de uzun, yaklaşık 60 kilometre. Falezler üzerinde, dik yamaçlarda kasabalar, köyler ve daracık yollar. Kilometrelerce bu yolda gidiyorsunuz, rüya gibi. Dağlarda, tepelerde yığın yığın evler, yolun altı derin kayalık ve deniz. Araçlardan ve insanlardan fırsat olursa deli gibi fotoğraf çekme çabası, çünkü park etmek neredeyse imkansız. Kilometrelerce ileriye park edip yürümekten başka seçenek yok fotoğraf için. Zaten her adım çekim yapanlarla dolu. İki araç yan yana geçemezken otobüsler, yüzlerce motosikletli ve bisikletli, fotoğraf çekmeye çalışan yayalar. Mayıs ayı olmasına rağmen insanlar, araçlar karıncalar gibi…
Amalfi kasabasının içine girdik, trafik ve insanlar, trafiği yönetmeye çalışan İtalyan polisler yoğunluktan, kalabalıktan delirmiş gibiydi. Yemek, hatta dondurma için bile park etme imkanı bulamadık. Kıyı şeridinde biraz devam edince şans eseri yol kenarında bir otel/restoran gördük. Üstelik park yeri de vardı, tereddütsüz durduk. Meğer restoran yoldan 5 kat aşağıda, asansörle iniliyor. Otel ve plaj ise 10 kat aşağıda.
Sorrento… Amalfi’den geri kalır yanı yok
Kilometrelerce yol kat ederek Amalfi kıyılarından çıkınca, konaklayacağımız Pompei’ye çok yakın Sorrento’yu da bir görelim dedik. İnanamadık ve ona da doyamadık. Kocaman, çok kalabalık, çok turist ağırlayan, dik yamaçlar üzerinde bir kent. Muhteşem kıyılara sahip. Kıyılar hep restoran ve otel. Vezüv yanardağı tam karşıda. En etkileyici yanı ise limon ve portakal bahçeleri. Üst örtülü, altın gibi korunmuş bahçeler. Her şey sarı zaten bu kentte; dükkanlar, çarşı, hediyelikler. Limondan içecekler, tatlılar, yemekler, dondurmalar. Hediyeliklerde de temel obje limon. Limon ve portakal bahçelerine bakarken ülkem adına içimin kan ağladığını söylemem lazım. Orada altın, bizde çöp…
Pompei’de konaklama
Sorrento’nun tadı damağımızda, Pompei’ye doğru yola çıktık. Bir saat civarı bir yol. Pompei, binlerce yıl önce volkanik küle gömülen eski kentiyle, arkeolojik alanıyla ünlü. Bu bölgeyi Sicilya seyahatimiz sırasında gezdiğimiz için bu kez kentin merkezinde kaldık. Evden butik otele dönüştürülmüş, kentin göbeğinde tatlı bir mekan. Portakal bahçeleri içinde. Bahçe de karavanlar için park alanı olarak düzenlenmiş.
Burada da bir gece konakladık ve ertesi sabah 45 dakikalık mesafede Napoli. Dönüş zamanı…
Ve birkaç not…
-Her şeyden önce doğa acımadan cömert davranmış. Ülke zaten Avrupa medeniyetinin beşiği. Her anlamda cazibe merkezi. İşin sırrı da eskiyi bozmadan yenilenme. Eskiye; ne binaya, ne yola, ne eve hiç dokunmamışlar. Sadece restore etmişler. Daracık yolu daracık bırakmışlar, dikiz aynaları sürünerek geçiyor araçlar ama ellemiyorlar. Artılarının farkındalar.
-İtalyanlara bakınca Kıbrıslıdan şikayetten vazgeçme kararı alıyorum her seferinde. Yol içinde trafiği tıkayarak arabadan arabaya sohbet, yaya geçidinde durmama, trafikte ışık ihlali, dörtlüleri yakarak gelişigüzel park etmeler o kadar yaygın ki bizden beteri var diyerek mutlu oluyor insan!
-Yüksek sesle konuşma, hatta bağırarak, kahkahalarla sohbet etmek bir kültür oralarda.
-Çok büyük çoğunluğu tek kelime İngilizce bilmeden ve kendi dilinde sürekli konuşarak milyon turist ağırlayan bir toplum. Dünyanın gözde turizm merkezi olmalarına rağmen su, ekmek, şarap, bira, günaydın dahil tek kelime İngilizce bilmiyorlar, nedenini anlamak zor.
-İtalyanlar kahveyi seviyor ama Americano ile pek tanışık değiller. Kahve dediğinizde sadece espresso algılıyorlar. Americano diye ısrar ederseniz, espresso yanında sıcak su veriyorlar. Üzerine ekle ve iç.
-Bir çok ülke gibi İtalya’nın hemen her yerinde kent vergisi var. Kişi başı 2-3 Euro gibi. Bu miktarı konaklama halinde otelde/konakladığınız yerde tahsil ediyorlar.
-İtalya’ya giderken yanınıza çoklu adaptör almayı ihmal etmeyin. 2’li fiş deniyor ama 3 delikli olduğu için 2’li adaptörünüz uymuyor.