Lefteri, Dipkarpaz bölgesinde yaşayan Rum azınlığın bir üyesi. Çoğunluğu yaşlı 300 civarında Rum’un yaşadığı bölgede birkaç gençten biri. Savaş sonrası doğanlardan, 34 yaşında daha. Nenesi-dedesi imkân[S1] olmasına rağmen ata topraklarını terk etmemiş, Güney’e göç etmemiş. “Dedemin kökleri bölgedeki ilk Hristiyanlara kadar dayanıyor, köklerini bırakıp gitmek istemediler” diyor. Savaşta çocuk olan anne-baba da burada. Kardeşleri eğitim kaygısıyla Güney’e yerleşmiş ama o gidip gelerek tamamlamış lise eğitimini. Şimdilerde Apostolos Andreas Manastırı’nın bekçisi, daha doğrusu her şeyi. Orada yatıp kalkıyor, her şeyle o ilgileniyor. Türkçe biliyor. Bölgedeki ciddi sorunlara rağmen hayatından da memnun, “Güney’e gidip de ne yapayım” diyor. Rum azınlığın yaşadığı sorunları da, “Kuzey’de Rum, Güney’de Türk’üz” sözleriyle özetledi.
Lefteri Kotsiekkas, 1985 doğumlu. Soyadı, dedenin Kocakas lâkabından geliyormuş. Uzun ve çok kaslı olmasından dolayı verilen bu Türkçe lâkap, soyadı olmuş. “Dedem iki metreymiş, babam biraz küçüldü, ben daha da küçüldüm” diyor nükteli bir şekilde. Zaten o kadar keyifli ve esprili ki, söylediklerinin hangisi ciddi kestirmek zor. Dipkarpaz’da saatler süren sohbetimizde o kadar çok hikâye anlattı ki, yaşını katladı. İlk Hristiyanlardan Karpaz’ın tarihine kadar yaşanmış birçok olay. 1974 sonrası ve bugün hâlâ devam eden insan hikâyeleri, trajediler. Bu genç yaşta bu kadar birikim nasıl olabilir diye sorgulayınca, “Hiçbir sosyal hayatın olmadığı bu mağduriyet bölgesinde yaşlılarla yaşıyorum. Sen de olsan öğrenirdin” dedi.
Sadece Dipkarpaz’da değil, ada çapında da bilmediği, tanımadığı yok Lefteri’nin. Bölge kadar, adanın da tutkunu. Kuzey-Güney, geziyor. “İnsanın her yerde bir evi olmalı. Parayla alınandan değil, ahbaplıktan…”
Buraya aitim
Lefteri ile röportaj kolay olmadı. Aylar öncesinden, defalarca ısrar ettim. Mesafenin de katkısı var bu zorlukta, ama esas neden yoğunluğu. Apostolos Andreas Manastırı’yla ilgili, hatta Manastır alanına açılan gancelliden Burun’a kadar her şeyle ilgileniyor. Toprakla da uğraşıyor, baba işi.
Kardeşler Güney’e yerleşti, imkânı olmasına rağmen niye kaldı buralarda?
“Seviyorum burayı. Gitmeyi hiç düşünmedim. Kapılar açılana kadar (2003) karşılıklı geçişler haftada birdi, burada Rumlar için ilkokuldan sonra eğitim imkânı yoktu. Lise eğitimi sonradan başladı. 6 kardeşimi annem Güney’e götürdü eğitimleri için. Giden de kaldı. Ben de meslek lisesine gittim Güney’e, ama o zaman bile sürekli kalamadım. Gittim, geldim. Hep buraya ait oldum.”
Gözden çıkardılar, mahrumiyet yeri
Dipkarpaz bölgesinde 3 bin civarında nüfusun ancak 300’ü Rum. Bölge mahrumiyet yeri, üstelik azınlık mensubu ve genç. Zor olmuyor mu burada yaşamak?
“Çok zor. Sadece benim için değil, Rum-Türk herkes için. Tam bir mahrumiyet yeri. Hiçbir şey yok. Arabaya parça almak için en yakın yer Mağusa. 1974’ten sonra ilk eczane geçen aylarda açıldı. Yaşar mı bilmem. Banka açılmıştı, kapandı. Yetkililer burayla ilgilenmiyor, yasalar burada uygulanmıyor. Rum yetkililer de buradaki Rumlarla ilgilenmiyor. Gözden çıkardılar bizi. Sadece sözde politika yapılıyor.”
Burada Rum, Güneyde Türk
Azınlık olarak Kuzey’de beyaz kimlik sahibi olduklarını, oy kullanma hakları bulunmadığını anlatan Lefteri, “Ben Güney’de de kullanmam. Bir tek kişi var, o adaysa gidip oy veririm. Ama partilere oy vermem. Hak etmezler” ifadesini kullandı.
Rum yetkililere tepkisini ifade ederken, “Buradaki insanlara yiyecek gönderiyorlar. Oysa insanların yiyeceğe değil, sorunlarıyla ilgilenmeye ihtiyaçları var” diyen Lefteri, sıkışmış, iki arada kalmış hallerini bir kitaplık sözle özetledi: “Güney’de Türk’üz, Kuzey’de Rum”
Manastır’da elektrik yok
Bölgede elektrik olmasına, hatta Karpaz Burnu’na kadar elektrik gitmesine karşın Apostolos Andreas Manastırı’na hâlâ elektrik bağlanmadığını, enerji ihtiyacının jeneratörle sağlandığını ve bunun da ciddi problem olduğunu vurguladı Lefteri. “Her türlü girişimi yaptım, her yere başvurdum, herkese sorunu aktardık ama sonuç yok”.
Manastır’ın köydeki Rumlar tarafından belirlenen komite tarafından idare edildiğini de anlattı. O da komite üyesi. Aynı zamanda komiteden ödenen bir çalışan. “Hem işçi, hem patronum” diyor yine gülerek Lefteri. Manastır’ın bölgede yaşayan tek papazı ise, köyde kalıyor; Dipkarpaz’da. Manastır’ın gece gündüz tek sakini Lefteri. Anahtar onda.
İki taraf da ilgisiz
Manastır’ın ziyaretçi trafiği yoğun mu?
“Belli olmaz. Bazen 5, bazen 500 kişi gelir günde. 10 otobüs insan geldiği olur. Sadece Hristiyanlar değil, Türkler de gelir. Kıbrıslı Türkler de gelip mum yakar, su alır. Herkes buranın kutsal olduğuna inanır. Ama bu kutsal mekân için gereken kimse tarafından yapılmıyor. Oy dışında kaygısı yok yetkililerin.”
Sanırım burada esas Kıbrıslı Türk yetkililerden bahsediyor. Rum yetkililerin buraya müdahale yetkisi yok…
“Sadece Türk yöneticiler değil, Rumlar da ilgisiz. Görüşmelerde dile getirebilirler, girişim yapabilirler. Meselâ Larnaka’da Hala Sultan yanında meyhane vardı, orayı kullanan Türkler tepki gösterdi, ibadet yapılan yerin yakınında meyhane olmaz dendi, o meyhane kapandı.”
Baş köşeydi, dip oldu
Bölgede ciddi sorunlar yaşandığına dair duyumları da sorduk Lefteri’ye. Manastır önündeki, Manastır’la alâkalı olmayan ve tüm girişimlere rağmen kaldırılamayan, yeri değiştirilemeyen pazar yeri gibi. Ve bölgedeki Rumlara yönelik saldırılar, şüpheli ölümler, mülkiyet problemleri. Rumlara ait evlerin, tarlaların işgal edildiğine dair iddialar… Bu konulara değinmekten, yorum yapmaktan ısrarla kaçındı Lefteri. Sadece, bir zamanların parlayan yıldızı Karpaz’ın, dibe vurduğunu anlattı.
“6 bin nüfusun yaşadığı bir bölgeydi Dipkarpaz. Rum’u, Türküyle özellikli bir bölgeydi. Adanın parlayan yıldızıydı, baş köşesiydi, dibe indi. Hâkime ceza kesen, İngiliz karakolunu havaya uçuran bir bölgeydi. Çok güçlü ve etkindi. Şimdi sadece seçim dönemlerinde hatırlanan bir bölge.”
(Havadis/8 Temmuz 2019)https://www.havadiskibris.com/?p=396309