Bir Leymosun efsanesi, kooperatifin firavunu… Bankayı taşıdı, mücevherleri cebinde getirdi… 40 yıl kesintisiz yöneticilik yaptı

“Bankayı yaşatan para değil, güvendir”

İlkokuldayken, daha 7-8 yaşlarında kahvehanede insanlara gazete okuduğu için “adam” diye anıldı. Gençliğinde “profesör” dediler lâkap olarak. Sonra iş hayatında keskin zekâsı, disiplini, girişkenliği nedeniyle “firavun” oldu. Eşi onu “marco paşa” diye andı. Hep disipline, çalışmaya, okumaya, adalete inandı. Bu disiplinle 80 yıllık Limasol Kooperatif Bankası’nın en kritik 40 yılına imza attı. Kooperatifçiliğe inandı, bankayı 1950’de yönetici olarak devraldı, zirveye taşıdı. Savaşta da kuzeye. Evrakları, senetleri, parasıyla bir tamam taşıdı bankayı. Hatta bankaya emanet mücevherleri ceplerinde getirdi.

“Bankayı yaşatan para değil güvendir. Hep bu uğurda uğraştım, başardım, vicdanım çok rahat” diyen Mustafa Kemal Berberoğlu, şimdi 94 yaşında. 1990’dan beri emekli. Aynı bankadan emekli eşi Ayhel ile birlikte Karaoğlanoğlu’ndaki evinde yaşıyor. Hayatı gibi şimdilerde de inanılmaz, hep sürprizlerle dolu. Yaşlanmayan yaşlılardan. Hafızası, yarı yaşındakileri utandıracak kadar güçlü. İsimler, tarihler, belgeler; sanki her konuda kütüphane gibi. Zaten hâlâ çok okuyor. Gazeteleri değil sadece, kitapları, özellikle Kıbrıs’la ilgili olanları. Röportaj sırasında Excerpta Cypria alıntıları konu olunca, “hade Erdinç (Akün), Işık Kitabevi veya Galeri Kültür’e gidip bakalım” diyor damada.

Kalp ameliyatı geçirmiş, aynı zamanda şeker hastası ama bana mısın demiyor. Tek şikâyeti eskisi gibi yürüyüş yapamamak. Sağlığını ve özellikle hafızasını genetikle açıkladı ama “doktorlarım ne söylerse yaparım” diye ekledi. Az yemek, su içmek, ilaçlarını aksatmamak, sigaradan uzak durmak gibi önerileri istisnasız uygulamış. İş yaşamı gibi, özelinde de hep disiplinli.

dav

Enerjisi de inanılmaz Mustafa Kemal amcanın. Röportaj sırasında 2 saniye izin istediğinde, tuvalet molası diye düşündüm ilk. Bir baktım, merdivenleri tırmanarak bir fotoğrafla geldi. Dedesi Ali Çelebi’nin fotoğrafı. Bir süre sonra yine izin, bu sefer girdiği sınavlarda, 1950’lerde aldığı belgeler. Yaşayan tarih. Hem ailenin, köklerinin; hem doğduğu/büyüdüğü Leymosun/Limasol’un; hem adanın; hem kooperatifçiliğin, daha önemlisi çocuğu gibi büyüttüğü Limasol Kooperatif Bankası’nın tarihi gibi. Fotoğraflar, belgeler, senetler, isimler, katkı yapanlar, yapmayanlar, vefasızlar; ne ararsanız onda.

Sevgili dostum Uğur Karagözlü’nün önerisiyle yaptım röportajı. Tanımıyordum, bilmiyordum açıkçası. Sadece Berberoğlu soyadıyla tanışıklığım vardı, CTP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu nedeniyle. Meğer kardeşiymiş. Yıllardan beri tanıdığım Behiye’nin babası olduğunu, folklor arkadaşım Erdinç Akün’ün damat olduğunu da bu vesileyle öğrendim.

Uğur’un da katılımıyla hep birlikte buluşacak şekilde yaptık organizasyonu. Kızı Behiye, damat Erdinç Akün, oğlu Mehmet ve tabii ki Uğur. Hatta Uğur gönüllü fotoğrafçımız da oldu, röportajın tüm fotoğraflarına imza attı. 3-4 saat diye plânladım, yaklaşık 12 saat sürdü. O değil ben yorulduğum için iki ayrı günde tamamladık. Ben not aldım röportaj için, Uğur fotoğraf çekti, Erdinç de kaydetti. Kaydetti, çünkü anlattıklarını bir röportaja sığdırmak mümkün değil. Belki ailenin kitap projesiyle daha geniş aktarma imkânı olacak. Bu röportaja çeşitli nedenlerle alamadığım, almadığım bir dizi olay, isim, yaşadığı kırgınlıklar, vefasızlıklar da ancak kitaba girecek nitelikte. Bire bir tüm süreçlere tanıklığı nedeniyle arada röportaja katkı yapan Ayhel teyzemiz de kahve/çay/börek/yemek servisiyle ağırladı bizi iki gün boyunca.

Dükkânda yardımcı olacak

Adını Mustafa Kemal Atatürk’ten alan Berberoğlu, önce kısaca hayat hikâyesini özetledi.

Baf kökenli Berber Mehmet Emir Hüseyin ve Fasullalı Behiye hanımın 7 çocuğundan biri. 1925 doğumlu. Baba önce berber, sonra bakkaliye dükkânı sahibi Leymosun’da. Baba ilk 2 oğlanı okutmasına karşın, 3. çocuk Mustafa Kemal’i okutmadı. Sadece ilkokul eğitimi aldı.  Çok başarılı olmasına, öğretmenlerinin, özellikle hayatında daha sonra da çok rol oynayacak Rüştiye Müdürü Turgut Sarıca’nın ısrarlarına rağmen baba ilkokuldan sonra onu okula göndermedi. “Bana dükkânda yardımcı olacaksın” dedi. Ve oldu da. 25 yaşına kadar babayla çalıştı.

Bu arada 1946’da kendi adıyla gazoz çıkardı. Bir dönem de matbaa kurdu, Salih Mahmut (Kayasal) ve Özel Kansoy (şehit/kayıp) ile birlikte. Hatta Sancaktar’ın talebiyle haftalık ‘Limasol’un Sesi’ gazetesini de çıkardı.

Kral affetti ama…

Babanın göbek adına dikkat çekerek, köklerinin Osmanlı döneminde Emirlere dayandığını anlatan Mustafa Kemal Berberoğlu, 1926’da idam edilen dönemin asilerinden Fasullalı Ali Çelebi’nin de torunu. Fotoğrafı hâlâ yanında. “Asi, eşkıya ama mert, adaletten yana” diyor Çelebi için.

Toprak sahibi, varlıklı, bölgede nüfuzlu Ali Çelebi, ilk cinayetini Hristiyanlaşma sürecine tepki olarak işlemiş 1880’lerde. “Yolda karşılaştığı Ömer’e adıyla seslendi, ben artık Ömer değil Hristo’yum yanıtı alınca kızdı. Israr da edince silâhı çekip vurdu” diyor kuşaktan kuşağa gelen aktarımla. Sonra iki cinayet daha işleyince idama mahkûm olmuş Çelebi. “İddialara göre dönemin İngiliz Kralı tarafından affedildi ama af İngiltere’den buraya ulaşıncaya kadar idam edilmiş” diye de ekledi.

Müslümanlar Hristiyan oldu, kimse ses çıkarmadı

Ali Çelebi olayından hareketle o dönemlere ait bir tarihi not da düştü. Köy ve kişi isimleri de verdi ancak, tartışma veya yanıt hakkı yaratmamak için kayıt dışı bölüme aktardık diğer birçok olay ve isim gibi.

“Müslümanlara, Türklere propagandayla Hristiyanlaştırma süreci başlatılmıştı İngiliz idaresinin ilk yıllarında. Böyle birçok köy Hristiyan oldu. Tamamen Türk, Müslüman olup Hristiyanlığa geçen köyler var. Hatta Hâkim Hakkı Efendi, Müftü’ye mektup yazıp önlem istedi. Ama kimse bir şey yapmadı. Oysa Rumlar hemen devreye girerdi. Katolik Kilisesi Ortodoks Rumlara karşı propaganda yaptığında kilise hemen devredeydi.”

Bir ışık gördü…

Babanın yanında, dükkânda çalışırken, bir gece evin karşısındaki okulda bir ışık gördü Mustafa Kemal Berberoğlu. 14 yaşında. Işığı takip edip gitti. Bir toplantı vardı, kentin ileri gelenlerinin. Bu, Limasol kooperatif bankasının ilk fikir toplantısıydı.

“Lüks lambasının altında bir toplantıydı. Araplara kuru üzüm, sirke, harnıp ihraç eden Hacı Sait Efendi’nin oğlu Mehmet Güven düzenlemişti toplantıyı. Nükteli bir şekilde niçin kooperatif kurulması gerektiğini anlattı. ‘İnsanlar paralarını yorganın içine diker. Kerpiç duvarların içine saklarlar. Sıçanlar yer’ dedi. ‘Bu durumdan kurtulalım, hem esnafa da kredi imkânı olsun’ mealinde konuştu.”

Diş hekimi Nazif Denizer, Eczacı Rauf Gülboy, Zihni İmamzade dâhil kentin ileri gelen birçok isminin katıldığı bu toplantı, “sadece Türkler için mi olsun, yoksa Türk Rum herkesi mi kapsasın” tartışması nedeniyle ilk gün sonuçsuz kalır. Tereddütler olur, karar alınamaz.

Ancak kooperatifçiliğin anavatanı konumundaki İngiliz yönetimi, Sömürge İdaresi, kooperatif kurulmasını teşvik eder. Kooperatif Şirketler Mukayyitliği destek verir. Özellikle Mukayyit Muavini Ragıp Kenan, Doktor Sait Kenan’ın babası. Ve Mart 1939’da kooperatif kurulur, 11 Haziran’da da tescil edilir. 300 Lira sermaye, 600 hissedar, her biri 10 şilin hisseler. Kooperatifçiliğin ruhu gereği, bir hissesi olan da, 10 hissesi olan da aynı oya sahip olur. Mustafa Kemal ve babası da ayrı ayrı hisse alırlar.

Kooperatif, 1. Limasol Koop. İktisat Bankası adıyla kurulur. Adı, 1960’ta Limasol Türk Kooperatif Bankası olur.

“Limasol adanın ikinci büyük kenti. Üsler var, orda çalışanlar var. Ayrıca liman kenti.  Türk nüfus da çok. Ve Türklerin bankası yok. Barclays Bank (İngiliz) ve Osmanlı Bankası (hükümet) var sadece. İngiltere, kooperatifçiliğin anavatanı. Özelikle 1930 buhranı öncesi tefeciler kasıp kavurdu. Bu şekilde zengin olan, hâlâ zenginler, varlıklılar olarak adları geçen Türk/Rum iş insanları arasında kazancı o dönemlerdeki tefeciliğe dayananlar var. Kooperatifin kurulmasıyla bunun önüne geçilmesi hedeflendi.”

İstikrar için 10 yıl

Mustafa Kemal Berberoğlu’nun anlatımına göre, kooperatif kuruldu kurulmasına ama istikrarlı çalışmak, güven sağlamak kolay olmaz. Önce ofis olarak bir evin odası kullanılır. Sekreter olarak görevlendirilen bir öğretmenin evinde. Hem cari hesap açılacak, insanların paraları değerlendirilecek, paralar yastık altından çıkacak; hem de kredi verilecek. Ancak işler planlandığı gibi gitmez. Düzen kurulamaz.

Kooperatifin 10. yılında, 1949’da usulsüz uygulamalar saptanır. Dönemin ünlü işadamı Ramadan Cemil de yönetim kurulu başkanı ve olaya el atar. Lefkoşa’ya haber salınır, müfettişler gelir ve 16 bin lira (Kıbrıs Lirası) bilançosu olan kooperatifte 6 bin lira açık saptanır.

Buna rağmen 5 kişilik yönetim kurulu ve mukayyitlik, kapatmak yerine yaşatmak için çalışmaya başlar. Mukayyitlik, özellikle Mukayyit Yardımcısı Ragıp Kenan, çaba sarf eder. Ve yeni bir sekreter arayışı başlar, ilân verilir. Kooperatif dilinde sekreter, müdürün karşılığı.

25 yaşında bankanın başına geçer

Mustafa Kemal Berberoğlu, işte bu dönemde yeni sekreter olur. Babanın önerisiyle. Hatta babasına “dükkânı yürütmek için beni okutmadın, şimdi kooperatife gidersem nasıl yürüyecek” der, babası “ben hallederim” diyerek teşvik eder. “Beni benden önce fark etti sanırım. Ufku olan bir adamdı” diyor babası için.

Okul müdürü Zihni İmamoğlu, Eczacı Rauf Gülboy, Muhtar Halim Bey’in referansıyla banka sekreteri, yöneticisi olur. Tek kişi, tek çalışan. İşe başlarken, 3 bin KL ipotek teminatlı garanti de isterler. Nakit parası olmadığı için, sonradan benzin istasyonu olan arsasını teminat gösterir ve 1 Şubat 1950’de işe başlar.

İlkokul mezunu ama gece kurslarıyla İngilizce ve Fransızca da öğrenmişti. Rumcayı da günlük hayattan öğrendi, pratikten. “Konuşurum, okurum, ama yazamam” diyor Rumca için. Ayrıca muhasebe dersleri almış, hatta Higher Accounting sınavlarını da geçmiş. Sonradan Londra Ticaret Odası’ndan mümeyyizlerin (gözcü) katılımıyla “intermediate” (defter tutma) belgesi de aldı. 1971’de de farklı ülkelerden katılımcılarla birlikte Ankara’da kooperatif idareciliği konusunda kursa katıldı.

Yürümedi, koştu

İşe başlarken, kooperatifi devralırken ofis, çift anahtarlı kasa ve 15 lira maaş talep etti. Talepleri kabul edildi. Ofis değişti.

Neler oldu bu yeni dönemde?

“Hesapları derleyip toplamaya başladım. Defter tutmayı iyi bilirdim. Her ay banka içi vaziyet plânı çıkardım. Birer kopya gönderdim ilgililere. Kâr ve zarar bilançosu hazırlamaya başladım. Yönetim kurulu kararıyla yeni kurallar geldi. Her hissedar, hissesi kadar değil, hissesinin 10 katına kadar sorumlu kılındı. Ragıp Kenan beyin etkisiyle Kooperatif Merkez Bankası’ndan 5 bin Lira da kredi sağlandı. Merkez Bankası tarafından ithal edilen kükürdü köylülere biz dağıtmaya başladık. Buna sonradan kimyevi gübre de eklendi. Çalışma saatleri düzene girdi. Hatta yönetim kurulu beni mecbur etmemesine rağmen pazar günleri de kooperatifi açtım, çalıştım. Sadece Leymosun değil, civar köylere de ipotek karşılığı kredi verilmeye başlandı. 100 liraya kadar 2 kefil, 100 liranın üstüne ipotek. İpotek alınacak mallara yangına karşı sigorta şartı da kondu. –EOKA saldırılarıyla toplumlararası çatışmalar başlayınca, evler yakılınca, bu kural çok işe yaradı-. 1957’de trafik sigorta kanunu çıkınca onu da uygulamaya koyduk. Doğan sigortanın acenteliğini aldık. Bugünkü sigortanın temeli atıldı. Kredi limitleri arttı… Ben önerdim, yönetim onayladı veya onlar karar aldı, ben uyguladım. Böylece hızla toparlanma oldu. Sermaye güçlendi, insanlara güven geldi. Zaten en önemli şey güven. Bir kooperatifi, bankayı yaşatan para değil, güvendir. Biz bunu sağladık.”

Ramadan Cemil başkanlığında Mehmet Reşat, İbrahim Bükai, Dt. Nazif Denizer ve Ali Naşit’ten oluşan yönetim kurulunun görev yaptığı bu dönemde kooperatif yürümedi, koştu. 4 yılda açık kapatıldı.  Banka 730 Kıbrıs Lirası kâra geçti. Hatta bölgeden sorumlu Rum Başmukayyit, “gözlerime inanamıyorum” diyerek, Mustafa Kemal Berberoğlu’na maaş artışı önerdi. Maaşına 3 KL zam geldi. Üstelik 7-8 aylık geriye dönük.

Ayhel de yardımcısı

Kooperatifin bu hızlı gelişimiyle birlikte yeni istihdam ihtiyacı ortaya çıkar. 1954’te iş ilânı verilir. Victoria Kız Lisesi mezunu, bisikletli Ayhel de başvurur. Sonradan iş arkadaşlığının evlilikle devam etmesiyle Berberoğlu soyadını aldı. “Aslında öğretmen olmak istiyordum, hayalim oydu. Ama bu iş imkânı çıkınca, ailemin de maddi durumu iyi değildi, başvurdum ve alındım” diyor Ayhel Berberoğlu.

Ve kooperatif büyüdükçe istihdamlar artar. 1958’de evlendiği, 1990’da beraber emekli olduğu Ayhel yanında, o zorlu dönemde birlikte çalıştığı, göçle Kuzey’de de devam eden Seval Keşanlı, Naciye Candan, Özgül Behçet (Süreç), Melahat Kemal (Barut), Hasan Kale, Şenay Tevfik ve (rahmetlik) Ali İslamoğlu’na minnettarlık belirtti Mustafa Kemal Berberoğlu. Kısa bir dönem kooperatifte stajer olarak çalışan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı da andı.

Kooperatif, alınan yeni arsayla yeni binaya kavuştu. Limasol’da şu anki bina. 1959 yılında ortak kooperatif merkez bankasından ayrılan Türkler, Kıbrıs Türk Kooperatif Merkez Bankası’nı kurdu. Bir yıl sonra da kooperatif, Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd adını aldı.

‘Git yap, benim haberim yok’

Bu arada 1958’de Türk Bankası’nın Limasol’da şube açmasıyla çek kullanımı gündeme gelir. Türk Bankası gibi Limasol Koop. da çek kullanmak ister ama mevzuata uygun değil.

“Banka olarak kayıtlı olmadığımız için çek kullanamazdık. Bir gün Omorfo Koop’tan bir çek geldi bizim kooperatife. O da kooperatif, nasıl olur! Yine Ragıp Kenan Bey’e gittim. Mevzuatın uygun olmadığını, onay veremeyeceğini söyledi ama ‘git yap, benim haberim yok’ diye ekledi. Gittik, bastık. 1960 başında çıktı çekler. Kimse de niye çek çıkardın diye sormadı.”

Olağanüstü koşullarda olağanüstü görevler

Ve 1974. 15 Temmuz’da darbe ile başlayan, 20 Temmuz’da Türkiye’nin adaya çıkarma yapmasıyla gelişen süreç, Türklerle Rumların bir arada yaşadığı Limasol’u, kooperatifi nasıl etkiledi?

“Kardeşim Atilla Berberoğlu Barclays Bank’ta çalışırdı. 15 Temmuz günü telefonla aradı, ‘hiç konuşma, sadece dinle. Sakallıyı (Makarios) düşürdüler. Dikkatli ol’ dedi, kapattı. Şifreli konuştu ama durum belliydi. Zaten ortam gergindi. Hemen arkasından Sancaktarlık bir mücahit gönderdi, ‘nakit bulundurun’ diye talimat verdi. Hemen Barclays’e gittim, 12 bin KL aldım. Rum müdürün de tuhafına gitmişti o kadar para almam. Kasamızdakiyle birlikte 20 bin oldu nakit paramız. Sancaktarlık ayrıca tüm Türklere işyerlerini kapatıp, evlerine gitme talimatı verdi. Ve o günden sonra açmadık kooperatifi.”

60 yaşa sığındı, esirlik bir gece sürdü

20 Temmuz günü Limasol/Leymosun’daki tüm erkekler esir alınır. Mustafa Kemal Berberoğlu da dâhil. Önce bir fabrikanın bahçesinde bekletilirler. Hava sıcak, kavurucu, su yok. Ertesi gün yürüyerek futbol sahasına götürülürler. Bu yürüyüş sırasında, mücahit oldukları anlaşılmasın diye bazı Türkler botlarını çıkararak yalınayak yürür. “Hayatımız tehlikedeydi. Aileler ne durumda bilmiyorduk ama benim derdim hep bankaydı, kooperatif. Ya kasayı aç derler de soyarlarsa diye kaygılıydım hep…”

Sahaya vardıklarında 60 yaş ve yukarısını serbest bırakmak için sıraya girmeye çağırırlar. 45 yaşındaki Mustafa Kemal da girer sıraya. Rum asker çıkarır sıradan, kuyruğun ucundan tekrar girer. Hatta Boks şampiyonu, iri yapılı Mehmet Fevait’in yanına sığınır. “O iri, ben küçücük, sığındım belki geçerim” diyor. Boy farkı değil ama orada bulunan tanıdık bir Rum askerin iltimasıyla 60’lıklarla birlikte serbest bırakılır. Böylece esirlik hayatı bir gece sürer.

Rumlar açtırdı

15 Temmuz’dan beri kapalı olan kooperatif, 25 Temmuz’da Rum askerler tarafından açtırılır. Önce soygun amaçlı diye düşünür Mustafa Kemal Berberoğlu, ama sonradan amacın normalleşme olduğu ortaya çıkar.

“25 Temmuz’da bir ciple silahlı Rum askerler eve geldi. Onları kapıda görünce helalleştik evde. Ölüme gidiyoruz! Evden o cipe giderken nasıl gittim bilmem, ölü gibiydim. ‘Hazırlan bankaya gidiyoruz’ deyince rahatladım ama bu kez de ‘kasayı soyacaklar’ diye düşündüm. Bindim araca, onlarla gittim. Kasa odası çok özeldi. İngiltere’den özel olarak getirttiğimiz 1.5 ton ağırlığında kapısı vardı. Çift kilitli, şifreli ve şifreyi sadece ben biliyorum. Ama ezberimde değil. Çekmecemdeki bir zarfta dururdu şifre. Çekmeceleri karıştırdıkları için o zarf da yırtıldı veya atıldı, bulamadım. Firmanın Leymosun temsilcisini aradım, o geldi ve açtı. Kuzeye geçene kadar da devam ettik, 10 günlük kesintinin ardından hep çalıştık.”

Gece esir, gündüz mesai

Kooperatifin açılmasıyla birlikte yaşanan bir başka olay, belki savaş veya çatışma tarihine geçebilecek, Kıbrıs’a özgü bir başka anekdot…

“Kooperatif çalışanlarından Ali İslamoğlu (rahmetlik) da esir kampındaydı. Personelimiz yok, nasıl çalışacağız dedik Rumlara. Ali’ye izin verdiler. Gündüz işe geldi, gece kampa gitti. Böylece esirlerle aileleri arasında irtibat imkânı da oldu. Kadınlar bankaya gelip Ali’ye kocalarını, evlatlarını sorarlardı.”

Bu olağanüstü koşullarda bankaya ilgi arttı. Baf’tan Mormenekşe’ye Kıbrıslı Türkler ürün paralarını buraya yatırmaya başladı. Evini, yerini terk edenler, saldırılardan korkanlar, yastık altındaki paralarını, hatta mücevherlerini yatırmaya başladılar.

Bu dönemde bankadaki nakit paraları günlük olarak valizle Barclays’e taşıdı Berberoğlu. Yaklaşık bir kilometre. Bir şoför ve araçla. Güvenlik olmadan. “Bir gün 32 bin lira götürdüm” diyor. Hiçbir sorun da yaşanmadı.

Ve döneme ait, dönem özelliklerini de gösteren birkaç anekdot. Onlarcasından birkaçı…

1200 esire cep harçlığı

“Leymosun esir kampında bölge dışından Türkler de vardı. Ovgoroz (Ergazi) ve bölgesinden 800, Lefke’den 400 kişi getirilmişti buraya. Kıbrıs Türk yönetimi bu esirlere Barclays Bank aracılığıyla harçlık gönderdi. Herkese 2-3 lira. Bu paranın kişilere dağıtılması lâzım. O görevi bana verdiler. Gittim, kamp komutanı Gilanlı Yüzbaşı Veledina’ya durumu anlattım. ‘İsim yok, sayı var. Liste verirsem suç işlerim, veremem’ dedi. ‘Üzerimde sorumluluk var, paraları yedim derlerse ne yapacam’ dedim. ‘Aralarından 2 kişi seçelim, onlara verelim, dağıtsınlar. Ben dağıtıldığına dair isim listelerini kamp kapandıktan sonra size teslim ederim, söz’ dedi. Öyle de yaptık. Gerçekten kamp 28 Ekim’de kapandıktan sonra o Rum Yüzbaşı iş yerime geldi ve o listeyi getirdi.”

Üslerdeki memurlara yarı maaş, onu da taşıdı

“İnsanların çoğu kaçmıştı. Kimi kuzeye, kimi İngiliz üslerine. Üslerde 8-10 bin kişi vardı. Bir gün Dr. Ayten Berkalp (başhekim, TMT görevlisi) aradı. Üslerdeki memurlara maaşlarının bir kısmı gönderilmiş, benim teslim etmemi istedi. ‘Benim görevim değil, sancaktarlığın maliye bölümü var’ dedim ama ısrar ettiler. Milletvekili Ayhan Halit de orda. Yapacak bir şey yok, ama büyük sorumluluk. Kaptırırsın, çaldırırsın, ulaşmaz; kime anlatacaksın derdini! Savaş zamanı, kimi kimden! BM gözetiminde bir araçla yola çıktık. Ekrem Avcıoğlu, Altan Havanik ve Hasan Öztürk de benimle. BM görevlisi ‘Yolda Rumlar karşımıza çıkarsa müdahale edemeyiz, sorumluluk almayız’ dedi. Para da bende. Korka korka gittik. Allahtan yolumuzu kesen olmadı da parayı ulaştırdık.”

Ve taşınma… Mücevherler cepte geldi

Kooperatif çalışmaya devam eder ama artık çare düşünmek zorunda. Kuzey’e göç edileceği kesin. Zaten yavaş yavaş herkes bir şekilde boşaltmış bölgeyi. Kimi yasal, kimi kaçak yollardan. Çoğunluk İngiliz üslerinden, Türkiye üzerinden kuzeye geçiyor. Kızı Behiye, kamp nedeniyle Londra’da ama 11 yaşındaki Mehmet de hâlâ Leymosun’da. Önce bankayı, banka evrakını, sonra ailesini ve kendini taşıyacak…

“Kooperatifin nakit parasını Barclays’e yatırdık. O kolay. Bir kısım belgeleri de, kaçak yollardan gidip gelen, parayla insan kaçıran kişiler aracılığıyla gönderdik. Gönderdiğimiz banka belgeleri, Lefkoşa’da Kooperatif Merkez Bankası’na teslim edilir, onlar bizi arayıp teyit eder ve bizim için ayrılan bir odaya konurdu. Ama en önemlisi borç senetleri, ipotek formaları, koçanlardı. Onların güvenli şekilde ulaşmasını sağlamak zorundaydım. Onlar olmazsa kimin ne parası var, kimin borcu var; ne bilgi, ne ispat kalmaz.

İsviçreli Kızılhaç Temsilcisi Hermann Berger ile görüştüm. ‘Bu evraklar mutlaka güvenli şekilde gitmeli’ dedim. ‘Siyasi ve askeri evrak olmaması’ şartıyla tamam dedi. Bir Rum tüccardan fotokopi makinesi buldum. Belgelerin fotokopisini çektim ve paketleyerek Berger’e verdim. Bu süreçte bana en fazla yardımcı olan Alpay Kocareis idi. Onun arabasını kullandık. Kimse kalmamıştı. Ama o evraklar ulaşıncaya ve 2 gün sonra ulaştı diye  haber alıncaya kadar öldüm dirildim.”

Mücevherler cepte geldi

Kooperatifi güvenli bir şekilde taşıyınca, artık nasıl ayrılacağını, kuzeye nasıl geçeceğini düşünmeye başlar. Rum Avukat Bodamidis’ten yardım ister. Onun yardımıyla Rum polisinden izin çıkarır ve 30 Ocak 1975’te oğlu Mehmet’le kuzeye geçer. Ledra Palace yakınlarında inerler taksiden. Artık kuzeydedir. Ama bu yolculukta da risk alır. Çünkü bankadaki mücevherleri ceplerine doldurur. “Bıraksam nasıl ispat edecem! Yolda çalsalar ne diyecem! Her türlüsü risk. Ama hiç aranmadan, çaldırmadan geldim. Tamamen şans.”

Rum polisinden oğlu ile birlikte kuzeye geçmeleri için izin çıkınca eşi Ayhel de sahte isimle üslere kaçarak, kalkan son uçakla Türkiye üzerinden kuzeye geldi.

Leymosun’dan Girne’ye

Güney’den gelen personelle Girne’de faaliyete başlar kooperatif. Dönemin İskan Bakanı İsmet Kotak’ın girişimiyle tahsis edilen binada, Şubat 1975’te. Girne, çünkü Leymosunlular buraya yerleşir.  Yine Leymosunluların dağıldığı Omorfo ve Mağusa’da da şube açılır. Sonradan genel merkeze dönüşen Lefkoşa şubesinin açılışı ise, onun 1990’da emekliye çıkmasının ardından gerçekleşir.

Tüm evrakları taşımanın rahatlığıyla hizmet vermeye başlarlar Girne’de. Hatta istismarcılara da fırsat vermezler. Nitekim bankada hesabı olan bir kadın, bankaya gidip mücevherlerini ister. “Benim cebimde getirdiğim mücevherler. Çıkardık kasadan verdik. ‘Bilezik eksik’ dedi. Nasıl olur falan derken, kasadan senetleri getirip önünde kontrol edince yalan söylediği ortaya çıktı. Özür diledi ve gitti. O senet olmasa ispatım yoktu.”

İftiralar, saldırılar…

Ve son… 1970’te CTP’nin kurucularından ve ilk genel başkan, 1973’te cumhurbaşkanlığı muavinliği adayı da olan kardeşi, avukat Ahmet Mithat Berberoğlu’nun siyasi duruşundan nasıl etkilendi?

“Benim siyasetle, CTP ile hiç bağım olmadı ama etkiledi. Sanırım abimden dolayı çeşitli saldırı ve iftiralara maruz kaldım. Arabama tiner atıldı Leymosun’da, Rum’a mal sattım diye Sancaktar’a yalan bilgi verdiler, herkes askerliğini Leymosun’da yaparken sadece ben Lefkoşa’da yaptım. Bunun gibi. Bunlar çok önemli değil. Önemli olan siyasetin, siyasi garezlerin her şeyi bitirmesi. Kooperatifçiliğe de çok zarar verdi. Kooperatifçilikte Ortadoğu’nun en iyi örneğiydi Kıbrıs. Siyasi atamalarla bozuldu. Ben de 1959’dan itibaren 19 yıl Kooperatif Merkez Bankası yönetim kurulu üyeliği yaptım. Ama biz üye kooperatifler olarak seçilirdik. Delege olarak. Şimdi siyasi atama. Bunların düzeltilmesi, kooperatiflerin özüne dönmesi lâzım.”

(Havadis/29 Temmuz 2019)


 

Bir Cevap Yazın