“Yoksulluk, imkânsızlıklar yaratıcılığı artırır”
Lise eğitiminin ardından uçağa binip Londra’ya gitti. Amacı üniversite eğitimiydi, başladı da, ama parasızlık nedeniyle tamamlayamadı. Farklı işler yaptı, hayatını kazanmaya başladı fakat rahat duramadı. Kendi kendine tasarımlar yapmaya başladı. Önce jet motoru tasarladı, bunu fişler izledi. Çok güvenli ama kaba fişleri daha taşınır ve estetik hale getirmek için tasarım yaptı. Evinde yaptığı o fişi eline aldı, tüm kapıları zorladı, pes etmedi, yıllar süren uğraşlar sonucu patent aldı. Üstelik dünyada katı kurallarıyla ünlü Britanya Standartlar Enstitüsü’nden. Bu patentli tasarım ona ünlü Red Dot ödülünü kazandırdı. Tasarım dünyasının Oscar’ı diye tanımlanan ödül. “Para da kazandım ama önemli olan para değil, yaratma, üretme” diyor. Yeni tasarımlara da devam ediyor.
Zihni Yalçın, 1959 Lefkoşa doğumlu. Terzi bir anne ve kunduracı bir babanın 5 çocuğundan biri. İkiz kardeşler Seramik Sanatçısı Sevcan Çerkez ve Ressam, Öğretmen Semra Bayhanlı’nın abisi. Ortaköy İlkokulu ve Sedat Simavi Meslek Lisesi’ndeki eğitiminin ardından 17 yaşında bir başına İngiltere’ye gitti. 1977’de. Burada dil kursları aldı, e-level sınavlarını verdi ve teknik üniversite Politeknik’e girdi. Lisede elektronik, burada otomasyon okudu. Ama parasızlık nedeniyle üniversiteyi 3. sınıfta bıraktı. Hayatını kazanmak için farklı işler yaptı. Hayatını farklı işlerden kazandı, restoran açtı. Burada evlendi. 2 çocuğu, 3 torunuyla Londra ve KKTC arasında yaşıyor şimdilerde. Çünkü adada da evi, yatırımları var. Alsancak’taki Santoria Otel’in ortaklarından biri Zihni Yalçın.
Tasarımcı değil, tasarım yapıyor. Üstelik patentli
Zihni Yalçın, profesyonel işlerine ek olarak 1980’li yıllardan beri tasarımlar yapıyor. “Duramam, sürekli bir şeyler yapmam lâzım. Ve bir şey yapmaya karar verdiysem vazgeçmem” diyor.
İlk tasarımı, 1980’li yılların başında yaptı. Dünyanın en küçük jet motorunu tasarladı. Arkadaşlarıyla bir de örnek üretti. Bu tasarım 1986’da düzenlenen konuyla ilgili fuarda sergilendi, kayda geçti. Ancak sadece askeri amaçlarla kullanılabilecek bu tasarım, ileriye taşınamadı, seri üretime geçemedi.
Ardından kafayı fişlere taktı. “Dünyanın en güvenli fişi kullanılıyor İngiltere’de, ama kaba. Kullanımı sorunlu. Cebe, çantaya daha rahat girecek, daha kullanışlı fiş neden olmasın” diyerek, evde uğraşmaya başladı. “Kızımı üniversiteye yollamıştım, kafamı meşgul edecek bir şey lâzımdı” diyor espri yaparak.
Ve üretti o fişi. Varolan fiş kadar güvenli. Ama patent alması gerekir. Standart kuralları yaklaşık 300 sayfalık. Bu kapıları zorlayarak patent almak mümkün mü?
“Herkes imkânsız dedi ama hiç pes etmedim. Çok zor ama mümkün. Elime fişi aldım, test yapıp onaylayacak enstitüye gittim. Görüşmek bile zor, çünkü kurumsal bir kimliğim yok. Ben tek. Bir kişi bir fiş üretmiş, enstitünün kapısına dayanmış, buna bir bakın, test edin diyor. Oradan beni, Sir ünvanlı, enstitü nezdinde itibarı olan bir mucide yönlendirdiler. Ona başvurdum. ‘Fikir güzel ama patent alma, standartlardan geçme şansın yok’ dedi.”
Buna rağmen uğraşmaya devam etti. “Yaptığım işten eminim, kendime güvenirim. Niye pes edeyim” diyor. Sonuçta ilgili enstitüde 7 kişilik bir heyetin karşısına çıktı. Tasarımını anlattı, gösterdi, test edildi ve patenti aldı. Katı kuralları ile ünlü Britanya Standartlar Enstitüsü’nden tasarladığı fişe onay geldi. Bu süreç bu röportajda iki paragrafa sığdı ama yaklaşık 4 yılını aldı.
Yılda 500 bin üretim
İş burada bitmedi, fişin piyasaya çıkabilmesi, seri üretim için imalâta geçmesi gerekir. Bu sefer, fişi üretecek firma aramaya başladı. Üretici şirketlere standartlara uygun fiş üreten firma. Bunlar da sınırlı sayıda, hatta dünyada 10 civarında.
Önce şansını Türkiye’de denedi, onlar yapamayız deyince Alman Taller firmasıyla temasa geçti. Yıl 2009. Fişin seri üretime geçmesiyle yarı yarıya ortak kazanç prensibiyle bu firmayla anlaştı. Ekonomik kriz nedeniyle birkaç yıl sonra Hong Kong’a taşınan bu firma seri üretime geçerek üretici firmalara satmaya başladı. Bu süreç de yaklaşık 3 yılını aldı. Üretim miktarı zamanla yılda 500 bine kadar ulaştı.
Bu tasarım ona, Red Dot ödülü de getirdi. Farklı alanlarda tasarımlara verilen, tasarım dünyasının Oscar’ı diye nitelenen ödül. Hatta bu ödülden dolayı “en başarılı Türkler” arasında da yer aldı.
Özel tasarımlar adıyla piyasada
Tek tiple kalmadı, patente ve standartlara uygun çeşitler geliştirmeye devam etti. Şarjerler, çoklu fişler, ünlü marka arabalar için özel tasarımlar. Bu ürünler tasarımcı olarak adı, damgasıyla satılmaya başladı.
Çok para kazanıyor mu?
“Çok değil ama kazanırım ve yeni tasarımlar için kullanırım. Bu tasarımlarla amacım hiç para olmadı. Benim zaten işim var. Burada önemli olan yeni şeyler üretmek, geliştirmek.”
Yoksulluk yaratıcılığı geliştirir
Ailenin tüm bireyleri yaratıcı. Genlerden mi geliyor acaba…
“Genlerden mi bilmem ama öngörüsü çok gelişmiş, üç boyutlu düşünen bir annem ve müthiş pratik zekâsı olan bir babam var. Ayrıca unutmayın, yoksulluk, yoksunluk şartlarında büyüyen çocuklar yaratıcı olur. Kendinde olmayanı üretir… Özetle yetenek ve inanç, biraz da delilik… ”
(Havadis/7 Ekim 2019) https://www.havadiskibris.com/?p=415274