Bu sergiye hazır olun, benzeri yok… Tarihle sanat buluştu, tozlu sayfalardan fısıldayan kadınlar modellerle tuvale taşındı

Biri resim sanatçısı, dev portre çalışmalarıyla ünlü; diğeri araştırmacı, tarih tutkunu. Biri araştırdı, belgelerle derledi; diğeri tuvale taşıdı. Üstelik modeller kullanıldı. Öyle sıradan araştırma, resmetme değil. Tarihi, kültürü, objeleriyle sanki Kıbrıs tarihi, Kıbrıslı kimlik… Kadın odaklı bir çalışma. Tarihin tozlu sayfalarından çıkan, ta Lüzinyan döneminden bize fısıldayan kadınlardan hareketle hazırlanan bir proje. Sekiz asır önce adada yaşamış, derin izler bırakmış, hâlâ her yerde gölgeleri/eserleriyle yaşayan Lüzinyan hanedanlığının soylu kadınlarından hareketle, hikâyeleriyle birlikte hazırlanan bir sergi. Ana kahramanlar 800 yıl önce buralarda yaşamış ama sanki bugünün Kıbrıslı kadınına, anaerkil yapıya kaynaklık hissi veren figürler. Kraliçeler, prensesler, hanedan soyundan gelen kimi feminist, kimi asi, kimi anaç, kimi intikamcı, kimi Papa’ya bile meydan okuyan kadınlar… Sanki biz, annemiz, nenemiz…

Bu çalışma, hayatını İngiltere’de sürdüren tarih tutkunu, özellikle Lüzinyan dönemine dair araştırmalarıyla bilinen, Croydon Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmet Hilmi ile Resim Sanatçısı/Öğretmen Semra Bayhanlı’nın ortak projesi. Yıllardır devam eden, kapsamlı bir çalışma. Sergi yakın zamanda açılacak. Sergiden ötesi aslında. Dev tuvallerin yanında hikâyeleri olacak. Çoğu bilinmeyen, tarih kitaplarına hiç giremeyen gerçek hikâyeler. Ve ayrıca kitabı da çıkacak. Hedef, sergiyi Lefkoşa’nın ardından hikâyelerin kahramanlarının ana vatanlarına da taşımak. Venedik, Barcelona gibi. Kaynak, finansör bulunursa tabii ki…

Fazlaca deşifre etmeden yazmaya söz verdim

Hayatını İngiltere’de sürdüren Ahmet Hilmi ile Lefkoşa’da yaşayan Semra Bayhanlı, bu proje için uzun süreden beri çoğunlukla on-line, zaman zaman da Kıbrıs’ta bir araya gelerek çalışıyorlar. Bir buluşmalarına ben de ortak oldum. Hani merak, nedir yaptıkları, nasıl yapıyorlar! Semra yakın arkadaşım, projeden uzun süreden beri haberim var. Israrıma dayanamayınca beni de dâhil ettiler bir sohbetlerine. Kısa, fazla detay vermemek, resimleri fazlaca deşifre etmemek şartıyla kısa bir sohbete razı oldular.

Modelleriyle hayat buldular… CORNARO Deniz Düzgün

Sergi kapsamında tuvale yansıyacak 7 ana karakter var. Kimi kraliçe, kimi prenses, kimi hanedan soyundan dul eş, kimi metres… Bu isimlerin özelliklerini, tarihteki duruşlarını dönem özellikleriyle birlikte Ahmet Hilmi derledi kanıtlarla, belgelerle. Semra da, onlara uygun modellerle çalıştı. Kimi tiyatro sanatçısı, kimi çevreden veya aileden modeller. Tuvale taşırken de dönemin objelerinden kıyafetlerine, kumaşlardan çevre dokusuna kadar araştırma yaparak…

Bunlardan en bilineni, Lüzinyan hanedanlığının son kraliçesi Caterina Cornaro. Adadan orijinal tacıyla ayrılan, güçlü kadını simgeleyen kraliçe. Bu orijinal taç kullanıldı örneğin tuvalde. Model de Deniz Düzgün.

Tarih kitaplarında hiç adı geçmeyen Kraliçe Anna bir diğer ana karakter.  Kültürlü, eğitimli, sonradan Cenevre’ye de kraliçe olan Anna’nın modeli, Ahmet Hilmi’nin kızı Leyla.

Zeynep Arık da ALICE

Genç yaşta dul kalan Alice de bir diğer ana karakter. O da gücünü dulluktan alan cesur kadın figürü. Feminist, Papa’ya baş kaldıran cesur kadın. Somut resmi yok ama ona ait damga var. Uzun kıvırcık saçlı, dekolte elbiseli. O dönem için tabu olan tavırlar. Tuvalde Alice modeli Zeynep Arık.  

Alice’in gelini, eşi Kral Henry’yi kaybedince dul kalan Plaisence bir diğeri. O da sistemin koyduğu yerde durmayan, özgürlüğün simgesi kadınlardan. Onun modeli Tiyatro Sanatçısı Hatice Tezcan, sevgilisini canlandıran da yine Tiyatro Sanatçısı İzel Seylani.

Karabiber ELEANOR oldu

Güçlü, kararlı, kocası tarafından defalarca aldatılan, intikamlarıyla ünlü, St Hilarion kalesinin penceresi ile simgeleşen Eleanor’un modeli de yine Tiyatro Sanatçısı Kıymet Karabiber.

Kahramanlar ve modeller bu kadarla sınırlı değil, “ama daha fazlasını açık etmeyelim, birazı da sergide sürpriz olsun” diyor Semra Bayhanlı.

Medoş lalesi de, Lefkara işi de var

Neye göre, nasıl belirledi modelleri…

“Kişilik özelliklerini, yaşamlarını, trajedilerini, duruşlarını öğrendikten sonra çevreye bakınırsın. Kim ifade edebilir bu karakteri! Alice güçlü, cesur, meydan okuyan bir kadın figürü. O figüre uygun olması lâzım. Yakın çevreye baktım. Şanslıyım, çoğu model çok iyi oturdu. Proje kapsamındaki isimler senaryo değil gerçek, ama çoğunun kayıtlı, bilinen resmi yok. Bu nedenle model kullandık ama belgelerle objeleri tamamlamak mümkün. Alice’in somut resmi yok ama damgası müzelerde duran bir gerçek. O damgayı da kullandım örneğin resimde… Başka bir resimde medoş lâlesini figür olarak ekledim. Diğerinde Lefkara işini… Dönemin takıları, kıyafetleri, kumaşları, yaşam şeklini ifade eden objeler…”

Tozlu sayfalardan fısıldayan kadınlar

Hayatımın en anlamlı projesi diye niteledi hep; neden!

“Ataerkil toplum yapısının egemen olduğu dünyada kadın hep yarım ve yetersiz kabul edildi, yok sayıldı, erkekler tarafından yazılmış yasalarla şekillendirildi. Bu yasalardaki yeri ise, ya babanın ya da kocanın malı olma, onların soyunu devam ettirebilme aracının ötesine geçemedi asırlarca.

Fakat tarihin tozlu sayfalarından bize fısıldayan kadınlar var. Bize konuşuyorlar. Onlar ezber bozan, bize tarihi farklı bir şekilde okuyabilme olanağı sağlayanlardır.

Doğduğum coğrafyanın anlamsız bir şekilde unutturulmak istenen, eğitim yaşamında pek de yer almayan, ‘gizlediler, yok saydılar ama vardık’ diyen kadınların fısıltısıdır bu proje. Bu fısıltıyı duyan, duymayı başaran ve bir kez duymuşsak incecik bir tığ oyasının sökük ipi gibi arkası gelen bir proje…”

Filmler, belgeseller, kitaplar…

Tarihle, gerçek kahramanlarla ilgili olunca riskli bir iş. Hata yaparım diye kaygı duymadı mı!

“Çok iyi bir araştırmacıyla çalıştım. O anlattı, ben kendimi hazırladım, okudum, araştırdım. Konsepti oluşturmak için kendimce, yapacağım işle ilgili ön araştırma gerekir. Her resme, konunun kahramanlarını tanıma ve hissetme aşamasıyla başladım. Yaşadıkları çağ hakkında bilgi edinmek için o dönemlere ait filmler, belgeseller izleyerek, kitaplar okuyarak onlara yaklaştım. Orta çağa ait giyim tarzı ve kullanılan materyaller, kumaşların araştırılma süreci de önemli. Örneğin 1200’lü yıllarda ipek kumaş kullanılır mıydı!  Bunun cevabını bulmak için ipek kumaşın tarihçesini araştırdım. Toplumun sosyo-ekonomik durumunu inceledim. Yaşadıkları ortamlar ve giysiler geniş bir araştırma sonucunda şekil aldı. Veya canlandıracağım kraliçelerin takıları, Ahmet Hilmi ile yaptığımız uzun sohbetler ve o döneme ait takı tasarımlarının tarihçesini araştırmakla ortaya çıktı…”

Kadın üzerinden Kıbrıslılık ruhu

Üniversite eğitimi için İngiltere’ye giden, Elektrik Mühendisliği okuyan, farklı işlerde çalıştıktan sonra yatırım bankası kuran, 40’lı yaşlarında tarih eğitimi alan, Lüzinyan tarihi üzerine yoğunlaşan, şu anda Croydan Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Ahmet Hilmi’ye de neden Lüzinyan dönemi, neden Lüzinyan kadınları diye sorduk…

“Lüzinyanlar Kıbrıs’ı vatan bildiler, yurt olarak kabul ettiler. Mezarları burada. Hayaletleri yanımızda, her yerde. Nereye bakarsanız o dönemi, o dönemin eserlerini, kültürünü, medeniyetini görebilirsiniz. Gotik eserler, taş yapılar en iyi örnekler. Aydın, bilgili, seçkin, yaşam tarzı ve kimliği olan bir dönem. Araştırmalarım sırasında o dönem Bolonya, Cambridge, Oxford gibi önde gelen üniversitelerin Kıbrıslı öğrencilere burs vermek için yarıştığını öğrenince hiç şaşırmadım. Buradaki medeniyet, çok dilli yapı ilgi çekiyordu… Bu sergiye konu olan kadınlar da, Kıbrıslı kimliğini simgeler ve inceleyin, bu günün kadınıyla çok benzerlik bulursunuz. Kadın üzerinden Kıbrıslılık ruhu.  Konsept Kıbrıslılık. Tarih kitaplarına girmeyen ama dünyanın ilgili yerlerinde, hatta buralarda bile belgeleri, kanıtları, gastronomisi, eserleriyle yaşayan ruh. Gancelli, piron, gusbo, garotsa, garyola deriz ama gene de tarihi yok saymaya çalışırız…”


 

Bir Cevap Yazın