“Karpaz’ın Geçmişine Yolculuk” 678 sayfalık bir hazine…

“Kimliğe, belleğe, tarihe, kültüre sahip çıkmanın eseri”

Biri arkeolog, biri turizmci. Mesleklerine hayatlarını adamış, kendi alanlarında söz sahibi iki isim. Yerele, kültüre, Kıbrıslı kimliğine adanmış iki uzman. Bilgilerini, uzmanlıklarını birleştirdiler, kafa kafaya verdiler, son 4 yılı arazide yaklaşık 20 yıllık bir çalışmayla her eve lâzım bir hazine çıkardılar ortaya. 678 sayfalık bir rehber kitap, Karpaz’ın Geçmişine Yolculuk.

Arkeolog Tuncer Bağışkan ile Turizmci, kültür ve tarım odaklı eko-agro turizme gönül veren Zekai Altan’ın ortak eseri kitabın tanıtımı geçtiğimiz gün yapıldı. Geçmişe yolculuk deyince hep tarih diye düşündüm, biraz karıştırayım dedim, geçmişten bugüne geldim. Karpaz tutkunu olarak bakıp da görmediklerimi buldum.

Yaklaşık 20 yıldan beri bölgeyle ilgili yoğun çalışmalar yapan, son 4 yılda ise yaz kış demeden köy köy gezerek gözlem yapan, yereli inceleyen, yöre/köy halkıyla konuşan Tuncer Bağışkan ve Zekai Altan, Ötüken’den Dipkarpaz’a toplam 49 köyü incelemiş. Her şeyiyle. Tarihi, coğrafik yapısı, insan dokusu, kökeni, kültürel ve tarihi varlıkları. Ne ararsan var. Bu 49 köy orijinal Türkçe adı, bugünkü resmi adı, Rumca ve İngilizce olmak üzere bilinen bilinmeyen tüm isimleriyle listelendi. Haritalar, eski ve yeni fotoğraflarla desteklenerek.

Kitap elime geçeli bir gün, tümünü inceleme olanağı bulamadım. Sayfalar ve bölümler arasında 3-4 saat dolaşınca, bölgeyi çok gezmeme rağmen çok eksik olduğumu fark ettim. Tam bir kaynak kitap, başucunda durması gerekenlerden.

Luzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz döneminden gezginlerden alıntılara da bol bol yer verilen kitapta, tek tek 49 köy yanında, bölgede bilinen ve bilinmeyen veya yok olan tarihi/kültürel eserlerle ilgili detayları da bulmak mümkün. Salamis Antik Tiyatrosu’ndan Kral Mezarları’na; Aziz Barnabas Manastırı’ndan camilere, kiliselere; İskele’deki İlker Karter İlkokulu’ndan Ticaret Lisesi binalarına; sit alanlarından mezar ve mağaralara; dağlardan mağaralara; harnıp ve zeytin yağı fabrikalarından sabun fabrikalarına kadar deniz derya…

İlk defa duyduğum bilgi de çok kitapta, belki biliniyor da ben bilmiyorum.

Mesela, geçmişi milattan önceye dayanan Monarga’da (Boğazköy) birinci dünya savaşı yıllarında Ermeni askeri kampı kurulmuş, geçici.

Hâlâ çok ünlü olan Topçuköy (Ayios Andronikos) balının ününün eskilere dayandığını da öğreniyoruz. İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde Kıbrıs valisi bal yarışması düzenlemiş. En lezzetlisi, bu bölgede üretilen Bluşa balı olmuş ve buradaki arıcılara teşvik primi verilmiş. Bluşa balı o zamandan sonra ünlenmiş. Köyün yaşlılarının anlattıklarına göre bu bal, 1900 yılında da Londra’da yapılan sergiye katılarak birincilik elde etmiş.

Bir başka ilginç bilgi… Çınarlı (Bladan) köyü, Bizans döneminde Ermeniler tarafından kurulmuş. Ermeni nüfus sonradan İslamiyeti benimsemiş.

Köyün isim babasının Dr. Fazıl Küçük olduğunu da öğreniyoruz… “Dr. Fazıl Küçük heyetiyle birlikte köyü ziyaretinde, efkalipto ağaçlarının altında köy suyu içince ‘kendimi ulu bir çınar ağacı altında hissettim, bundan sonra köyünüzün adı Çınarlı olsun’ demiş… “ Tarih 1958 veya 1960. O günden sonra Bladan, Çınarlı olarak anılmış ve 1975 yılında diğer köy isimleriyle birlikte resmileşmiş bu isim.

Aynı köyde yer alan, ünlü İncirli Mağarası ile ilgili ilginç bir rivayete de yer verildi kitapta.

Kıbrıs genelindeki doğal mağaraların en büyüğü olan, adını girişindeki incir ağacından alan mağara ile ilgili bir rivayete göre, Roma döneminde Kıbrıs’a sürüler halinde gelen ve ‘sicies’ adıyla bilinen zehirli arılar insanlara saldırmaya başlamış. Mağara, arıların saldırılarından korunmak isteyenlere sığınak olmuş. Buraya sığınanlar kurtulmuş, sığınamayanlar arıların sokmasıyla ölmüş. Mağaraya sığınıp kurtulanlar dağ eteğindeki ağaçlık bölgeye şimdiki Çınarlı köyünü kurmuşlar…

Yedikonuk (Eptakomi) köyüyle ilgili bölümde de Yudi Dağı ile ilgili dikkat çekici bir bilgi var. Yudi Dağı’na çıkanlar bilecek, tamamen terk edilmiş bir küçük ev halen duruyor. Kitaptaki bilgiye göre, bu ev İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların denizdeki hareketleri ile uçaklarını izlemek amacıyla gözetleme merkezi olarak inşa edilmiş. Doğudan batıya kuzey sahiline tepeden bakan konumdaki bu ev, daha sonraki yıllarda da polisin gözetleme yeri olmuş. Burada görev yapan bir Rum destebanın yıldırım çarpması sonucu öldüğü de kayıtlara geçmiş.

Doğumdan ölüme, yorgan kaplamadan gelin onarıcılara, Mehmetaliler ve Altıparmak Topluluğu’yla yapılan düğünlerden gelin hamamına kadar geleneklerin de detaylandırıldığı kitapta, bölge mutfağı da geniş şekilde yer aldı. Bilinenler, bilinmeyenlerle. Tarifleriyle birlikte. Girdama turşusu, savoro (barbun ve voppa balıklarından yapılan meze), dumaça (hamur yemeği), şinnobitta (şinyanın meyvesinden yapılan hamur ürünü), goraşez (makarna çeşidi), dilihti (ıspanah böreği) gibi örnekler sadece bazıları. Çakızdez, kara zeytin, kara yağ, salamura, golimbadez (yeşil zeytin turşusu) gibi zeytin ürünlerine de tarifleriyle birlikte yer verildi kitapta.

Zekai Altan’ın önsözdeki ifadesiyle kitap; “ülkenin belleğine, tarihine, kültürüne ve tarihsel süreç içerisindeki Kıbrıslı kimliğine sahip çıkmanın eseri. Bu ülkede var olduğumuzun ve var olacağımızın ifadesi…”

Bir Cevap Yazın